• peyk şarkısı.

    sözlerine çok dikkat etmeden o güzel sakin müziğini dinlerdim, bugün sözlere de dikkat ettim de irfan * döktürmüş gene.

    şarkının hikayesini de verelim kendi ağzından:

    <ölümsüzler ben doğuda askerken, 19 yaşında ve savaş şartlarında yazılmıştır. kutsallaştırılmış rezil bir savaşta dağlarda birbirine kırdırtılmış gençlerin; ki ben onlara bu toplumun günah keçileri diyorum, ölümlerine yapılmış bir ağıttır... aileleri onların nasıl öldüğünü bilmiyor, ben biliyorum... kutsallaştırıp avundular ve bunu normalleştirdiler... hala gata'da yatan arkadaşım var, hafızasını yitirdi; geçmişi yok ve geleceği de... devletten alacağı malul maaşını bekliyordu geçen sene... onu aradığımda 'afedersin ama rahatsızım hatırlamıyorum hiçbir şeyi' dedi... nasıl bir düzen mi istiyorum, beni öldürmeyen ve öldürtmeyen bir sistemle başlayabiliriz...>

    http://www.youtube.com/watch?v=eaks8khsriw
  • antik pers ordusunun en seçkin birligi. her süvarinin yanında iki piyade olduğu, süvari öldüğünde, yeri onun atını ve silahlarını alan bu piyadeler tarafından doldurulduğundan sayıları hep sabitmis gibi kaldığı için bu adı almışlardır.
  • tarihi sorgularken, bir yandan da kadın-erkek ilişkilerine ve insan egosuna değinen tiyatro eseridir. melih cevdet anday'ın metnine ne kadar sadık kalınmış, ne kadar uyarlama yapılmış bilemiyorum; ama bu haliyle metin için "etkileyici" diyemeyeceğim. oyunculuk, -özellikle başrollerde- genel olarak iyi. sahne düzeni, oldukça sade ama gayet yeterli. ben daha çok, gereğinden uzun olduğunu düşündüğüm diyaloglara ve bazı sahnelerdeki geçişlerin biraz havadaymış gibi durmasına takıldım. belki de oyunun içine girmekte zorlandığım için bu noktalar bana öyle geldi; ya da bu noktalar yüzünden oyun akışına kapılmakta zorlandım; bilemiyorum. haliyle "bilemediğin şeyi niye yazıyorsun" diyebilirsiniz elbet; lâkin buradan yola çıkarak ve naçizane olarak "oyunu hararetle önermiyorum; hatta 'gidilse iyi olur' da demiyorum; ama gidilmesinin kötü olmadığını söyleyebiliyorum. en azından farklı bir metin görmek adına gidilebilir" diyerek yazımı nihayete bağlıyorum.
  • melih cevdet anday ın kaleminden, sönmez atasoy rejisiyle istanbul devlet tiyatrosunda 14 şubat 2006 da yapılacak premiere* ile sahnelenmeye başlanacak, tarih denen olguyu tiyatro sahnesinde, ironik bir dille sorgulayan oyun.
    "tarih nedir? tarihçilerin belgeler sürerek oynadıkları bir oyun mu? tarih oyununun kahramanları insanlığın gerçek serüveni karşısında, ne kadar kahramandırlar. söz konusu büyük julius sezar olsa da, ne kadar doğrudur tarihin yargıları." şeklinde bir tanıtım metnine sahip oyunun kadro ise hayli geniş; adnan biricikhatice aslan – okday korunan – fikret urucu – hakan meriçliler. ayrıca; dekor: ethem özbora; kostüm: serpil tezcan; işık: enver başar; dans düzeni: alev meral tokgöz.

    kostümleri ile 2006 lions tiyatro ödüllerinde serpil tezcan'ın kostüm tasarımı ödüle layık bulundu.
    ikibin yıl sonrasının tarihini yazamıyorsanız, ikibin yıl öncesini nasıl yazabiliyorsunuz? tarihi dayandırdığınız belgelerin doğruluğundan emin olmanız için tutarlılık yeterli mi, şeklinde sorgulamalarla ilerleyen, iyi bir oyunculukla tatlanan sezonun yeni oyunlarından.
    izlerken, muhakkak güçlü bir ilk çağ bilgim olsa oyuna daha iyi adapte olabilirdim diye düşündüm. çünkü hakikaten bildiğiniz kadarını anlayıp anlamlandırabiliyorsunuz.

    --- spoiler ---

    caesar: "calpurnia'ya roma yanlışmış, dedim, anlamadı."

