• ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
    ellerini bir tutsam ölsem
    böyle uzak uzak seslenmese
    ben bir şehre geldiğim vakit
    o başka bir şehre gitmese
    otelleri bomboş bulmasam
    içlenip buzlu bir kadeh gibi
    buğulanıp buğulanıp durmasam
    ne olur sabaha karşı rıhtımda
    çocuklar pia'yı görseler
    bana haber salsalar bilsem
    içimi büsbütün yıldız basar
    bir hançer gibi çıkıp giderdim

    ben bir şehre geldiğim vakit
    o başka bir şehre gitmese
    singapur yolunda demeseler
    bana bunu yapmasalar yorgunum
    üstelik parasızım pasaportsuzum
    ne olur sabaha karşı rıhtımda
    seslendiğini duysam pia'nın
    sırtında yoksul bir yağmurluk
    çocuk gözleri büyük büyük
    üşümüş ürpermiş soluk
    ellerini tutsam pia'nın
    ölsem eksiksiz ölürdüm...

    attila ilhan
  • pia, kim olduğu, nerde olduğu bilinmeyen ancak bulunulacağına inanılan şeyin şiiridir.

    ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın,
    ellerini bir tutsam ölsem

    yaşanmıştır hayat, yeri gelmiş fırtınalı bir deniz, yeri gelmiş sessiz bir çöl, yeri gelmiş tam istenilen bir bahçe olmuştur. hayatın asıl anlamı olan diğer yarı, asla avucunuzun içinde olmamış, hep sizden kaçmıştır. siz belki de hep o yarı için yaşamışsınızdır. ancak, siz hep onu beklemiş; arkasından, bilmediğiniz bir şey için, gözyaşı dökmüşsünüzdür. tek amacınız bir kere, yalnız bir kere onu ruhunuzda hissettiğiniz gibi, ellerinizde de hissetmektir. ölmeden önce ki son nefes anında dahi olsa, bir kez onun ellerine dokunmak, size dünyada yaşadığınız bütün acıları unutturacaktır. yalnız bir kez...

    böyle uzak uzak seslenmese
    ben bir şehre geldiğim vakit
    o başka bir şehre gitmese
    otelleri bomboş bulmasam

    hep peşinden koşmuşsunuzdur o anın. bir noktadan sonra hayattaki amacınız, ruhunuzdaki bir yara, ve aynı zamanda, ama mutluluk reçeteniz olmuştur. siz hep onu aramışsınızdır. doğru zaman doğru yer diye inim inim inlemişsiniz, hatta bunun için dünyayı dolaşmayı bile göze aldığınız anlar olmuştur. nafile, hiç bir zaman bulamamışsınızdır. hep o'dur aklınızdaki... nereye baksanız, ne yapsanız, ne düşünseniz, aslında o'dur amaç, yaptığınız şey onda doğru yürümektir. her şeyinizi vererek, hiçbir şey alamamanız, takıntılarınızı arttırdığı gibi, yaralarınızı dağlar.

    içlenip buzlu bir kadeh gibi
    buğulanıp buğulanıp durmasam

    her yolu denersiniz, sabahtan akşama kadar arar, günlerce düşünür, okur, yazar, çalışır, yeri gelir hımbıllaşır, derd-i tarumar olursunuz. bir noktadan sonra gitmez. kendinizi alkole ve bilumum nesneye adarsınız. aslında üstünde, "o" yazan reçeteyi, nice birahanelerde, tekkelerde, kütüphanelerde, doktorlarda, meyhanelerde, yerde gökte, hatta eczanelerden aldığınız ilaçlarda arasınız. ve yüreğiniz buğulanır, bakışlarınız boşalır. gitmeniz gereken bir yol, ulaşmanız gereken bir amaç vardır. amma ve lakin, prangalardır sizi hep geriye çeken ve kalbinizdir sizi yerin merkezine doğru sürükleyen ve de sigaradır nefesinizi ağırlaştıran.

