• mikhail tal'ın sovyet şampiyonalarından birinde büyük usta vasiukov ile oynadığı oyun “the hippopotamus game” olarak bilinir. oyunun bir safhasında atını feda etmek durumundadır, bir çok mümkün varyasyon vardır, ancak bunların sonuçlarını düşündükçe, atı feda ettiği zaman hiçbir şey elde edemeyeceğini de görür. ne yaparsa yapsın, rakibi, karşılık olarak iyi bir hamle yapacaktır. aklı dağılır ve bambaşka düşünceler içinde iken, aniden çocuk şiirleri yazan korney ivanovich chukovsky’nin, “the telephone” adlı absürd şiirinden, bir hipopotamın bataklıktan kurtarılmasının ne zor olduğu ile ilgili bir dörtlük, ilham gibi gelir aklına:

    yuck. just my luck/to get stuck/hauling a hippo/out of the muck!"

    etimolojik olarak da “nehir atı” anlamına gelen hipopotamla ilgili bu dörtlük, onu bambaşka yerlere sürüklemiştir. aynı zamanda bir mühendis de olan mikhail tal, artık tüm konsantrasyonunu buraya vermiştir: bir hipopotam, bataklıktan nasıl kurtarılır? aklına gelen çözümler arasında krikolar, manivelalar, helikopter ve hatta ip merdiven dahi vardır. uzun uzun düşündükten sonra, bu kurtarma operasyonu ile ilgili yenilgiyi kabul eder ve “boğulacak, çare yok” diye düşünür. aklına düşen “bataklıktaki at”ı feda ederken, aynı zamanda, satranç tahtasındaki atı da feda eder. kazanan tal olur. ertesi gün gazetelerde kendisinin, 40 dakika düşünüp hesap yaparak, atı feda edip son derece başarılı bir hamle yaptığını eğlenerek okuyacaktır.
  • dünya satranç şampiyonu botvinnik'in riga'yı ziyaret ettiği sıralarda bir gün evinin kapısı çalınır. kapıyı botvinnik’in eşi açar. koltuğunun altına satranç takımı sıkıştırmış 12 yaşında bir çocuk, dünya şampiyonuyla maç yapmak istediğini söyler. ama cevap acımasızdır: “botvinnik uyuyor!”

    bu olaydan tam 12 yıl sonra botvinnik dünya şampiyonluğu unvanını 24 yaşındaki bir satranç oyuncusuna karşı kaybeder. botvinnik’i devirerek aynı zamanda ‘dünyanın en genç satranç şampiyonu’ unvanını da kazanan riga’lı yeni şampiyonun adı mikhail tal’dir. yani yıllar önce botvinnik’in evinin kapısından, koltuğunun altındaki satranç takımıyla kibarca kovulan küçük mikhail..

    edit: böyle hikayeleri çok seviyoruz, ne var ki bu olayın yaşanmadığını bir süre önce öğrendim, aradan 16 yıl geçtikten sonra da kendimi tekzip ediyorum. tal’in o zamanki en genç dünya şampiyonu olduğu doğru, botvinnik’i unvan maçında 24 yaşındayken yendiği doğru, botvinnik’in riga’ya tatile geldiği doğru, tal’in onunla maç yapmak istediği doğru, ancak botvinnik’in kapısından kovulduğu yanlış. zira tal’in ebeveynleri “öğlenin bu sıcağında ne işin var dışarda, elalemin çocukları hep uykuda, dünya şampiyonunu büyüyünce yenersin, hem ödevlerini yaptın mı sen velet” diyerek tal’e engel oluyor. gazetecilerin bir uydurması bu olay. yani gerçek değil, ama iyi uydurulmuş... beni aydınlatan deforme adlı yazara teşekkür ederim.
  • hakkında en fazla konuşulan, en efsaneleşmiş, en fantastik dünya satranç şampiyonudur. şampiyonluk tacını sadece 1 yıl taşımış olmasına rağmen, bütün dünya şampiyonlarından -kasparov dahil- daha fazla hayranı vardır.

