• kral süleyman tarafından kaleme alınmış şahane bir kitap, mukaddes kitaba dahil edilmiştir. süleyman tarafından beğenilip süleyman'ın haremine alınmış fakat bir çobana aşık olduğu için kral süleyman'ı reddetmiş şulamlı kızın hikayesini anlatır. kitap, sevgi sözcükleri ve sevgiliyi tanımlayan şahane benzetmelerle doludur. iki insanın birbirini nasıl sevmesi gerektiğine güzel bir örnektir.
    şulamlı kızla çobanın birbirine olan seslenmelerini, aşk mektuplarını alıntılar.
    hikayenin sonunda ise süleyman, kızın çobana olan aşkını fark edip kızı özgür bırakır.

    ezgiler ezgisi 6:3 "ben sevgilime aitim, sevgilim de bana."

    ezgiler ezgisi 2:6 "sanki onun sol eli başımın altında; sağ eliyle de beni sarmış."
  • ağzının öpüşleriyle beni öpsün, zira aşkın şaraptan âlâdır.

    senin yağların hoş rayihaludır, senin ismin döğülmüş yağdır. bu ecilden bakireler seni severler. senin aşkını şarabdan ziyade zikredelim. bihakkın seni severler.

    ey orişalim kızları,

    beni cezb eyle ardınca koşalım. melik beni halvetlerine götürdü. seninle mesrur ve şaduman olalım.

    (...)

    işte güzelsin ey mahbubem, işte gözlerin gök güvercindir.

    işte güzel ve şirinsin ve yatağımız yeşilliktir.

    (...)

    onun gölgesi altında iştiyakla oturdum ve onun meyvesi damağıma lezzetlü idi.

    beni ziyafethaneye götürdü ve üzerimde olan bayrağı muhabbet etti.

    beni üzüm piydeleriyle (?) kuvvetlendirin, elmalarla beni ihya ediniz, zira ben muhabbet hastasıyım.

    sol eli başımın altında olsun ve sağ eli beni kucaklasun.

    (...)

    ey mahbubem işte güzelsin, işte güzelsin. nikâbının altında gözlerin gök güvercinler gibidir.

    (...)

    dudakların kırmızı iplik gibidir ve söyleyişin latiftir.

    (...)

    iki memelerin süsenler arasında otlanur bir çift ikiz ceyran yavruları gibidir.

    (...)

    ey gelin hemşirem, gönlümü kapdın bir gözünle ve boynunun bir gerdanıyla gönlümü kapdın.

    ey gelin hemşirem, muhabbetin ne güzeldir, muhabbetin şaraptan ve yağların rayihası her nevi baharattan âlâdır.

    ey gelin, dudaklarından bal damlar, dilinin altında bal ve süt var ve elbisenin rayihası, lübnan rayihası gibidir.

    (...)

    pabuşlarla yürüyüşün ne güzeldir, uyluklarının biçimi hünerli bir üstad ile işlenilmiş gerdanlık gibidir.

    göbeğin şerbetlerle dolu müdevver tasa benzer, karnın süsenle kuşanmış buğday yığını gibidir.

    iki memelerin bir çift ikiz ceyran yavrusu gibidir, boynun fildişi kule gibidir.

    (...)

    ey mahbube, ey lezâiz kızı, sen ne kadar güzel ve ne kadar şirinsin.

    kâmetin hurma ağacına ve memelerin salkımlara benzer.

    dedim ki hurma ağacına çıkayım, onun dallarına yapışayım ve memelerin üzüm salkımları gibi ve burnunun kokusu elma kokusu gibi olsun.

    damağın âlâ şarab gibidir ki, mahbubem içün güzelce akar ve uyuyanların dudaklarını söyletir.

    ben mahbubeminim ve onun iştiyakı bendir.

    .

