• tarık buğra'nın "cihan devletini kuran irade, şuur ve karakter"i anlattığı eser. "yiğit yiğit, tek yiğit öfkesini yenebilendir" ve "gün, doğmak için batar" gibi unutulmayan sözler geçer içinde.
  • evet bir "osmanlıcılık" hezeyanına daha kurban edilmiş akşam harcadım.
    zaten oyuna girerken sağda solda patlayan flaşlar hafiften kıllandırmıştı beni, çünkü oyunun prömiyeri değildi.
    devlet tiyatroları müdavimleri iyi bilir, 8' de temsil başlar ve bir dakika bile geç kalsanız alınmazsınız, ısrar da edilmez. sinema gayrı ciddiliği yoktur ki olmasın da zaten, tam da bu yüzden bilet peşinde koşturup gidiyoruz biz o tiyatroya. neyse yerlerimize geçtik, en önler bomboş, dedik aha siyasetçiler gelecek ve oyun maalesef "osman" adını içerdiğinden gelenler hepsi birer padişah torunu olan tuğralı doblolu ve yıllardır cumhuriyetin yok saydığı, eziklediği, zorla balolara katılmaya, içki içmeye, mini giyinip monşerlik yapmaya zorladığı çilekeş seçmenlerin idolleri olacak. korumalar koşturdu, bomboş yerlere oturmaları 10 dakika aldı:) nasıl bir naz, niyaz zannedersiniz herkes bunlara düşman, sniperlar yollarını gözleyip indiriyorlar. tam o sırada sanat ve sanatçının dostu tiyatro hamisi numan kurtulmuş beyefendi ve zarif eşleri ve adını bilmediğim bir beyefendi ve minnak eşi teşrif etmez mi? oturdular, arkadan protesto alkışları başladı, önler de katıldı ama şaşırmayacağınız üzere hiç üstlerine alınmadılar. salondaki nefret resmen havada hissediliyordu, arkadaşım asabidir, olay çıkaracaktı, zor durdurdum, aslında arkalarda oturup defolun sizi istemiyoruz demeyi çok isterdim. tipik layik/atayiz/gominis tahammülsüzlüğü işte...saygısızız. "devlet" devlet tiyatrosuna teşrif etmiş, biz gezici artıkları beğenmiyoruz. osmanlı değil rum torunuyuz adeta. sanat, sanatçı nedir ki agparti gerçekliğinin yanında? çölde bir kum tanesi.
    neyse oyun başladı, orkestra: çok iyiydi, solistle beraber puhanım dohuz ve hatta on. üzülerek oyunculuk hakkında aynı şeyi söyleyemeyeceğim. yükleneceğim kişi ise orhan özyiğit yani osmancık. bir kere, oyuncunun yaşı osmancığın gençliği için hiç mi hiç uygun değildi, 48 yaşında sanırım. yanık gibi bazı oyunlarda benimsenen yöntemle gençlik dönemi için ayrı, yaşlılığına ayrı oyuncu seçilebilir ya da osman' ın yaşlı dönemi genç oyuncuya yapılan makyajla halledilebilirdi. fakat orhan özyiğit ile ilgili sıkıntı aslında bu da değil: haddinden fazla teatral ve "büyük " oynuyor. oyunculuğu en basit konuşma dilinde bile tirat atar gibi, bu da insanı itiyor. bunu daha önceki sezonlarda rol aldığı sırça kümes ve hürrem sultan gibi oyunlarda da yapmıştı. kendini o kadar zorluyor ki şişen damarları ve kıpkırmızı suratı apaçık belli oluyor, o da ayrı bir işkence oluyor. bir de oyuncunun vücut duruşu ile ilgili sıkıntısı var, öne doğru eğik sürekli, bunu her oyunda yapmakta. ama edebalı, anlatıcı, babası ertuğrul gazi, karısı malhun hatun, nikeforos ve gökçe bacı (fosforlu cevriye ' nin unutulmaz melahat'ı) rolündeki oyuncular başarılı idi. lütfen 70'li yılların malkoçoğlu, tarkan filmlerinde aparılmış şu kahpe bizans tipi karikatürize edilmiş sürekli içki içen, meyve yiyen hain bakışlı bizanslı entrikacı tipini öldürün artık. tiyatro sahnesinde iyice sakil duruyor, korkunç demode ve abartılı. adeta parodi gibi.
    evet sana gelelim orhan gazi: ben önce oyuncunun bıyık enjekte(!) edilmiş bir kadın oyuncu olduğunu sandım, erkek sesi çıkınca şaşırdım. sahnede her fiziksel görünüme ve yaşa ait bir rol mutlaka var ama o role hiç hiç hiç olmamış oyuncu. sırıtıyor demeyeceğim, bağırıyor bu. işkence çektik adeta.
    kostümleri beğendim, gayet güzellerdi, zaten kostümünü beğenmediğim oyunu olmuyor pek ankara devlet tiyatrosunun.
    oyun ve seyirciyi selamlama ve alkışlama faslı bittikten sonra "müdür" nejat birecik sahneye karıncaezmez numan beyefendiyi çağırdı. sanırsın globe theater hamisi graliçe elizabeth, bir teveccüh, bi birşey: oyunculardan nikeforos rolünü oynayan can öztopçu' nun babası vefat etmiş, başsağlığı diledi. oyuncularla el sıkışıldı, yalnız kadın eli mi sıkmıyor, oyuncu mu yapmadı anlamadım malhun hatun rolündeki oyuncu gülümsemesini bozmadan başıyla selam verdi:) iyi de etti. bunlar 2012'de " bu tiyatroların faydası ne, sürekli zararda" diyerek cumhuriyetin ayakta kalan bir kaç kurumundan olan devlet tiyatroları prenses sümeyye tiyatroda sakız çiğnediği için uyarıldı diye kapansın diyecek kadar şarklı, yobaz ve şakşakçı insanlar. zarar ediyormuş tiyatro, sanırsın sanat icra edilmiyor erzincanlılar peynir simit sarayı işletiliyor. o değil bunlar yastık adam, nehir, jerry ve tom falan izleseler tiyatroların mescit yapılması için kanun hükmünde kararname çıkartırlar direkt:)
    neyse, bir asabi tiyatro entrimin daha sonuna gelirken yeni entrilerde görüşmek üzere huzurunuzdan çekiliyorum sayın tiyatro severler.
    edit: holofira/holafira rolünü oynayan oyuncu: yalvarıyorum, şarap ve tiyatro tanrısı dionysos aşkına ya aksan çalış, ya yapma. bu kadar zorlama olmaz, kendin de mi rahatsız olmuyorsun?
  • tarihi romanlarda her yazanın tarihi hakikat olmadığını bilerek okuyanların gayet sevdiği eserdir.

