• oglu orhan'a bir devlet birakmis baba.
    ulan ne babalar var bee.
  • dönem ile ilgili oldukça derinlemesine araştırmalar yapan bir arkadaşımın söylediğine göre, tarihte var olmamış olma ihtimali olan adammış.
    açıkça osmanlı'yı kuran osman diye birinin izine rastlayamıyoruz diyor.
    dönemin bizans kronikleri ve arap yazarlarının bahsettikleri isimlerin hiç biri tam olarak osman ismini karşılamıyor diyor bu arkadaş.
    o zamanlar osmanlı tarih yazarı zaten yok; 150 yıl kadar sonra kuruluş hikayesi yazılıyor osmanlı'da.

    kaynakları o arkadaş kadar derinlemesine incelemediğim için şahsen bir kanaatim yok bu konuda;
    ancak bu arkadaşın söylediği bir şey daha va ki, o bayağı kafamı kurcalıyor:

    1560'lara kadar, osmanlı hanedanında tek bir şehzadeye bile osman ismi verilmemiş.
    yani koskoca devletin kurucusu olan, adına imparatorluk dikilmiş atalarının adını hiç bir erkek evladına vermemiş padişahlar,
    ta ki 1560'a kadar. (aksi bilgi varsa lütfen bana yazınız)

    işte bu bilgi, acaba osman ismini ve cisminin, 1450'lere doğru merkezi bir devlet kurma niyetindeki ikinci murat'ın emriyle uydurulduğu ve
    devletin aslında kurmaca bir kuruluş hikayesi olabileceğini düşündürüyor insana.

    benim için daha akla yatkın olan ise şu:
    osmanlı'yı kuran liderin ismi, osman değil, ataman, atman gibi bir türkçe isimdi.
    bizans ve avrupa kroniklerine, arapça'dan aşina oldukları osman'ın karşılığı othman olarak değil de
    ottoman şeklinde geçmesinin nedeni de buydu belki.
    kuruluş döneminde osmanlı'nın dinamik gücünü oluşturan türkmenlerin o dönemde mezhep olarak açıkça heterodoks islam anlayışına,
    yani bugünün deyimiyle sünniliğe değil de aleviliğe bağlı olduğu da bilinen bir gerçek.
    merkezi gücün çok sınırlı olduğu, kurucu ailenin alevi türkmen aşiretlerinin gücüne bağımlı kaldığı bir dönemde,
    ertuğrul bey'in oğluna sadece sünnilerin kullandığı, alevilerin ise nefret ettiği bir isim olan osman'ı vermemiş olması kadar doğal bir şey olamaz.
    ki osman bey'in babası, amcaları, kardeşleri ve hatta çocuklarının hemen hiçbirinin adı arapça değildir,
    bir çoğu türkçedir.

    özetle, osmanlı'nın kurucusu olarak kabul edilen bir bey varsa da, onun isminin osman değil ataman olduğuna inanıyorum ben.
    dönemin tüm gerçekleri de bunu gerektiriyor.
    devlet, kuruluşundan yüzyıllar sonra, merkezi bir güce sahip olduğunda ve
    kendine bir kuruluş hikayesi yaramak istediğinde,
    zaten artık sünnileşmiş bir kurum haline gelmişti
    vekurucusunun ismini ataman/utman/atman'dan osman'a çeviriverdi.
    kuruluş döneminde hiçbir tarihi kaıt olmadığı için,
    buna karşı bir kayıt da yoktu.
    eldeki tek kaıt bizans kronikleri ise zaten otman değil, ottoman diyor.

    yani kısacası, osmanlı imparatorluğu'nun ismi, ataman imparatorluğu olmalıdır aslında,
    kurucusunun ismine gönderme yapılacaksa.
    ha, imparatorluk olduğu zamanlar göz önüne alınırsa,
    evet, osmanlı ya da hatta ömerli imparatorluğu ismi daha uyar devlete, o ayrı.

    ortodoks tarih yazımını bir kenara bırakıp şüpheci yaklaşmak ilginç bakış açıları getirebiliyor.
    döneme ait daha kesin kaynaklar çıkmadığı sürece de biraz havada kalacak sanki bu tartışma.

