• yıllarca her yaz uzaktan izlenen, saplantı yaratan ege adalarından biri. diğerleri için (bkz: sakız adası) (bkz: sömbeki) (bkz: istanköy)

    gidecekler için detaylı notlar:
    tüm adayı en ekonomik şekilde gezmek için sürekli merkezde kalmak yerine farklı kasabalarda kalın. feribot karşı kıyıya akşam 8e doğru vardığı için ilk geceyi merkezde geçirin. mytilini kasabasında fazla vakit harcamayın, kalesini ve katedrali görün, kiralık bir araba ya da scooter la yollara düşün. 3-5 gün zamanınız varsa ilk günü sadece mytilini molyvos arasına ayırın. şehre yakın kısımlarda neredeyse bir otoban olan bu yol adanın kuzeydoğu ucuna kadar deniz kenarından gider. buralarda adım başı bir köy ve bu köyün skala denen sahili bulunur. bu köylerin hepsine değilse de skala ların hepsine girin. hiç beklemediğiniz yerlerde sadece bir kaç yazlığın olduğu çok güzel sahillerle karşılaşabilirsiniz. yolun sağında solunda küçük kiliselerde, ara ara manastırlarda mola verebilirsiniz. yollar sakin, trafik yok. mantamados kasabasını geçtikten sonra yol dağlardan geçer ve yeşil mavi kıyıların ötesinde türkiye yi görebilirsiniz. yol boyunca zeytinlikler ve çam ormanları size eşlik eder. yolun ne kadar dik olsa da kesinlikle skala skaminia ya inin ve lepetymnos dağı na yaslanmış skaminiaya aşağıdan bakın. kıyıda turistsever teyzelerle bildiğiniz bütün dilleri kullanıp az çok muhabbet edebilirsiniz. sahilden molyvos a giden bir yol var fakat belli noktalarda oldukça bozuk ve virajlı. bu yol üzerinde meraklısı için bir kaplıca var. molyvos ta kaleye çıkın, dar sokaklarda gezin, limana inin. denize girmeseniz de olur. bir gece molyvos ta kalın. taşlaşmış ormanı sabahın erken saatlerinde gezin. adanın en batı ucu eresosa sigri ye gidin. adanın batısı doğusuna göre daha çorak, sıcak daha fazla hissediliyor. adanın iç kesimlerinde agia paraskevi ve sonrasında agiasos a uğrayıp, olypos dağı nın serin havasında rahatlayabilirsiniz. geniş, kum plaj arıyorsanız güneyde vatera ya gidebilirsiniz. oraya kadar gitmişken yolu biraz uzatıp plomari ye gidin ve meşhur midilli uzo sunu yerinden alın. dönüşte geranın güneyinde denize girilebilecek yerler var. yemek için önerilen yer kaldirimi ama sahildeki dev lcd ekranlı mekanlarda, yunan pop star alaturkası izleyerek, yiyebilirsiniz. araba kiralamak isterseneniz tüm rent a car ları dolaşın, kiminde araba olmayabilir kimi ille uluslararası ehliyet isteyebilir. standart otomobil günlük 35-45 euro arasında değişiyor. ingilizce derdinizi anlatamıyorsanız türkçe kelimeler deneyin, daha başarılı olabilirsiniz. trafikte scooter lara dikkat edin, her an her yerden çıkabilirler. adanın yer yerinde karşınıza çıkabilecek, yavru kuş boyutlarında kanatlı bir böcek türüne karşı yanınızda böcek ilacı bulundurun zira bu adını öğrenemediğimiz canlı odanıza ya da arabanıza girebilir ve çıkmaz. sigara içmiyorsanız avrupa birliği nde olduğunuzu unutun; gümrük binası da dahil kapalı alanlarda sigara içmek yasak tabelalarının yanında sigara içiliyor. bizdeki gibi kocaman sigara yasak tabelaları yok.
  • kapıda vizeden başlayayım... pasaportunuzda 2-3 tane avrupa giriş-çıkış'ı bulunuyorsa kapıda vize almanız kolay. ama tabii ki bir risk. kapıda vize almanın avantajı -eğer avantajsa- diğer normal vizeye göre daha ucuz alınması ve kapıdan alınabilmesi. ancak 1 ay, 3 ay gibi bir süre almanız mümkün değil. 15 gün maksimum... garanticiyseniz ve tatil tarihleriniz önceden belliyse konsolosluk vizesi almanızı tavsiye
    ederim. ben kapı vizesi aldım. son anda karar verilmiş bir programdı. polisler izin verdi geçtim. 35 euro, 10 gün verdiler. tek giriş...

