• bu isimde bir sarki duyunca aklima limp bizkit'den once the who geliyorsa yaslanmisim demek galiba.
  • solistimiz *(bkz: the who) kekeme olmayip,sadece uyustucu *etkisinde konusmaya cali$an genc ku$agi * tiye almi$tir.
  • the who'nun 3 aralık 1965 tarihinde brunswick records etiketiyle birleşik krallık'da piyasaya sürülmüş debut albümü. anavatanında yarattığı muazzam etki ile beraber bu albüm şarkı listesindeki küçük değişikliklerle abd'ye taşınmış, adı da the who sings my generation olarak değiştirilmiştir, takvimler bu sırada nisan 1966'yı göstermektedir. (her nedense de, esasen my generation ''debut'' sıfatına sahip olmalı iken the who sings my generation grubun ilk albümü zannedilmektedir, ilginçtir.)

    şarkı listesi şu şekildedir:

    a yüzü:

    1. out in the street
    2. i don't mind
    3. the good's gone
    4. la-la-la lies
    5. much too much
    6. my generation

    b yüzü:

    7. the kids are alright
    8. please, please, please
    9. it's not true
    10. i'm a man
    11. a legal matter
    12. the ox

    albümde üç adet cover parça yer almakta, ikisi james brown'dan: i don't mind ve please, please, please. diğer cover parçamız olan i'm a man ise bob diddley'e ait. kalan parçalar ise pete townshend adına kredilenmiş. bunlardan da sadece the ox, pete townshend - keith moon - john enwistle - nicky hopkins adına kredili.

    albümün ve esasen the who'nun yola koyuluş öykülerine kulak kabartmadan önce; the who'nun en ''mod'' işinin bu albüm olduğunu söylemekte fayda var. bu çekirdek etki, grubun soundunda yer etmiş ve bir nevi kimlik hâline gelmiş olsa da sonradan; en ''rafine'', en ''mod'' örneğimizin bu albüm olduğunu, doğal olarak the who'yu ve müziğini da başlangıçta bu albüm ve bu gözle tetkik etmemiz gerektiğini de ısrarla ekleyelim. bir başka önemli nokta ise, bu albümün kendisinden bir sene önceye tarihlenen the kinks'in kinks albümüne ne kadar da çok şey borçlu olduğudur. aynı şekilde, shel talmy isimli dâhi prodüktöre de. (sadece onlar değil borçlu olan; modluk da çook şey borçlu bu isimlere.)

    en nihayetinde; misyonu, kökeni, karakteristikleri ve yarattığı etki ile my generation müzik tarihinin en mühim ve belli başlı işlerinden biridir, diyebiliriz. ama nasıl, neye dayanarak, neden?*

    durumu sadece my generation parçasının ne kadar harika, ne kadar yerli yerinde ve ruhu yakalamış bir parça olduğunu ifade ederek ya da mod altkültürü açısından göz önünde tutarak bakmak yerine, albüm ve etkilendikleri kapsamında değerlendirmenin gerekliliği üzerinde durmak daha önemli ve isabetli sayılır sanırım.

    her neyse diyor ve gevelemeye başlıyoruz:

    the who, the who ismini son defa almadan evvel önce the detours, sonra the who, daha sonra the high numbers ve en son tekrar the who ismini kullanmış idi; the high numbers dönemi, ki the who döneminden sadece ismen farklıdır, grubun ilk kadrosuyla ilk singleını çıkardığı döneme rastlar. r&b, rock'n'roll, beat, soul ve skiffle etkileşimli isyankar ruhlu bu gençler, cesur müzikleriyle ve esaslı duruşlarıyla mod kavramının müzikteki karşılığının içini dolduran güruha dahillerdi. birleşik krallık genç kuşağının bu dalgalanmalı döneminin ürünü olan bu adamlar; the kinks, the action, the rolling stones, the yardbirds, the small faces, the creation ve hatta the beatles ile beraber bu kuşağa sözcülük etmişlerdir. (the beatles için ''ve hatta'' tabirini kullanmamın sebebi, asla doğrudan mod ruhuna hitap etmemiş olmamalarıyla ifade edilebilir. nitekim the beatles buram buram r&b kökenleriyle bu yapıyla tam da uyuşmaz zaten, ama zamanla bir miktar mod ruhundan etkilenmiş oldukları da bir başka gerçektir.) ve hiç kuşkusuz bu neslin en sahiplendiği, en rağbet ettiği ve sembolleştirdiği isim de the who olmuştur, burası kesindir.