    ("kitab-ı mukaddes yani ahd-i atik ve ahd-i cedid, an asıl muharrer bulunduğu ibrani ve keldani ve yunani lisanlarından bittercüme", ve inkiliz ve amerikan ve bibl şirketi mesarifiyle istanbul'da boyacıyan agop matbaasında tab olunmuştur, 1885)

    ahmetfirat'ın yaptığı "ağniyatü'l-ağniya" bölümü çevriyazısından seçildi ve mayhoş lugatta basılışından 129 yıl sonra tahrir olundu.
  • icinde gecen;

    'sol eli basimin altinda olsun, sagi da beni kucaklasin' sozu, reha erdem'in hem korkuyorum anne'sinde, hem de kosmos'unda gecmektedir.

    gercekte ne kadar eski oldugunu ogrendigimde, acaba insanlik kadar eski oldugu icin mi en insan tarafimiza bu kadar dokunuyor diye dusundum. cok guclu, muhtesem bir imge yaratiyor bu soz.

    ote yandan, reha erdem'in bu soze neden boyle tutuldugunu da cani gonulden anlayabiliyorum. insanlik kadar eski ve guzel bir siir, en insan tarafimiza dokunuyor. ve insan nedir ki hem? hayvandan ustun degil, kosmos'un dedigi gibi, bir farki yok.
  • şu güzel ortamı bozuyorum fakat ilginç geldi. kendisi kral süleyman tarafından muhtemelen yazılmamıştır. antik sümer tabletlerinde, çoban tanrısı dumuzi'yle birleşen ve bunun sonucuna bolluk bereket gelen inanna adına yazılmış çok benzer metinler var. bazı kısımları aynı hatta.

    bir örnek: "sevgilim kalbimin adamı,
    sağ elini kadınlık organıma koydun,
    sol elin başımı okşadı,
    ağzını ağzıma dayadın,
    dudaklarımı başına bastırdın,"

    sümer'de sevgiliye kızkardeşim/erkekkardeşim deniyormuş. bu metinde de "kaptın gönlümü kızkardeşim, yavuklum," diye başlayan dizeler var.

    bu metinde çobana aşık kızın peçe ile örtünmesi de bir kanıt sayılabilir. sümer'de ve takiben, fahişelerin yüzlerini örttüğü bilinir. özellikle kutsal fahişelerin, daha sonrasında da evli ve dul kadınların.

    tanrıça inanna, kendisinde fahişeyim ben diye söz ediyor, göksel inek olarak anılıyor. göğün fahişesi, kutsal fahişe olarak tasvir ediliyor. muazzez ilmiye çığ, henüz okunmamış sümer tabletlerinin bu kutsal evlilik töreni'ni daha açığa çıkaracağına inanıyor.

    kaynak: muazzez ilmiye çığ - bereket kültü ve mabet fahişeliği kaynak yayınları
    s. m. kramer: http://www.penn.museum/…nd-the-sumerian-love-songs/
  • "ah sen ne güzelsin, sevgilim,
    ah sen ne güzelsin.
    peçen arkasından gözlerin güvercinler.
    gilead dağının yamaçlarında yatan
    keçi sürüsü gibidir saçın.
    kırkılmış, yıkanmaktan çıkmış,
    koyun sürüsü gibidir dişlerin;
    o koyunların hep ikizleri var,
    ve aralarında yavrusu olan yok.
    dudakların kızıl kaytan gibi,
    ağzın da ne güzel.
    peçen arkasında yanakların,
    sanki nar parçası.
    boynun davud'un kulesine benziyor.
    o kule ki, silah evi olarak yapılmıştır,
    üzerine bin büyük kalkan,
    hep yiğit kalkanlar asılmıştır.
    iki memen, sanki bir çift geyik yavrusu,
    zambaklar arasında otlayan, ikiz ceylan yavrusu.
    gün serinlenince, ve gölgeler uzanınca,
    mür dağına,
    ve günnük tepesine gideceğim.
    çarıklar içinde ayakların ne güzel, ey emir kızı!
    toplu kalçaların sanki mücevherler,
    üstat ellerinin işi.
    göbeğin yuvarlak bir tas,
    onda karışık şarap eksik değil;
    karnın buğday yığını,
    zambaklarla kuşanmış.
    iki memen sanki bir çift geyik yavrusu,
    ikiz ceylan yavrusu.
    fildişi kulesi gibidir burnun senin.
    başım, senin üzerinde karmel gibi,
    başının saçı da sanki erguvani;
    kral senin kaküllerine esir oldu.
    zevkler içinde, ey sevgilim,
    sen ne güzelsin, ve ne şirindin.
    bu senin boyun hurma ağacına,
    memelerin de salkımlara benziyor,
    hurma ağacına çıkayım,
    dallarına tutayım, dedim;
    memelerin üzüm salkımları gibi olsun, soluğunun kokusu da elma gibi...