    gelelim adaya... yunan adalarının en büyük 3. adası. girit ve rodos'tan sonra... merkezde yani mytillini'de
    kaldım. gümrükten çıkınca tam karşınızdaki blue sea hotel'de. otel iyiydi, güzeldi. adanın merkezinde olduğum için diğer önemli yerlere gitmem kolaydı. 6 günlük tatilimde ilk günü merkezde geçirdim. bloglardan okuduğum bilgilerle ilk olarak akşam öğle uzo'mu içmek için ermou caddesindeki -caddeden çok uzun bir sokak- o ermis adlı tavernaya gittim. sıcak bir karşılama güzel mezeler, ve o kadar yememe içmeme rağmen 24 euro ödedim çıktım. 24 euro 3 tl'den 72 tl civarı 'fazla' diyeceksiniz ama o sofrayı istanbul'da vasat üstü bir meyhanede yiyin 150 tl'den aşağı çıkamazsınız. mytilini; kafeler, restoranlar, açısından güzel bir yer. diğer yerler bu kadar kalabalık değil ve sirkülasyon olan yerler değil.

    birgün sonra artık başka şehirlere kasabalara gitmeye karar verdim. küçük bir otogar var. sorsanız herkes
    gösterir. önemli şehirlere günde en az 2 gidiş-dönüş seferi var. en uzak yerlere en fazla 2 buçuk saatte
    varıyorsunuz. 'çok' demeyin, ada gerçekten çok büyük. yerleri teker teker sıralayalım.

    plomari: ikinci gün gittiğim yer. mytillini'nin güneyinde. 12 euro git-gel para ödedim otobüse... inerinmez
    sağa ve sola giden iki yol vardı. bi tarafı seçtim. yürümeye başladım. baktım plajlar o kadar yakın değil.
    otostop çektim, bir motorsikletli aldı, 40 dakika güneş altında yürüyeceğim yolu, 2 dakikada götürdü. 2 tane butik otel ortasında uzun bir plaja geldim. adanın plajları her yerde çok uzun. kimse benim plajım demiyor. çoğu plaj ücretsiz. dibinde otel bile olsa. değnekçi olayı yok. neyse. denizi de fıstık gibiydi. otelin
    şezlongları ve duşunu kullandım kimse bir şey demedi. adanın tüm halkı gibi frappe'mi içtim, takıldım, 4
    gibi de dönüş için yola çıktım. eski uzo fabrikalarının yanından geçtim. yunanistan'ın en iyi uzosu midilli
    adasından çıkıyormuş. dönüş otobüsü 18.30'daydı. otostopla geri döndüm. ahivada adlı taverna'ya gittim.
    ahtapot, kalamar, meze ve greek salad derken bir duble de uzo içtim. 26 euro para ödedim. fazla! diğer yerde 2 katını yemiştim. 23 euroydu. uzo'm da 20'likti. burada sadece bir duble içtim. sonra otobüsle geri döndüm.

    skala eressou: üçüncü gün gittiğim yer. adanın 2 büyük körfezinigeçtikten sora batıda güneyde. körfezleri diklemesine vapurla, tünelle geçemediğiniz için etrafından dolanıyorsunuz. bu da yolunuzu bir hayli uzatıyor. zaten uzak bir yer. dağların dar virajlarında karşı şeride kornalar çala çala gidiyor otobüsünüz.
    adam için büyük işkence. eressou bir şehir. skala da iskele demek. eressou sahilinde deniz dalgalı. açık
    denize bakıyor. onun için su bluanık. plajlar, kuma yakın çakıl. ancak denizin adeta dibindeki tavernalar
    inanılmaz. çoğunun fiyatı aynı. güzel bir manzara eşliğinde yemeğinizi denize sıfır yiyorsunuz. kasabanın
    içinde de güzel kahva içilecek mekanlar mevcut.

    vatera: 4. gün... en beğendim denizi olan yer. eressou gibi açık denize bakmasına rağmen, ip gibi bir deniz. hani sabah erken denize girdiğinizde su kıpırdamaz ya. onun gibi. denize doğru baktığınızda çeşme güneyde solda, sakız adasıysa tam karşınızda kalıyor ama kara gözükmüyor. sadece yer açısından söyledim. dedim ya su mükemmel. plaj kum. deniz kum. tertemiz. 150 metre kadar açıldık. fazla derinleşmiyor. dibi çok rahat görebiliyorsunuz. hala kum. plajlar ve oradaki bar/restoran tarzı yerler çok iyi. tavernamıza gittik. balık ve deniz ürününden gına geldiği için pirzola yedim. bira içtim. dev gibi bir patates geldi 2 euroya... toplamda 14 euro ödedim çıktım. vatera denize girmek için müthiş bir yer atlamayın, kesin gidin.

    molyvos / skala skamina: molyvos tam kuzeyde. deniz dalgalı. adada kuzey tarihi yerler, güneyse plajlar için uygun. kumsal, çakıl kum karışımı. deniz heryerde temiz ama burada dalgalı.... yemekler standart. fazla kalmadık. çok da beğenmedik. arabamız da var. yola sahilden doğuya doğru devam ettik. "akşam da doğu sahillerinden mytillini'ye merkeze ineriz" dedik. sahilden giderken normal yoldan çıkmışız. taşlı garip bir yola girdik. tam denizin kenarından gidiyoruz. karşıda assos, behramkale net görünüyor. altımızdaki i10'un lastiği patlar kalırız, malırız diye fena tırsıyoruz. neyse ilerledik. ağaçlar arasında denize sıfır bir taverna gördük. in cin top atıyuor. kimse yok. açık mı, kapanmış mı, kimse var mı derken geçtik gittik. sonunda skala skamina adlı yere ulaştık. küçük bir köy. plaj yok. güzel 1-2 kafe ve taverna var. ahtapotlar taptaze asılmış. yolda birkaç kere durup denize girme fırsatımız olduğu için tekrardan girmedik. akşam üstüne doğru nerede yesek falan derken, o ağaçlar arasında ne olduğu belli olmayan yerde kaldı aklımız. geri döndük. taşlı yollara girdik. daracık yoldan zeytin ağaçları ve çalılıklar arasından ulaştık. muazzam bir yer. uzomuzu içtik yemeğimizi yedik. hamakta uyuduk. muhabbettimizi ettik. hava karardı saat 9. dönmemiz lazım. toprak yoldan, dağ yoluna çıkacağız. arabaya bir şey olmasın diye dua ediyoruz. yoksa yolda kalırız. bir şey olmaz. kimse yok ama kalırız. ingilizce kimse bilmiyor. elimizde telefon numarası da yok acil için... neyse bir ara giderken, farları kapadım. yanımda oturan arkadaşımı bile göremedim o kadar karanlık. neyse akşam dağ yollarında içimiz virajdan çıka çıka mytillini'ye döndük. skala skamina'da yediğimiz yemek ve ortam muhtemelen yıllar boyu aklımızdan çıkmayacak. sevgilinizle gitseniz evlenme teklifinizi kabul etmemesi mümkün değil. çok net. güneş de tam önünüzde batıyor.

    midilli'yi bu şekilde gezdik. bazı yerlere iki defa gittik. sonuçta dediğim gibi güneyin denizi, kuzeyin tarihi mekanları. ama vatera ve skala skamina... mutlaka diyorum.
  • yunanca olarak lesvos adıyla geçer bu ada, ben de gelmeden önce bütün adanın isminin midilli olduğunu düşünüyordum ve saçma bir şekilde farklı şehirlerin olabileceği aklıma gelmemişti. buraya gelince anladım ki midilli (mytilini) adadaki şehirlerden sadece birisi, başkent ve limanın bulunduğu yer, türkiye'den tekneyle gelenlerin ilk gördüğü yer. ben plomari'de kaldım, mytilini'ye otobüs ile 1 saat 15 dakika kadar uzaklıkta. burada eğitim ve iş arası bir nedenle bulunduğum için gözlemlerim belki de turist olarak gelenlerden farklı. bir çok yerde uzosu, sardalyası, kurutulmuş ahtapotu hakkında, ada hakkında, ada insanı hakkında bilgi bulabilirsiniz. sözlükte yazılanlar bile yeterli bence. ben midilli'nin bambaşka bir yönü hakkında yazacağım, gözlemlerimi paylaşacağım.

    midilli'nin göç ile olan ilişkisini ilginç buluyorum. hem tarihsel, hem de günümüz göç hareketleri için önemli bir merkez ve bölge insanı için göç ve göçmenlerle karşılaşmak, ya da göçmen (asya minordan gelen rum mülteciler) kökenli olmak büyük bir kafa karışıklığı kaynağı. 10 günde orada gördüklerim (ki bence turistlerin es geçtiği şey de bu) biraz fazla geldi. umarım sistematik bir biçimde ne söylemek istediğimi anlatabilirim.

