• azı karar çoğu çıldırtıcı etkiye sahip bir şeymiş.

    hayatı ankara'da geçmiş bir iç anadolulu olarak yılda en fazla birkaç kez nemden darlanmış, yaz yağmuru sonrasında "ayh nefes alamıyorum nemden ühühü" diye mızmızlanmışımdır. "sıcak değil de nem"i abartılı bir espri zannederdim.

    sonra bir gün... çok sevilen insanı ile ünlü güzide bir ilimize iş nedeni ile taşındım. ilk yazımda, yani bu yaz, kaç gece % 90 üstü nem yüzünden uyuyamadığımı sayamadım. daha önce % 90 üzeri nem oranının mümkün olduğunu bile düşünmemiştim yauv. gündüzleri de farklı değil. ofiste de evde de klima olmaması nedeniyle zaman zaman çıldırmanın eşiğine geliyor ardından tuhaf bir uyku isteğiyle halsizleşiyorum. başta tüm bunların nemden olduğunu anlayamadığım için korkmadım değil.

    son olarak dün sabaha karşı kan ter içinde, aldığım nefeste nemi deli gibi hisseder halde uykusuzluktan debelendim. sonunda yatakta oturup ağlamaya başladım. evet nem yüzünden.

    velhasıl kelam havadaki nemin yüksek oranlara ulaşması insanı hayattan bezdiren, sürekli yorgun, gergin hissettiren lanet bir durummuş. nem oranı aşırı yüksek şehirlerimizde yılın 2-3 ayı klimasız yaşanmıyor, yaşıyormuş gibi yapılıyormuş ancak.

    tek iyi yanı cildin neme doyup bebek gibi olması, tırnak kenarlarının bile pamuk gibi olması. nemden ağlarken hatırlayıp teselli olabilirsiniz. eved.
  • yatak odam kuzey ormanlarına bakıyor. nasıl anlatabilirim bilmiyorum, ağaçlar penceremin bir metre ötesinden başlıyorlar. manzaram yeşilin bilmem kaç tonu.

    dün gece 3 kez tişört, iki kez yastık kılıfı değiştirdim. gece 3:30'da uyandım, uyuyamadım, en son kendimi uyumaya zorlarken sabah ezanını duydum. gün içinde hayati fonksiyonlarım dışında neredeyse hiç bir şekilde faaliyet gösteremedim, öğleden sonra uyumaya çalıştım ancak tenimin değdiği her yer terliyor. uyuyamadım haliyle.

    duştan çıktım, kuruyamadım. bir insan nasıl kuruyamaz ya? kuruyamamak nedir?

    diyeceğim o ki ben görece daha az betonarmede bile daha önce hiç olmadığım kadar hava değişimi bazlı çıldırdıysam, büyük şehirde yaşayan diğer milyonlarca insan bu havalarda delirip birbirlerini dövmeye başlasa anlarım. hak vermem, lakin anlarım.

    eko anksiyeteme iyi gelen tek şey zahmet edip sonunda yağan yağmurun çıkardığı şimşek flaşları. anathema dinlemek sakinleştiriyor. zaten anathema'yı da yüksek nemde dinleyemiyorsun, yağmurlu ve serin havalarda en çok gideri var. en azından yağmur kriterini tutturduk.

    hava nemli değil, hava su resmen lan.
  • dunyadaki en igrenc sey
  • şu günlerde sanki bütün vücudumla pamuk şekeri yemişim gibi hissetmemi sağlayan yapış şey.
  • puslu kıtalar atlası okunurken dinlendiğinde daha bir vurucu olan gevende şarkısı. sanki bu kitap için yazılmış gibi.
  • yüzde 30-40'tan fazlası, fazlalığı oranında cinnete kadar götüren bela. nefes mi alıyorum, alev mi yutuyorum belli değil. soğukta ayrı dert, insanı iliğine kemiğine kadar üşütür; sıcakta ayrı dert, karada yüzüyormuş hissiyatıyla bunaltır da bunaltır. bunun ilacı poyraz, o da çıkacak da esecek de insani şartlara kavuşacağız. yüzde 70 nem ne yahu! karada yüzgeç çıkaracağız bu gidişle.
  • girişi münir özkul ve adile naşitin oynadığı bizim ev filminin müzikleri gibi olan ilginç gevende parçası.
  • efendim bunu ölçmek için bir paket petibör bisküvi alınız, paketi açınız, çıtır çıtır bisküvilerin bir kısmını yiyip- ki bu arada yere tozlar dökülsün- açık bırakınız. bir müddet öyle bırakınız havayla temas etsin, güzel güzel kaynaşsınlar. sonra paketin başına geçiniz bir adet bisküvi alınız "çaysız ıslaklık" kavramıyla tanışacaksınız. şimdi bu durumda istanbul'da her gün nerelerinizin ıslandığını düşünüp, çıtır çıtırken neye döndüğünüzü hissedip herhangi bir yerinize dokununuz. işte şimdi bisküviyle empati kurmuş oldunuz. saygılarımla
hesabın var mı? giriş yap