• kibrit kutusundan çıkarlıan çay poşeti, inanılmaz bi ayrıntı...!
  • --- spoiler ---

    oyle saniyorum ki 90larin daha bilgi sektoru ve nokiaya tam olarak dalmamıs ekonomik cokus icindeki finlandiyasında gecen guzel bir film. hafızasını yitiren bir abinin kendini yoksul, evsiz kesim içinde bulması ve konteynarda kendine sıfırdan bir yaşam ve bir kimlik kurması üzerine. filmin ortalarında doğru anlıyoruz ki helsinki kıyılarında martı sesleriyle kurulan bu yaşam abimizin onceki yaşamına kıyasla cok daha zengin cok daha ozgur bir yaşam. abinin kendini rockn roll’a vermesi, bir muzik grubu kurması, çevresiyle ve tabii ki fin ablayla kurdugu ilişkiler onceki ‘iş-aile’ çizgisinden cok daha ucu açık ve hapsolmamış bir çizgiye işaret ediyor. bu anlamıyla kimlik inşası uzerine yaşamı olumlayan bir seruven izliyoruz.
    bir diğer boyut, abinin devletle girdiği munasebetlerde devletin ve memurlarının onu ısrarla ‘tanimlamaya’ daha doğrusu tanımlayarak zapturapt altına almaya çalışması ve abimizin sikine takmayan tavırları. abinin ne boyle bir şeye ihtiyacı ne de niyeti var, onun varolmak için kendi orijinine (dogdugu yere, dinine, yaşına vs.) bir referansta bulunmasına gerek yok. devamlı ona ne oldugunu soyleyen bir otoriteye ihtiyacı yok. devletin boyle bir adam karsındaki saskinligi ise manidar, ne de olsa kimlik kartı olmazsa kimlik de olmaz. kimlik olmazsa da devlet olmaz.
    velhasıl kelam, kafaya odunu yiyince 10 numara olmuş bir adamın hikayesini izliyoruz ve film bittiginde agizda cok guzel bir tad birakiyor.

    --- spoiler ---
  • filmde; ana karakteri hapisten kurtaran avukat rolundeki sahis, gercekten de finlandiya'nin en unlu avukatlarindan biridir.
  • bar sahnelerinin birinde, duvarda, 44 yaşında ölen matti pellonpaa'nın fotoğrafı belirir.
  • aki abinin muhteşem filmi. kardeşi mika'nın brezilya nın müziği belgeselinden sonra, ailenin 22. ist. film fest.'e ikinci hediyesi.
    film hakkında yazılabilecek çok şey var.
    öncelikle dikat çekenlerden dah geri planlarda kalanlara doğru gidelim:
    senaryo, türk, bollywod ya da herhangi bir ülke sinemasında onlarca, yüzlerce kez neredeyse birebiri çekilmiş, çoktan klişeleşmiş bir konu üzerine kurulu. bu devirde aki gibi bir abinin böye bir senaryo ile yola çıkması, gerçek anlamda bir güç gösterisi. aki abi, ben sinamayı, sizin bildiğiniz en büyük silahı kullanmadan yaparım ve de işte böyle mükemel olur demiş adeta. büyük bir meydan okuma. böyle bir senaryo ile hangi yapımcıya gitseniz kapıdan dışarı atılırsınız. ancak filmi izlerken kesinlikle bundan rahatsız olmuyorsunz. çünkü filmi taşıyan, bilindik filmlerdeki gibi senaryodaki hinlikler, şaşırtmacalar değil.
    bir kere aki abinin kamerası, 'ben aki'nin kamerasıyım' diyor. sonra filmin telesinesi, 'ben iskandinav telesine'siyim' diyor. zaten adamlarda öyle bir gökyüzü var ki, telesine yapmıyor bile olabilirler.
    oyunculuk, inanılmaz ötesi başarılı.
    am hepsinin ötesinde, aki abi çok önemli bir şey kanıtlıyor, başkalarının filmde insanın kulağını tırmalamasın, mantıksız gelmesin diye baktıkları replik kullanımını, filmin taşıyıcı gücü haline getiriyor. kopuk, tek başına dursa mantıksız olabilecek, ama çok sıcak,çok insani replikler insanı kahkahalara da bogğabiliyor, hüzünlendiredebiliyor. kısacası insan filmden çıktıktan sonra niye biz onlar gibi konuşmuyoruz ki diye soruyor kendine.
    tabi bunların hepsinin ötesinde, insanı yerinden hoplatmayan am büyük saygı duyduran ve tüm aki kaurismaki örtüşen özgün bir yaratıcılık var filmde. aki yaratıcılığı.
    aki abi bir de şey yapmış filmde. iki mekan arasında neredeyse 40 yıllık bir fark var. yani bir yerde yaşayarn insanların altında 1950 model şevroleler dolaşırken, diğer bir mekanda son model bir volvo geçiyor önünüzden. ve bu filmin temelindeki taşı şöyle bir gösteriyor fark edebilenlere.
    saygılar aki abi. yine bekleriz.
  • -geçen gün aya gittim
    -yaa?kalabalik mıydı bari?
    -yok haftasonu olmadıgı için degildi