    mübadele sırasında, aslında mübadeleden de önce, türkler izmir'e girdiklerinde, insanlar teknelere binip yakındaki adalara kaçmışlar, göç etmişler. bu mültecilerin yer seçimleri, oralarla genellikle daha önce herhangi bir bağları bulunup bulunmadığına bağlı. yani zaten izmir'deki rumun midilli ile ticaret ya da başka tip bir ilişkisi varsa, o ağı kullanarak midilli'ye yerleşmiş. malum mübadele ve ertesinde yunanistan bu kadar insanı ne finansal ne de lojistik olarak destekleyebilecek bir konumda değildi. kısa bir bilgi: o dönemde yunanistan'ın nüfusu yanlış bilmiyorsam 4-5 milyondu, ve yaklaşık 1,3 milyon rum bu nüfusa eklendi. bu şu anda türkiye'ye bir anda yaklaşık 15 milyon insanın girmesi gibi bir şey. bu nedenle modern yunan tarihinde göç ve mültecililk çok temel bir rol oynuyor. özellikle yunanlılığın inşasında büyük katastrof ile birlikte göçmenlik çok temel bir noktada. şimdi bu adada kime sorsanız ya ailesi mülteciymiş ya da müslüman komşusu mübadele sonucunda günümüz türkiye'sine gönderilmiş. insanlar hala hikayelerini anlatıyorlar, ben kimim, biz kimiz, "vatanda almancı burada yabancı" tarzı cümleler duymak mümkün. 1,3 milyon "yabancı"nın yunanlığı öğrenmesi, toplumsal yapının buna adapte olması, yeni tip bağların kurulması (örneğin mülteci yunan ile yerleşik yunan arasında kız/oğlan alıp verme nispeten geç başlamış) elbette uzun zaman alıyor. bu yukarıda kafa karışıklığı yaratan şeyler dediklerimden bir tanesi: aidiyet, milli kimlik vs.

    ikincisi günümüz ile ilgili - ki ben bunu daha da ilginç buluyorum. midilli (tıpkı kanarya adaları, günay italya gibi) turistik bir yer. aynı zamanda da büyük çoğunluğu asya, afrika ve ortadoğu'dan gelen göçmenlerin avrupa birliğine giriş noktalarondan birisi. ayvalık'tan tekneye bindiğinizde midilli'nin limanına varacaksınız, bu liman gümrüklü bir alan ve avrupa birliğine girdiğiniz nokta, sadece yunanistan'a değil, ab'ye de girmiş oluyorsunuz, belki turistler için bu kadar da önemli bir şey değil, fakat mülteciler için hayati bir önem taşıyor. başka bir entri konusu ama kısaca anlatmak gerekirse, ab dublin anlaşması/yönetmeliğine göre sığınmacılar (asylum-seeker) mültecilik başvurusunu birliğin bölgesine girdikleri yerdeki sorumlu otoritede yapmak durumundalar. eğer birisi yunanistan'dan girip de almanya'da mültecilik başvurusunda bulunursa ve o kişinin yunanistan'dan giriş yaptığı tespit edilirse (bu tepsiti yapabilmek için eurodac isimli bir veri bankası geliştirildi.) bu kişi yunanistan'a geri gönderiliyor (temmuz 2013 itibari ile geçerli bilgi -ileride belki güncellemek gerekebilir- : yunanistan sığınmacılar ve kağıtları bulunmayan göçmenler için güvenli bölge olarak kabul edilmediği için, ab üye ülkeleri göçmenleri yunanistan'a geri göndermemeye karar verdiler. burada golden dawn gibi ırkçı grupların ve inanılmaz düşük seviyedeki mültecilik başvuru kabullerinin etkisi çok büyük). konu biraz dağıldı. şimdi ayvalık'tan tekneye binip geldiğinizde limanda ilginizi çeken - ya da çekmesi gereken / çekmesini umduğum - bir şeyle karşılaşacaksınız. itiraf: ben temmuz ayında bir hafta içinde iki defa ayvalık'tan tekneye binip midilli'ye geldim, ilk geldiğimde dikkatimi çekmemişti, ikincisinde ise asla unutamayacağım bir şey gördüm. limanın orta yerinde, 3 adet üçgen sahra çadırı var. doğrudüzgün, kapıları yok. içerleri gözükebiliyor.

