• aşağıda okuyacaklarınız tamamen kendi kişisel fikrimdir; illa öyledir diye bir iddiam yok:

    --- spoiler ---

    4*22 olan sezon finalinde bana göre nolan senaryoya sanki dini motifler serpiştirmiş gibiydi. bu kanıya nereden ulaştığıma geçmeden önce minik bir açıklama yapmak lazım:

    root'un machine hakkındaki she ve god söylemleri bana biraz bilinçli yanıltmaymış gibi geliyor. arada reese ve root'la kadın sesiyle konuşsa da "alfooğğ"*, "baravooğğ"*, "küüğğloğğ"* şeklinde numara yazdıran erkek sesi ağırlıklı bir iletişimi var. artı olarak burada god olan machine değil!

    çünkü god olan aslında finch! "nasıl la" diyecek olursanız; machine ile olan son diyaloglarında "seni ben yarattım, ölmene izin veremem" diyor. zaten machine'ın da son cümlesi "eğer hayatta kalamazsam beni yarattığın için teşekkür ederim" oluyor.

    peki burada machine ne ya da kim oluyor? evet tahmin ettiğiniz gibi kendisi hz. isa oluyor. dijital dünyada yavaş yavaş kıstırılıp çantanın içindeki ramlerde adeta çarmıha geriliyor ama aynı zamanda dünyaya yeniden gelecek olmakla mesih kavramına da bir nevi atıfta bulunuyor. hıristiyan inancına göre nasıl hz. isa tüm insanlığın günahlarını yüklenmek amacıyla kendini feda ediyorsa, machine da görevini yerine getirememenin verdiği suçluluk duygusu ve insanlığın başına gelebilecek kötülüklerin vebalini üstlenmek amacıyla kendini feda etmek istiyor. sıkıştıkları zaman dışarıdaki adam sayısının ilk etapta 12 olması hz. isa'nın havari sayısına, daha sonra önde 23 arkada 10 kişi, toplamda 33 kişi olması da çarmıha gerildiği yaşa göndermeymiş hissi uyandırıyor.

    root, maria magdelena olabilir. nasıl ki maria magdelena fahişe iken hz. isa'nın en yakınlarından biri olmuşsa, root da hedefine ulaşmak gözünü kırpmadan insan öldüren katil bir hacker'dan machine'nın interface'i haline geldi.

    reese'in karşılığının burada vaftizci yahya olması ihtimal dahilinde. her ne kadar yahya gibi yakın zamanda kendinden daha büyük bir varlıkla ilgili bir tebliğde bulunmamış olsa da; allah'ın hz. isa'nın yardımcısı olarak yahya'yı göndermesi gibi, finch de machine'a yardımcı olması için reese'i kullandı. zaten adı da john; yahya'nın ingilizcedeki karşılığı!

    samaritan ise roma imparatorluğu. gücü elinde tutmak için her şeyi yok edebilecek mutlak bir kudret.

    bu bağlamda greer'ın denk geldiği kişi ise pontius pilatus oluyor. hz. isa'nın ölüm emrini veren roma valisi!

    ve ekip genelde suçludan ziyade kurban numaraları aldı. numarası çıkan kurbanlar hz. isa'nın dirilttiği ölüler, gözünü açtığı körler, iyileştirdiği hastalar vb. olabilir.

    burada; numarası çıkan suçlularla birlikte, shaw, fusco, carter, elias ve dominic'i herhangi bir tarihi karakter ya da olguya oturtamadım. ama biraz daha araştırma ve zorlama yapsam onlar için bir şeyler çıkartabilirim diye düşünüyorum.*

    --- spoiler ---

    dediğim gibi, bu tamamen benim uydurduğum bir senaryo; belki nolan'ın aklının köşesinden bile geçmemiştir ve hepsi sadece birer tesadüftür.
  • bu dizinin dünya dizi tarihinde tüm dizilerden ve çoğu filmden ayrıldığı en önemli nokta son derece gerçekçi teknoloji kurguları. adam hack ediyorsa bluejack ile ediyor, backdoor ile ediyor, izini "multiple anonymous proxies" üzerinden kaybettiriyor, zero day exploit buluyor onu kullanıyor. encryption break edecekse küp çevirerek değil, brute force ile etmeyi deniyor, başaramıyor vs. işin içinde illa ki wishful thinking var ama ben ona razıyım. bu konudaki danışmanları süper.

    ana konusu da teorik olarak gayet makul mantıklı. gelecekte de olası.
  • the machine ölürse yerine kim geçecek abi samaritan mı? adamda liderlik vasfı yok bi kere.
  • vasat yazarların bırakıp bırakmadığının inanılmaz sikimizde olduğu bir dizi.
  • person of interest'in 4×11 if then else bölümündeki harold'ın satranç öğreterek makine'ye*hayat dersi verdiği sahne yani o meşhur satranç sahnesi hem duygusal açıdan hem de dizinin felsefesi açısından en güzel en etkili sahnelerden biriydi.