    --- spoiler ---
  • yunanistan gazetelerinin türkiye a milli futbol takımı için bulduğu lakap. daha iyisi bulunamazdı.
  • 14 subat 2006da neredeyse tamamen dolu salona oynayarak gorucuye cikmis oyun olup oyunculuk acisindan sahane fakat text acisindan soyle boyle idi. devlet tiyatrolarinin artik yeni metinler uzerinde durmasi geretiginin kanitidir bence nacizane.
  • olumsuzların nazarı güçlü, ölümsüzlerin nazarı zayıf.. ölümsüzlerin sevgisi güçlü, gözü değenlerin ayrıcılıkları.

    kenan'da girişinde badem ağacı bulunan, öbür adı ölümsüzlük şehri olan efsanevi bir luz kenti de varmış. onunla ve ölümsüzlük arzusuyla ilintili bir hz. süleyman meseli de şalom gazetesi'nden..

    "vang çih adlı bir oduncu bir gün, dağdaki bir mağarada go oynayan iki bilgeye rastlar. oturup onları izlemeye koyulur ve çok geçmeden kendini fena halde oyuna kaptırır. baltasının sapının* çürüdüğünü fark edip de şaşırdığında, iki bilge hala go oynuyorlardır. oduncu köyüne geri döndüğünde, tanıdığı herkesin yıllar önce ölmüş olduğunu görür. vang çih, bu rahatsız edici durumu keşfettikten sonra dağa geri döner ve sonunda taocu ölümsüzlere karışır." yastıkname (dipnot olarak)

    [xv
    ölümlüler ölümsüz
    ölümsüzler ölümlü

    biri öbürünün
    ölümünü yaşar
    yaşamını ölür] herakleitos - kırık taşlar

    "onlar ölümsüzdür ama tanrı değiller. asla tanrı olmadılar. onlar hiçbir insan ruhunun tapınmasına layık değiller." ursula k. le guin - the tombs of atuan

    (ilk giri tarihi: 3.1.2016)

    (bkz: ölümsüz/@ibisile), ölümsüzlük/@ibisile, ölüm/@ibisile
    (bkz: ölümsüzler taburu), cavidan
    (bkz: ölümsüzler meclisi)
    (bkz: thermopylai savaşı)
    (bkz: sarıgöl/@ibisile)
    (bkz: yenilmeyenler)
  • sibel atasoy, evren imre, orkun uçar gibi fantastik, bilimkurgu yazarlarının öykülerinin toplandığı kitap. türkiyede bir ilkmiş, gerçekten de öyle.
  • fantastik edebiyat olsun, filmi olsun, dizisi olsun bu ölümsüzler tırttır. antin kuntin işlerle uğraşırlar.
  • yeryüzü ovalarından tüter gelir sürekli
    çıkar yukarılara yaşam dürtüsü ulaşır bize
    diz boyu sıkıntılar, yaşam kıvancının eksikliği,
    idam mahkumlarının son yemeklerinin kanlı buğusu,
    şehvetle titremeler, tutkular, sonu gelmeyen,
    katil elleri, vurguncu elleri, elleri dilencilerin,
    korkunun ve açlığın kamçısı altında insan sürüsü
    tüter bunaltıcı ve çürümüş, hoyrat ve sıcak,
    solur mutluluğu ve vahşi kızmışlıkları,
    yer kendi kendini, kusup atar sonra içinden,
    savaşlar üretir ve güzel güzel sanatlar,
    alev alev sevinçten çatılmış evi süsler hayallerle,
    tıkınmalar, yiyip yutmalar ve orospuluklarla geçer

    göz kamaştırıcı sevinçleri içinden çocuk dünyalarının,
    herkes için yükselip çıkardalgalardan taptaze,
    dağılıpdökülür, pisliğe dönüşür gün gelir.
    oysa bizler bulduk birbirimizi
    yıldızların aydınlattığı buzunda havanın,
    ne gündüz biliriz ne saat tanırız,
    ne erkeğiz ne kadın, ne genç ne de yaşlı.
    günahlarınız ve korkularını,
    cinayetleriniz ve şehvet dolu hazlarınız
    bir 'oyun'dur bizim için dönüp duran güneşler gibi,
    her geçen gün en uzun gündür bizlere.
    saçma yaşamınıza bakar,sallarız başımızı,

    gözlerimiz dönüp duran yıldızlarda
    soluruz evrenin kışını,
    dostuz gökyüzü canavarlarıyla,
    soğuk ve değişimsizdir sonsuz varlığımız,
    soğuk ve yıldızsız sonsuz gülüşümüz.

    (bkz: hermann hesse)
    (bkz: bozkırkurdu)
hesabın var mı? giriş yap