• bayezid hamamı'nın tellakı idi halil; ayrıca arnavut idi baba soyundan.. bu veçhile, isyandan sonra i. mahmud bir ferman çıkararak hamamlarda arnavut tellak çalıştırılmasını yasaklamıştır; ki hala da yasaktır, gidin bakın, hiçbir arnavut'u hamamda göremezsiniz..
  • bir de şöyle bir olayı vardır bu abinin. savaş yok, gelir de yok lale devri'nde. e diyor bu adam, bunca para neye gidiyor? eğlencelere, saray yapımlarına, karılara ve kızlara. o zaman diyor ki sikerler böyle işi. gidiyor dağıtıyor ortalığı.

    bunun antitezi de şudur; bu abi alabildiğine muhafazakar bir kimse. yukarıdaki sebeplerden ötürü çıkartıyor isyanı. mental anlamda batılılaşmaya karşı ama teknolojik gelişimlere açık. yani batının ahlaksızlığına karşı adam isyan çıkartıyor.

    hangisine inanırsınız bilemiyorum. birincisi daha mantıklı ama ikincisini pek çok farklı kaynaktan duyduğumu hatırlıyorum.

    hah ikincisini güçlendiren bir iddia da matbaaya yapamadığı harekettir. iddia odur ki, bu abi her şeyi dağıtırken matbaaya dokunmaz. zira matbaanın neye benzediğini bilmemektedir. hey allahım. cehaletin işe yaradığı dakikalar yaşanmış.
  • akıbetini kaleme almış ahmet turan alkan 5 haziran 2016 tarihli yazısında...

    ***

    biraz osmanlı tarihi okuyan herkes patrona halil adını duymuştur. halil’in bir ara istanbul hamamlarında tellâklık ettiği de söylenir. vaktiyle osmanlı donanmasının ‘patrona’ gemisinde levendlik ederken gözükaralığı ile sarayı parmağında oynatan ve birkaç ay süreyle devlet-i aliyye’yi keyfince yöneten bu adamın hikâyesinde ibret alınacak çizgiler var.

    ama önce küçük bir hatırlatma: hikâyede patrona halil’i değil, ‘devlet’in davranışlarını, tepkilerini izlemenizi, ona dikkat kesilmenizi isterim. devlet denilen mekanizmanın esas çizgileriyle dünden bugüne pek de değişmediğini görmek sizi şaşırtmamalı.

    tarih bilgisi, bugüne ışık tutmuyorsa ne işe yarar?

    istanbul’un en yakışıklı demleri

    sene 1730. lâle devri diye bilinen dönemin son ayları… sadârette meşhur nevşehirli dâmat ibrahim paşa bulunmaktadır ve onun zevk ve eğlence anlayışının eseriyle inşâ edilen kâğıthâne’deki sâdâbad mahalli, devlet ricâlinin yaptırdığı köşklerle ve rengârenk lâle bahçeleriyle bir rüyâ atmosferine dönüşmüştür. şüphesiz istanbul’un en güzel devridir.

    osmanlı tahtında ııı. ahmet bulunuyor. ahmet han, cihangirliği ve savaşçılığı ile tanınan osmanlı sülâlesinin, nasıl diyelim, kavga-dövüşten pek hoşlanmayan, ‘barışçı’ padişahlarından biri. iran’a açılan sefere katılması için istanbul’un anadolu yakasına kurdurmuşsa da iki aydan beri üsküdar’da âdeta ayak sürümektedir. nizamiye askeri adı altında yeni bir ordu kurulmasını istemeyen yeniçeri ocağı’nın öfkesi, padişahın sefere gönülsüzlüğü yanında iktidara yakın çevrelerin kâğıthâne’deki çerağ âlemleriyle iyice artmaktadır. istanbul gittikçe gerilen bir keman teli gibi huzursuzdur. bu gerilim, osmanlı ordusunun tebriz’i boşaltıp geri çekilme ve şehrin düşmesi üzerine kopar.

