• --- spoiler ---

    "… bir gün sordum: ‘senai, nedir bu halin?’ diye. ‘ben bir işe yaramam. sen istiyorsun diye üzüm satmaya çalışıyorum. sen reji’de çalışıyorsun. ben de bir iş yapmış olmak istiyorum. doğrusunu istersen o köşede, yağmurda çamurda üzüm satmak için beklemiyorum ki, yemin ederim feriha, akşamları senin reji’den dönüşünü görmek için bekliyorum. bu umut olmasa o üzüm sepetinin başında bir dakika bile bekleyemem. sen bilmezsin, eskiden dükkanımıza geldiğin sıralarda babamı nasıl da mutlu etmiştin farkında olmadan. alışveriş için dükkana gelmediğin günler de olurdu. bense hasta olduğum günlerde bile olsa seni görmek, borcum ne kadar, diyen sesini duymak isterdim. oysa babam, beni kurtarmak, bir işe bağlamak için açtığı dükkana gidip gelişimi işime bağlılığımdan sanır, mutlu olurdu.’ dedi. ben de gülerek, ‘ama senai, biz artık evliyiz seninle…’ dedim. onun bana verdiği karşılık şu oldu: "feriha, o üzüm sepetinin başında beklemenin yaşatan bir anlamı olması gerekir." sustum. ne de olsa kocam berlin’de felsefe okumuş…"
    --- spoiler ---
  • her seferinde izlemekten bıkmadığım, masal gibi bir film. küçük kemal'in, yani emin sivas'ın muazzam oyunculuğu, filmi seyrederken insanda mütemadiyen "ulen burda olsa da azcık mıncıklasam, yanağından bir makas alsam" hissi uyandırmakta.

    ayrıca filmdeki bir sahneyi tahlil edecek olursak: küçük kemal'in hamur alması için verilen beş kuruşla, beş kuruşluk pastanın önünde yaptığı bir nefis mücadelesi vardır ki; o beş kuruşla iç çekip pasta almayan bir çocuk ileride sultan da olur süleyman da.

    "aynı sahneye benzer bir sahne once upon a time in america filminde, filmdeki ufaklığın ilk cinsel deneyimine karşılık pasta isteyen kıza pasta alması ve dayanamayıp, kızın evinin önünde yemesi şeklinde tezahür eder ve türkler ile amerikalılar arasındaki farkı ortaya koyar" dersem ne kadar gudik bir yorum yapmış olurum bilemiyor, kısaca super bir filmdir diyerek bitiriyorum.
    (bkz: aferin)
  • ilk televizyonda izlemiştim bu filmi. sene 93 - 95 arası muhtemelen. böyle sıkıcı bir kış akşamıydı sanki. babam evde değil, annem ise kanepede elişi ile meşguldü. bense sanki büyülenmiş gibi bu filme hapsoldum. o zaman ilkokula gidip gitmediğimden bile emin değilim.

    yıllar sonra aklımda kalan tek detayı pencereden aşağı uçuşan eldivenler ve onları kapışan çocuklardı. bundan başka da bi sahnesi kalmamıştı aklımda.

    sonraları aradım buldum tabi bu filmi. doya doya izledim. ilk izlediğim zamanlardaki gibi pür dikkat. izlerken nedense mutluluktan uçacak gibiydim. sonraları kitabını da buldum. bi solukta okudum üstelik. filmdeki heyecanı kitabında da birebir eksiksiz yaşadım. hala arasıra açar izlerim bu filmi. her defasında da aynı heyecanla.

    filme olan sevgim ve heyecanım muhtemelen çocukluktan kalan bi anıyı her defasında bana yaşatmasından dolayı. ne zaman bu filmi izlersem bırakın izlemeyi adını bile duysam, o sarı ışık altındaki sıkıcı kış akşamı geliyor aklıma. ve ben o sıkıcı akşamı yaşamak için nelerin vermezdim ki?

    işte bu film bana bi nebze olsun o günleri yaşama imkanı veriyor. gerçi ailemden uzakta, lcd ekran karşısında yaşamaya çalışıyorum ama olsun. en azından ışığım hala sarı renkli.
  • --- spoiler ---

    - insanoğlu tabiatta aç kalır mı be?

    - burası tabiat değil ki, istanbul.

    --- spoiler ---
  • tam bir sinema filmi. tam bir sinema filmi tadı var ki damakta kalıyor. gerçekle düş arası. masalımsı bir dile sahip ve bu dil müzikler (saksafon) ile de pekişiyor. insanların açlık ve sefaleti, günü kurtarma çabaları, tüm bunların merkezinde küçük bir çocuk. film, sanki kasvetli bir havası var gibi duruyor başlarda. ama zaman aktıkça durumun tam tersi olduğu görülüyor. hani çocuğun babasıyla birlikte yatağın yünlerini havaya attığı sahne var ya, sanki bir masalın ortasındaymışsınız gibi hissettiriyor. bir de rutkay aziz 'in şapkasıyla bacaksıza selam ettiği sahne. * piano piano ne demekmiş, öğretiyor. en iyi türk filmlerinden biri olmanın ötesinde, izlediğim en iyi filmlerden biri.

    cidden;
    (bkz: sine masal)
  • --- spoiler ---

    benim olmasalar bile çizmeler vardılar ya, bir gün benim de olabilir demekti bu.

    --- spoiler ---
  • belki de dönem filmelerinin en iylerinden biri.küçük kemal'i ve aynı ev içinde yaşamak zorunluluğu olan yoksul bi çok insanın zorluklara rağmen mutlu olabilme başarılarını izliyorsunuz tüm film boyunca.filmin en önemli unsuru müşfik kenter'in sesi ile can bulan anlatıcı.öyküyü onun ağzından denleyince daha bir etkileniyor insan.
  • --- spoiler ---
    kerim dayi*sindan piano piano'nun anlamini ogrendikten sonra gidip bir arkadasina satmasi..
    babasiyla* yatagin pamuklarini savuruslari..
    komsu kizinin ayakkabilari kapi onune gizlice birakmasi..
    --- spoiler ---

    ama bir hareket var ki..
    o da,

    hizir*in elini "alem bunlar yahu" der gibi oynatisi ve kemal*in onu taklit ederkenki "koca adam hissiyati"...
  • rutkay aziz in oynadigi karakterden bi quito
    -dedimki "altinlarin hepsini goturursen anlar hazine buldugumuzu cakin.. varsa cakin birazini kaziyayim" disteki 24 ayar kaplamadan cikarip yapistirdigim yeri kazidim biraz toz verdim avcuna..gitti.. bes dakka sonra yanima geldi dedi ki "12 ayar altin mis bu fazla deger li degil"...yalan... sahtekar..
  • şu an trt 1'de yayınlanmaya başlayan film. (şu an)

    --- spoiler ---
    insanın yoksulu, hele çocuksa bir de benim gibi; barıştan yanadır, umuttan yana...
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap