• çok ilginç kafalar yaşayanları vardır.

    geçen gün çin'de bir şehirde iki bira içtim, çıktım dışarıda ızgarada tavuk kanat yapan bir adam var, dedim iki kanat atayım öyle gideyim eve.

    adamın tipinden tahmin ettim sordum, adam uygur çıktı. çektim "selamın aleyküm garındaş"ı muhabbete girdim biraz, adam iki dakika sonra müslüman olup olmadığımı sordu diye, dedim "elhamdülillah". adam bana "sen müslüman değilsin, alkol alıyorsun" dedi. "kanka, gerçek müslüman adam, ona buna sen müslüman değilsin demez, sen allah mısın?" dedim, orada muhabbet kesildi, ben tavuk kanatları bekliyorum.

    ben beklerken bu adama bir sürü tip yanaşıyor, el altından para verip, bir şeyler alıyor. yaklaştım biraz neymiş bu diye, adam bildiğin esrar ve kokain satıyor el altından. tavuk kanat falan hikaye.

    bildiğin uyuşturucu satıcısı adam, iki bira içtim diye bana "müslüman değilsin" diyebiliyor. müthiş bir kafa, harikulade bir yaklaşım.

    bu adamlar kafa keser, tecavüz eder, hırsızlık yapar, uyuşturucu satar, pezevenklik yapar, ondan sonra iki bira içen adama sen müslüman değilsin der. en gerçek müslüman hep kendileridir.

    hakkaten ne yapıyorsunuz? zemzem kafası mı bu? ben de istiyorum aynısından. yok la şaka yaptım istemiyorum, içinde olduğunuz bataklıkta debelene debelene geberin de, dinin adını temizleyin biraz.
  • mahallesinde salyangoz satildiginda almama hakkina sahiptir ama satani linc etme hakki yoktur.
  • ramazan ayı haricinde, bir ay boyunca sabaha karşı davul sesine tahammül etsin, o müslümanı sırtımda kabeye kadar taşırım. yani taşımam da lafın gelişi. müslüman öyle bir müslüman ki bu ülkede sadece kendine müslüman. davulcusuna laf dersin ebene laf eder. ula karakafalı insan, ramazan ayı geçsin, ben kendi dinime göre gecenin bir yarısı davul çalması için üç beş tane adam tutuyum, sokağa salayım; bir tanesi aynı günün sabahına çıkmaz, buna adım kadar eminim.

    kısaca dünyada kendilerinden, kendi dinlerinden başka hiçbir kişiye ve düşünceye saygısı olmayan insandır.
  • insanların rahat, mutlu bir hayat yaşamaları yani onların selâmeti için, tanrı tarafından gösterilen ve gönderilen tek din, tek ilâhî yol anlamındaki islâm kelimesi, etimolojik olarak arapça'daki if'al (dörtlü köklerden biridir) babından mastar olmaktadır. bu, islâm kelimesinin "barış yapmak, teslim olmak" anlamına geldiğini ifade eder. fiilin asıl üçlü kökü ise "selamet bulmak, esenliğe ermek" anlamındadır.

    bu durumda kelime anlamıyla barış yapan (kendisiyle ve yaratıcısıyla başbaşa kalan), teslim olan (kendini bir anlamda kaderinin akışına bırakan) ve selâmet bulan, esenliğe eren, kurtulan; terim anlamıyla da islâm'ı kabul eden, onu hayatında yaşayan ve uygulayan, diğer bir deyimle müslümanlığı benimseyen kişiye "müslim" denir.

    arapça "müslim" kelimesiyle, farsça'daki sıfat yapıcı "mân" ekinin birleşmesinden "müslim-mân" kelimesi oluşmuş, farsça'da terim daha çok "müselman" olarak yaygınlık kazanıp söylenegelmiştir. türklerse bunu "müslüman" şekline dönüştürmüşlerdir. "müslümanlık" da buradan türetilmiştir.

    sonuç olarak islâm'ı benimsemiş ve onu hayatın içinde kendisinden ayrılmaz bir bütün olduğunun bilincine varmış kişiye "müslüman" denir.

    bu anlamıyla müslüman, elbette her şeyden önce tanrı'ya inanan insandır.

    inandığı için her an tanrı'nın denetiminde ve gözetiminde olduğunu bilen insandır.

    bu yüzden kimseye zarar vermeyen, kendi başına gelmesini istemediği şeyi başkasının yaşamasına da gönlü razı olmayan insandır.

    her şeyin iyisini, doğrusunu, güzelini yapmaya çalışan insandır.

    kimsenin hakkını yemeyen, başkasına da hakkını yedirmeyen, her zamanda ve zeminde adaleti üstün tutan insandır.

    kendisine zarar geleceğini bilse bile doğruluktan şaşmayan insandır.

    boş durmayan, çalışan, insanların hayrına olabilecek şeyler yapan, üstelik bununla da gurur, kibir gibi kişisel megolamanlıklar yapmayan insandır.

    tevazudan şaşmayan, alçakgönüllüülüğü elden bırakmayan, kimseye üstünlük taslamayan, insanlar arasında ayırımcılık yapmayan, eşitliğe gönülden inanan, allah katında en üstün kişi olmayı, ancak takva sahibi olmanın (samimiyetin, iyiniyetin ve daha mükemmelini yapma gayretinin) sağladığını bilen insandır.

    herkese güvenen, kimseye peşin hükümlü davranmayan, kendisine de güvenilen, dürüstlüğünden, yapıcılığından, becerisinden, gayretinden, samimiyetinden emin olunan insandır.

    allah'tan başkasından korkmayan, başkalarına boyun eğmeyen, secde etmeyen, el etek öpüp yüz sürmeyen, doğruya doğru, eğriye eğri demekten çekinmeyen insandır.

    komşusu açken yatağında rahat uyuyamayan insandır.

    temizliği, nezaketi, görgüsü, bilgisi ve davranışlarıyla herkesin sevgisini, saygısını kazanan, herkese örnek olan, başkaları tarafından örnek alınan insandır.

    hakkına razı olan, kendi menfaatini toplum menfaatinin üstünde tutan, zorluklara göğüs geren, sabır eden, başkalarına da doğruyu ve sabrı tavsiye eden insandır.

    bilgiyi kutsal kabul eden, onun için beşikten mezara kadar her uğraşı veren, aklı, mantığı her şeyin üstünde tutan, allah'ın verdiği akıl nimetini sonuna kadar kullanan, her şeyi en ince detayına kadar düşünen, düşünmeden hiçbir iş yapmayan insandır.

    geride insanların yararına, onların faydalanabileceği eserler bırakan, hem kendi neslinin devamını ve hayırla yâdını sağlayacak, hem de topluma yeni ufuklar açacak evlâtlar yetiştiren insandır.

    insanın melek olmadığını bilen, bu yüzden her şeye hoşgörü ve anlayışla yaklaşan, ama kötülüklerin giderilmesi, iyiliklerin yaygınlaşması için bütün gayretiyle çalışıp yeryüzünü cennete çevirmekle kendini görevli sayan insandır.

    bu dünyada yaptıkları iyiliklerin, hayırların, insanlığa sunduğu yararlı işlerin karşılığında ancak cennete gidebileceğinin farkında olan, yine de bir insan olarak bilmeden istemeden yaptığı hatalar için her zaman allah'a sığınan, samimiyetle bu yanlışlardan kurtulmayı isteyen, onları bir daha yapmamak için gayret sarfeden insandır.

    hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için çalışan, insanlar için gerekli ihtiyaçları temine yönelik fikirler üreten, buluşlar yapan, işini en iyi biçimde yaparak alın teriyle kazandığını "helal" kabul edip içine sindiren, bunun dışında haketmediği bir kuruşa bile tenezzül etmeyen; yapacağı hiçbir iyi işi ertelemeyen, yarın ölse de bu yaptıklarıyla tanrı'nın huzuruna çıkmaya hazır olan insandır.

    göündüğü gibi olan, olduğu gibi görünen şeffaf insandır.

    bütün bunlar çağdaş, modern ve medenî bir insanın özellikleri olduğuna göre kısaca, "müslüman = insan"dır, diyebiliriz.

    eğer islâm'ı bu şekilde anlıyorsak, "müslüman"ı teşhis etmemiz çok kolaydır. ama "ben müslümanım" diyen birinin hareketlerinden yola çıkarak islâm'ı anlamaya veya anlatmaya çalışıyorsak, burada bir eksiklik ve yanlışlık olacağı şüphesizdir.
  • suçlanan insanlar. ama evrim teorisine inanmayan kesimi değil de, "o zaman yağmur niye yağdı, bak allah bize acıdı" diyen universite ogrencileri, "insan evrildi de düşünceleri nasıl evrildi o zaman" diyen kızları, "x savaşını kazandık çünkü imanlılardı ama y'yi sizin gibiler yüzünden kaybettik" diyen sakallıları, biyoloji dersi almayan/alamayan/üstüne ne diyor acaba bu bilim/insanlık neyle uğraşıyor diye soru cümleleri bile kafasında oluşmayan üstüne bir de üniversiteye gidiyor olarak sınıflandırılan kesimi cahil olarak suçlanır evet, yoksa başka bir adı mı vardı?
  • evrim teorisine karşı çıkan değil, evrim teorisi üstüne hiç bi bilgisi olmadan karşı çıkanı cahildir.. diyecektim ama sonra "lan artık bugün evrim teorisi üstüne biraz bilgilenince zaten karşı çıkmak mümkün değil ki" diye düşünüp karşı çıkanı da dahil ediyordummm... ki.. şimdi bu cümleyi yazarken dini inancın hiç bi mantıki veriyle altedilemediğini hatırlayıp, evrim hakkında bilgilense bile karşı çıkma zorunluluğu hissedeceği için cahil demenin yine yanlış olacağı sonucuna vardım. o zaman toparlayalım,

    bir, evrim teorisi hakkında hiç bilgisi olmadığı halde karşı çıkanı cahildir.. pastanın en büyük dilimini bunlar oluştururlar zaten. son siyaset meydanı da göstermiştir ki bunun için köyünde oturan ali emmi değil, bildiğin üniversiteli genç bile artık aralarındadır.