    patrona halil, avanesiyle birlikte harekete geçer. ilk iş olarak esnafa dükkan kapattırılır, gündelik hayat neredeyse durur ve yeniçeriler kazan kaldırarak sokak denetimini ele geçirirler. istanbul adeta devletsiz kalmıştır. ayaklanmayı duyan ııı. ahmet alelacele topkapı’ya geçse de, özel muhafız birliği saray bostancıları dağılmıştır ve zaten ertesi gün isyancılara katılacaklardır. istanbul’da yağma başlar. padişah ve ekibi, sarayda yalnız ve çâresizdir. istanbul’a ise yeni bir güç hâkimdir. patrona halil ve avânesi.

    şimdi gelişmeleri –özetleyerek- abdî tarihi’nden nakledelim.

    padişah kalsın ama sadrazamın kellesini isteriz

    yapacak hiçbir şeyi kalmayan ııı. ahmet asîlere özel elçi olarak haseki ağasını yollar, ‘badehu bu cemiyetin aslı sizlerden sual ile (…) muradınızı ifade buyurursanız padişaha arz ve ilâm edeyim’. eşkıya, başta sadrazam ibrahim paşa olmak üzere kethüdası, şeyhülislam ‘vesaire devlet erbâbından ‘otuz yedi nefer kimse’nin kellesini talep ederler ve isteklerine hayli politik bir unsur eklemeyi unutmazlar: ‘bizlerin padişahımızdan bir türlü aczimiz yoktur ve kendülerinden her vechile razi ve hoşnud olduğumuz mâlum-ı devletleri olsun.’

    sadrazam ibrahim paşa’nın bu talepten haberi olur elbette, haseki ağasına ‘şöyle söyle, böyle söyle; beni lisana alma’ diye ricada bulunduysa da faydası olmaz. liste padişaha gider. durum kritiktir. ‘meşveret kurulur’, devlet ricâli krizi müzakere eder, bir arayol bulunmaya çalışılır ama nafile…

    abdî tarihi şöyle diyor: ‘ertesi gün sadrı âzâm âsâfperver ibrahim paşa ve kaymakam, hem kapdan paşa ve mehmet kethüdayı üçünü birden katledüp leşlerini birer öküz arabasına tahmil edüb meydanda olan zorba eşhaslarına âdem gönderdüler, gelüb matlubunuz olan âdemleri alasız deyû’

    bir gün öncesinin hikmetinden sual olunmaz muktedirlerinin âkıbeti ne kadar düşündürücü…

    ‘sünnetsiz ermeni’ modasının başlangıcı bu olsa gerek

    isyancı eşkıya cesetleri arabadan indirip muayene edince içlerinden biri der ki, ‘ibrahim paşa bu değildir, sünnetsiz bir ermeni kâfiridir, ibrahim paşa’nın kürkçübaşısına benziyor’. cesedi tekrar arabaya bindirip saraya iade ederler. yolda sadrazamın cesedi birkaç defa arabadan düşer, bunun üzerine boğazına bir ip geçirip hamal beygirinin kuyruğuna bağlayarak sürüye sürüye saray’ın kapısına bırakırlar.

    asiler, padişahın kendilerini aldattığı düşüncesiyle şehzâde mahmud’un tahta geçmesi talebini dayatırlar. ııı. ahmet çaresizdir; kendisi ve aile efradının güvenliği sağlanmak şartıyla boyun eğer. hemen sultan mahmud’u (ı. mahmud) getirtip cülus eder ve kendince yeni sultana bazı nasihatlarda bulunur.