    olaya tarihsel sıralama açısından yaklaşacak olursak; the who kadrosu keith moon'un henüz gruba dahil olmadığı döneminde de bölgesel olarak tanınmakta ve rağbet görmekte idi. bu dönem, -ki 1963 sonu, 1964 başına rastlar- the kinks ve the action'ın da var olduğu; the who ile beraber the rolling stones ve the yardbirds'ün de yavaş yavaş sesini duyurmaya başladığı bir dönemdir. bu epey ''verimli'' dönem, mod ruhunun yansımalarından elbette ki beslenmekte idi; bu grupların hepsi de isteseler de istemeseler de bu damara bulaşmak durumundaydılar. öyle ya da böyle; the who'nun durumu bambaşka oldu, yukarıda kullandığımız ''rafine'' titri en çok the who 'ya yakıştı. (the rolling stones ve the yardbirds, esasen blues kökenli olarak değerlendirilmelidir; fakat bu modluktan uzak oldukları anlamına gelmez kesinlikle, bu bir örnek teşkil etmelidir. zira modluğun müzikte karşılığını bulması, sanatsal bir form meselesinden ziyade; mod ruhuna ne kadar hitap ettiği, bu nesil gençleri arasında ne kadar dinlenilir-kabul edilmiş olduğuna bağlıdır bana kalırsa. bu önemli bir ölçü. ama müzikte illaki bir temel etki aramamız da gerekirse, bana kalırsa bu etki en fazla r&b'ye, sonra da blues'a ait olmalıdır.)

    böyle bir ortamda, böyle bir kimlik- karakter kazanacak olan the high numbers; 3 temmuz 1964 tarihinde ilk ve tek singleını zoot suit/i'm the face olarak yayımlar, fakat başarı sağlanamaz. r&b ve blues kokan bu iki şarkıdan i'm the face, hem ismiyle hem de müziğiyle tam olarak mod nesline bir selam, menajer tarafından ise modları ''avlamak'' amaçlı bir hamle sayılabilirdi; zira kendisi aynı yıl the kinks'in de kinks albümünde coverlayacağı slim harpo klasiği got love if you want it'in karbon kopyası bir ''deneme'' idi. fakat oyun tutmadı; zira şimdi kulağımıza çok başarılı gelen bu kayıtlar, ne kadar şirin ve güzel olsalar da, özgünlükten uzak denemelerdi ve bu yönleriyle sürükleyicilikten de uzaktı.

    bu dönemde, the kinks de hem benzer hem de farklı bir süreci izlemekteydi. evvela 7 şubat 1964'te long tall sally/i took my babe home singleı yayımlandı, çok daha modlara hitap eden bu kayıt, başarılı da oldu. (long tall sally'i dinlememiz yeterli bu durumu kavrayabilmek için.) sonrasında 17 nisan 1964'te you still want me/you do something to me yayımlandı. her iki kayıt da, the kinks'i modun en popüler ismi yapmaya yetmişti. burada ray davies besteleri olan i took my babe home ve you do something to me'nin daha özgün ve ''taze'' duruşunun da etkisi olduğunu eklememiz gerek. esas ''kusursuz'' başarı, hiç kuşkusuz ki 4 ağustos 1964 tarihli you really got me/it's allright ile geldi; the kinks gündeme oturdu, abd'de de yarattığı etki ile british invasion'a hiç albüm yayımlamadan dahil olmuş oldu. (you really got me, 60'ların en ''önemli'' şarkıları arasında hala, zira bir kuşak ve kabuk değiştirmeye, bir devrim-evrilmeye işaret eden sayılı şarkılardan birisi. ilk power chord kullanımı bu şarkıya ait, ilk hard rock eseri unvanı da. (my generation da the who'nun ''you really got me'den etkilenmesi sonucu ortaya çıkmış bir şarkı'' olarak kabul edilmelidir.)

