• her şey kansai uluslararası havalimanı'na inerek başlar. umeda, shinsaibashi (chanel, louis vuitton, mis gibi bir apple store gibi deli markalar mevcut), soemon-cho, higashi-shinsaibashi gibi yerleri vardır. tokyo'nun disneyland'ı varsa buranın da universal studios osaka var. 13 sene önce tokyo'ya çocuk yaşta gitmiş ve japonlarla ilgili birtakım gözlemlerde bulunmuş birisi olarak 13 sene sonra japonlar'ın huy değiştirmediğini görmek kimi yerde sevindirdi kimi yerde üzdü. hala her daim temiz, saygılı, saf ve bakımlılar. hala türkleri çok seviyorlar (ki türk olduğunuzu söylediğiniz an "oaaii!" şeklinde gülücükler atıp sevindirik oluyorlar), hala türkçe'yi çok çabuk kavrayıp kapabiliyorlar. tokyo'da türkler'in arabada sattığı halis muhlis türk dönerini gördükten sonra osaka'da da halis muhlis maraş dondurmacısı dükkanı görmek şaşırmatı; fakat "yok artık, daha neler, nasıl olur bu" diyerek dumurlardan dumura koşturan yegane olay girdiğim bir barda fergie, gwen stefani, ricky martin şarkılarından sonra burak kut'un komple şarkısını duymam oldu! seneler önce "japonlar ritm duygusundan yoksun" insanlar derken yanılmamışım; ama artık şarkılara uygun dans ettiklerini görmek sevindirdi. diğer gözlemlerime gelince:

    - nerde benim sesi sonuna kadar açıp kral fm dinleyen, dikiz aynasına cd asan, kolunu camdan dışarı sarkıtarak arabayı kullanan taksi şöförlerim; nerde siyah takım elbise giymiş, papyon veya kravat takmış, eline beyaz eldiven giymiş, radyonun sesini daima minimumda tutan, siz binecekken arabanın kapısını otomatik tuşa basıp açan, arabasında asla sigara içmeyen/içirtmeyen taksi şöförleri...

    - her barda girişte ve bar içinde dolanan iri yapılı ve olay oldu mu anında müdehale edip dışarı çıkartan body guardlar var. dolayısıyla tatsızlık çıkması mümkün değil.

    - barlarda ve roller coaster gibi çantanızı yanınıza alamayacağınız, çantasız daha rahat hareket etmek istediğiniz yerlerde lockerlar var. 100-200 yen atıp çantanızı, eşylarınızı bu lockerlara sokup anahtarınızı alıp eşyasız eğlenmenin tadını çıkartabiliyorsunuz.

    - barlarda herhangi bir şey içmeseniz bile kadın/erkek ayrımı yapılmaksızın ya barmenler ya da yan masadakiler ya da tanış kaynaş olayında sizi potansiyel olarak görmüş olanlar size shot bardağında içkiler ikram ederek delice içirilmiş oluyorsunuz.

    - hatunlar çok komik ve çok sevimli sarhoş oluyorlar.

    - gece 9'da açılıp öğlen 11'e kadar açık disko-barları var.

    - hatun pazarlama işi biraz çığrından çıkmış durumda. yüzleri mozaikleştirilmiş hatunlar bir katalog içinde toparlanmış. bütçenize (!) ve ne yaptırmak istediğinize (artık lap dance mi başka bir şey mi siz karar veriyorsunuz) uygun bir hatun seçebiliyorsunuz.

    - sokaklarda adım başı sigara/içecek otomatları var. hatta "babaanne sigarası" diye burun çevrilen salem ve salem lights babalar gibi otomatların hepsinde var. (yalnız şöyle bir hikaye duyduk... karadeniz kesiminden gelen birkaç insan bu otomatlardan birini kırıp içindekilerin hepsini çalıp tüymeye kalkışmış; fakat yakalanmışlar. bu sebepten o kesimden gelen insanları japonya'ya almıyorlarmış(mış).)

    - yerlerde atılmış çöp, pislik bulmak imkansız. hadi diyelim yere attın bir şey, arkandan gelip "pardon bu sizden düştü galiba" şeklinde yere attığınız şeyi elinize tutuşturmaları çok doğal ve çok mümkün.