    şeklinde diyaloglar içeren ilginç film
  • hafızasını kaybeden bir adamın hayata yeniden, sıfırdan, sadece ona sunulanlarla başlamasını anlatan mükemmel bir film. akordeon sesi, bol bulutlu gökyüzü ve helsinki kıyıları ile başlangıç yapınca, zaten elleri ovuşturmaya başlıyorsunuz.

    hikaye o kadar güzel ilerliyor ki, yazılabilecek tüm alternatif sonlar zaten çok güzel olacakmış.

    spoiler

    1) bir yandan çiftçilik yapıp diğer yandan hayır kurumu adına çalışarak ve yetiştirdiği patateslerle sevdiği kadına çorba yaparak yaşayabilirdi. film böyle bitebilirdi. hiç yadırgamazdım. iyi bir son olurdu. bir an böyle bitecek sandım.

    2) kaynakçılığa başvurunca bu sayede hafızası geri gelecek ve kendi mesleği ile şartlarını biraz daha iyileştirecek ama belirli düzende yaşayabilir dedim, o da iyi olurdu, olmadı.

    3) karısı olduğu ortaya çıkınca, bir şekilde helsinki'ye geri döneceğini anlamıştım, ancak eski hayatına geri dönmek de kötü bir son değildi nihayetinde. belki buruk olurdu ama kötü olmazdı.

    4) helsinki'ye, irma'ya geri dönmesi ise yaşayabileceği en güzel sondu. sekiz patateslik tarlası, iki koltuklu kamarası, sarma sigarası, sevdiği kadın ve hannibal'ı. üstelik müzik grubu bile vardı. bundan daha iyisine hayal diyorlar artık.

    çok kötümser biri olduğum için böyle filmleri seviyorum. bazen tüm yolların mutluluğa çıkabildiğine inanmak kötü bir şey değildir diye düşünüyorum. üstelik o yola itilip kakılarak sokulmuş olmanız bile bunu değiştirmiyor.
  • filmin genelinde sizi rahatsız eden kuzeyli ülkelere has soğukluk, insanlar arasındaki metalik ilişkiler (yoksa biz mi çok sıcak yaşıyoruz) arasından sıyrılan, sade, saf bir anlatım.. fin usulü "dı hepi end" böyle oluyormuş, öğrendik..
  • beni muhteşem aki kaurismäki mizahı ile tanıştıran film..
    2 sene önce filmi izlediğim sinemadan çıktığımda taksim bana daha güzel gelmişti,
    hava sanki daha çok güneşlenmişti, hayat da bir kerelikti, yollarda yalnız yürümek keyifliydi, bir filme çekiliyor olsam şimdi nasıl olurdu hissi içime sinmişti, yaratıcılık mıydı tapındığım, sinemayı bu yüzden çok seviyor olabilir miyim,evet..
  • bitmemesini istediğim nadir filmlerden, günümüz dünyasına ve yaşayış biçimimize bir alternatif, bir ütopya. kuzey avrupa'yı sırf filmlerinden dolayı merak ediyorum. nasıl bir kafa bu filmleri çekiyor?

    (bkz: voksne mennesker)
    (bkz: noi albinoi)
    (bkz: den brysomme mannen)
    (bkz: lat den ratte komma in)
hesabın var mı? giriş yap