• (bkz: birlik)
  • mutasavvıfın dünyevi öğelerden arındığı, nesneleri tanrıyla görme durumu.
  • (bkz: ehad)
  • mevlevilikte uyku manasina gelir.
  • ayni zamanda yanliz olup allaha yakın olmak manasina da gelir.
  • edirne şeyhi hasan sezayi-i gülşeni, içmişiz vahdet meyinden aşk ile mestaneyüz der. yunus da vahdet meyinin cürasın / maşuk elinden içmişem buyurur. mey ki şaraptır, tasavvufta vahdete (allah`ın birliğine) uzanan aşkı temsil eder ve insana elbette sarhoşluk verir. ve tasavvuf sözlüklerine göre (1) aşk sarhoşu vahdet yolculuğunu üç kademede tamamlar. 1. vahdet-i kusud: kast edilen şeyde vahdettir ki kulun istediği ile allah`ın irade ettiği şeyin aynı olması halidir. kulun maksadı ve muradı ile allah`ın kulu hakkında irade ettiği şeyin örtüşmesi, böylece iki iradenin birleşip tek iradeye dönüşmesi. burada kul kendi irade ve isteklerinden vazgeçerek (nefsani arzularını ve allah`ın emrettiğinin dışındaki taleplerini yok ederek) allaha yönelir ve onların yerine allahın irade ve isteklerini koyar. vahdet-i kusud, kul ile hakk`ın ortak bir yerde buluşmaları değil; kulun, allah iradesinde kendini konumlandırmasıdır. allah`ın iradesinin kul üzerinde etkili ve geçerli olması yani. vahdet-i kusud, vahdetin en aşağı derecesi, belki avamcasıdır. bütün müminlerin bu vahdet anlayışı içinde kulluk etmeleri gerekir. bu yüzden eskiler `la maksude illallah (allah`tan başka maksat yoktur)derler. fuzulinin, oldur bana murad ki oldu sana murad haşa ki senden özge ola müddea bana demesi bu yüzdendir. yani `benim murad edindiğim şey, ancak senin muradına uygun olandır. haşa! senden başka bir murad taşımak, böyle bir iddiada bulunmak bana yakışmaz!` 2. vahdet-i şühud: görülen şeyde vahdettir ki daha ziyade tasavvuf ehli tarafından müridlere, saliklere telkin edilir. burada sıradan insanlardan öte bir tarikatın terbiyesi söz konusudur ve salikin her şeyi allah olarak görmesi ve o`ndan başka şeyi görmemesi halidir. neye bakılsa, nasıl bakılsa hep allah`ın görüldüğü bir vecd ve istiğrak, bir tür hayret makamı. vahdet-i şühud saliki öyle sarhoş eder ki artık orada ne yaptığını, nasıl hareket etmesi gerektiğini bilmez, belki vecd ve istiğrak içinde kendini kaybeder, kendini de bilmez (nefsinden fanidir) ve hatta kendini görmez. bu durumda söylediği sözler de aslında kendi iradi sözleri değildir. hallacınenel-hak demesi, yunusunete kemiğe büründü / yunus diye göründüdemesi, nesiminin cübbemin altındaki allahtan gayrısı değildir` demesi hep bu vecd ve istiğrak halinin tecellileridir. vahdet-i şühud vahdetin bir üst derecesidir ama yine de geçicidir. sufi belli bir süre sonra eski haline, beşeriyet sıfatlarının hakim olduğu haline döner. `la meşhude illallah (görünen her şeyde allah`tan başkasını görmedim)!` ifadesi bunun dil pelesengidir. burada kula düşen şey hayali bey`in cihan-ara cihan içindedir arayı bilmezler o mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler beytindeki gibi, cihanın içinde kendini gizleyen allahı aramayı bilmektir. yoksa denizin içinde ömür tüketip de denizin ne olduğunu bilmeyen balıklar gibi yaşanmaz. 3. vahdet-i vücud*tan başka varlık olmadığını idrak ve bilgi edinme halidir. evvelce görünen şey burada bilgi ve idrake dönüşür. böylece gerçek varlığın bir tane olduğu, allah`ın varlığından ve tecellilerinden gayrı bir şeyin olmadığı nazari olarak değil yaşayarak ve manevi tecrübe ile imana dönüşmüş olur ve şühudda geçici olan şey burada baki kılınır. allah`ın dışında bir hakiki varlık olmaması vahdet-kesret düşüncesini gündeme getirir. tıpkı deniz ve damlaları gibi. her damla denizdendir, deniz özellikleri taşır, ama damlalar asla deniz değildir, ama denizde yok olmaya da hazırdırlar. çünkü nerede bir damla varsa, elbette denize koşmak ister ve her damla bir denizin varlığına işaret eder. vahdet-i vücud vahdetin en üst derecesidir ve daimidir. sufinin bütün hedefi işte bu vahdete erişebilmektir. `la mevcude illallah (allah`tan başka hiçbir şey yoktur)!ifadesi bunu dillendirir. cemaleddin uşşakinin, `her yerde oldur görünen / her gözden oldur gören / her şeye oldur bürünen / her anda an içindedir` demesi işte bu yüzdendir. yukarıda aşk meyinin insana sarhoşluk verdiğini söylemiştik; doğrudur, aşk badesi insanı sarhoş eder, ne ki şarap sarhoşu biri iki görürken aşk sarhoşu ikiyi bir görerek bahtiyarlığa erer. 1) mesela bk. süleyman uludağ, tasavvuf terimleri sözlüğü, [berceste] kendi hüsnün hublar şeklinde peyda eyledin çeşm-i aşıktan dönüp sonra temaşa eyledin laedri ey yüce allah! kendi güzelliğini önce, güzeller suretinde görünür kıldın, sonra da dönüp aşıkların gözünden onu seyre koyuldun. şimdi gören de sensin, görünen de...
    (bkz: iskender pala)
    http://www.tumgazeteler.com/?a=1432908
  • âriyet isimlere kafanı takma sakın!
    zîrâ hakk sana, bil ki, şah damarından yakın!

    donmuş suya "buz" dersen, bu, âriyet isimdir.
    sende "benlik" vehmini sağlayansa cisimdir.

    aslına bakarsan buz düpedüz sudur ancak.
    bir düşün! kim, bu cismin ardında açmış sancak?

    esmâ' tecellîsiyle aldatma sen kendini!
    fehmeyle zât'ını da yok et vehmin fendini!

    bu idrâkî mi'râcla mutlak saîd olursun;
    bir gün gelir hakk'ı da hakk-el-yakîn bulursun.

    (ganiyi muhtefi)
  • hayli neşeli bir kadrosu varmış. *
    http://www.gazetevahdet.com/
  • türkce yayin yapan gazete. kendilerinden osmanli saray dilini beklerdim...
hesabın var mı? giriş yap