    şeyhülislam’dan patrona’ya hüccet: masumsun!
    istanbul, daha doğrusu ‘devlet’ artık eşkıyaların elindedir. hızla yeni tayinlerbaşlar. patrona ve yardakçısı muslu’nun tanıdıklarından her kim varsa ‘dişi-erkek ve ıyaline ve karnında olan veled-i zinası’ bile, yeniçeri ocağı defterine yazılır. deftere yazılmak, bugünün ölçülerinde ‘bankomat memuriyeti’ne benzetilse yanlış olmaz. abdî efendi tarihinde şöyle diyor: “beytülmâli müslimini bu tarikle dahi yağma eylediler… istanbul’da vâfir ev basdılar ki bu hiçbir vakada olmuş değildir”. beğendikleri evi boşaltıp işgal eder ve hane sahibini soyup haraç alırlar. bu esnada bir talepleri daha vardır asilerin: sâdâbad’taki bütün köşkler tez elden yakılmalıdır! rica üzerine üç gün mühlet alınıp köşkler sahipleri eliyle alelacele yıktırılır.

    her iktidar değişiminde âdettir; yeniçeri ocağı defterinde adı (esâme)si bulunanlara cülûs bahşişi verilmesi gelenektir. bol keseden bahşişler dağıtılır. asiler etmeydanı’ndaki (beyazıt-şehzadebaşı) çadırlarını yıkıp ‘oda’larına dönmeye razı olurlar. isyan yatışmış gibi görünmektedir.

    bu esnada patrona, meşrû olmasa da fiili gücü bizzat elinde bulundurduğu için etmeydanı’nda dükkanı bulunan kasaplardan birini boğdan beylerbeyiliği’ne tayin ettirip kırım hanlığı’na ise yeni bir giray seçilmesine aracı olur.

    önemli ayrıntı: yeni şeyhülislamdan asla ceza görmeyeceklerine dair bir hüccet almayı da ihmâl etmez patrona. bu noktaya küçük bir mim koyalım. bütün darbecilerin emeli, durumlarını resmîleştirmek, hukukî bir belgeyle meşruluk kazanmaktır. devlet geleneğine göre iktidarın şeriata aykırı taleplerine bile, yerine göre kılıf uydurmakta mahir hukuk bürokrasisi patrona’ya da dilediği garantiyi verir. muktedirlere direnen hukuk ulemâsı klişesi, aslında bir romantik osmanlı tarihi efsânesidir!

    “âhir-i kâr köpek gibi tepelendi”

    işte tam da kendini ‘devlet’in ta kendisi gibi hissetmeye başladığı demlerden bir gün saray’dan bir rica gelir patrona’ya; önemli bir devlet meselesinde görüşünün alınacağı bahanesiyle divana davet edilmektedir. patrona ilk davete mazeretle icabet etmez, ikincisine mecbur kalır. kendine has koruma ekibiyle saraya gelir. saray’da tertibat hazırlanmış, iç odalardan birine otuz civarında rüşvetle kazanılmış yeniçeri yerleştirilmiştir. her kapıdan geçtikçe teşrifat gereği avanesi (özel güvenlikçileri) azaltılan patrona, ‘huzur’a girdiğinde muslu ile beraber sadece iki kişi kalmışlardır. huzurda bulunanlardan biri, ‘nice oldu ol kâfir gavur patrona’ diye hitab edince patrona’da şafak atar, ‘ne yabana söyler bu âdem’ diye tepki göstermeye yeltense de iş işten geçmiştir. birkaç yerinden darbe alarak ‘âhir-i kâr köpek gibi tepelenir’. “muslı çünkim bu ahvali gördü, hemen kürkünü başına çeküb yüz üstüne kapandı. anın dahi kaydını gördiler.’ kapılarda teşrifat gereği alıkonulup ağırlanan güvenlik ekibi de gelen haber üzerine katledilir ve ‘devlet’ hesabını tamamlar.

    patronalara huzur yoktur

    kıssanın hissesi bence şu: devlet, her krizde kendi varlığını emniyete almak refleksi içindedir ve bu uğurda gerekirse herkesle (ama herkesle, patrona’yla bile) işbirliğine girmekten çekinmez. koyduğu kanun, örf ve nizâmı çiğnemek pahasına akla gelebilecek her tâvizi verir ve ilk fırsatta ‘kamu düzeni’ ayarlarına geri döner.

    patronalar bir muharebeyi kazanabilirler ama zaferi asla göremezler.

    ve devlet ‘kendine’, kendi için var olmuş bir teşkilâttır.

    bu hikâye –ki gerçeğin ta kendisidir- ‘bizim ecdadımız yanlış iş yapmamıştır; eline kan bulaşmamıştır’ diye bilir-bilmez konuşanlara ders ve ibret olur mu bilemem!

