• ah guido, vah guido. 43 yasinda kocaman bir çocuksun sen guido. ortada film yok ki, kafan karismis, bunalmissin, simarmissin, küstah misin, kibirli misin ona bile karar veremiyorsun sen. katolik vicdanin çocuklugun esir almis ama sen gitmis saraghina'nin o devasa kalçalari ile yaptigi rumbayi izlemissin guido. bütün kadinlari istiyorsun, beni sasirtmadin, güzelim, agirbasli, sigara bacasi luisa yetmemis makjajla rüküslestirebilecegin metresini de sete getirmissin. en çok istedigin sey hepsini ayni eve toplayip, senin etrafinda pir pir dönmeleri degil mi? yalancisin guido, sahtesin, rüyalarini gördük: sculp diye ortalarda dolasip milleti kandirirken ( aslinda o aksam yemekte takma bir burun vardi yüzünde, sen de biliyorsun) anneni babani özlüyorsun. çocuklugunu ariyorsun, dininden çekiniyorsun, temizlik ve düzen istiyorsun ama ortaligi karistiran sensin, üstelik aradigin seyi de eski mahallenizdeki blmem kimin kizi sana veremez seni tembel guido. bunu bir düsün. istersen ayna karsisinda yüksek sesle tekrarla hatta.
    yardimcina sana dokunmamasi için bagiriyorsun, ceket giy diye hasliyorsun ama bilmiyor musun aslinda senin artik'eskiden oldugun adam olmadigini bilen' tek o var çevrende. guido, senin sorunun su bak tek cümle ile özetliyorum: 'nasil sevecegini bilmiyorsun'. olsun guido, biraktigin iyi oldu filmi falan. çünkü arkadasin da dedi ya sana:' gerçekten gereken seyleri yaratmadigin zaman, mahvetmek en iyisidir.' mutlu olamazsin guido, bu senin isin degil. bunu sana söyleyecek tek insan kardinal mi olmaliydi? minik hedonist çevrende bir kisi bile mi bulunduramadin bu gerçegi yüzüne sakince tükürecek? bir tanidigim var sana çok benzetiyorum. o yönetmen degil, koreograf. görseniz birbirinizi aynaya bakiyorum sanirsiniz. o öldü sonunda gerçi, 'bye bye love' ile ugurlandi bütün o cazdan sonra *. hayir hayir onu jaws yedi.
    artik korkma guido, korkarsan arkamdan tekrarla: 'asa nisi masa'. çünkü aslinda sen yoksun, federico diye birisin.
  • sanirim fantastik de, gercek ustunde, ruya sekansinda fellininin ustune ancak fellini cikabilir. bu film cekileli klasik kabul edilip adaklar adanali (bkz: adanaliyik) kac sene gecmis, hala ustune felliniden baska film cekip cikabilecek bir yonetmen daha cikabilmis midir? (hayiiir)

    fellini dahidir, "oyle dahidir demekle olmaz", demeyin deha sak diye izah edilemediginden dehadir. fellini dahidir cunku kendi gramerini, kendi alfabesini, kendi agizini, lehcesini bulmustur. fellini dahidir cunku bunu size ogretmeye, anlatmaya, "bak surdaki su sunu izah ediyor, burdaki bu buna denk geliyor" basogretmen agizlarina girmeden konusmaya baslar, ve agzindan salya akitan bir bebeye agu dedirtircesine dilin en dogru kullanimini konusarak, konusturarak gosterir.

    bu acidan kendisini ingmar bergman a benzetmek dogru olur, zira ikisi de "iste ben ve sanatim, farkliyiz, tersiz biraz, aha barmagim gozunuze" tipi fransiz yeni dalgasinin dustugu dalgaya dusmeden, kendilerinden menkul ozgunluklerini perdeye tasirlar. lakin ingmar bergman kuzeyin ikliminden midir nedir biraz soguk, birak donuk bir usluba sahiptir, fellini ise bu filmiyle ve takipcisi eserleriyle kendi arzusunu, istahini, hezeyanini ve dahi galeyanini bizlere tasimayi bilmistir. burda "gercek bir akdeniz insanidir" diyecektim vazgectim, osmanli erkegi gibi igrenc bir laf akdeniz insani.

    sekiz bucukda fellini doruklardadir, hatta filmde o doruklarda havalarin nasil soguk oldugundan, nasil usudugunden dem vurur gibidir. yonetmen olmayi, yonetmenin yonetilmesini, yonetilenin yonetilmesini, plastik sanatlarla mukayesede bir sanat olarak sinemayi sorgular, kendi gecmisinden, bugunune kah ileri, kah geri, kah pruvetler atarak rakseder.