    duruma the kinks penceresinden de bakmamızın sebebi ise, the kinks'in dehâ sahibi prodüktörü shel talmy. abd'den ingiltere'ye genç yaşta kopup gelmiş bir teknisyen iken decca records ile prodüktör sıfatıyla anlaşan bu garip ve uyanık amerikalı, tek başına protopunk'tan hard rock'a tesir etmiş olan bir neslin başta gelen isimlerinden birisi idi; mod kültürüne, ruhuna, nesline en fazla hitap eden işlerde de hep bu adamın parmağı oldu. şaşırtıcı derecede başarılı olmuş ve british invasion'a iki ''dev'' grup** kazandırmış shel talmy, jimmy page'i de keşfedip ''değerlendirmiş''tir, mod ruhunu özümsediğini de the kinks ve the who'ya yorumlattığı ilk dönem besteleriyle kanıtlamıştır. pek çok işte başarılı bir hem sanat hem ticaret adamıdır.

    you really got me de, shel talmy'nin hem prodüktörlüğünü hem de aranjmanını yaptığı bir parçadır. bu ''muazzam'' başarıda, shel talmy'nin rolünü ve büyüklüğünü görmezden gelmek haksızlık olur kanımca. bu ''dev'' adamın sonraları unutulup gitmiş olması da ayrıca garip ve buruk bir durumdur.

    bu ''mükemmel'' başarı ile beraber, the kinks, 1964 yılının ekim ayında debut albümü kinks'i aceleyle yayımlar, prodüktör ve aranjör sıfatı yine shel talmy'e aittir; besteci olarak da iki parça ile albüme dahil olmuştur bu ''garip'' adam. (bkz: kinks/#32668484) albüm, listelerde 3.'lüğe kadar yükselmiş; the kinks dönemin en önde gelen gruplarından olmuştur, modlar arasında ise tartışmasız en kabul gören gruptur.

    the who ise, single başarısızlığının ardından the high numbers ismini terk etmiş; tekrar the who ismine dönmüştür, prodüktörleri ve menajerleri peter meaden da değişmiştir. (başarısızlığın temel sebebinin ''farkındalık'' yaratmak olduğunu söylememiz gerek tekrar, the kinks de bunun en canlı örneğidir nitekim. shel talmy faktörü de bunda büyük rol oynamıştır, öyle ya da böyle. hele ki o dönemde ayrıkotu gibi biten sayısız grubu göz önünde bulundurursak bu faktör daha da belirginleşecektir, zira pek çok grup sürekli olarak r&b-blues-rock'n'roll hitlerini coverlamakla ''yırtmanın'' -bunu olumsuz anlamıyla kullanmıyorum- derdinde idi, öyle ya da böyle; gerçek buydu.) (bir örnekle devam edersek, shel talmy, bir röportajında, o dönem sayısız grup olduğunu ve yeterli parası olsa the beatles'la bile çok ucuza, the rolling stones ile daha da ucuza anlaşabileceğini söyler.) popülasyonda nüfusun seçilimi arttırmasına benzer şekilde, özgün formlara dönme ya da farklı bir tarza yönelme de kendini belli etmenin yollarından biri idi. işte, the kinks o dönemde bunu sağladı; fakat the who'nun bunu sağlamış olduğunu o dönem için söylememiz mümkün değildi. belirttiğimiz ''yenilikçi çaba'' amacıyla, değişen menajerlerle ve isimle the who, kendisine bir de slogan belirledi: maximum r&b. (ticarî zorlamaların da bu tarz çabalarda rol oynadığını belirtmem gerek, gruplar istese de istemese de bu yola zorunda kalabiliyorlardı nitekim.) (1994 senesinde the who'nun ilk dönem parçalarının yayımlandığı boxset'in adının thirty years of maximum r&b olması da ayrıca bir güzelliktir, ''gerçek'' hayranlara yapılabilesi en güzel ''kıyak''tır.)