    foto1
    foto2

    bu çadırlar botlarla türkiye üzerinden gelen ve yakalanan göçmenleri "misafir etmek" için kurulmuş. tuvalet kısıtlı, sanırım duş yok. kısa bir zaman öncesine kadar çadır dahi yokmuş, çocuk, hamile kadın gibi korunmaya muhtaç olduğu kabul edilen kişiler dahi güneşin altında günlerce tutuluyormuş. gümrüğün bu tip bir durum için ayrı bir bütçesi olmadığı için bu insanlara yemek ve su sağlanmıyor. gümrükten çıkıp markete gitmeleri mümkün değil. sadece gönüllüler tarafından sağlanan bir yardım var. buradaki gönüllülerden birisinin anlattığına göre, bir gün yemek su götürmemeye karar vermişler. polis aramış nerdesiniz diye. böyle de saçma bir durum var. sorumluluğun sadece gönüllülere ve sivil topluma devredilmiş olması gibi.

    benim tanıştığım mültecilerin bir çoğu afgandı ve aralarında ingilizce ve türkçe konuşabilenler de vardı. genelde orta sınıftan geldiklerini söyleyebilirim, en azından benim tanıştıklarım. orta sınıfı neden vurguluyorum, bu insanların bir kısmı, ayvalık'tan gelen tekneden inen yeşil pasaportlu aile ile başka bir mekanda ve bağlamda aynı ekonomik ve sosyal sınıfı paylaşıyordu belki de. fakat burada insan muamelesi dahi görmüyorlar. bu son cümle ucuz bir eleştiri ya da kızgınlıkla söylenmiş bir şey değil. gerçekten bu insanlar şehrin merkezinde ve liman gibi bir giriş noktasında olmalarına rağmen görünmez durumdalar. sınır polisi ile komik bir diyalog oldu, bir kaç arkadaş tekneden inince çadırların fotoğraflarını çekti, polis gelip yasak olduğunu söyledi, tamam dedik. dışarı çıktık, tellerin öbür tarafına geçtik. fotoğraf çektik. absürt. gerçekten neresinden bakarsan bak o insanlar orada ama yoklar aynı zamanda.

    ayrıca şu fotodaki kontrast da bence bir çok şeyi açıklıyor. küresellleşme ile insanların daha mobil hale geldiği, ulaşımın kolaylaştığı, akışkanlığın arttığı varsayılıyor, ama küçücük adanın küçücük limanında bile sınıfın, pasaportun, ya da "doğum yeri piyangosunun" etkisini gözlemleyebiliyorsunuz. ilginç olan da orient'in asıl kraliçeleri, yalnız ya da çocuklarıyla günlerce yürüyerek yunanistan'a ulaşıp, küçücük limanda hapsedilirken, danimarkalı emekli turistlerin orient queen isimli bir kruz gemiden inmesi. kişileri karşılaştırmak değil ama, kimin gönlümün kraliçeliğini hakettiği benim için açık. buna benzer bir şeyi 17 yaşındaki bir afgan çocukla konuşurken de hissettim. adam ingilizce konuşuyor, etrafta ne oluyor, orada kalırsa nerel olabileceğini hesaplayabiliyor, risk alıyor, yalnız başına tüm yolu (iran-van-istanbul-izmir-midilli) kaçakçıların (ya da göç hizmeti sağlayıclıarın) yardımıyla geliyor, hedefleri de var, nereye gitmek istediğini de biliyor, adamın krallığını tanımamak mümkün değil. kendi 17 yaşımla karşılaştırıyorum, fersah fersah farklı bir yerde. başka tanıştığım 17 yaşındakilerin "ama onlar kaçak göçmen, pis afgan, görgüsüz" gibi şeyler demesi gururuma dokunuyor.