    alıntının yapıldığı roman: bu filmin kötü adamı benim/ murat gülsoy
  • tanıma geçmeden önce dinlerin mukaddes kitaplarından hareketle ben sizi kısa ve güzel bir yolculuğa çıkarayım. neşideler neşidesi, ketuvimde yer alan mazmunlarla bezenmiş manzumelerden oluşan ve hz. süleyman'a atfedilen bir bölümdür. süleyman tarafından yazıldığına inananlar da var, kutsal kitapta yer aldığı için tanrının süleyman dilinden seslendiğine inananlar da. peki nedir bu ketuvim? tanah'ı oluşturan üç bölümden biridir. tanah, zebur ve tevrat'ı da kapsayan museviliğin büyük kutsal kitabına verilen isimdir. hristiyanlar bu kitaba eski ahit adını verir ve kendi kutsal kitapları olan kitâb-ı mukaddes'in bir parçası olarak görürler. "hristiyanların kutsal kitabı incil değil miydi yahu?" diye düşünenler olacaktır elbet. incil, yeni ahit'in 27 bölümünden yalnızca ilk dördünü kapsar. geri kalanları kısımları pavlus'un ve havarilerin mektupları ile patmoslu john-yuhanna'ya gelen vahi oluşturur. bu kitapların tamamı müslümanlar tarafından da kutsal kabul edilir. peki bu diyagramın sonucu bize ne anlatıyor?

    neşideler neşidesi muhtevası itibariyle aşk, özlem ve bolca erotizm barındırmasına rağmen kutsal kitaplarda kendisine yer bulan bir manzumeler bütünüdür. üstelik süleyman dilinden bir tezahürdür. yani peygamber oğlu peygamber (ki kendisi hz. davut'un oğlu olur) soyundan gelen bir sesleniştir.

    günümüzde bizlere aktarılan din öğretilerinde pek rastlayamıyoruz değil mi böyle anlatılara? erkek kaç kadın ister, kadın kocasına nasıl hizmet eder, onu öldürmek caiz, bunla savaşmak sevap... nerede bir aşk geçse, meyden bahsedilse, zevk u sefa dense hemen alegoridir bu deyip yok ediyorlar o güzelliği. bu dinlerin büyük alimleri, kıymetli şairleri, sancaktar sultanları bile "getir şarabı sâki" diye başlayan cümleler kurup üzüm bağlarına hayran kalınca kıbrıs'ı fethetmeye gidebiliyorken müptezel torunları "o şarap dediği çaydır çay" diye açıklamalara girişmek zorunda hissediyorsa kendilerini, bunun adı din sömürüsünden başka bir şey değildir. ondan sonra millet neden ateist oluyor...

    insanoğlunun çıkarına bir kutsal bulaşmayıversin, anında sömürür. ahlağı sömürür, erdemi sömürür, dini sömürür. zannedersin bir ademoğlu kendisi, insanı insanla sömürür. dinlere inanır mısınız ya da hangi dine inanırsınız bilmem lakin bildiğim tek şey, yaratıcı bu insanlığa bir inanç bahşetmişse; şüphesiz ki o inancın temelinde erdemli, temiz, dürüst, adil ve cömert insan olmak vardır. kim derse ki bir din insanı insana kırdırmayı, allah'la kandırmayı, sürekli savaşmayı, cinsiyetçiliği ve ayrıştırmayı emrediyor; bilin ki yalan söylüyor. diyelim ki mevcut koşullar böyle bir dinin varlığını doğruluyor, o zaman öyle bir dini reddediyorum ben. inanç bir bütündür benim gönlümde. tıpkı neşideler neşidesi'nde olduğu gibi insana dair her şey vardır içinde. sevmek de bize dair, sevişmek de... kim ki bu düsturla onurlu bir yaşam için, kimse bilmese dahi kendine duyduğu saygı için iyiyi ve güzeli yaşayıp buna teşvik ederse benim gözümde en inançlı kişi odur. kim ki haksızlık, hırsızlık, yolsuzluk yapıp insanların birbirine olan sevgisini çalıyor ve bunu yaparken dini kendisine kalkan olarak kullanıyorsa benim için en inançsız kişi odur. var olmuş tüm dinlerden benim anladığım işte budur.
  • "baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş" diyorum ve geçiyorum.