    sinematografisi gregg tolandi iki omni bir dp ile calisan ikinci sinif ogrencisi formatina sokacak kadar super olan sekiz bucugun, erotizmi kendisinden sonra gelecek sanat filmi erotizminin ulasmaya calistigi bir ornek olacak, "alaam fellini niye bu kadar buyuk" sohbetlerinde belirtili nesne olarak kullanilacaktir.
  • bir yönetmenin film yapım aşamasında yaşadığı buhranları anlatan fellini filmi..baş karakter guido kariyerinin zirvesinde film yaratma kabiliyetini kaybettiğini düşünür. bu buhran sırasında bilinçsizce bilinçaltına ve geçmişine yolculuklara çıkar. bu yolculuklarda onu yalnız bırakmayan tek şey ise vicdanıdır. yanında gezinen eleştirmen bu vicdanın ta kendisidir.

    guido kendi bilinçaltına vicdanıyla yürümekten çekinmez, yönetmenlik mesleğinden önce bir erkek olarak kendi bilinçaltını deşifre eder. kadınlar arasında türlü türlü yaramazlıklarla geçen çocukluk yılları, katolik eğitimi aldığı yıllar, kadınlara ilgi duymaya başladığını anladığı saragghina deneyimi hep bu erkek çocuğu guido'nun bilinçaltı ve geçmişidir. kadınlar arasında yetiştirildiği için kadınlara karşı çekingenliği yıllarca sürmüştür. hiç tanımadığı tanışmaktan da çekindiği ama etkilendiği tüm kadınları küfeyle zihninin dehlizlerine taşımıştır guido. iyi de yapmıştır kendince. bedenen sahip olamasa da zihninde sahip olmayı bilmiştir. tüm bu sanrılar ve bilincinin dehlizleri yaratma krizine girdiği zaman özellikle çıkmıştır. esas hikaye senin içinde senin geçmişinde yatıyor düsturu ona yine ilahi bir ilhamla gelivermiştir. o yüzdendir ki bu ilhama karşı çıkış guido'ya göre kibir dolu entellüktüel dünya insanınının marifetidir ve o bu yüzden eleştirmenin kendisini sinirle dinlemektedir.

    guido daha zihninde oluşturamadığı filmi bir türlü anlatamadığını insanlara belli edemeyen bir yabani görünümü almaktadır film boyunca. ne ilginçtir ki bu yabaniliği çevresi kibir ve küstahlık olarak nitelendirmekte, guido'ya anne şefkati ile yaklaşmadıkları için guido'yu sinirlendirmektedirler. guido aslında çok ünlü olan ve yurtdışındaki film tekliflerini erteleyerek gelen kadın oyuncusunu hep bekletişinin arkasında aslında kendisinin bu filmin başrolü olduğunu bilmesi yatmaktadır. bu film kendi hayatını filmidir ve kendisi başroldür.

    bu arada film boyunca eleştirmen tarafından dönemin sinema, edebiyat ve sanat dünyasına ilişkin yaptığı yorumlar yine fellininin kendi düşünceleridir. örneğin sinemanın henüz 50 yıllık bir sanat dalı olduğu için sanatta dolgunluğa henüz ulaşamadığını ve buna yönelik eserler veremediğini ya da sinemanın edebiyattaki o şiirsellikte bir anlatımı henüz yakalanamadığı yönündeki açıklamalar aslında fellinin kendi iç dünyasında cevaplarını aradığı sinamasal sorunlardır. ve fellini yine bir başka eleştirmen tarafından sorulan siyasete yönelik sorulara geçiştirmelik ve sığ cevaplar vererek, kendisinin siyaset ve futbol'dan ne kadar nefret ettiğini yinelemiştir.

