4 entry daha
  • insan düşünür. bazen çok kötü durumlara düşer. o zaman da düşünür. salinger okuyarak, belle and sebastian dinleyerek, royal tenenbaums'u düşünerek o kötü durumlardan kurtulabilecegini, ya da en azından o durumların etkisini belirli bir noktaya çekebileceğini hayal eder. başka insanların da bu durumlara düştüğünü, başka insanların da kendisi gibi düşünmeye çalışarak bu durumlardan kurtulmaya çalıştığını tasavvur eder. sonra, arkadaşları aklına gelir. arkadaşlarından yardım bekler. arkadaşları onun yardım beklediğini bilirler ve ellerinden geleni yapmaya çalışırlar. onlar da müzikler dinlemiş, kitaplar okumuşlardır; düşünmüşlerdir. ama ortada sacma salak, garip gurup bir boşluk olur. o boşluk gitmez. sonra, insan var olan arkadaşlarıyla ilişkisinin ne kadar ileriye gideceğini düşünerek gülümser, ama boşluk gitmez. düşünmeye devam eder, boşluk hâlâ oradadır. yürümeye devam eder. yürürken ayakları ondan uzaklaşır, başkasının ayakları olur. başkasının da olmaz aslında, ama onun da değildir artık. bir ders arasında ya da iş molasında cep telefonuna bakarken aslında o şeyin ne kadar kendine has olduğunu fark etmesi gibi bir şeydir bu. o an, insan bu hisse sarılmaya, ayaklarından hep uzakta kalmaya çalışır. çünkü o zaman insan bir şey olduğunun ve fakat hiçbir şey olmadığının farkına varır. ve bu farkındalık harika bir histir. richard'ın dediği gibi, "şiiri anlayıvermek gibi bir şey"dir. ama kaçınılmaz bir şekilde o ayaklar geri gelir, tekrar onun olur; cep telefonu tekrar onun cep telefonu olur. insan o zaman üzülür, artık bir önceki an gibi düşünmediğini, düşünemediğini fark eder. bu onu kahreder. o zaman, bütün bunların bir anlamı kalmaz. o zaman, insan sinirlenmeye başlar. çünkü o zaman bilir ki, onun gibi başka "iyi" insanların, arkadaşlarının düşünmeye çalıştığı gibi düşünmekten, salinger'ın yazdıklarını neler düşünerek yazdığını anlamaya çalışmaktan bir bok olmaz.

    bu noktada, karşımıza philip roth çıkar.
37 entry daha
hesabın var mı? giriş yap