    gereken totem, the who isminin geri alınması ve maximum r&b yenilikçi(?) sloganıyla ve ticari(?) titriyle sağlanmıştır. gereken ilham-kaza, haziran 1964'te ziyaret etmiştir pete townshend'i. artık popüler müzik evreni asla eskisi kadar ''masum'' ve ''temiz'' olmayacaktır nitekim: pete townshend, sıradan bir sahne performansı esnasında komik bir kaza sonucu gitarın baş kısmını kırar. seyirciler arasından sinir bozan gülüşmeler duyar, ''ulan zaten kefeni yırtamamışız, beş gündür paramı da alamıyorum abi her şey üst üste mi gelir ya yeminle mfhs.'' düsturuyla coşagelir ve sahnede gitarını anlık bir hezeyan sonucu ''al a.ına koyyiim!'' dercesine parçalar. akabinde başka bir gitarla da devam eder kayıtsızca. (bu sırada cebinde beş kuruş olmamasından mütevellit giden gitara yanmakta, ama bi yandan da o ''cool'' hareketinden ötürü de çaktırmamaya çalışmaktadır. gitarı parçalarken keith moon'un ''abi sakin, abii.'' deyişini de duymamıştır, diğer elemanlar da giden gitara yanmaktadır içten içe. ama pete townshend seyirciyi de etkilemiştir şaka maka, seyirciyi coşturmuştur.) birkaç hafta sonra, pete townshend tekrar coşagelir sahnede, evet, tekrar seyirciye ''şov yapmak'' istemiştir, ama bu sefer gitarsız kaldığı için amplifikatörleri parçalar. keith moon da ''ne bu abi, daha kırılanın parası çıkmadı, ne bu ya, hem ben parçalayacaktım o amfileri, erken davrandı, ne bu aabi, haksız mıyım roger* abi ya yani??!'' diyerek geride kalmamak adına davulu taklavatı neyi varsa hayvan gibi parçalar. seyirci agresifleşip coşagelmiştir.

    bu hissiyat patlaması neticesinde, the who artık ''numara''yı ''şov''da bulmuştur, kısa sürede daha agresif şekilde ve sıklaştırarak enstrüman parçalama mevzuunu grubun şovu hâline getirirler, yaygınlaştırırlar. bu olay, yepyeni ve damdan düşen tarzı ile o döneme kadar sahnede yapılabilecek en agresif iştir kesinlikle, grup bu yönüyle meşhur olmaya başlar ve ilgi görür, the who artık ''sert çocukların işi''dir, agresif ve sabırsızdır.

    gruba gereken özgüven ve özgünlük gelmiştir artık; aynı haziran ayı içinde the kinks'in you really got me ile yarattığı muazzam infialden the who da nasibini alacaktır, o döneme kadar mod ruhuna ve kültürüne hitap eden en ''büyük'' şarkı yazılmış ve kitleleri alıp götürmüştür. zannediyorum ki the kinks, doğrudan mod kültürünün ve ruhunun içinden çıkan, modların tamamıyla benimseyebildiği ilk grup olmuştur da. benzer hedef kitle içerisinde yer alan the who da bu rüzgardan nasibini alacaktır elbette, zira en önemli nokta şudur: you really got me, etkisi bakımından çok çok önemli ve tahminlerimizin ilerisinde muazzam bir eserdir, bir evrilmeye öncülük etmiş, bir dönüşümü göstermiş ve tetiklemiştir. the kinks, bu yönüyle öncü sıfatını da sonuna kadar hak etmektedir: bir dönüşümün ürünü olarak ortaya çıkmış, daha büyük bir değişmeye ve janrlaşmaya yol açmıştır, ya da bu yolda katkıda bulunmuştur.

    the who, the kinks'in açtığı yoldan ilerlemeye devam ederken; the kinks bir single daha yayımlar 1964 senesinin ekim ayında: all day and all of the night/i gotta move. eylül 1964'te kaydedilmiş bu şahane şarkı, the kinks'in yeni bir you really got me ''çabasıydı'' aslında, ve hak ettiği gibi başarılı da oldu. the kinks, r&b ve blues kökenlerinden evrilerek mod ruhuna doğrudan temas eden öyle ya da böyle ilk grup olmuştur; agresif ve kulaklarda çınlayan cilasız gitarlarıyla beraber. bu farklı bir üslup, yeni bir sada idi.

    the who saflarından devam edelim: pete townshend, grubun besteci kişisi olarak isteyerek ya da istemeyerek the kinks'in etkisi altında kalmıştır; ortadaki somut başarı ve the kinks'in kabullenilmiş olması bunu esasen zorunlu da kılmıştır.