    ***
  • tarih derslerinde isyancı olarak tanıtılır. hatta lale devrinin bitmesine sebep olan tek etken olarak okutulur derslerde bu adam. düşünmeyen ve merak etmeyen öğrenciler de "pezevenge bak laa güzelim lale devrini bitirmiş, yeniliklere engel olmuş hıammına" gibi homurdanır ve ilerleyen zamanlarda adamın adını bile hatırlamazlar.

    arkadaşım, bu adam her yerde her devirde var olması gereken türlerden. ne olduğunu ne bittiğini biliyor, sarayı takip ediyor, yapılanları öğrenmek istiyor, araştırıyor.devletin ne durumda olduğunu merak ediyor. gündemle iç içe.
    baktı ki savaş yok,kargaşa yok,kısacası ülkenin zorda kalacağı durum yok, kafasında soru işaretleri oluşuyor "nereye gidiyo bu gelirler" diye. herşey bununla başlıyor. o da en akıllıcasını yapıp ayaklandırıyor halkı. varsın bu adama isyancı denilsin,hain denilsin, gavat denilsin. doğrudur yaptığı.

    günümüzde de nice patrona halillere ihtiyaç var. ilk önce neler oluyo öğrenmeli,işin peşini bırakmamalı, ardından vakti geldiğinde "yeter" diye haykırmalı. tabi ki bu haykırışının sesini sadece kendisi duymamalı.
  • patrona halil isyanının başında bulunan zattır. çıkardığı isyan nedeniyle korkup, damdan dama atlarken düşen şair nedimin de ölümüne sebep olmuştur dolaylı olarak.
  • patrona adlı osmanlı kadırgasında leventtir. gemideki isyana karışınca kürek cezası alır. bir deniz savaşında gemisi batınca yüzerek karaya çıkar niş'e kaçar. istanbul'a gelir yeniçeri ocağına yazılır. orda da rahat durmaz ve çıkartılır. bayezid hamamında tellaklık yapmaya başlar. olaylar gelişir. arnavuttur.
  • arnavutluk un horpeşte kasabası nda 18. yy ın hemen başında doğdu. osmanlı donanması nda levent olarak görev almış ancak gemideki askerleri isyana teşvik ettiği gerekçesiye idamdan kurtularak gemiciliği bırakmıştır. patrona ünvanı çalıştığı gemiden gelmektedir. donanmada kaptan-ı derya gemisine kapudane, ikinci sıradakine patrona ve üçüncü sıradakine riyale adı verilirdi. niş şehri ne gidip yeniçeri oldu. vidin de bir ayaklanmanın başında ortaya çıktı. isyanın bastırılması üzerine arnavutluk a oradan da istanbul a kaçtı. seyyar satıcılık, eskicilik ve bayezid hamamı nda dellaklık yaptı. daha sonra kapalıçarşı da satılan mallarda komisyonculuk yaptı. patrona halil in liderlik özelliği çok baskındı. esnaf üstünde büyük bir etki sahibiydi. başlattığı isyanın başarıya ulaşmasından sonra devlet yönetimindeki etkisi ve saltanatı uzun sürmedi. asilerin artık ortadan kaldırmanın zamanı geldiğini düşünen birinci mahmud, iki ay sonra 25 kasım 1730 gecesi eğlence tertip ederek patrona ve arkadaşlarını öldürttü.
  • damat ibrahim paşa'yı öldürülmesinde ön ayak olan, sultan iii. ahmet'i tahttan indiren, yerine yeğeni sultan i. mahmut'u getiren, i. mahmut'tan kendisini yeniçeri ağası yapmasını isteyen, yeniçeriliğine bakmadan devleti yönetmeye kalkan, isyan sonrası boşluktan yararlanıp 45 gün yöneten, hatta rusya ve iran'a sevaş açması için padişaha baskı yapan, i. mahmut'un sarayda kurduğu bir tuzak ile sarayda öldürülen levent, yeniçeri, tellak, isyancı, hatip, katil, maktül. başlattığı isyan ile hem kendi kellesinden olmuş hem de birçok devlet görevlisinin öldürülmesine, bununla birlikte lale devrinde yapılan köşklerin yakılmasına, yakılmayan konakların ise yağmalanmasına neden olmuştur.
  • patrona isyaninin oncusu. 17. ortada bir yeniceri. ayrica tellaklik yaptigi da soylenir. "patrona" leventlik yaptigi geminin adidir.
  • "istanbul'da hamam-ı fısk u fücurun çıplaklarından bir güruh-ı bî-bâk ve bir alay-ı dellâl-i nâ-pâk şerare-i külhan-ı şekavetlerin ... sefahat ile ... bir fitne kaynadup bir güruh-ı arnebud ... fitne-i azîme zuhur etmekle bâb-ı saraçhane-i âmire ve ebvâb-ı bezzazistân-ı ma'mure cümle dükkânan-ı ehl-i hiref ... çarşu-yı istanbul'da ol eşkiya-yı zorba ... reis-i cümle patrona halil nam şaki olmuş idi"