    kitabın konusu tarihi olaylar değil tarihi şahsiyetlerin karakterleridir. kitapta cihan devletini kuran zihniyetin ahlakı, erdemi, inancı, töresi, istişareye verdiği önem anlatılır ki bir nevi osmanlı devletinin kurucu felsefesinin ahlaki yapısının resmidir.

    yapıları üzerine odaklanan, büyük imparatorluğu kuran zihniyetin, erdemin
  • boş zamanlarımda google maps'te sokaklarında gezdiğim, troy çorum versiyonunda kara cemal'in memleketi. kendisi ayrıca ailecek osmancık belediyesporlu'dur. ama ne yazık ki kardeşi sungurlu'da satı'yı sikmiştir. tahtaya gelesidir.
  • tarık buğra'nın osmanlı imparatorluğu'nun kuruluşuna ilişkin yazdığı roman. kemal tahir'in devlet ana'sı ile gürsel korat'ın zaman yeli ve güvercine ağıt'ı ile zamandaş olan osmancık, daha ergenlikle beraber, bir imparatorluk rüyası görmeye başlayan osman bey'i tüm insani yanlarıyla tasvir etmektedir. roman, hayaller ve rüyaların giderek şekillenmesini, başka bir deyişle, "sezmekten bilmeye" doğru giden yolu anlatmaktadır.
  • bes dakika arayla iki adet 412 liralik hiz cezasi kesen belediyedir. ustelik temmuz ayinda ayni gunde bes dakika arayla kesilen cezalari bana birer ay ara ile teblig etmislerdir. artik ne kadar birikmis ceza var ise ancak sira gelmis. bildigin tuzak kurmuslar harac kesiyorlar. burayi okuyan bir yekili var ise soyluyorum benden zirnik alamayacaksiniz. ayni yol uzerine zibilyon tane radar koyarak 60-70 km hiz ile giden insanlara arka arkaya ceza kesiyorsunuz. bu paradan size kurus odemektense kasaptan bonfile alir kediye kopege yediririm.
  • osmanlı imparatorluğu'nun kurucusu osman bey'in tarih kitaplarında bulunamayacak insan yönünü anlatan tarık buğra romanı.

    ertuğrul bey'in oğlu olan osman, gençlik yıllarında başında kavak yelleri esen, gücü kuvveti yerinde fakat aklı bir karış havada, osmancık adıyla anılan biridir.