    edit: tabi ki pek müstesna ekşici gençler tarafından pek beğenilmemiş bir yazı olmuş bu. tabi kimse de kalkıp bu konuda, "bak böyle böyle ibr belge var; bak osman ismi daha önceleri şehzadeleer verilmiş" diye bir çaba gösteredi, bir mesaj atmadı. ne yaptı? ezbere bildiği ve sorgusuz sualsiz kabul ettiği bir iddianın tersi iddia edilince, beğenmedi. bu kadar. beğenmedi. aferin. böyle devam. tarih bilinci tam da böyle bişi. bişeyi beğenmedin mi, bas kötüleme düğmesinde. fransızlar seni köşeye mi sıkıştırdı, bas kötüleme düğmesine. dünyanın da umurundaydı senin beğenip beğenmemen.
  • her ne kadar osmanlı arşivinde yüz milyonlara varan belge varsa da bunların en eskisi birinci beyazıt zamanından kalmadır.
    o yüzden ataman bey'in adının sonraki nesillerde osman bey haline getirilmiş olması ve durumu çaktırmaması mümkündür. *

    babasının adı ertuğrul oğlunun adı orhan olan birinin kendi adının osman olması göze batmaktadır zaten.

    ayrıca (bkz: ottoman/#9270450)
  • adının gerçekte atman yahut otman olduğu yönünde rivayetler olan osmanlı devletinin kurucusu. babası ertuğrul gazi (türkçe isim) oğlu orhan gazi (türkçe isim) iken zaten adının osman (arapça isim) olması biraz garip durmakta ve bu rivayeti doğrulamaktadır sanki. zaten yabancı kaynaklarda ve ingilizce osmanlı/osman olarak değil de ottoman/atman, otman olarak geçmektedir isimler.
  • "ey oğul

    bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. açık sözlü ol, her sözü üstüne alma. gördün söyleme, bildin bilme. sevildiğin yere sık gidip gelme, kalkar muhabbetin itibar olmaz. üç kişiye acı:

    1. cahiller arasındaki alime,

    2. zenginken fakir düşene,

    3. hatırlı iken itibarını kaybedene.

    unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. haklı olduğunda mücadeleden korkma. bilesin ki atın iyisine doru,yiğidin iyisine deli derler. "
    denmiş kişiymiş.. o da bu sözü dinlemiş.
  • dedesi; gokalp

    babasi; ertugrul bey,

    amcalari; gundogdu, tundar ve sungurtekin,

    kardesleri; saru batu savci bey ve gunduz bey,

    cocuklari; orhan bey, pazarlı bey, çoban bey, hamid bey, alaeddin bey, melik bey, savcı bey ve fatma hatun,

    iken isminin osman bey degil ataman bey oldugunu dusunmek cok da absurt bir dusunce degildir. ayrica bu dusuk bir ihtimal de degildir.