    destâri sâlih tarihi'nden. aynı kitaba göre şöyle öldürülmüştür:

    mâh-ı mezburun on dördüncü sebt günü ... patrona nam arnebud-ı töhmet-âlûd ... ve şirret nümûda, vezir-i saibü't-tedbir silahdar mehmed paşa ...'şevketlu kerametlu efendimiz seni mir-i miranlıkla rumeli eyledi' cevabıyla ... ol mel'un-ı ebedi ... gururuyla 'iktiza ederse huzur-ı hümâyunda giyerim' lafzıyla ... vezir-i rast-tedbir asla muhalefet etmeyip ... 'buyrun ale'l-umum saray-ı hümayuna varup bila-vasıta huzûr-ı şevket-mevfur-ı padişahide ... menasıb edin' tevcihiyle ... azimet eylediler.

    (çarşıya röbetçiler konur, yeniçeri eskilerinden pehlivan halil arkadaşlarıyla gizlice hasbahçeden saraya getirilir. patrona halil ve biraz sonra başları gideceğinden haberleri olmayanlar birlikte saraya girerler, revan kasrı'na alınırlar, az sonra padişah da oraya gelir.)

    (padişah) silahdar ağa'yı davet ve 'hazır mısın' lafzıyla hitap ... buyurdukta ...bismillahirrahmanirrahim' ile cevap ... 'ki bugün uğur-ı din u devlet-i aliyyede kemal-i mertebe ... iktiza eyledi ... (o anda önceden tenbihli ağalar huzura gelip, patrona ve arkadaşlarına) ...'kalkın bre padişah hainleri' diyerek izhar-ı gazab ve şütum eyledi. patrona dedikleri habis-i pür-telvîs ve dellak-ı nâ-pâk ... havale-i süyuf ile çâk çâk edip helak eylediler. (bu arada kabak muslu dışarı kaçmak istediyse de "eblehane davranmış") ... musli-i mezburun maslahatını pişgâh-ı bâbda bitirip can be-cehennem ten be-türap eylediler.

    (destâri salih tarihi'nin üç büyük sayfasından özetleyen: fakir-i pür-taksir ahmet fırat)
hesabın var mı? giriş yap