    - hırsızlık, kapkaç, sarkıntılık gibi yurdumuzun olmazsa olmazları orada yok ne mutlu ki. sabahın 5'inde bile yürüyüşe çıktığınızda bomboş sokaklarda korkusuzca gezebiliyorsunuz. herhangi bir şey unuttunuz bir yerde diyelim. siz geri dönüp alana kadar malınıza sahip çıkıyorlar veya bir şey düşürdünüz diyelim size verebilmek için kilometrelerce bile koşabilirler.

    - sunkus, am pm, 7 eleven gibi sabahlara kadar açık, içinde yok yok dükkanları var. aldığınız şeyleri dükkan içinde açıp yemeye kalkışmayın, kapının dışına yönlendirilirsiniz.

    - bizdeki bir milyoncular gibi onların da 100 yen shopları var. inanılmaz kırtasiye malzemeleri, objeler, mutfak eşyları vb. bulabiliyorsunuz.

    - çok çok az ingilizce bilen var. "biliyorum" diye geçinen varsa ya yalan söylüyordur ya da "a little" biliyordur, umutlanmayın. sessiz film oynayanlar tarzanca anlaşmada çok başarılı olacaklardır emin olabilirsiniz.

    - "küçük onlarınki, küçüüük" diye dalga geçilen mevzu şehir efsanesi değil, gerçekmiş. bizzat alıp denemek istemiş olan arkadaşın yalancısıyım*

    - tıpkı çin'de olduğu gibi deli bisiklet potansiyelleri var. herkes birbirine güvendiğindendir herhal, bisikletlerini kitlemeden bisiklet park yerlerine bırakıp gidiyorlar.

    - küçük köpeklere düşkünler. sokaklarda tek bi' tane bile kedi görmedim. kutsal saydıklarından mıdır nedir bilmem...

    - pratik zeka yoksunları!!!!! evet evet! bu kadar zeki olup pratik zekadan nasıl yoksunlar çözmüş değilim. alt tarafı hediye paketi yapacakken paket kağıdını 3 sefer fazla kesip, kutuya uygun hale getirememesi, kutuyu pakete göre ortalayamaması ve üzerinde hmm diye düşünmesi sebebiyle 40 dakikamı yiyip bitirdi bi' amcam saolsun!

    - çok yavaşlar!!! yavaş hareket ediyorlar, yavaş iş yapıyorlar, yavaş anlıyorlar... nerdeyse her şeyleri yavaş; ama durup düşünüyorsun "bunlar her işlerini yavaş yapıyorlar; ama tüm işleri tıkır tıkır halledebiliyorlar hatasız bir şekilde. demek kusursuzluklarını bu yavaşlıklarına borçlular"

    - "let's do it" dediğin an "ok?" diye soruyolar. "ok" diyosun. tekrar "ok?" diye soruyorlar "ok a.k" diyosun ve bu durum 3 kez üst üste yaşanıyor. kesin ve net bir şekilde ok demezseniz harekete geçmiyorlar.

    - yavaşlıklarından, ingilizce'yi iyi bilmediklerinden ve pratik olmadıklarından dolayı sabrınızı tüketebiliyorlar. sabrın tükendiği noktada da "nasılsa anlamıyorlar" diye türkçe küfür literatürünüzün perdelerini aralamayın, buna kendinizi alıştırmayın. memleketimize geri döndüğünüzde bu sebepten çok zorluk çekeceksiniz*

    - yabancı ülkelerden en çok avustralyalı var. sonra kanada ve fransa geliyor.

    (gitmeden önce yardımları, araştırmaları ve sabrından dolayı scratch'e teşekkürü bir borç bilirim.)
  • oldukça pahalı bir şehir.

    efendim bu şehirde bir raylı sistem ağı var. enfes. metroyu/treni kullanmayı öğrenin mutlaka. biraz zor ama bookletler var turistler için onlara çalışın biraz. biletinizi gişeden geçerken makinaya sokuyorsunuz ve bileti size iade ediyor. sakın ola o bileti kaybetmeyin. indiğiniz istasyonda tekrar çıkışta o bileti makinaya sokacaksınız ve bu sefer makinada kalacak. trenlerin çoğunda ingilizce anons yok(metro hariç). istasyonların duraklarına göz atın mutlaka hangi istasyondasınız sıradaki istasyon ne görebilirsiniz.

    taksiler inanılmaz pahalı. sakın ola çok acil bi işiniz yoksa kullanmayın. havaalanı - şehir merkezi 200 dolar gibi abartı ötesi rakam tutuyor. onun yerine havaalanından şehir merkezine 1500 yen'e götüren express otobüsler var. bilet alıyorsunuz. 37.5tl civarına 1 saatte götürüyor sizi.