    pete townshend, you really got me ve özellikle all day and all of the night'ın elbette ki etkisinde kalmıştır. bu etki ile oturup adamakıllı ilk the who bestesi olarak görebileceğimiz bestesini yapar: i can't explain. sadece ilk 5 saniyesini dinlememiz bile bu etkinin ne kadar bariz olduğunu göstermektedir kanımca; the who da, artık isteyerek ya da istemeyerek ''garage'' kokan bir parça yapmıştır. (bugün, i can't explain; şahane bir the who klasiğidir, varlığını da the kinks'in muazzam derecede başarılı olmuş hitlerine borçludur.) ardından, doğrudan prodüktör shel talmy'i telefonla arar, kendilerine yardım etmesi konusunda ikna etmek için; bu adamın prodüktör olarak başarısının da farkındadır. sonuç olarak shel talmy the who trenini kaçırmaz, teklifi kabul eder.

    shel talmy, artık the who'nun da prodüktörü olmuştur! beraber stüdyoda çalışırlar i can't explain üzerinde; ardından da aralık 1964'te abd'de, ocak 1965'te birleşik krallık'ta ilk the who teklisi yayımlanır nihayet: i can't explain/bald headed woman. (bald headed woman, bir shel talmy bestesidir ve evvela the kinks'e, kinks albümü için yazılmıştır. shel talmy, jimmy page'i her iki grup için de bu şarkıda kullanmıştır: vuhu, jimmy page; hem the kinks hem de the who kayıtlarında yer almıştır!) (shel talmy faktörünün önemini ve the who üzerindeki the kinks etkisini görmemiz için de, önce zoot suit ve i'm the face'i dinlememiz yeterlidir.) bu single o zaman için başarı sayılır, böylelikle the who da kötü the high numbers tecrübesini üzerinden atmış olur. (esasen the who külliyatı içerisinde i can't explain'in de yeri çok büyüktür, pek çok konseri süslemiştir bu şarkı; candır, canandır.)

    ardından yine garage - protopunk'ın âlâsı olan anyway, anyhow, anywhere bestelenir, tarihler mayıs 1965'tir. pete townshend ve roger daltrey ortaklığının ürünü olan bu parça, bize the kinks'in açtığı yolda bir başka ismin daha, the who'nun da ilerlediğini göstermektedir: tabii the who, daha çok r&b izleri taşımaktadır, oysa the kinks, blues ağırlığı taşımaktadır; bu yönüyle yer yer the yardbirds ya da the rolling stones ile paralellikler göstermektedir tarz olarak, the who ise the beatles'a yakın segmentte yer almaktadır. her neyse; anyway, anyhow, anywhere, i can't explain'den sonraki the who singleı olmuştur, fakat kanımca bu single ile grup the kinks örneklerine nitelikli bir kopya kazandırmaktan ileri gidememiştir, i can't explain gibi bir klasiğin de ilerisine geçememiştir zaten. (bu şarkının introsunun zaten sonradan birebir kopyalanarak out in the street'te kullanılacağını da eklemeliyim, iyi de yapılmış böyle.) (ayrıca bu tarihe kadar elbette the kinks de boş durmamış, çok kaliteli ve özgün şarkılarını hit singlelar hâlinde yayımlamaya devam etmiştir, the who da bu kaliteli-nitelikli örnekleri takip eden-tamamlayan minvalde besteler yapmıştır; tekrar etmeye gerek yok daha fazla bu gerçeği, 1966'ya kadar bu durum böyle devam etmiştir diyebiliriz en nihayetinde.)

    ve ve ve, artık albüme temel oluşturacak şarkıya geliyoruz, aynı zamanda o nesli özetleyen; mod ruhuna tercüman olmuş bir şarkıya: my generation. ardı ardına çıkardığı başarılı singlelarla ve asabi-agresif duruşuyla the who, zaten o dönemde bir hayran kitlesine sahip olmuştur; aynı zamanda mod ruhuna da sahip çıkan, gençler arasında kabul gören bir yere de iyi-kötü sahiptir. my generation; the who'nun hak edilmiş bir zaferi olarak da görülebilir esasen, ya da görülmelidir, olağanüstü güzel kotarılmış bir parçadır, bir şaheserdir ve doğrudan kitlesini çizen bir yana sahiptir. the who'nun da bugünkü anlamıyla en the who eseri olarak kabul edilmelidir o döneme dair, o özgünlüğe sahiptir. bestesi tamamen pete townshend 'e, aranjmanı ve prodüktörlüğü ise elleri öpülesi şahane insan shel talmy'e aittir. (shel talmy, böylelikle you really got me'nin ardından bu şarkıya da müdahil olma büyüklüğü ve onuruna sahiptir, büyüktür!)