    onu özel kılan şey; bugün de satranç için büyük bir sorun haline gelen teorik varyantların, sıkıcı-ruhsuz partilerin ve beraberlik oyunlarının hegemonyasını yıkmasıdır. müthiş hayal gücü, korkunç saldırı ve kombinezon yeteneği ile rakipleri için bir kabus olmuş olmasıdır. bu haliyle adolf anderssen'in liderliğindeki 1900'lü yılların başında zirve yapan romantik ekolün ruhu onunla geri dönmüştür. ve kuşkusuz, bütün genç satranççıların, heyecan arayanların bir anda idolü haline gelmiştir tal.

    partileri incelendiğinde yaptığı birçok kritik ve göz kamaştırıcı hamlenin aslında hatalı olduğu sonradan görülmüştür. fakat tal'in, bu hamlelerini oyun esnasında çürütmek için, sinirlerinizi hakim olmanız ve çok iyi hesap yapmanız gerekmektedir. fakat bunu tal'e karşı başarmak ineredeyse mkansızdır. çünkü o bu tür kombinezonlarını başlatan fedaları, genelde rakibini zeitnota soktuğunda ya da iyicene hırpaladığında yapardı. beklenmedik fedalar, umulmadık sıradışı konumsal hata gibi görünen manevralarla rakibinin sinirlerini adeta siker atardı. böyle bakınca, aslında tal'in psiklojiks atranç hususunda en az lasker kadar iyi olduğunu da görebiliriz.

    kısacası tal; bilgisayarların hegemonyası altında yoluna devam eden satrancın insan ruhudur. duyguların ve isyanın romantik şampiyonudur. o satrancın altın çocuğudur.
  • belki kasparov, cabaplanca ve botvinnik gibi tüm zamanların en iyi oyuncusu olarak gösterilmiyor, ama bu isimler de dahil olmak üzere, satrancı tal kadar büyüleyici oynayabilen kimse yok. tal'ın satranç oynamasını izlemek, maradona, veya messi'nin futbol, jordan'ın basket oynamasını izlemek gibi.

    bunun yanı sıra, satranç oynayan veya turnuvalara katılan bir oyuncunun, maçlarından önce izlememesi gereken satranç ustasıdır: insan gaza gelip, aklından "tal olucam ben" diye geçirerek gereksiz fedalar yapabiliyor, dolayısıyla da oyunu kaybediyor.
  • "there are two types of sacrifices: correct ones and mine" diyerek fedalarını açıklamış insan. oyunlarının çoğunun analizlerinde de fedalarının hatalı olduğu görülmüş fakat soğukkanlı olamayan rakipleri doğru hamleleri bulamayıp yenilmişlerdir

    baştaki sözü türkçeye kimileri tarafından "önce fedayı yap, sonra düşünürsün" olarak çevrilir
  • açık ara en sevdiğim satranç oyuncusudur tal. oyununu genel olarak değerli taşları feda ederek rakibin savunma dengesini bozma üzerine inşa etmiş ve bu sayede bir efsaneye dönüşmüştür. tal'ın hamlelerinin çılgınlığına kıyasla tarihin en saldırgan hücum oyuncusu olan kasparov bile makul ve öngörülebilir bir oyuncu olarak kalır.

    ilk dönem maçlarında yaptığı at, fil ve kale fedalarını rakipleri memnuniyetle kabul ederken şöhretinin arttığı sonraki zamanlarda bir piyon bile almaksızın sunduğu vezirini yemekten kaçınmaya başlamıştır insanlar.