    ne olur sabaha karşı rıhtımda
    çocuklar pia'yı görseler
    bana haber salsalar bilsem
    içimi büsbütün yıldız basar
    bir hançer gibi çıkıp giderdim

    bunlara rağmen her anı kollarsınız, ağırlaşsa da her yanınız, onu ararsınız. bitmez belki hiç bir zaman bu yol. bilirsiniz... insanlar arasındayken ağlayamazsınız. bir ney sesi duyduğunuzda kendinizi ona yakın hissedersiniz. ağlayan bir kabak kemane, sizin yoldaşınızdır, insanlar arasında... her şeye bir hırsla saldırır, muhteviyatında o var mı diye bakarsınız. örneğin sabah kapı çalındığında, bir hışımla açtığınız kapının arkasından onun çıkacağını beklerken, bir anda karşınızda, elinde günlük gazete ve fırından yeni çıkmış emek ile, pişmiş kelle gibi sırıtan kapıcıyı bulursunuz. sinirlenirsiniz... sonra halinize güler, içeri gidip, yeni demlediğiniz çayı yudumlamaya başlarsınız. taze emekte aradığınız gibi, yeni gelmiş, siyah beyaz gazetede de onu ararsınız. patlar gene... yoktur, bu arada her sabah ilk olarak okuduğunuz köşe yazarı** ölmüştür. diğer biri artık yaşlandığı için "o gitti, yarın öbür gün buda giderse, ne halt edeceğiz deyip sinirlenirsiniz." bir gün birisi gelicekte ondan haber verecek diye beklersiniz. bayram sabahları mahallenin küçük çocuklarına teşvik primi vermek için, hazırlarsınız bir ton şeker, çikolata. ama yoktur, daha gelmemiştir vakti diye ağlarsınız.

    ben bir şehre geldiğim vakit
    o başka bir şehre gitmese
    singapur yolunda demeseler
    bana bunu yapmasalar yorgunum
    üstelik parasızım pasaportsuzum

    bazen yerçekimine karşı duruşunuz zayıflar. omuzlarınız aşağı çöker, beliniz bükülür. her kokusunu hissedebileceğiniz yerde bitersiniz. hele ki birileri kendisi için bulduysa o’nu bir yerlerde, koşar adım kilometrelerce yol tepersiniz. nafiledir… yoktur, yağmur altında sabahlara kadar oturur, üzerine “ne güzel dost” diye methiyeler yazılan o şehr-i istanbul’u seyredersiniz. ankara’da derdinizi bütün kaldırım taşları bilir. artık ahbap olmuşsunuzdur, onlarla da. artık, üstlerine bastığınız için değil, sizin için üzülmeye başlarlar. bir gün üstlerine düşüp yığılıp kalacaksınız diye ağlarlar… bitmiştir artık, bir kendiniz kalmışsınızdır. bir yarım adam…

    ne olur sabaha karşı rıhtımda
    seslendiğini duysam pia'nın
    sırtında yoksul bir yağmurluk
    çocuk gözleri büyük büyük
    üşümüş ürpermiş soluk

    gece rüyanızda, gündüz düşünüzde görürsünüz onu, ona giden ve hiç bitmeyen bu yolun sonunu. kendinizi de kandırdığınız olur ara sıra. aslında o olmayan. başka bedenlerde karşılaşırsınız bazen, insan oğlunun tatmin olmayan bedeni ve içgüdüleri yüzünden, aldattığınızı düşünürsünüz. tek taraflı bir şeydir bu. o aslında size hep el sallar, ama gelmez. sizin onun ağırlığını hep içinizde taşırsınız ama o sizin ne düşündüğünüzü bile bilmez. günlerce aylarca ağlarsınız, duvarları yumruklarsınız, bağırırsınız… o duymaz… belki duyamayacak kadar uzaktadır…

    ellerini tutsam pia'nın
    ölsem eksizsiz ölürdüm...

    bazen sonuna geldiğinizi hissedersiniz. yarın ya onu bulacaksınızdır, ya da ruhunuzu teslim edeceksinizdir. bitmeyen bu yol, bitmiş gibi gelir. artık göz yaşlarınızla ıslanan bir kalemiz veya klavyeniz olmayacak sanırsınız. durursunuz, son adımı atmak için bütün nefesinizi doldurur. son hareketinizi yaparsınız. işte o an, ayağınız ya bir yere takılır, ya da boşluğa gelir. ve o kaçıp gider. ta en başına döner her şey…

    mumla, pia'yı arıyorum gözleri kapalı...

    bazıları için paradır pia, bazıları için aşk, bazıları için meslek hırsıdır pia’ya giden yol, bazıları için ise dünyayı kurtarmak.
    bazıları için gözyaşı ve kanla yıkanmış bir bayrak.

    benim için ise pia, hiçin azab-ı mukaddesi’dir.

    not: paragrafların başlıkları niteliğindeki şiir atilla ilhanın pia adlı şiiridir. bu vesile ile üstadın aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.