    --- spoiler ---

    harold finch: nasıl oynandığını öğretmemi istemiyor muydun?

    machine: *

    harold finch: her olası hamle farklı bir oyunu temsil eder. daha iyi bir hamle yapacağın farklı bir evreni. ikinci hamleyle birlikte 72,084 olası oyun vardır. üçüncüden sonra 9 milyon. dördüncüden sonra

    machine: 318 milyar.

    harold finch: dünya üzerinde bulunan atom sayısından daha fazla sayıda olası satranç oyunu vardır.

    hiç kimse hepsinin sonucunu tahmin bile edemez, sen bile. yani ilk hamle korkutucu olabilir. oyunun sonuna en uzak olduğun noktadır. sen ve karşı taraf arasında sonsuz bir olasılıklar denizi vardır. ama bu aynı zamanda bir hata yaparsan neredeyse sonsuz sayıda çözüm yolu olduğu anlamına gelir. yani sadece rahatlamalı ve oynamalısın.

    part 1

    harold finch: sana satranç öğretmemi istedin ve öğrettim. yararlı bir zihinsel aktivite. yıllar boyunca bir çok düşünür onun büyüsüne kapıldı. ama ben oynamaktan zevk almıyorum, nedenini biliyor musun?

    machine: hayır.

    harold finch: çünkü, hayatın çok az anlamının olduğu bir zamanda doğmuş bir oyun olduğu için. ve herkes bazı insanların diğerlerinden daha değerli olduğuna inanıyordu. şahlar ve piyonlar.

    ben hiç kimsenin bir başkasından daha değerli olduğunu düşünmüyorum. vermek zorunda olacağın kararları kıskanmıyorum. bir gün ben gitmiş olacağım ve senin de konuşacak kimsen kalmayacak.

    ama hiçbir şey hatırlamasan bile lütfen şunu unutma, satranç sadece bir oyundur. ve gerçekte insanlar, birer taş değildir. ve bazılarına diğerlerinden fazla değer veremezsin. insanlar, ne benim için ne de başkası için feda edebileceğin şeyler değillerdir.
    öğrenmen gereken ders;

    'bu dünyaya satranç oynuyormuş gibi bakan herkes, kaybetmeyi hak eder.

    part 2
    --- spoiler ---
  • samaritan, burayı takip ediyorsan topsun olm.
  • an itibariyle bitirdiğim dizidir.

    çok fazla dizi izleyen birisiyim. o nedenle bir diziye başladığımda 4-5 bölüm sonrasında notunu veririm ve şimdiye kadar da pek yanılmamışımdır. izlediğim şeyi sınıflandırırım. mesela derim ki, " aga bu çok iyi dizi ya off harikaymış" ya da " ya idare eder işte maksat zaman geçirmek" ya da " ulan nerden başladık ya şimdi bitirmesek de aklım kalacak"

    person of interest bu anlamda benim beynimi yakmıştır. ilk başta dedim ki, hikaye çok klasik. her bölüm birini kurtaracaklar. bir tane zeki bir tip, bir tane kas gücü amaçlı gizemli ve geçmişi karanlık bir eski cıa ajanı, arada da ufak tefek yan karakterler falan derken öyle yuvarlanır giderim ben bu diziyle aylarca... ama öyle olmadı. 1 aydan biraz daha uzun bir sürede diziyi bitirdim. çok daha kısa sürede bitirirdim ama uzun zamandır tadını çıkararak izlediğim bir şey olmadığından biraz yayılarak izleyeyim dedim. bu yayılmalı izleme tempomda bile her bölümü 40dk civarı olan 103 bölümlük bu diziyi 45 günde falan bitirdim sanırım.

    diziye güzel demek haksızlık olur. dizi çok güzel. ne ararsan var. dram ararsan evet var, komedi ararsan (tabi bir sitcom tadında olmasa da) insanı gülümseten çok fazla sahne var, aksiyon ararsan zaten her bölüm atlamalı zıplamalı bombalı mevzularla dolu,bilim kurgu ararsan hele, ooo izlerken zevkten dört köşe olan bir sürü yazılımcı vardır eminim. hatta bir kısmı gözleri yaşlarla izliyordur diziyi. oha lan bizi anlayan birileri var bak bizim dilimizin konuşulduğu bir dizi var evet evet diye sevinçten ağlıyor olabilirler.

    bu dizi aslında bir yanıyla da bildiğin korku filmi gibi. hatta korku filmleri algıladığımız gerçekliğin dışında bir çok şeyle insanları korkutur. yaratıklar, canavarlar vs. bu dizide gerçeklik dışı pek bir şey yok neredeyse. yapay zeka üst başlığı altında anlatılan bütün teoriler zaten gerçekleşmiş gibi. yani dizi bu bakımdan yaşadığımız dünyaya büyük bir ayna da tutuyor. son bölümlerde yapay zeka makine ile onun yaratıcısı arasında geçen konuşmalarda duygu dolu anlar da vardı. dizinin konusuna dair çok ayrıntı var aslında ama genel olarak bana hissettirdiklerini yazmak istedim.

    son olarak 5 sezon ve 103 bölümlük bir dizide bazı sezonların kopuk ya da sıradan olması olağandır bana göre. ama bu dizi, nasıl yaptılar nasıl ettiler bilmiyorum, her bölümde bir tık üzerine koya koya müthiş bir sona doğru evrildi.