    yine başladığım şeyi tam bitiremedim, başka bahsetmek istediğim şeyler de vardı, başka entryde işalla.
    ben midilli'yi hep bu tip düşüncelerle hatırlayacağım.
  • cundada yediginiz herseyi bulabileceginiz, taverna ve ouzerilerinin bazilarinda sonbahardan yaz basina kadar canli muzik dinleyebileceginiz dunyalar guzeli bir yer. kucucuk sehirde ara sokaklarda gezerken, denize karsi yan yana siralanmis cafelerde frappe, freddo ya da turk kahvenizi yudumlar (onlar yunan kahvesi derler ama turk kahvesi istediginizde hic kotu tepki gostermez, gulumseyip nasil ictiginizi sorarlar), aksam ve oglen sevimli mekanlarda saganaki, cacik, kabak cicegi dolmasi, ahtapot, bekri meze, deniz borulcesi, kalamar yiyip retsina ya da ouzo icerken huzurun ne oldugunu anlarsiniz. cok guzel cook...
  • ayvalık karşısındaki lesbos adasının en büyük şehri fransızcası(mytilenne), yunancası mytillini.,yunan komünist partisinin en güçlü olduğu yerlerden biri bu nedenle kızıl ada olarak da bilinir. adadaki eressos şehri ünlü şair sapho nun yaşadığı yerdir. lezbiyen kelimesi bu nedenle kullanılır. yani lezbiyenin türkçe karşılığı midillili olmaktadır.
    midilli ayrıca 1.dünya savaşına girmemiz için almanların rüşvet olarak verdiği goeben ve breslau zırhlılarından birinin bizdeki adıdır (diğeri yavuz)
  • türkiye'nin kuzey ege kıyılarının bakirliği, masumiyeti ve en önemlisi doğası bozulmadan önceki halini özleyen ya da merak edenlerin kesinlikle gitmesi gereken ada...insan zaman makinasına binmiş ve edremit körfezinin 100 sene öncesine dönmüş gibi hissediyor kendini. üç kuruş para için yıllarca önce zevksiz müteahhitlere kat karşılığı teslim edilen o güzelim taş evler tekrar karşınıza çıkıyor, tebessüm ettiriyor sizi...
  • bayram tatilini fırsat bilerek 3 gün 2 gece tatil yaptığım yer. şimdi uzun uzun yazalım, bizden sonra gidecek olanlara faydamız olsun.

    öncelikle ayvalık-midili arası biletinizi kesinlikle ve kesinlikle jalem turdan (deniz otobüsü) alın. turyol ve jale tur 25€, jalem tur 35€. ama turyol ve jale tur ile bizim eminönü-kadıköy motorları ile iyi havada 1 saat 45 dakika süren yol jalem ile rüzgarlı havada 1 saat 10 dakika sürüyor, aralarında temiz bir saat oynuyor. bu zaman farkı sizi upuzuuuun bir pasaport kuyruğundan kurtaracak.

    ben giderken bu detayı pek önemsemeden jale tur ile gittim. ayvalıktan hareket yarım saat sarktı tüm tekneler için-buraya kadar çileyi beraber çektik. ama yol yaklaşık iki saat sürüp 11:20-11:30 arası midilli limanına inince asıl kabus başladı. hem doğru düzgün sıra sistemi olmaması, hem yunanlıların bizlere kıyasla uyuşuk kontrol memurları hem de bizden önce varan jalem ve turyolun yarattığı devasa kuyruk sebebiyle tam 1.5 saat güneşin altında pasaport kuyruğu bekledik. dönerken ben bu çileyi bir kez daha çekmemek için türlü taklalar atarak jalem'den dönüş bileti aldım, hem yol aşırı rüzgara rağmen 1 saat 10 dakika sürdü hem de pasaport kuyruğundan ilk çıkan insan olarak 19.20'de aracıma binmiş istanbul'a yola çıkmıştım.

    araç kiralama işini önceden yapın, hele sıcak sezonda gittiğinizde aşırı fahiş fiyatlara bile araç bulamıyorsunuz, bizimle gelen çok kişi araç kiralama firmalarının kapılarında helak oldu. biz nissan micra aracı günlüğü 45€'dan kiraladık- ki bu fiyat normal zamana göre fazla ama bayramda turist sayısı adada yaşayan yunan sayısını 10'a katladığı için fiyatlar biraz yükselmişti.

    tur programını yaparken unutmayın ki ada gerçekten muazzam büyük ve yolları tam bir kabus. otoyol/ana yol dedikleri yollar tek şeritli ve uçurum kenarı virajlarla dolu. bu sebeple araç kullanmak gerçekten çok yorucu, öyle hop oraya giderim hop burayı görürüm diye pollyana planlar yapıp kendinizi yormayın. adayı baya baya gezeyim derseniz en az 4-5 gün ayırmanız gerekli. eğer zamanınız daha kısaysa kendinizi helak edip tatilin tadını kaçırmayın derim.