    halil inalcik'a saygilar.
  • yukarıdaki tartışmalarda da mevuzusu geçtiği gibi asıl adı muhtemelen utman ya da otman şeklinde eski türkçe bir isimdir ki bugün kullanılmamaktadır. müslümanlığın toplumumuzda gittikçe daha güçlenerek yerleşmesinden sonra bugün kullanılan isimlerden kendisine en çok benzeyen isim olan osman şeklinde kabul görmüştür. zaten babasının ertuğrul, amcasının dündar, kardeşlerinin de savcı ve gündüz isimlerini taşıması osman bey'in isminin bildiğimiz osman olmama ihtimalini kuvvetlendirmektedir. osmanlıların alevi oldukları savına gelirsek... neredeyse hiçbir doğru düzgün yazılı belge olmayan bir dönemle ilgili nasıl bu kadar kesin yargılar öne sürülebilir? hiç entelektüel bıdı bıdıya gerek yoktur. kayılar anadolu'ya gelmeden önce muhtemelen islam'ı benimsemişlerdi. ancak göçebe türkmen aşiretlerinin müslümanlığı çoğu zaman toptan bir değişiklik olmuyor, yeni din, zaman içinde tedricen yerleşek kurum ve kavramlarıyla kök salıyordu. bu bağlamda kayıların osmanlı beyliği'nin kuruluş safhasında bugün anladığımız manasıyla yerleşik bir islami kültüre sahip olmadıkları da söylenebilir. yerleşik bir islami kültüre sahip olmayan bir topluluğun nasıl mezhep tercihi yapabileceği ise osmanlıların alevilikleri ile ilgili ayrı bir soru işaretidir. osmanlıları iran safevileriyle aralarındaki gerilimden önceki dönemde aleviliğe ya da en geniş manasıyla ezoterik yapılanmalara ve aşırı sufi fraksiyonlara anlayışla yaklaştıkları ve genelde bunlar yokmuş gibi davrandıkları da bilinen bir gerçektir. bugünkü aleviliğin şekillenmesini sağlayan en önemli siyasi etken osmanlı iran savaşları ve bunlar sonrası gelişen siyasi ve toplumsal olaylardır. bunun öncesinde elbette heterodoksi eğilimi olan gizemci tarikatler, alevi yorumlar vs. vardır ancak tam manasıyla bir alevi kimliği ya da dini oluşumu ne derece ve ne kadar vardır? osmanlıları alevi ilan etmek apaçık anakronizmdir. o dönem anadolu'sunun dini ve içtimai yapısını bilmemektir. osmanlı dini kimliğini ilerleyen dönemde sünni islam ve bunun sufi yorumları şekillendirmiştir. bu sufi yorumların çoğunu teşkil eden tarikatler - ki bunlar bektaşilik hariç sünni tarikatlerdir aynı zamanda - silsel-i meratible kendilerini hz. ali'ye dayandırırlar. tasavvufta tarikatleri silsile yoluyla ya ali ya da ebubekir'e dayandırmak gelenektir. hz. ali islam'ın sünni yorumlarının egemen olduğu bölgelerde de yiğitliğin ve mertliğin simgesi, allah'ın arslanı olması gibi sıfatlarla anılır. peygamberin damadı, amcası oğlu ve soyunun sürdürücüsüdür. bu bağlamda bütün sünni oluşumlar ali ve onu simgeleyen zülfikar'ı kullanır, ona saygı duyar ve tasavvufta tarikat silsilelerini ona dayandırmaktan gurur duyarlar çünkü ali aynı zamanda ilim ve hikmetin de simge şahsiyetidir. barbaros'un kullandığı zülfikar simgesini de bu şekilde anlamak doğru olur. barbaros kanuni'ye kapudan paşalık yapmış bir amiraldir. aceba osmanlı'nın alevi kimliği xvi. yüzyıl gibi sünni osmanlı kimliğinin tam ve keskin bir şekilde oluştuğu bir dönemde devam mı etmektedir? üç padişaha - biri de kanuni'dir - şeyhülislamlık yapmış ebussuud efendi - ki sünni islam yorumunun ehil bir temsilcisidir, sünni coğrafyadaki islam bilginleri arasında o gün saygı uyandırmıştı bugün de ciddiye alınır - döneminde osmanlılar nasıl oluyor da alevi olmaya devam ediyorlar? her şeyden önce bu alevi kimlik ne zaman ve nasıl buhar olup uçmuştur? ilk dönem osmanlı inancında alevi yorumların hiç mi etkisi yoktur? yukarıdaki sözlerden bu anlaşılmamalıdır. ancak bugünkü manada bir alevi kimliğinin teşekkül etmemiş olduğu bir devirde ve coğrafyada "osmanlılar aleviydi." gibi iddialı bir laf etmek en basit şekilde bilimsel hafifliktir.

    not: aleviler yukarıdaki tespitlere katılmayabilirler; çünkü mevzuyu bir inanç meselesi olarak algılayabilirler. saygı duyarım.
  • aşıkpaşazade tarihi’ne göre osman gazi “her kim pazarda satış yapıp para kazanırsa bunun iki akçasını versin, satamazsa hiçbir şey vermesin ve bu kuralı kim bozarsa tanrı da onun dinini ve dünyasını bozsun” fermanı ile osmanlı topraklarında ilk vergi uygulamasını başlatmıştır.

