• horozlarının gün aydınlanma saatini gmt+5'e göre aldığı kıbrıs köyü.
  • mevlevilerden duyduğum sigara içme adabıyla ilişkili "ateşi öpmek" hz. ibrahim'in alamet-i farikası. mevlana 'ateşe atlayacaksan dikkatli ol, ateş yalnız ibrahimleri tanır,' dermiş. sigara ateşini öpmek onlardan birinin bireysel yorumu ve izdüşümü. yalnız pek boşa değil, her şey öpmeye, sarılmaya tabi ve konu olabilir. öpmek/görüşmek mevleviliğin olmazssa olmazıymış: bütün misafirleri, seferileri, hastalıkları, dertleri özenle öperlermiş. çocuklukta yere düşmüş simit veya ekmeği kenara koyma alışkanlığı, musevilerde de olan ev kapısıyla görüşme ritüeli. selin turan mccallum hanımın dostlar adına diktiği güllerle görüşüp hal haber hatır sormaları da bunun bir örneği olabilirmiş.

    tahammül/tolerans ötesindeki kabulün ifadesi olarak mutlak bağ, öpme-görüşme önkabulü mevlevileri alevilerden ayıran özellik. mevlevilikte her şeyin canı vardır, bu yüzden mevlevi saliki eline aldığı her şeyi öper, örneğin eline aldığı kitabı, fincanı, tesbihi, namaz kıldıktan sonra yeri öper. bu öpüşe görüşme denir. mevleviler lanet okumaz, yezid dahil kimseye, hiçbir şeye. zıtlar kabul kimyası için tuz gibi olmazsa olmaz. tuza sodyum ve klorür gibi ayrıyken iki zehrin öpüşmesi diye bakılıyor. (bkz: ateş/@ibisile)

    lal dudaklı: mevlevilerin (veya mevlana'nın) ateist karşılığı betimlemesi.

    gene zafer algöz'ün anlatımlarına bakılırsa semih sergen hem sarıyerli bitirim, hem mevlevi imiş.

    (bkz: mevlevilik/@ibisile)
    (bkz: mevlana/@ibisile)
    (bkz: ünlü mevleviler)
    (bkz: hamuşan), hamuşan kapısı
    (bkz: on sekiz/@ibisile)
  • buseler vadeyleyip vermez, sözünden hep döner,
    mevlevidir sevdiğim her dem külah eyler bana

    beyitine konu olan derviş.
  • yollardan ikincisidir.

    kişi önce nakşi olur amel eder. namaz abdest diye söylene gelen ama daha yoğun mesai gerektiren dünyevilikle bir gidebilen kendine ve yaratıcıya borçlarını ifa eder. zikri kendince yapar, şu kadar allah şu kadar salâvat çekerek bir nevi idman yapar. henüz hamdır, hazırlanır.

    ikinci yol ise mevleviliktir, artık şeklen yapılan ibadetin yanına ek olarak yaratanı bilme ve teslim olma zamanıdır. nefse açılan savaşın meydan muharebesidir. şeyhe tabidir. lakin bu şeyh menzil şeyhi gibi yahut şafi şeyhleri gibi post öptürmez, adı bilinmez, nakşilik aşamasını geçmeyenler şeyh tarafından kapıdan kovulur, denir ki önce amel önce ibadet. belli zamanlarda belli ayinleri kendi başına yahut cem ederek yapar.

    üçüncü yol rufailiktir ki bu yol dini reddetme sürecinde ben ve "abi rakı içtik diye yanacak halimiz yok" ateistlerinden ziyade entelektüel olarak teoloji okuyanları en çok zorlayan, akıl kurcalayan bir yoldur.

    mevlevi iken nefsine galip gelen, "eren" kullar bu kademeye erişir. öyle bir mertebedir ki kişi artık et parçasından çok ötedir. "ey ateş, ibrahim'e karşı soğuk ol." ayetine mazhar olur. ayin ederken kılıç saplar, şiş sokar, köz yalar ve bana mısın demez, çünkü ona değil bedeninedir. oysa kişi bedeni değil kendisidir.

    şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere. kısa kol gömlek ve kumaş pantolon giyen bu esnaf kul nasıl oluyor da allah aşkı ile şiş soktuğunda ne acı hissediyor ne de vücudundan kan çıkıyor? aynı trans haline başkaca bir gayri müslim girse o da ateş yutabilir mi? yuttu diyelim hazmedebilir mi?
  • (bkz: neo dervish)
    (bkz: ziya azazi)
hesabın var mı? giriş yap