    bizim rotamız birinci gün plomari tarafına yani adanın güney tarafına gitmek ile başladı. merkezden yaklaşık 50 dakika kadar bir yol gidip ulaşılan kısım bana göre adanın en güzel tarafı. eğer deniz tatili kısmı planlarınıza daha ağır basıyorsa kesinlikle rotanız güney olmalı. hem denizi adanın en güzeli -temiz ve ideal seviyede serin- hem de plajlarında adanın bir çok yerinde olduğu gibi giriş ücreti falan yok. isterseniz bulduğunuz bir boşluğa havlunuzu serin, isterseniz cafelerin oluşturduğu şemsiye şezlonglardan birşeyler yiyip içmek kaydıyla faydalanın. aman şu kadarlık yiyeceksin, yok en az 46060 lira harcayacaksın gibi bizim usul bir plaj terörü de yok- bütün gün otur bir bira iç kimse birşey demiyor. ben agios isidorosta kaldım, tavsiye edilir.

    akşamında plomari'ye yemeğe gittik, tam denizin kenarına masa atan achivadada yemek yedik.

    adadaki yemek kültürüyle ilgili genel bir bilgi vermek gerekirse tam türkiye usulü, masaya oturunca hemen ekmek ve su geliyor. ekmekleri enfes, bizim odun fırın ekmeği dediğimizin 3-4 kat daha lezzetlisini düşünün. menülerin neredeyse tamamı yunanca-ingilizce-türkçe olarak hazırlanmış. her yerde en az 1-2 garson derdinizi anlayacak kadar türkçe biliyor. menüleri tam bir deniz mahsulü şenliği. ahtapota, kalamara doyacağınız; peynirle çok güzel mezeler yiyeceğiniz bir mutfakları var. benim naçizane hayranlıklarım kabak çiçeği kızartması (içi peynir dolu olan), saganaki (künefe peynirine benzer bir peynirin kızartması) ve şaraplı ahtapot oldu. plomaride yemek yediğimiz yerin yıldızları şaraplı ahtapot ve kalamar ızgara idi.

    fiyatlara gelirsek aslında yemeklerde büyük farklar yok, kalamar-ahtapot ortalama 9-10€, mezeler 5€ falan ama türkiyede o fiyata öyle bir kalamar yiyemezsiniz o ayrı. zira o kalamarsa bizim burada yediğimiz uzakdoğu yetiştirmesi olan şeyler nedir ben bilmiyorum.* asıl fiyat farkını içki yaratıyor. biralar 2,5-3€ 20cl uzo 6-6,5 €. eh türkiyede 20'lik rakıya 45 lira yazıldığı için direk kar etmiş oluyorsunuz. akşamları 30-35€ öğlenleri daha hafif öğünlere 15-20€ arası ödedik 2 kişi tıka basa doyup içki içerek. oradan hesaplayın.

    ikinci gün güneyden kuzeye doğru hareket etmeden önce bir de meşhur uzo fabrikası barbayanniyi ziyaret ettik. uzo şeker kamışından yapılıp 3-4 kez damıtıldıktan sonra ortaya çıkan rakının daha hafif içimlisi diyebiliriz. fabrika iki yüzyılı aşkın zamandır uzo üretiyormuş, ilk bekletme/damıtma kazanları istanbul'dan gitmiş zamanında. 4 çeşit uzoları var alkol oranına göre, ilk üretilen ve bana göre en güzel olan mavi kapak-tavsiye edilir.

    güneyde bir de vateraplajı vardı görülmesi gereken ama yol o kadar tersti ki maalesef vazgeçmek zorunda kaldık. ama duyduğum ve okuduğum kadarıyla yunanistan'ın en güzel üçüncü plajı imiş, 8 km uzunluğunda kum plaj ve muazzam denizi ile.

    molivos'a doğru çıkarken yol üzerinde skala kallonide durduk. plaj kenarında restoranlar var, caprice kitchen barda oturduk. muazzam bir deniz mahsullü makarna yedik, plajından faydalandık. yemek güzeldi ancak deniz beş para etmez. hem çok sıcak hem yosunlu falan. yol üstü olarak dinlenme açısından iyi, başka bir numarası yok.

    akşamüstü molivos'a vardık, gerçekten konumu ve sokakları çok güzel. tam hayalinizdeki ada sokaklarını burada görürsünüz, suyu ömrümde gördüğüm en ama en soğuk suydu. 10 dakika su içinde çırpındıktan sonra böbreklerimi suda bırakma tehlikesine daha fazla dayanamayıp çıktım, burada yüzmek insan işi değil bence.