    not 2: bazıları bulmak için arar, kimleri bulur farkında olmadan, kimileri bulmayı bile düşünmez. daha önemlisi. bazıları bulur, avcunun içindekilerin kıymeyini bilmez. bazıları da en doğrusunu yapar: bulur, kıymet bilir. arının kahrını çeker, ancak balın en güzelini yer. helal olsun onlara. * *
  • sabah instagram'da bir fotoğraf paylaştım. yakın zamanda bir yolculukta, trenin penceresinden çekmiştim. ağaçlar, dağlar, elektrik telleri, siyay beyaz şekil filan...

    fotoğrafı paylaşacakken pia'dan bir satır aklıma geldi, etiket filan yazılan alana "üstelik parasızım pasaportsuzum" diye ekledim. peşimde lanet olası federaller varmış da onlardan kaçıyormuşum, 5 kuruşum da yokmuş, birazdan trende hayatımın aşkıyla tanışacakmışım filan gibi hani, havalı bir fikir gibi gelmişti bir an için.

    5 dakika sonra telefon çaldı, kadın anam endişeli bir sesle girdi olaya: "oğlum iyi misin? neredesin? pasaportunu paranı mı çaldırdın? bir ihtiyacın var mı?"

    öyle yani, şiiri sevelim, sevdirelim.
  • bugün hastanede ikiz kız bebekler doğdu. sezeryan bitti filan neyse. anne kendine geldi. nasıl olmuş diye yanlarına bir uğradım. kızlardan birinin adı piraye olmuş, baya da sevindim. ikinci kızın ismi de pia olmuş. inanamadım önce, yoksa attila ilhanın şiirindeki pia mı diye sordum hemen. oymuş evet,
    (bkz: piraye için yazılmış saat 21-22 şiirleri) ve pia onlar için dönüm noktası olan şiirlermiş. zaten bu aralar meyilliyim böyle duygulanmaya filan. bir mutlu oldum bunları duyunca. harika insanlar belli. kızları da onlar kadar mutlu olur hep umarım.
  • attila ilhan'in halk arasinda ne kadar sevildiginin kaniti olan siir. bir zamanlar kayiklara isim olarak konmus, kamyon arkalarina yazilmistir. hala da en iyi bilinen siirlerdendir. neden acaba? (bkz: attila ilhan)
  • pia 'ulaşılamayan kadın'ın metaforik ismi. atilla ilhan'ın pia şiirinde geçen kadın da kim olduğu bilinemeyen, elleri bir türlü tutulamayan, elleri tutulduğu vakit gelecek olan ölümün eksiksiz bir ölüm olarak nitelendirileceği türden bir hayal kadın.
  • bu şiiri attila ilhan'dan dinlemek gibisi yoktur. soluk soluğa okur, heyecanlanırım dinlerken. "ellerini bir tutsam ölsem" derken pia'nın ellerini tutar gibi nefesim kesilir, "bir hançer gibi çıkıp giderdim"i duyunca buz gibi kesilirim, "bana bunu yapmasalar yorgunum"da gözlerim kapanır, "ellerini tutsam pia'nın/ölsem eksizsiz ölürdüm"de açarım sımsıkı ellerimi, gözlerim hala kapalı... enfes bir şiirdir vesselam, fakat attlia ilhan'dan dinleyince tadı çıkar.
  • pia, ayhan'dır. başı bereli, yağmurluklu genç kızdır. kamarot hasan'ın hep ulaşmak istediği, güzel sanatlar fakültesi öğrencisidir. doktora yapıyordur. içi hep acır. hep hasan'ı bekler. gözü fındıklı'dan yenikapı açıklarına bakar; çünkü onu bu açıklara baktığı yerde terkeden adamı özler. ruhu hep hasan'a aittir. hasan, sokaktaki adamdır... sokaktaki adam.
  • attila ilhan'ın bu şiiri yusuf atılgan'ın aylak adam'ının ruh ikizidir.

    "ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
    ellerini bir tutsam ölsem."
  • pia, kaçar. pia sevildiğini biliyordur. onu seven, kendini denizlere bırkmıştır. trenlerle geziyordur. gemileri vardır. paslı, kaçakçı gemileri... parasızdır. pia, kamarot hasan'ı bekler. kaçar, ama bekler. pia, nişantaşı'nda durakta bekler. hasan, napoli'de, kötüdür.
hesabın var mı? giriş yap