    şehir inanılmaz temiz. yerlerde sakızlardan dolayı olan siyah lekeleri bile göremiyorsunuz neredeyse. çok düzenli ve insanlar kurallara çok bağlılar. trafikte korna yok. bütün otobüs ve taksi şoförleri eldivenli temiz. herkes birbirine çok saygılı. ingilizce bilen çok az. vücut dilinizi geliştirmeye çalışın. pazarlık etmeyin! bahşiş bırakmayın ! böyle bir kültürleri yok. şehir oldukça güvenli. rahat rahat gezinebilirsiniz. çoğu restoranda kredi kartı geçmiyor mc donalds'lar dahil ! o bakımdan girmeden sorun mutlaka kredi kartı kabul ediyor musunuz diye. mc donalds'lar 24 saat açık. oradaki menüler bile japonca ve çalışanlar ingilizce bilmiyor. o bakımdan size karton bi resimli menü gösteriyorlar ordan seçim yapıyorsunuz vs.

    toplu taşıma araçlarında kimse telefon ile konuşmuyor. herkesin elinde telefon var ama sadece mesaj/internet için kullanıyorlar. siz de telefon ile konuşmayın tepki alabilirsiniz. çok önemli uyarı: telefonunuz 3g teknolojisine sahip değilse osaka'da telefonunuz çalışmaz !!! mutlaka 3g'ye sahip telefon götürün. eski teknoloji telefonlar operatör bulamıyor...

    elektrik prizleri amerikan tarzı. yerel biraları harika. kesin deneyin.favorim sapporo ve kirin. family mart denen 24 saat açık marketler var ancak buraları piyasanın neredeyse 2 katı pahalıdır unutmayın. alışverişinizi mümkünse gündüz merkezi yerlerden yapın.

    osaka castle'in dışı güzel içi bok gibi. zaten bu hali orjinal değil 2 kere yıkılmış bu da 1960 küsür yılında yapılan versiyonu. müzelerinde pek kayda değer şeyler yok. universal studios japan'a mutlaka gidin. 1 gününüzü ayırın. sushi yiyin bol bol. hem ucuz hem doyurucu. onun dışında kızartılmış deniz ürünleri var. harika. karides, midye, ahtopot vs. tarzı çubuklarda satılan şeyler çok lezzetli. kobe beef restoranlarından paranız çok değilse uzak durun. oldukça pahalı. ama bir o kadar da lezzetli namussuz.

    şehrin merkezi shinsaibashi ile nanba arasında kalan kesim diyebiliriz. nanda gece hayatı ile ünlü oldukça hareketli bir bölge. burada bir alışveriş sokağı var hayvan ötesi uzun. bütün gün gezebilir ve bitiremiyebilirsiniz. ama her şey çok pahalı. ben sadece 100 yen dükkanlarından bişeyler alabildim. ama güzel şeyler var. hediyelik eşya için de buralara gidebilirsiniz. en güzel ve bol çeşitli olanı : daiso
    karaoke barlar ile ilgili önemli bilgi: öyle dışardan girip karoke yapayım diyorsanız babayı alırsınız. herkes oda kiralıyor ve o şekilde eğleniyor. o bakımdan bi grupla gitmeniz ve oda tutmanız lazım. bu bakımdan ben baya hayal kırıklığına uğradım.

    elektronik ürünler için yodobashi camera dükkanları şehrin her yerinde mevcut. mediamarkt tarzı mass storelar. fiyatlar her zamanki gibi pahalı. japonya elektronik cenneti diye geldik fiyatları görünce yine moraller bozuldu. ayrıca çok önemli uyarı : japonya'dan telefon alamazsınız ! sadece 2 yıl kontratlı olarak satılıyor tüm telefonlar. apple store'a da gitseniz bu böyle. soft bank ve ntt docomo abiler piyasayı tekellemiş. telefon satılmamasının sebebi daha önce buradan alınan bir telefon bir suç işlemede kullanılmış hükümet de yasaklamış telefon satışını.

    iklimi istanbul ile neredeyse aynı. yanınıza tl alarak orada bozdururum diye gitmeyin. kurdan feci geçiriyorlar. dolar yapın orada yen'e dönün. bol nakit alın. çoğu yerde kredi kartı geçmiyor. kyoto'ya gidin. trenle yarım saat sürüyor. 560 yen'e gidiliyor. bi de dönüşü var tabi. çok gezecekseniz haftalık veya günlük bilet alın daha hesaplı oluyor tabii ki. yemek olayı da pahalı olduğu için yanınıza marketlerden bisküvi, sandviç, cips tarzı şeyler alın ara öğünler için yeterli oluyor.