    molivos gezisinden sonra skala skamniasa doğru yola çıktık. adanın tam kuzeyinde bizim asos'un karşısına düşen bir balıkçı kasabası, ufacık ama çok sempatik. güneşin batışına denk gelirseniz manzara nefes kesici. bu arada ayrı bir bilgi vereyim; buraya doğru yolda ilerlerken en az 20-25 mülteci gördük yollarda yürüyen, türkiye'ye en yakın noktalardan birisi olduğu için sanırım deniz yoluyla gelen mülteciler buraya iniyor, zira kasabaya yaklaşınca parçalanmış ve terk edilmiş 30-40 can yeleği ve bot yol kenarlarına atılmıştı.

    akşam yemeğimizi burada tavsiye edilen mirivilide yedik; atmosferi güzel ve sakindi. ama adanın belki de gezmek için en yanlış zamanı olan bayramı seçtiğimiz için her yerde olduğu gibi burası da türk istilası altındaydı. kendinizi midilli'de değil de cunda'da hissediyorsunuz hal böyle olunca.

    diğer sabah doğu tarafındaki koyları geze geze merkeze tekrar geri döndük. aşırı rüzgarın da etkisiyle hiç bir yerde denize giremedik, hem dalga çoktu hem koylar pek elverişli değildi. bu arada merkeze giden yolda da belki yüzlerce mültecinin yürüyüşüne şahit olduk. bu yönü seçmelerinin temel sebebi ise mytilenenin hemen girişinde küçük çadırlarla ufak bir mülteci kampı kurulması. yolda orayı da görmüş olduk..

    merkeze varıp arabamızı teslim ettikten sonra sokaklarda avare avara dolaştık. ispanya'da siesta olayını görünce ne tembel halk bunlar diyen ben meğer siestayı saat 2 gibi bitirip işlerine geri dönen ispanyolların hakkını yemişim. zira yunanlar 13:30 da kapattıkları dükkanları bir daha açmıyorlar ! yahu müze saat 13:00de kapanır mı? neyse çalışma saatleri konusunda gerçekten süperler diyip geçelim. plomari'de kaldığımız otelin sahibi yunan halkı için " biz yunanlar ya güleriz ya uyuruz" diyerek güzel bir tanım yapmıştı aslında.*

    merkezde gezip son olarak kalterimide kalamar kızartma patates kızartma greek salad ve bira eşliğinde ziyafetimizi çekip 5'e doğru limana gittik. bu sefer girişteki kuyruktan akıllanmış herkes erkenden geldiği için pek beklemeden pasaport kontrolü geçtik ve karşı kıyı memleket
  • yaz geldi... euro/tl'deki berbat durumna rağmen az ve öz, yani çeşme ve bodrum kıroluğundan uzak, euroya rağmen daha ucuz, evet daha ucuz, ve taze yemek yiyebildiğiniz, aynı zamanda türkiye ile aynı doğal güzelliklerin olduğu bir tatil için bir bakmanızda fayda var.

    samos'tan midilli'ye, kos'tan sakız adası'na kadar birçok yunan adasını sizler için yazdım. buyurun.

    https://barbayanniblog.wordpress.com/

    *not yunan kökenli değilim, türk'üm ve türkiye'de yaşıyorum. yunanistan'la tatile gitmek dışında hiçbir alakam yok.

    bodrum'da bir lahmacuna 100 tl vereceğime, çeşme'de donmuş patatese ve biraya bilmem kaç tl vereceğime ve kalabalıkta sinirlerim bozulacağına son senelerde az da olsa yunan adalarına gitmeye çalışıyorum.
  • yazın tatil yapmak isteyenler için veya arabayla adaya geçiş nasıl oluyor diyenlere tavsiyelerde bulunabileceğim egenin toprak bakımından en büyük üçüncü adası.

    euro'nun bu kadar artmasına rağmen ortalama günlük 50-60 € gibi bir bütçeyle tatilinizi yapabilirsiniz. herkesin de dediği gibi alkol çok ucuz. plajlarda şemsiye ve şezlong bedava. hizmet gayet iyi. insanları sıcak kanlı ve kesinlikle kasıntı değil. arabayla giderseniz otopark ücreti gibi bir derdiniz yok.

    özetle (bkz: svihs)
  • sakin sabah seferlerinden birisiyle ayvalik'tan midilli'ye gitmeyin. yesil pasaportlara verilmis olan ayricalik yuzunden yasanan yogunluk tek pasaport memurunu kilitliyor ve akabinde siz de kilitlenmis oluyorsunuz. nacizane tavsiyem bekleyin gunubirlikciler sabah gitsinler siz de aksam seferiyle gidin. gun kaybedersiniz, para kaybedersiniz ama akil sagliginiz size kalir. isbu entry uyari ve onlem amaclidir.
hesabın var mı? giriş yap