    bu şarkı, bizzat pete townshend'in kabulü ile bir you really got me ''denemesi''dir; şimdi bakar ve konuşursak bir deneme olmanın ötesine geçmiş, yılları aşmış, eskimemiş ve ''bir şeyleri değiştirmeyi başarmış'' bir şarkıdır. 70'lerin sonuna doğru patlamasını yapacak olan punk hareketin geriye dönüp baktığında kendilerine dair kıvançla gösterebileceği nadir işlerden biridir; böyle özeldir. 1965 sonunda single olarak yayımlandığında yarattığı infial, 1 sene önce you really got me'nin yarattığı etki ile karşılaştırılabilir ancak. (you really got me'yi hard rock, my generation'u ise punk genellemesi dahilinde kabul edebiliriz.) şahane bass solosu, cayır cayır küstahlıktaki vokali-sözleri ve özensiz gitarıyla çok fazla şeyi ifade etmekte: evet evet! sahnede gitar parçalayan agresif adamlar işte bunlar olmalı!

    british invasion, artık daha kalabalık ve daha anlamlıdır; the who bu rüzgarı arkasına alarak işte bu albümü, my generation'u, yani the who sings my generation'u yayımlar. albümdeki şarkılar 1965 ekim-kasım aylarında bestelenmiş-kaydedilmiştir. fakat, esasen bu kadar gevelenip the kinks ile beraber incelememin ya da ilk dönemlere değinmemin sebebi de budur: bu albüm, the who'nun the high numbers evresine kadar geçirdiği evrimin konsantre ve nitelikli bir özeti gibidir: r&b, blues, beat, the kinks etkisi gibi pek çok faktörün birleşimidir; bunların yoğun ve çok kaliteli bir harmanıdır. grubun ilk dönem tecrübelerini, olduğunu, olmak istediğini, olmak zorunda olduğunu düşündüğünü de içerisinde bulunduran, the who kimliğini, mod ruhunu anlamamızı sağlayan bir eserdir. punk, pop, hard rock, garage; kendisine burada pekala kökler bulabilir; zira the who isteyerek- istemeyerek, bilerek-bilmeyerek bu yolda the kinks etkisiyle yürümüş ve the kinks'ten mod altkültürü sınırları içerisinde zamanla daha da başarılı olmuştur.bu albüm de, tüm bu zikrettiğimiz gerçeklerin kristalize bir kanıtı gibi gülümsemektedir bize: evet evet! bu albüm, gitar parçalayan o agresif çocukların albümüdür! her şeyiyle onlara aittir: i don't mind ve please, please, please ile r&b damarını göstermektedir, the ox ile şaşırtmakta ve bir davulcunun neler yapabileceğini sergilemektedir; it's not true ya da la-la-la lies ile armonik yanını göstermektedir. bu albüm the who'nun 2 yıllık yolculuğunu, the who'yu ve hatta o dönem the kinks'ini, mod ruhunu, protopunk ı anlamamızı, yaşamamızı sağlayan hâlâ taptaze, hâlâ capcanlı duran bir albümdür. bunda the who'nun da, shel talmy'nin de, ray davies'in de payı-rolü-emeği vardır.

    aynı yılın incisi rubber soul kadar güzel, onun kadar ''başka'' bir albüm bu... bu albümü aynı yıl dinleme şerefine erişmiş isyankar bir mod olmak, kafamda my generation çalarak scooterımda yolları arşınlamak isterdim. evet, isterdim bunu.