    şehrin içinde kanalları turlayan motorlar var binip gezebilirsiniz ama pek bi olayı yok. osaka akvaryumuna ve hayvanat bahçesine de uğrayabilirsiniz. tavsiye ederim.

    halk tuvaletleri sanırım bizim evden daha temiz. gönül rahatlığı ile kullanabilirsiniz. klozetlerinde poponuza sıcak su fışkırtan aletleri var süper :)

    genel olarak huzurlu, güvenli, düzenli bir şehir osaka.
  • bir capon kenti. caponlariyla ünlüdür.
  • pek bi bayıldıgım, "yahu ne japonyası simdi kuba dururken nerden cıktı bu ayol" diye gitmeme ragmen "ben buraya ucagın kanadına saklanıp gelebilir miyim acep" hesaplarına girmeme sebep olan guzide sehir.
    umeda kısmıyla hasır nesir oldugum icin onun hakkında ahkam kesebilmekteyim, gonul ister ki her bi karıs topragına hakim olayım gidip de. yodobashi camera adlı pek guzel bi alısveris yeri vardır kendisinin; zannedersem ulusca stitch'i (lilo ve stitch'teki stitch) milli kahramanları ilan etmislerdir, nereye baksan stitch gorursun; sabah 4'e kadar acık sushi yerleri bulunur ve o sushiler boole onunden gecer cesit cesit; her yer oyun salonu doludur ve oyun aletleri sokaklara tasmıstır, genc yaslı gunun her saatinde oyun salonlarını doldurur; "hep five" adlı alısveris mekanının tepesine donme dolap kondurup rastgele kafamı kaldırdıgımda pek bi sasırmama sebep olmuslardır; hep five'ın karsısından girilen tren istasyonunun girisinde tanımlayamadıgım abidik malzemelerle yapılan nefis tatlı krepleri vardır; kızların tumu ayaklarına buyuk gelen topuklu ayakkabılar giyerler ve içe basarlar, ayrıca hepsinde mini etek mevcuttur; erkeklerin bir kısmı sarımsı bir renge boyanmıs kabarık bon jovi saclarına sahiptirler; grunge takılan japon erkekleri bi harikadır, tekrar gorup yakinen tanımak ister insan; supermarketlerin cogunda bi koku vardır ki (kaynagını bulamadım) nefes almak mumkun degildir; her sokagın basında ve sonunda bi adet mcdonald's bulunur; uzerinde "international school of ..." yazan formaları olan gencler bile ingilizce konusamazlar ama bi sey sordugunuzda sanırsam kibarlıktan bi turlu "yok kardesim de get" hareketleri yaparak uzaklasmazlar, boole uzun uzun anlatmaya calısırlar; insanlar aynı anda bisiklet kullanıp, semsiye tutup, mesaj yazabilirler ve bunlara ragmen kaza yapmazlar; irish pub cidden irlandalı doludur, olmadı italyan, ingiliz ve rus da bulunur; boyle bir sehrin gobeginde bile ucuza otel bulunabilir, pek de rahat kalınır.
    osaka bu dakikadan sonra artık gozumuzun nurudur.
  • bu şehirde istanbul konak adında bir türk restoranı bulunmaktaymış, acı bir tecrübeyle öğrendim. enteresan türk vatandaşlarından oluşan ekibimiz 5 günlük iş gezisinin 3.gününde yakitori*, teppanyaki* gibi türk damak tadına uygun japon yemeklerinden sıkılmış olacaklar ki bizi gezdiren rehberden acilen kebap istemişler. ben sushi yemeyi beklerken kendimi osaka'da rakı masasında buldum. türkü bar kıvamında bir bağlamacı bile vardı. gecenin muhteşem finali ise mekan sahibinin brezilyalı sevgilisinin dansözlük yapmasıyla oldu. (bkz: bu da böyle bir anımdır.)
  • ilginç bir ex-stadyuma* ev sahipliği yapmaktadır.

    http://i.imgur.com/oxbzc.jpg
  • bana nedense osaka'da dolanırken metro taksi falan 1990 türkiyesi gibi hissettirdi.. tabi gelişmişlik olarak 2040 oldukları bi gerçek.