    kaynak:
    http://www.gib.gov.tr/…etraporlari/2001/tanitim.pdf
  • toplamda altı oğlu olan oğullarından birine dönemin güçlü fatihlerinden hamit bey'in diğerine de ilhanlı genel valisi emir çoban'ın adını vererek gönüllerini hoş tutma yoluna giden bahadır kişi. öyleki anadolu'yu teftişe ve nihayetinde yoldan çıkan beylerin kulağını çekmeye gelen ilhanlı devleti'nin anadolu bölge sorumlusu emir çoban, osman'ın bu hareketini hayra yorarak ona ve yoldaşlarına ilişmemiştir.
  • vasiyetnâmesinin özü şöyledir:

    ''allahü teâlânın emirlerine muhalif bir iş eylemiyesin! bilmediğini şeriat ulemâsından sorup anlayasın! iyice bilmeyince bir işe başlamayasın! sana itâat edenleri hoş tutasın! askerine in'âmı, ihsânı eksik etmeyesin ki, insan ihsânın kulcağızıdır. zâlim olma! âlemi adâletle şenlendir ve allah için cihâdı terk etmeyerek beni şâd et! ulemâya riâyet eyle ki, şeriat işleri nizâm bulsun! nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet, ikbâl ve hilm göster! askerine ve malına gurûr getirip, şeriat ehlinde uzaklaşma! bizim mesleğimiz allah yoludur ve maksadımız allah'ın dinini yaymaktır. yoksa, kuru kavga ve cihângirlik davâsı değildir. sana da bunlar yaraşır. dâima herkese ihsânda bulun! memleket işlerini noksansız gör! hepinizi allahü teâlâya emânet ediyorum.''

    osmanlı sultanları, bu vasiyetnâmeye candan sarılmış, devletin 600 sene hiç değişmeyen anayasası olmuştur. osman gâzinin misâfir kaldığı evde kur'ân-ı kerim'e hürmeti, kurduğu osmanlı devletinin 623 yıl din-i islâm ile idâre edlip, 620 yıllık iktidarıyla yorumlanır. osman gâzi vasiyetini yaptıktan sonra 1 ağustos 1326 târihinde söğüt'e vefât ettii. kabri bursa'daki gümüşlü kümmettedir. osman gâzinin orhan beyden başka alâeddin bey, çoban bey, hâmid bey, melik bey, pazarlu bey adında oğulları, fatma hâtun adında bir kızı vardı. ölümünden sonra devletin başına oğlu orhan bey geçti. osman gâzi sâlih bir müslüman olup, islâm ahlâkının iyi ve güzel vasıflarına sâhipti. az sayıdaki aşiret kuvvetleriyle, bizans ordusunu ve tekfurlarını üst üste mağlup edip, zaferler kazanan üstün bir kumandandı. dünyânın en uzun ömürlü hânedanına ve en büyük devletlerinden birini kurdu. osman gâzi kurduğu hânedanla; üç kıta, yedi iklim, her çeşit ırk, dil, din, mezhep, fikir, kültür ve medeniyetteki insanı, bünyesinde osmanlı adı altında toplayan, kur'ân-ı kerim, hadis-ü şerif ve islâm âlimlerince övülen mânevi hizmetlerin mirasçısı ve idârecilik vasfının 13. yüzyılından 20. yüzyıla kadar nesillere intikalcisidir. osmanlı devleti şer'i meselelerini, kuruluşundan itibaren hanefi mezhebi hükümlerince hâlletti. kazâ merkezlerine, şehirlere tâyin edilen, hanefi mezhebine göre karar verirlerdi. osman gâzi zamânında askeri teşkilat oğuz töresine göre olup, aşiret kuvvetlerine dayanıyordu.