    şeyh edebalı ile tanışıp ondan öğütler aldıkça hayata bakışı ve karakteri değişir. asıl yiğidin, öfkesini yenebilen kişi olduğunu öğrenmeye başlar.

    bir de şeyhin kızı malhun hatun vardır tabi. zümrüdü ankam diyerek sevdiği kadın. onunla evlenebilmek için de yapması gerekenler vardır.

    zamanla osmancık, osman bey olur. gazalar, zaferler, şehit dostlar görür.

    osman bey'in osmancık'tan, osman gazi han'a dönüşü ve bu süreçte osmanlı imparatorluğu'nun meyvelerinin nasıl atıldığını okuruz roman boyu.

    şeyh edebalı'nın öğütleri de kitapta altı çizilmeden geçilemeyecek noktalardan:

    ''dünya'yı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüzdür.hırsımız, sabırsızlığımız, bencilliğimizdir. önce bunların yüzünden küçülüyor, sonra da dünya'yı çok büyük görüyoruz.

    bak, gökyüzüne bak.

    çok büyük dediğin dünya, şu gördüklerinin en küçüğünün yanında tırnak ucu kadar bile kalmazmış.

    doğru, dünya büyüktür. çok çok büyüktür. fakat bir ömür için, br tek insan içindir bu büyüklük. bir soy için değil; bir soyun benimseyeceği, bir soya benimsetilecek bir amaç, bir inanç, bir ülkü için değil.''

    http://birazkitap.blogspot.com/…11/07/osmancik.html
  • pilavı çok güzel olan bir pirinç çeşidi.trakya tarımsal araştırma enstitüsü tarafından “rokka” ve “europa” adlı iki italyan çeltik tohumunun melezlenmesi ile elde edilen bir çeltik çeşitidir ve osmancık –97 olarak aynı kurum tarafından tescil edilmiştir.
    osmancık danelerinin iriliği ekim sıklığına bağlı olarak değişmektedir. normal bir osmancık pirincin 1000 dane ağırlığı 24-25 gr. veya 25 gr. üstü olabilir. bu değer 27 gr.’a kadar da çıkabilmektedir. dane uzunluğu 6 mm ve üstüdür.ve uzun dane sınıfına girmektedir. dane iriliği ve ağırlığı tohumlama esnasında dekar başına atılan tohum miktarına bağlı olarak değişir. 1 dekar alan için 17-18 kg. tohum kullanılması halinde daha iri daneler elde edilmektedir. osmancık pirincin görünüşü camsı ve mattır. pirincin pişme kalitesi, baldo pirincin pişme kalitesi ile benzerlik gösterir. osmancık pirince “osmancık baldo” denilmesi doğru bir tanımlama değildir. bununla birlikte piyasada genel olarak bu tanım kullanılsa da bu yanlış bir tanımlamadır. osmancık, kendi başına bir çeşidi ifade etmektedir. bu pirincin pilavlık pirinç adı altında uzun dane olarak satılması ve etiketinde osmancık olarak çeşidinin belirtilmesi daha doğru bir tanımlama olacaktır. kaynak http://www.gokbayrak.com.tr/urunler.html
  • doğu karadeniz'e yaptığım seyahatlerde öyle bir durum vardır ki, bindiğim otobüsler osmancık'ta hep gece mola verir. öyle denk geliyor ne bileyim. ama "osmancık" dendi mi, aklıma serin gece karanlığında içilmiş bayat çay ve üzerine yakılmış sigaranın ıslak dumanı gelir. sadece ıslık çalmak gelir içimden. bilmediğim bir şarkıyı ıslıkla söylemek.
  • salı akşamları sokaklarında bir kişiye dahi rastlayamayacağınız bir ilçe.
    öyle bir geçiyor ki zaman orada... yalnız...
hesabın var mı? giriş yap