    anneannemin kadife kaplı yeşil koltukları, sarımsı beyaz duvarları, dantelle örtülü televizyonu, çiçek desenli duvar kağıtları vardı.. taksiler ve metro üretildikleri ilk günden itibaren aynı titizlik ve temizlikle korunmuş…

    sokaklarda chanel'in parfümüne de meşhurluk kazandıran gardenia jasminoides kokusu..
    ağzına kadar dolu slot makineleri, sokaklarda sigara içen liseliler bir yana kertenkelesini, kartalını, baykuşunu gezmeye çıkartmış garip abiler. hafif bi dotonbori gibi main street bölgedeyseniz tüm köşe başlarını dolduran emo ve gothic arkadaşlar …

    yemeklerin çok lezzetli ama çok pahalı olmasıyla gelişen sokak lezzetleri ve bu ucuz tatların dünyaya nam salacak kadar gelişip markalaşması..

    beni en çok şaşırtansa 30 40 yaşındaki adamların kafelerde bizim çocukken oynadığımız pokemon yugioh kartlarıyla oynamalarıydı.. pişti oynarmışcasına bildiğiniz digimon kartı fırlatıyorlardı.

    bu arada nedense asya ülkeleri arasında gezdiğinizde size hava olarak değil, hissiyat olarak en soğuk hissettirecek ülke japonya..

    temiz düzenli gelişmiş falan ama ben yürürken bile kasvetli hissedip, akşamları otele döndüğümde oturup ağlamaklı oluyordum.

    yemek yemek dışında osaka'da parkta yapılacak bir şey yok zaten.

    kobe'de beef yemek isteyenlere fiyat biraz uçuk, kelle başı 29000 yen toplamda 4 5 parça eti ile “mümkünse medium rare yiyin” (bkz: iwasaki) restorant'ı güzeldi.. iwasaki kobe beef

    onun dışında kyoto'da fushimi inari tapınağına giderseniz en tepeye kadar çıkmaya gerek yok belki ama yukarlarda çıktıkça fotoğraf çekmek için çok daha güzel alanlar önünüze çıkacak 2 saatlik bir tırmanış olarak düşünün ve yukarlarda gitmeye şans verin 1
    2
    3
    4
    5

    japonya gerçekten çok pahalı ama food travel olarak düşünüp giderseniz sizi tatmin edecektir .

    ayrıca netflix (bkz: street food asya) izleyip gidenler için izakaya toyo'da yemek yiyebilmek için 2 saat sıra beklemek zorundasınız. biraz aşağı indiğinizde yine netflix fue var ora bomboştu lezzet olarakta beklentiye girmemek lazım bazen yürürken daha lezzetli şeylere denk geliyorsunuz karambole takılın araştırıp yiycem diye uğraşınca sıra beklemekten kaynaklı boşa zaman kaybedip duruyorsunuz …
  • • şehir oldukça uzun ve karmaşık bir metro ağına sahiptir. ücretlendirme, gideceğiniz mesafeye göre değişir.

    • süpermarketlerde, meyveler dilimle satılır.

    • aquarium adlı oldukça büyük, ilginç hayvanları bünyesinde barındıran devasa bir akvaryum'u vardır.

    • insanlar kahvaltıda peynir ve ekmek yerine, soya fasulyesinden yapılmış, tarhanaya benzer bir çorba tüketir.

    • restoranlarında yiyeceğiniz yemeklerin hemen hemen hiçbiri tamamen tatlı ya da tamamen tuzlu değildir. daima ikisinin karışımı bir lezzet kalır damağınızda.

    • büfe anlayışı yoktur. şehrin her yerini içecek, gıda, sigara otomatları sarmış durumdadır.

    • bütün ticari taksiler siyahtır, şoförleri siyah takım elbise, şapka, beyaz eldiven giyer.

    • japon kalesi, altın kaplamalı çatısı, bahçesi ve tarihi eserleriyle görülmeye değerdir.
  • ingilizce bilmeyen ve devamli 'anlamadigi seylere gulerek karsilik veren' insanlar ile dolu gusel sehir...
    (bkz: tokyo)
  • eger kansai bati ve guney japonya'nin kalbiyse, osaka da kansai'n beynidir... bir de bu yorenin insanlari daha az sey saklarlar... yapmacik olmayi kantolular kadar iyi beceremediklerinden tokyo agziyla konusmaya calismalariyla birlikte yeniden osaka agzina donmeleri arasinda maksimum 30 saniye gecer... kantolulara gore cok daha insancildirlar...
hesabın var mı? giriş yap