    izleyelim, nasıl izlendiğimizi.
  • bu dizide özellikle ilk sezonda csi tarzı her hafta farklı bir cinayetin işlendiği bir yol çizilmesinin sebebi cbs kanalıydı. cbs yayın politikası olarak csi, ncis, fbi most wanted türü her hafta farklı olayların işlendiği dizileri yayınlamayı tercih ediyor ve arkası yarın tarzı bölümden bölüme devam eden hikayeleri tercih etmiyor.

    bu dizi cbs'e ilk kez önerildiğinde kanal diziyi kabul etmemiş çünkü dizi arkası yarın şeklinde dizayn edilmiş ve bölümden bölüme çözülecek olan cinayetler arka planda bırakılmış. diziyi cbs yönetimine kabul ettirebilmek için her hafta farklı bir cinayetin çözüldüğü formata sokmaları gerekiyormuş ve ilk sezon bu şekilde ortaya çıkmış. sonraki sezonlarda hikaye giderek dallanıp budaklanıp arkası yarın haline getirilince cbs yönetimi bundan memnun olmadığını açıklamış ve diziyi reyting rekorları kırmasına rağmen iptal etmeye kalkmışlar.

    dördüncü sezonun sonunda diziyi iptal etmek istiyorlar ama yapımcılar "son bir sezon verin de hikayeyi bağlayıp öyle bitirelim" diyorlar. cbs hikayenin bağlanıp bitirilmesi için sadece yarım sezona (13 bölüm) onay veriyor ve bunun bölümlerini de hep farklı günlere ve saatlere koyuyor. böylece son sezona kadar her bölümünü 13-14 milyon kişinin izlediği dizinin son sezonunu kanalın projeyi öldürmek istemesi yüzünden 5-6 milyon kişi izliyor.

    zaten son sezonda numaraları ve cinayetleri fazla işlemeden direkt ana konuyu işliyorlar. bu da diziyi daha güzel yapıyor.
  • bu diziyi sevmeyenler ile ilgili görüşüm olcan adın'ın atatürk'ü sevmeyenler ile ilgili görüşü ile birebir paralel. biri bana gelip gevşek gevşek "ben person of interest'i sevmedim ya ne o öyle makine, dövüş falan yaeee" derse hayatımda uzak durmam gereken insanlar listeme siyasal islamcı yobazların hemen altından, kısa paça-dar gömlek prototipli nargileci tayfanınsa hemen üstünden 2.sıradan hızlı bir giriş yapar.

    you are being watched diye başlayan fragmanında tüylerin diken diken olmasını anca gerçek poi sevdalıları anlar mesela.

    harold finch ve the machine'nin satranç ve hayat üzerine sahnesinde derin düşüncelere dalmayan insan da ne bileyim fotosentez falan yapsın.

    the machine'nin orospu çocuğu samaritan ile konuşmasında hangimiz “senin ben ananı sikiim ananı" diye ufacık çocuğa sövmedik ki?

    finch'in sosyal medyanın icadını anlatışında yine hangimiz uyduruk facebook hesaplarımızdan dolayı kendimizi kobay gibi hissetmedik ki?

    harold abinin ergenlere pi sayısıyla verdiği ayarda en matematik bilmez cahilimiz bile vay anasını avradını diyerek çemberin çevresinin çapına oranına saygı duymadık?

    the machine'nin father'a vedasında hele ah ah ahhhh :(( poi'yi izlemeyene, sevmeyene bu sahne nasıl anlatılır ki? senin father deyişine kurban olurum ya :(

    bu ve bunun gibi yüzlerce bilimkurgu, drama, hüzün, komedi içeren sahneyle dolu bir başyapıttır person of interest. john reese-jessica sevdası, dedektif carter'ın gidişi :((, önceleri ayar olunan fusco için her bölüm artan "senin yanaklarını ısırırım şapşik" hissi, elias, h&r, root'a aşırı aşık olup yemeden içmeden kesilme (tamam bu kısım tamamen benimle alakalı olabilir) daha aklıma gelmeyen yüzlerce duyguyu aynı anda yaşatan sahneler ve karakterler.

    keşke john reese abim, harold finch dayım, carter yengem, root biricik aşkım, the machine de bilgisayarım olsaydı.
  • daha dizinin ilk bölümünde depresyondan çıkma yöntemleri anlatılıyor. kirli pasaklı john reese’i karakoldan kurtaran harold finch kendisine, son birkaç ayınızı ölene kadar içerek geçirdiğinizi de biliyorum, bunu yapmak için daha etkili yollar üzerinde kafa yorduğunuzu da biliyorum. bence sizin psikiyatriste, destek gruplarına ya da ilaçlara ihtiyacınız yok diyor. neye ihtiyacım var diyen john’a; bir amaca ihtiyacınız var, kısaca bir işe diyor. yani bir işle meşgul olursanız depresyondan da çıkabilirsiniz kısaca. bu basit bir iş de olabilir, zor bir iş de. önemli olan bir şeylerle uğraşmak.
hesabın var mı? giriş yap