    târihçilerin, osman gâzi ve kurduğu devlet hakkındaki ortak fikirleri özetle şöyledir:

    türk ve islâm târihinin en muhteşem devri osmanlıların eseridir. onlar, milli ve islâmi mefkûrelerinin dâhiyâne terkibi, siyâsi istikrar ve sosyal adâletleri sâyesinde üç kıtanın ortasında ve akdeniz havzasında, beşer târihinde nizâm-ı âlem dâvâsının en kudretli temsilcileri olmuşlardır. osmanlı hânedanı, dünyâda hiçbir âileye nasib olmayan büyük ve dâhi padişahları bir biri ardından yetiştirmekle, bu devlete yanlız en büyük hayâtiyeti bahşetmedi. onu milli, islâmi ve insanı ideâller çerçevesinde milletin kalbini kazanarak cihân hâkimiyeti düşüncesinin de en sağlam teşkilâtı hâline getirdi. islâm dininin, beşeriyeti saâdete, adâlete ve insanlığa eriştirmek için, ilân ettiği yüksek esaslar ve dünyâ nizâmı mefkûresi, eshâb-ı kirâmdan sonra en ileri derecesine osmanlı devrinde ulaşmıştır.

    osmanlı sultanları ilmi ve ilim adamlarını memleketlere sâhip olmaktan üstün tuttular. kemâl sâhibi ilim erbâbını dâima takdir edip onlara rağbet gösterdiler. pâdişahlar, savaşta ve barışta, kânunların düzenlemesinde, dinin bildirdiği hükümlere sâdık kalmakla yükselip kuvvetlendiler. işlerinde âlimlerle istişâre eylediler. devlet nizamlarının hazırlanıp, düzenlenmesini ve teftişini onlara havâle edip, idâri mesuliyetlere onları da dâhil ettiler. bunun için osmanlı devletinde ulemâ sınıfı, hürmetli bir mevkideydi. bu yüzden korkutmaya dayanmaktan çok, adâleti yerleştiren kânunlar yapıldı.

    osmanlı devleti, kavimler, dinler ve mezhebler arasında sağlam bir âhenk, halk kitleleri arasında hiçbir fark ve tezâda müsâade etmemekle, dünyâ târihinde milletlerarası en kudretli ve cihânşümûl bir siyâsi varlık teşkil etti. osmanlı devleti ve sultanlarının dâvâlarıda kendi tâbirleriyle ''nizâm-ı âlem'' üzerinde toplanıyor. koca devletin hikmet-i vücûdu ve cihâdı da, bu milli, islâmi ve insani esaslara bağlı bulunanbir cihân hâkimiyeti düşüncesine dayanıyordu. bu düşünce, gerçekten türk-islâm târihinde en yüksek derecesini bulmuş ve müstesnâ bir kudret kazanmıştı. bu büyük siyâsi varlık, eski ve yeni devletlerden farklı olarak, ne dışta istilâ tehditlerine ve ne de içeride çeşitli ırk, din, mezhep mensubları ve grubların huzursuzluk endişelerine mâruz bulunuyordu. osmanlı cihân hâkimiyeti ve dünyâ nizâmı ideâli, şüphesiz milli şuur ve uyanış yanında asıl kaynağını islâm dini ve onun cihâd rûhundan alıyordu. şeyh ve evliyânın himmetleriyle yükselen gazâ rûhu, küçük söğüt kasabasından bursa'ya ve bu medeniyet merkezinden de rumeli'ne yayılıyordu. bu arada osmanlı devletinin kuruluş ve cihâd rûhunun yükselişinde tasavvuf da büyük kudret kaynağı idi. gerçekten de osmanlı devletinin kuruluş ve yükselişinde tasavvuf tarikatleri, şeyhler, veliler ve dervişler birinci derecede rol oynamıştır. osman gâzi ve haleflerinin etrâfı din adamları ve evliyâ ile dolmuş ve daha ilk günden osmanlı akınları gazâ mâhiyetini almıştır. nitekim osman gâzi, dâmâdı olduğu büyük tasavvuf âlimi şeyh edebâli'ye intisâb ederek her hususta onunla istişârede bulunurdu. kendisinden sonra gelecek osmanlı sultanlarına da islâm âlimlerine hürmet edilmesini, onlara her türlü kolaylığın gösterülmesini ve her işte kendilerine danışılmasını tavsiye etti. bu vasiyete lâyıkıyla uyan osmanlı sultanları, fethettikleri yerleri medrese, zâviye, imâret, dârülkurrâ ve türbelerle kutsileştirmişler, buralarda yetişen âlimlerle dünyâya islâmiyeti yaymışlar, asırlarca maddi ve mânevi güç ve emeklerini bu uğurda harcamışlardır
hesabın var mı? giriş yap