    iki, evrim hakkında bilgilendiği halde karşı çıkanlar da ikiye ayrılırlar.

    birincisi, bilgilendiği halde hala saçma bulup karşı çıkıyorsa zaten anlamamıştır ve bilgilendim lafı da kerameti kendinden menkul bi laftır. bu insanların çoğuyla evrim hakkında konuşsanız aslında bilgilenmemiş olduklarını rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz. o yüzden bunlar da cahildir.

    ikincisi, bilgilendiği halde ve saçma da bulmadığı halde karşı çıkıyorsa -örnekleri var- o zaman cahil değildir. kendi tavrını "hiç bi mantıki argüman beni imanımdan alıkoyamaz, dinde biz anlamasak da ne hikmetler vardır" lafına bağlar (bkz: dindarların inanç mantıkla kavranmaz savunması). cahil değildir, hatta potansiyel dinsizdir ama dinsiz yayın o kadar yaygın olmadığı için çoğu ömürlerinin sonuna kadar bu garip inançlarını muhafaza edebilirler.

    bütün bu tanımların dışında bi dindar var. o en evlere şenlik olanı. evrimi savunuyor ama evrimin dinle çelişmediğini iddia edip aynı anda hem dindar hem evrimci olunabileceğini iddia ediyor.

    bu son kesim sadece evrim konusunda değil, din konusunda bile cahil.
  • cehaletin tek sebebi değildir (richard dawkins'in root of all evil belgeselinin ismine "hiç bi şey tek başına bi şeyin sebebi olamaz" diyerek karşı çıkmasını hatırlatıyor). açalım,

    cehaletin yegane sebebi islam (ya da başka herhangi bi din) değildir, ama islam (ya da başka herhangi bi din) cehaletle sonuçlanan sebeplerdendir.

    yani cehalet başlığında "sebebi dindir" yazarsanız o zaman yanlış bi iş yapmış olursunuz,
    ama islam ya da müslüman başlığında cehaletten dem vurursanız ortada bi yanlış yoktur. ha tamam karşı çıkılabilir "din cehalete sebep olmaz" diye, o ayrı konudur. kastım dinsizin kendi fikriyatında bi yanlış yapmadığıdır.
  • gerçek bir müslüman,akla önem veren, iyi ahlak sahibi olmaya çalışan, hz.muhammed'in de öğütlediği gibi,her gün bir önceki günden daha fazla kendisini geliştirmeye çalışan, bir saç kılının görünmemesi için değil, nefsini temizlemek için büyük bir savaş veren,okuyan,cahilliğin karşısında duran ama en önemlisi ya olduğu gibi görünmeye ya da göründüğü gibi olmaya çalışandır.onun dış görünüşle bir işi yoktur, derdi insan gibi insan olabilmektir.ateiste de saygı duyar,deiste de...çünkü onlar hakkında karar verecek olan kendisi değil,allah'tır.o yüzden kendisini ilahlaştırmaz,tüm insanlığı kucaklar.
  • geçmişlerinde gerçekten aydınlık dönemleri bulunsa da gerilemeleri çok feci olmuştur. bu sürecin en büyük sorumlusu ne hristiyanlar, ne yahudiler, ne de başkalarıdır. sorumlular, radikal azınlığın nefes alacağı ortamı oluşturan, radikallere hak ettikleri tokatı yapıştırmak yerine korkunç bir güç teslim eden "ılımlı" çoğunluktan başkası değildir. elbette bu sadece müslümanlara değil, bütün dinlerin ve ideolojilerin takipçilerine ait bir tuhaflıktır. insanoğlu tarih boyunca aidiyet duyduğu şeyleri yüceltmeye çalışırken batırdı hep. müslümanlar da bu şablona büyük bir sadakatle uyuyor.
  • çeşit çeşit olandır.
    biri birini tutmaz.
    aynı dinsizler,ateistler, veya kafirler veya münafıklar veya münkirler gibi...

    bir sınırlamaya (itikade) bağlı kalan insan dinamik bir kutuplaşmada taraf olmak zorunda kalır. eğer müslüman, allah'a teslim olmuş, selim ve salim insan demekse kutupluluktan ve sınırlamalardan özgürleşmiş olması gerekir. çünkü zıtların birliği olan allah'ın tevhidini kavramış, bilmiş ve anlamıştır. her an bir şen'de olanla dönüşerek akar.

    o yüzden diyorum ki müslüman görünümlü kafirler ne yazıkki çok fazla.
hesabın var mı? giriş yap