• insan düşünür. bazen çok kötü durumlara düşer. o zaman da düşünür. salinger okuyarak, belle and sebastian dinleyerek, royal tenenbaums'u düşünerek o kötü durumlardan kurtulabilecegini, ya da en azından o durumların etkisini belirli bir noktaya çekebileceğini hayal eder. başka insanların da bu durumlara düştüğünü, başka insanların da kendisi gibi düşünmeye çalışarak bu durumlardan kurtulmaya çalıştığını tasavvur eder. sonra, arkadaşları aklına gelir. arkadaşlarından yardım bekler. arkadaşları onun yardım beklediğini bilirler ve ellerinden geleni yapmaya çalışırlar. onlar da müzikler dinlemiş, kitaplar okumuşlardır; düşünmüşlerdir. ama ortada sacma salak, garip gurup bir boşluk olur. o boşluk gitmez. sonra, insan var olan arkadaşlarıyla ilişkisinin ne kadar ileriye gideceğini düşünerek gülümser, ama boşluk gitmez. düşünmeye devam eder, boşluk hâlâ oradadır. yürümeye devam eder. yürürken ayakları ondan uzaklaşır, başkasının ayakları olur. başkasının da olmaz aslında, ama onun da değildir artık. bir ders arasında ya da iş molasında cep telefonuna bakarken aslında o şeyin ne kadar kendine has olduğunu fark etmesi gibi bir şeydir bu. o an, insan bu hisse sarılmaya, ayaklarından hep uzakta kalmaya çalışır. çünkü o zaman insan bir şey olduğunun ve fakat hiçbir şey olmadığının farkına varır. ve bu farkındalık harika bir histir. richard'ın dediği gibi, "şiiri anlayıvermek gibi bir şey"dir. ama kaçınılmaz bir şekilde o ayaklar geri gelir, tekrar onun olur; cep telefonu tekrar onun cep telefonu olur. insan o zaman üzülür, artık bir önceki an gibi düşünmediğini, düşünemediğini fark eder. bu onu kahreder. o zaman, bütün bunların bir anlamı kalmaz. o zaman, insan sinirlenmeye başlar. çünkü o zaman bilir ki, onun gibi başka "iyi" insanların, arkadaşlarının düşünmeye çalıştığı gibi düşünmekten, salinger'ın yazdıklarını neler düşünerek yazdığını anlamaya çalışmaktan bir bok olmaz.

    bu noktada, karşımıza philip roth çıkar.
  • "tarih, uyanıp kurtulmaya çalıştığım bir kabustan başka bir şey değildir." cümlesi ayrıntı yayınlarının, çıkardığı kitap ayracı ile iddia ettiği gibi bu adama aitse, joyce'un ulysses'inde mr. deasy nin "tarih uyanarak kurtulmaya çalıştığım bir karabasandır benim." cümlesi ne olacak?
  • "bir gün olivia diye bir kızla tanıştım, akıllı kız, tatlı kız, benim ilk kız arkadaşım. o zamanki oda arkadaşım elwyn ayers’ın arabasını alıp onu yemeğe çıkardım. dönüşte hava karanlıktı. aşka geldik, öpüştük, arabada ayıp bir şeyler yaptık. galiba hayatımı değiştiren olaylar da, tam o ayıp şeyleri yapmak üzere fermuarımı açtığım an başladı. yani hakikaten insan fermuarını açarken dikkatli olmalı. bir olay diğerini tetikliyor, o diğer olay da bir başkasını. sonra bir bakmışsın, bir cesetsin." öfke
  • "düş kırıklığına uğrayan birisi bana dedi ki, 'tanıştığında kim bu yeni insanlar? maskeler giymiş eski insanlar onlar. yeni hiçbir şeyleri yok. insanlar işte.'"
    (bkz: ölen hayvan)
  • demiştir ki: "roman 25 yıl sonra ölecek." kendisi bu yıl itibarı ile 76 yaşını devirdi. 25 yıl daha yaşamayacağı için kendisine, -hakedip etmediği 20-25 yıl içinde belli olacak- bir ün kazandıran roman türünün ölüp ölemeyeceğini göremeyeceğine ve haliyle romanın ölümü s.kinde bile olamayacağına göre roth için gelsin------> (bkz: trolling)
  • "gerçek şu ki, zaten yaşamanın insanları doğru anlamakla bir alakası yoktur. onları yanlış anlamak, yaşamak budur. onları yanlış ve yanlış ve yanlış anlamak, ve sonra dikkatli bir gözden geçirmeyle tekrar yanlış anlamak."
  • philip roth'u en çok etkileyen 15 kitaplık liste:
    https://bit.ly/2tqtlx1

    bu arada ölmeden önce şahsi kütüphanesini newark halk kütüphanesine bağışlamıştır. bu kitaplar için özel bir bölüm açılmıştır. umarım dünya gözüyle bu bölümü görebilirim.
  • yaşayan en büyük amerikan romancısı hayata veda etti. artık yaşayan en büyük amerikan romancısı don delillo'dur.
    https://karakugublog.wordpress.com/…othun-ardindan/
  • "i did the best i could with what i had," sözleriyle emekliye ayrıldığını açıklamıştır.
  • yazdıklarındaki tondan hoşlanmadığım için hor gördüğüm bir yazardı, bunun sebepleri üstünde hiç düşünmemiştim, adam phillips şöyle yorumlamış roth'un tarzını: "bizden, sürekli olarak insanların kendilerine ilişkin en sevdikleri yorumlarını korumamız istenebilir ama her zaman bu isteği kabullenmek zorunda değiliz. işte roth'un romanları bize bu isteği reddetmenin neye benzediğini, kabullenmeninse ne kadar rahatlatıcı olduğunu gösterir."
    sebebe gelince (yahudi ve ) göçmen çocuğu olmasının sonucu olarak "karakterin erdem sahibi olarak değil, daha ziyade erdemlere meydan okuyarak kazanıldığına dair kuvvetli ve heyecan verici bir anlayış"a sahip olmasını işaret ediyor phillips, şöyle örneklemiş (burası çok güzeldi): "erdeme meydan okumak için ona bir kişilik atfetmek gerekir; fazla iyi olma yönündeki aşırı arzu, edebiyattaki vantrilokluk becerisine uygundur. 'hayalimde' der aldatma'daki kişi roth, 'herkese sadığımdır.'"
    ama bir sınırlılıktan da bahsetmiş phillips, "kendini icat etme özgürlüğü bulabilmiş çocuklarda hayatta kalana özgü bir tür suçluluk duygusu vardır." demiş ve roth'un kahramanlarında hakim olan benlikleri çoğaltma özgürlüğünün açığını bu suçluluk duygusunun etkisiyle sımsıkı kuşatılmış hayatlarla kapattığını yazmış.
    ben de farklı sebeplerle böyle bir çocuk olduğum icin kendini icat etmiş olması roth'a sempati duymami sağlamadı desem yalan olur, okumayı sürekli ertelediğim nemesis'i okuyacağım sanırım.
hesabın var mı? giriş yap