    dikenlerin arasındaki zambak
  • kral süleyman'ın yazdığı söylenen erotik soslu bir kitap. tensel aşka da yer veren eski ahit'in 24. kitabı. ilahi aşk sözleri. okudukça okuyası geliyor insanın bu kadim satırları...

    bab 1
    neşideler neşidesi; süleyman’ındır.
    beni kendi ağzının öpüşleriyle öpsün;
    çünkü okşamaların şaraptan daha iyidir.
    kokuca ıtrın ne güzel;
    senin adın kabından dökülen ıtır gibidir;
    bundan ötürü seni kızlar seviyor.
    beni kendine çek; biz senin ardınca koşarız;
    kral beni iç odalarına götürdü;
    seninle biz ferahlanıp seviniriz;
    senin okşamalarını şaraptan ziyade anarız;
    seni sevmekte onların hakkı var.
    ben karayım, fakat güzelim,
    ey yeruşalim kızları!
    firavunun arabalarında koşulu kısrağa,
    seni benzetirim, ey sevgilim!
    yanakların saç örgüleriyle,
    boynun gerdanlıklarla ne güzel!
    sana altın dizileri yapacağız,
    gümüşten düğmelerle.
    kral sofrasında otururken,
    benim sümbül yağım güzel kokusunu yaydı.
    memelerim arasında yatan.
    safi mür çıkınıdır, bana sevgilim.
    engedi bağlarında,
    bir salkım kına çiçeğidir, bana sevgilim.

    *bab 3
    gecenin ilerlemiş bir çağında
    yatağımda onu aradım
    onu, canımın sevgilisini aradım
    kalkıp şehirde dolaşayım dedim
    sokaklarda ve meydanlarda
    ruhumun sevgilisini aradım
    fakat bulamadım
    şehrin bekçilerine rastladım
    onu gördünüz mü, canımın sevdiğini diye sordum
    onları geçince, onlardan öte gidince
    buldum ruhumun sevgilisini
    buldum onu ve tuttum
    canımın sevdiğini tuttum ve bir daha asla bırakmadım
    annemin evine, beni doğuran aziz kadının odasına götürünceye kadar.

    *bab 4
    yüreğime dokundun kadınım
    yüreğime dokundun tek bakışınla
    tek halkasıyla saçının

    *bap 5
    bahçeme girdim, kızkardeşim, yavuklum!
    mürrümü topladım, pelesenkim ile;
    gümecimi yedim, balımla beraber:
    şarabımı içtim, südümle beraber.
    ey dostlar! yiyin; için. sevgililer! ve mestolun.
    ben uyuyordum, yüreğim ise uyanıktı;
    kapıyı çalan sevgilimin sesi:
    bana aç. kızkardeşim. sevgilim, benim eşsiz güvercinim!
    çünkü çiğ ile doldu başım;
    gecenin damlaları ile kâküllerim.
    entarimi çıkardım; onu nasıl giyeyim?
    ayaklarımı yıkadım nasıl onları kirleteyim? dedim.
    delikten uzattı elini sevgilim.
    ve içim oynadı onun için.
    ben kalktım, sevgilime kapıyı açayım diye;
    ve sürgü tokmakları üzerinde kalan mür
    benim ellerimden damladı.
    mür yağı benim parmaklarımdan.
    ben sevgiliye kapıyı açtım;
    sevgilim ise çekilmiş gitmişti.
    o bana söz söylerken, ben kendimden geçmişim;
    onu aradım, fakat bulamadım:
    onu çağırdım, fakat bana cevap vermedi.
    şehirde dolaşan bekçiler beni buldular,
    bana vurdular, beni yaraladılar:
    şehir duvarlarının bekçileri peçemi üzerimden kaldırdılar.
    size and ettiriyorum, ey yeruşalim kızları!
    eğer sevgilimi bulursanız.
    ona söyleyin ki. ben aşk hastasıyım.

    sevgilin senin, bir sevgiliden başka nedir?
    ey sen, kadınlar arasında en güzel kadın!
    sevgilin senin, bir sevgiliden başka nedir ki,
    bize böyle and ettiriyorsun?

    sevgilimin teni beyaz ve kırmızı,
    on binlerin arasında seçkin olan odur.
    başı saf altın;
    kıvrılır kâkülleri, kuzgun gibi siyah.
    gözleri akar sular kenarındaki güvercinler gibi,
    sütle yıkanmışlar, oturur dolgun sular kenarında.
    yanakları sanki hoş kokulu çiçek tarhları,
    güzel kokular yığınları;
    dudakları zambaklardır, mür yağı damlatır.
    elleri, üzerine gök zümrüt kakılmış altın lüleler;
    gövdesi fil dişi işi, safir taştan kakılmış.
    bacakları mermer direklerdir, saf altın ayaklıklar üzerine kurulmuş.
    görünüşü libnan gibi, erz ağaçları* gibi hâlâ.
    ağzı çok tatlı;
    ve onun her şeyi güzel.
    budur sevgilim, evet yârim budur.
    ey yeruşalim kızları!

