• meşhur koro skecinin metni, o dekordan bağımsız okunduğunda da iyi bir edebiyat parçası:

    saat kaçtan beri böylece dikiliyoruz... sekiz senedir korodayım, bir tek kere soloya çıkamadım. elli kişinin içindeyim. ben de insanım, benim de canım var, tek başıma şarkı söylemek benim de hakkım.
    şuna bak şuna... nasıl da elini büyük büyük, hararetle sallıyor... gören de önemli bir iş yapıyor sanır. sanki o elini sen sallamasan biz okuyamayız, allah adamı! bana bakıyor, anladı mı acaba? gülümseyeyim. yok yok, çok oldu.
    bu sırığı da niye benim yanıma koymuşlar sanki... biraz dik durayım bari, ayaklarımın üstünde mi dursam acaba? ne yapsam boş. herif yüksek gerilim hattı gibi. şöyle biraz ortalara mı geçsem, ne yapsam? belki biraz daha iyi gözükürüm.
    ya bu önümdeki kadına ne demeli? bunun kocası var mı acaba? varsa da yemiştir bu adamı. onun için ne düşündüğümü anladı mı acaba? şunun boyuna bir yükselebilsem... gayret edeyim bakayım ayaklarımın ucunda... kadının eteğine mi bastım, ne oldu?
    yeter 'lan bundan sonra solo okuyacağım 'lan! yeter 'lan!
    nihansııın... konuşma 'lan! didedeeeeen... senin de el sallamana lüzum yok, ben kendimi idare ederim ulan! artık kimse beni koroda tutamaz bundan sonra solaya çıkacağım ulan!

    edit: bazı arkadaşlar linki de koymam tavsiyesinde bulundu, buyrun.
  • bu programın yeniden başlamasının nedeni levent kırca'nın "one minute" esprisi yapmadan ölmek istememesi değilse ben de bu dünya ile ilgili hiçbir şey bilmiyorum.
  • bu programın tutma sebeplerinden biri levent kırca'nın bıyığıydı. insanlara babacan geliyordu.
    daha sonra hep memur tiplemeleri gerçekleştirmesiydi.
    bu anadolu'nun köyündeki insana bile samimi geliyordu. arada küfür etmesi, tokatlaması, ortamı dağıtması. anadolu'daki insanı bu çekiyordu ve komik geliyordu. çünkü insan kendisine benzeyene güler en çok.
    ödenemeyen faturalar, teknolojiyle ilk kez karşılaşan insanlar, aile içi şiddet vs bu insanların kendisinden bir şeyler bulmasına neden olmuştu.
    çünkü gerçekten anlatılan bu adamların hikayesiydi.
    insanlar bence bu yüzden çok sevdiler. yoksulluklarını anlayan ve paylaşan bir komedi vardı.

    özellikle orta direk, dar gelirli tiplemeler ve memur hayatını anlattığı için insanlar empati yapıp samimi buldular, çok güldüler.

    bunu reyting kaygısıyla da yapmadı ama hep en başlardaydı doksanlar sürecinde. hep toptaydı olacak o kadar.

    milenyuma geçişimizdeki köşe başlarımızdan bir tanesi tarkan'sa diğeri de olacak o kadar'dır.
  • yıllarca jeneriğini aç gözünü zeyneep tekrarı yok bunun olarak algıladigim program.
  • (bkz: sözlerini de yazayım tam olsun)

    aç gözünü seyret tekrarı yok bunun
    işimiz muhabbet efkarı yok bunun

    arada bir dilimiz sürçer ise affola
    tumasını biliriz de kemiği yok bunun

    olacak, olacak, olacak o kadar
    olacak, olacak, olacak o kadar

    niyetimiz kimseyi kırmak değildir
    şurdakini buraya koymak değildir

    arada bir zülfi yare dokunduk
    tam yerine rast geldi manzara koyduk

    olacak, olacak, olacak o kadar
    olacak, olacak, olacak o kadar
  • son 20 yılın en komik bölümü bu gece habertürk'teydi.

    https://youtu.be/zkhsbkcfehe
  • güldürürken düşündürmeyi, önce güldürüp sonra düşündürmeye kasmak olarak algılayan, her parodinin sonunda aklı başına bir adamın ekrana dönüpp;
    "başımızdakiler şöyle olursa elbet böyle olur..." demek zorunda olduğu berbat bir mizah programı.
    jet ski, memiş yemiş, gibi amiyane argodan parsa toplayacak kadar popülist mizahın,göstermelik açlık grevine girip çıkmakla aktivist olduğunu sanan oportünist mizahçının at koşturduğu oluşum.
    onlarla en güzel "bir deme tiyatro" da dalga geçmişlerdi.
    hatırlayalım;
    "demet akbağ pencerenin önünden geçen portakalcıya
    -tartsana ordan iki kilo...
    deyince portakalcı
    -iki kilo tartılmaz iki kilo portakal tartılır demişti.
    -sabah sabah bu gereksiz dilbilgisi trbi nedir diye sorunca
    -ben edebiyat öğretmeniyim... diyordu.
    o da ona;
    -iyi ordan iki kilo portakal tartar mısın diyordu.
    adam tartıyor, ona uzatıyor, sonra da yüzüne bakıyordu bir şeyler bekler gibi.
    - ne var hocam?
    - e neden portakal sattığımı, maaşımın yetip yetmediğini sormayacak mısın? diyordu adamda.
    - ne soracam herşey belli mesaj mı verelim illa diyerek, lafı sokuyordu inceden."
  • bir gun i$e giderken bu programda cogunlukla polis memuru rolunu oynayan adami gordum iskelede.. oyle dola$iyordu birini bekliyordu sinirli bi hali wardi.. mizahtan pek uzakti.. ben de uzakla$tim.. ve o gece yagmur yagdi istanbula ilk.. ilk o zaman gordum bulutlarin gri kasvetini.. ayin hilali o zaman serpildi islak cimlere.. ve o zaman anladim ki kafayi cizmi$im bebek oh bebek.. (bkz: sozlukte kendini kaybetmek)
  • parodileri içinde bana göre en iyisi , levent kırca'nın , trt sanat müziği korosunda şarkı söyleyen , ama koristlikten memnun olmayan , solo okumak isteyen birisini canlandırdığı bölümdü .aklıma geldikçe gülerim.
    ayrıca (bkz: nişabürek ne demek)
  • hatırlarım, eskiden seyredildiğinde, yediden yetmişe herkese hitap eden bir programdı. o zamanlar orta okuldaydım, o çok revaçta olduğu zamanlar; bilirim her pazartesi okula geldiğimizde bu skecleri konuşur gülerdik ama hiç bilmem bir kişinin bile "bırak ya, o program laik, o program kemalist, ulusalcı, darbeci, bik bik bik....". hepimiz, küçük büyük seyreder; kimi taklit ederse etsin, kimi eleştirirse eleştirsin, bir saygı ile seyreder, bir tebessüm olurdu yüzümüzde.
    peki ya şimdi neler oluyor bize?
    olacak o kadar*.
hesabın var mı? giriş yap