    satrancın ronaldinho'su, magic johnson'ı gibidir mihail tal. gelmiş geçmiş en büyük satranç dehası değildir belki ama oyunu en estetik oynayan ve izleyenlerde en çok hayranlık uyandıran adam olduğu -bana göre- kesindir.
  • "önce feda et, sonra düşün" sözünün sahibi. oyun karakterinin aksine çok sakin yaradılışlı olduğu söylenir. arkadaşı vasiukov istanbula geldiğinde onun hakkında "hiç tanımadığı bir insan onu gecenin yarısı uykusundan uyandırıp satranç oynamayı teklif etse, hiç itiraz etmeden sabaha kadar oynayacak karakterdeydi" demiştir.
  • bir büyükusta şöyle demişti. '' tal feda yaptığı zaman hiçbirşey yokmuş gibi devam edin. ama petrosian bir feda yaptığı zaman oyunu terk edebilirsiniz.''
    videonun sonunda tal'ın fischer'e attığı bakışlara dikkat. ve fischer'ı nasıl etkilediğine.
    http://www.youtube.com/…qgj4kynlh4u&feature=related
  • ihsan oktay anar'ın rebaz'ı chateau margaux için satranç masalarına oturuyordu. bu şarapçı derviş eskisi tal'ın figürsel bir izdüşümü gibiydi. 8x8 masanın başında yaptığı fedaları sarhoş kafayla nasıl anımsadığını düşünürüm hep. sezgisel feda kavramınının içini en iyi dolduran, henri bergsonvari, akılla oynanamayacak oyunlar olduğunu da iddia eden bir adam olduğu için severim tal'ı. şarabı sevdiği için severim. satranç tahtası bir labirentse tal, o labirentten balmumu kanatlar ile kaçan ikarus'tu, benim için. güneşte erimesi gereken kanatları umrunda değildi. uçmak ve kaçmaktı işin özü. karmaşık kombinezonları, onun hayatının karmaşasını yansıtır bana göre: aceleci ve tutkulu bir ayak. rakiplerinin o karmaşada yeterli savunma analizini yapma becerisinden yoksun olduğunu söylerler. kimse o karmaşayı kimin düzenlediğini sormaz. tal'ın sırrı burda işte: karmaşa.

    bach bestelerine benzeyen bir oyun düzeni var. vurucu ve öldürücü bir bulanıklık. düzen, o karmaşanın içinde. fritzi ilk defa yendiğimde, tal yanımdaydı. sezgisel iradenin davranışlarını hesaplayacak salt bir bellek yoktu dünyada. istendiği kadar varyasyon hesaplansa da oyunun kendi rotasında giden bir seyri vardı. maymun yüklü uydular kadar başarılı ve hayat doluydu sezgi. önemli olan o fedayı yapacak konumu oluşturmaktı. hesaplanması gereken buydu işte. zaman ve mekan kombinasyonunu kalbinden kurşunlamak.

    tal'ı severim. aradığım adamdı o. kafası iyi, sessiz bir şekilde koyunlarını güden morfin bağımlısı peygamber. mihail botvinnik bir düzen adamıydı. disiplinli, çalışmaya ve sonuca inanan bir satranç yolcusuydu. vahdet anlayışı vardı onda. botvinnik, platon'du. zaten kurduğu satranç akademiası onun kimliğiydi. tal ise herakleitos'du. her oyunda değişiyordu. ikisinin karşılaşmaları, iki başlı bir ejderin karşılıklı ısırıklarıydı. tal'ın tekilliğini severim. yalnızlığını severim. bu adam, morfin bağımlısıydı. ayyaştı. saldırarak hayatı satranç tahtalarında yakalamaya çalışan, hüzünlü bir çocuktu. ne zaman sıkılsam oyunlarını açarım. ismet özel'in dediği gibi; kuyuya düşen çocuk niçin ölmesin? o zaman feda etmek lazım bazen demiş tal. morfin, alkol ve sigara, böbreğini feda etmiş. riga'nın karlı gecelerinde yalnız başına taşlarla dolu bir masada içtiğini düşünüyorum. yalnız ve hırslı.

    italyan açılışının en gülümsetici örneklerinden biri: pictures at an exhibition link onunla kafamızın iyi olduğu bir modda uzun bir gecenin içinde karşılıklı masaya oturup, sezgisel bir oyun oynamak isterdim.
  • satrançta daha rakibini tanımadan taş feda edip sonra da boyun eğenlerin kendini karıştırdığı kişidir tal.
    futbolda nasıl tanrının eli gibi bir kavram varsa onun yaptığı fedalar da tanrının fedası gibi bir kavramla açıklanabilir ancak.
    bir de kendisinin "önce feda et, sonra düşün" sözüne bakarak, dediğimi yap yaptığımı yapma lafını tal için tam tersi anlamda kullanmak gerekir. tal'ın dediğini yapmayın ama yaptığını (yapabiliyorsanız) yapın.
hesabın var mı? giriş yap