    *bab 6
    gözlerini çevir benden
    başımı döndürüyor bakışın
    saçların bir keçi sürüsü sanki
    gilat dağından akan

    *bap 7
    çarıklar içinde ayakların ne güzel, ey emîr kızı!
    toplu kalçaların sanki mücevherler.
    üstat ellerinin işi.
    göbeğin yuvarlak bir tas,
    onda karışık şarap eksik değil;
    karnın buğday yığını.
    zambaklarla kuşanmış.
    iki memen sanki bir çift geyik yavrusu,
    ikiz ceylan yavrusu.
    fil dişi kulesi gibidir boynun senin;
    bat-rabbim kapısı yanındaki
    heşbon havuzlarıdır gözlerin;
    şama doğru bakan
    libnan kulesi gibidir burnun senin:
    başın, senin üzerinde karmel gibi,
    başının saçı da sanki erguvanî;
    kral senin kâküllerine esir oldu.
    zevkler içinde, ey sevgilim.
    sen ne güzelsin, ve ne şirinsin.
    bu senin boyun hurma ağacına,
    memelerin de salkımlara benziyor.
    hurma ağacına çıkayım,
    dallarını tutayım, dedim:
    memelerin üzüm salkımları gibi olsun.
    soluğunun kokusu da elma gibi.
    ve ağzın en iyi şarap gibi.
    o şarap ki. uyumakta olanların dudaklarından kayıp,
    sevgilim için dümdüz akar.
    ben sevgiliminim:
    onun özlediği de benim.
    gel sevgilim, çıkalım kıra,
    köylerde geceliyelim.
    sabahleyin erken bağlara gidelim;
    bakalım asma tomurcuklarını verdi mi,
    çiçeği açıldı mı.
    ve narlar çiçektendi mi;
    orada sevgimi sana bildireyim.
    lüffahlar güzel koku saçıyor;
    ve kapılarımızın yanında her çeşitten taze ve kuru güzel meyve var.
    onları, ey sevgilim, ben senin için sakladım.

    *bab 8
    mühür gibi koy beni yüreğinin üstüne
    mühür gibi kolunun üstüne
    çünkü ölüm gibi güçlüdür sevi
    ölüler ülkesi gibi sarptır tutku
    ve alev yanığıdır yanıkları
    yehovanın alevi
  • nasıl insan bir mezmurdur bu. insana ne güzel yaraşır gibi bir ezgisi vardır. insan insanı nasıl sever, bir insan diğer insanı sevince ne hale gelir de neler söyler ne yapmak ister pek güzel söyler. yüksek sesle okumak lazım gelir bu şiir gibi şiirli hikayeyi.

    sağdan erotiğe gel, gel kız sen de gel...

    kız: ne güzel kokuyor sürdüğün koku, dökülmüş koku sanki adın, kızlar bu yüzden seviyor seni.

    erkek: ey sevgilim, gün serinleyip gölgeler uzayana dek, engebeli dağlar üzerinde bir ceylan gibi, geyik yavrusu gibi ol!
    ...
    zambaklar arasında otlayan ikiz ceylan yavrusu. sanki bir çift geyik yavrusu memelerin

    kız: uyan, ey kuzey rüzgarı, sen de gel, ey güney rüzgarı! bahçemde es de güzel kokusu saçılsın. sevgilim bahçesine gelsin, seçme meyvelerini yesin!

    entarimi çıkardım, yine giyinmeli miyim? ayaklarımı yıkadım, yine kirletmeli miyim?
  • ezg.1: 2 beni dudaklarıyla öptükçe öpsün!
    çünkü aşkın şaraptan daha tatlı.

    linkinden ulasılabilen eski ahitteki aşk dolu kitaplardan biri.

    edit: link yenilendi.
hesabın var mı? giriş yap