    özetle the who'nun en şahane işlerinden, mod kültürüne armağan edilmiş bir şarkı ve albümün adıdır my generation; yılının, döneminin özeti ve ilerisinde bir başyapıttır; popüler müzik tarihimizin yönünü değiştirmiş sayılı olay ve eserlerden biridir, çok şeydir, çok şeyin özeti ve habercisidir, ruhtur, gençliktir, nesildir...
  • dunyadaki ilk bass solosunu iceren sarki. ha, evrendekini bilemem...
  • the who' nun my generation' ı;

    people try to put us d-down (talkin' 'bout my generation)
    just because we get around (talkin' 'bout my generation)
    things they do look awful c-c-cold (talkin' 'bout my generation)
    i hope i die before i get old (talkin' 'bout my generation)

    this is my generation
    this is my generation, baby

    why don't you all f-fade away (talkin' 'bout my generation)
    and don't try to dig what we all s-s-say (talkin' 'bout my generation)
    i'm not trying to cause a big s-s-sensation (talkin' 'bout my generation)
    i'm just talkin' 'bout my g-g-g-generation (talkin' 'bout my generation)

    this is my generation
    this is my generation, baby

    why don't you all f-fade away (talkin' 'bout my generation)
    and don't try to d-dig what we all s-s-say (talkin' 'bout my generation)
    i'm not trying to cause a b-big s-s-sensation (talkin' 'bout my generation)
    i'm just talkin' 'bout my g-g-generation (talkin' 'bout my generation)

    this is my generation
    this is my generation, baby

    people try to put us d-down (talkin' 'bout my generation)
    just because we g-g-get around (talkin' 'bout my generation)
    things they do look awful c-c-cold (talkin' 'bout my generation)
    yeah, i hope i die before i get old (talkin' 'bout my generation)

    this is my generation
    this is my generation, baby
  • quadrophenia'da bu şarkının çaldığı sahne (jimmy ve arkadaşlarının çılgın mod partisi) de pek lezizdir, gülümsetir..
    "why don't you all f..f...f..fuck off!!"
  • umarim yaslanmadan olurum sozunu siar edinen bir the who klasigi. john entwistlein bas gitariyla ucusa gectigi bir protopunk marsi.
  • 2-3 sene once calippo'nun reklaminda [the who'nun tabii ki] calan, ayni zamanda green day'in de cover'ladigi parca .
  • limp bizkit versiyonunun sözleri şöyledir ki şarkı da harikadır;

    if only we could fly, limp bizkit style. john otto, take 'em to the matthew's bridge. can ya feel it? my g-g-generation, get up. my g-g-generation, are you ready?
    do you know where you are? welcome to the jungle punk, take a look around. it's limp bizkit fuckin' up your town, we download in the shockwave. for all the ladies in the cave, to get your groove on, and maybe your the one who flew over the cuckoo's nest. well, guess who's next. generation x, generation strange. sun don't even shine through a window pane.

    so go ahead and talk shit, talk shit about me, and go ahead and talk shit. about my g-g-generation!

    (chorus)
    we don't, don't give a fuck, and we wont ever give a fuck un, til you, you give a fuck about me and my generation.

    hey kid, take my advice, ya don't wanna step into a big pile of shit. the captain is drunk, your world is titanic. floatin' on the funk, so get your groove on, and maybe i am just a little fucked up. life's just a little fucked up. generation x, generation strange. sun don't even shine through the window pane.

    so go ahead and talk shit, talk shit about me, and go ahead and talk shit about my g-g-generation.

    (chorus 2x) who gets the blame, you get the blame and i get the blame. who gets the blame, you get the blame and i get the blame, but do you think we can fly? do you think we can fly? do yoooooooou think we can fly? well i do, i do......fly!

    dj lethal, bring it on. ooooooooooh yea, come on!

    so go ahead and talk shit, talk shit about me and go ahead and talk shit about my g-g-generation.

    (chorus 2x)

    oh yea
  • süper the who eseri. sözlerinin türkçe çevirisi:

    hayattan tat almaya uğraştığımız için
    insanlar bizi aşağılamaya çalışıyolar.
    yaptıkları şeyler çok itici görünüyor,
    umarım çok geç kalmadan ölürüm.

    bu benim neslim...

    neden hepiniz yok olmuyorsunuz!
    söylediğimiz her şeyi de irdelemeyin.
    sansasyon yaratma derdinde değilim.
    sadece neslimden bahsediyorum.
hesabın var mı? giriş yap