    film baştan sona fellinini bir depresyonik oto biyfografisi olarak tanımlanabilir. filmin baştan sona fellinin kendi zihninin içini çektiği söylenebilir. ancak fellininin hissettiği tüm bu buhranları film yaratan tüm sinemacıları içine çekebilecek bir paydada sunması filmi evrensel bir hale getirmektedir. işte bu da sinemanın olgular dünyasının olaylarının anlatma biçimi olduğunun bir kanıtıdır adeta.
  • --- spoiler ---
    filmden anladığım şu;
    mutluluk, hiç kimseyi incitmeden doğruyu söyleyebilmektir.
    --- spoiler ---
  • gelmiş geçmiş en kişisel filmlerdendir. kişiselliği anlaşılmazlığından, sadece yaratıcısının zihninde anlamlı olmasından değil, fellini'nin özel hayatını samimiyetle ifşa edişindendir; her ne kadar filmin kendi yaşamıyla alakası olmadığını söylese bile. la dolce vita'nın ardından büyük beklentilere yok açan yönetmen herhalde ne yapması gerektiğini düşündüğü bir anda kendisini çekmeye karar vermiş olmalı. barton fink'ile beraber "writers block" un en yaratıcı şekilde bir esere yansıtılmasıdır bu açıdan sekiz buçuk.
    la dolce vita'da gazetecilik dönemlerini anlatır gibiyken, bu filmde de yönetmenlik dönemini anlatır fellini.

    mükemmel, coşkulu ve hüzünlü finali bana alakasız bir şekilde aşçı hırsız karısı ve aşığının finalini hatırlattı. peter greenaway'in en sevdiği 10 filmden biri olduğunu düşünürsek iki final arasındaki benzerliğin, çağrışımın sebebi daha kolay anlaşılır herhalde.

    bu arada yine greenaway'in "sekiz buçuk" a ithafen "sekiz buçuk kadın" isimli bir film yaptığını belirtmek gerekir, tribute mribute.
  • kimin ne dediğine pek kulak asmadan kendi eleştirimi yaparsam,
    şimdiye kadar izlediğim birçok filmden daha fazla alkışladığım bir film. öncelikle bir yönetmen kendi öz eleştirisini çekip bunu izleyiciye sunmuş. hangi yönetmen bu kadar gerçekçi, eleştirisel yaklaşmıştır kendine.
    kamera arkasında olanlar; prodüktörün sadece para kaynağı olduğu, oyuncuların yönetmenin etrafında gezip rol kapmak için yaltaklanmaları, yönetmenin kendini kral gibi görüp harem sahibi olması, çocukluğundan esintileri filme filmin konusuna kattığında edebiyatçı tarafından sertçe eleştirmesi,- kimse için çekici gelmez senin çocukluğun - . sevgiyi araması, bütün kadınların kendisini sevdiğinde sevgiye ulaşacağını düşünmesi fakat gerçek sevgiye bir türlü ulaşamaması, çocukken geçirdiği eğitim travmasında dine bakışı, yasaklanan şeylere duyulan ilgi, günah çıkarma.
    açıkcası filmde yok yok denilebilir. dikkatimi çeken bir diğer nokta rüyalardan gerçek hayata geçiş kısımlar o seneki teknolojiyi düşünürsek çekim tekniği ve montaj açısında gerçekten üst sınıfta olduğunu düşünüyorum. ayrıca rüyalardan gerçeklik gerçeklerden rüyalar konusunda david lynch' in fellini ' den etkilendiğini düşündürmedi değil.
    evet fellini filmleri uzun, bazen sıkıcı gibi gelebiliyor. ama film bittikten sonra sindirim mekanizması çalıştığında oldukça vitamin ve mineral içeren filmler olduğunu belirtmek gerekli.
    duyduğum kadarı ile fellini bu filmin ismini 8 film çektikten sonra tıkanmasını dile getirerek 9 film olmasına rağmen özellikle 8,5 koymuş.
  • fellini'nin bilinçaltini kustugu fantastik bir filmi. hayati boyunca etrafi güzel kadinlarla çevrili olmasina ragmen asik olamayan, yine de onlarla ilgili fantezilerinden vazgeçemeyip, kisisel yargilamasinin girdaplarinda kaybolan adami marcello mastroianni oynamistir
  • yıllar önce bir gece vakti izlediğimden beri gündüz düşlerime en çok hükmeden filmdir bu. daha da doğrusu ben bu filmi izlemeye başladım fakat bitiremedim. hala içindeyim, çıkmak da istemiyorum.
  • farklı ülkelerden 108 yönetmenin oylarıyla sinema tarihinin en önemli 10 filminden biri seçilen ''8½'', fellini'nin başyapıtıdır.adının ''8½'' olmasının sebebi de federico fellini'nin kendi deyimiyle o zamana kadar yedi buçuk film çekmesi ve bunun sekiz buçuğuncu filmi olması.
  • 8½ orijinal yazilisidir.
hesabın var mı? giriş yap