• 29 nisan perşembe sayısında aşağıdaki satırlarını okuduktan sonra bir süre öylece penguen'e bakıp kalakaldığım yazar, çizer.

    "arşa çıkmış sıkıntılarımız var
    uzaydan bakınca bir çin seddi bir de
    bizim çaresizliğimiz kabak gibi görünüyor

    kronik hayat abazanı değişik
    kara vicdanlı ucube insanlar türedi
    neden-sonuç ilişkisine bile 31 çekiyorlar

    megalomani en alçak gönüllü milliyetçilik akımı
    insanın kendi kendisini aldatması için bile
    başkaları gerekiyor

    karadan yürütülüyor gündelik ilişkiler
    seks bir anda oluyor aşk ise kırk yılda bir
    insan ölümü hissetmeyince hakikatli sevemiyor

    istanbul ile süperstar ajda pekkan
    birbirlerine ne çok benziyor
    ikisinin de inşaatı bir türlü bitmiyor

    dünya denen akvaryumda yaşıyoruz hepimiz
    birimizin son ossuruğu
    diğerimizin ilk nefesi oluyor

    türbelerde bile erkeg egemenliği var
    telli baba türbesi var da
    orlon ana türbesi yok mesela

    'derslerini bitirdikten sonra
    salona geçip test kitaplarınla doya doya
    oynayabilirsin' diyor anne çocuğuna

    günler den dan dan dun dan dan diye geçiyor
    caddelerde yalnızlık boyu aşıyor
    bazen gülümsemek bile korsan eylem oluyor

    medya istemezse yaprak düşmüyor
    medya lekesi cevap hakkı ile temizlenmiyor
    ata sözlerini doğrulamak için yaşıyoruz"
  • ya
    şişeden
    gidersiniz..

    ya da
    şişeden

    ya oturur
    uslu uslu
    bir şişenin
    başına..

    veya uslu
    durmazsınız

    oturturlar
    bir şişenin
    başına

    ne kadar çok asfalt dökülse de yollara
    bir kız kötü yola düşer mutlaka
    biri sevgilisini düşünür hayatın anlamı gibi

    genelevde bir adam bir kadına
    tüm cevap şıkları biraz da kendisiyken
    “buraya nasıl düştün” diye sorar

    meşhur ve yabancı mağazaları
    kapıcı kızları süpürür geceleri
    biri namusu kirlenmesin diye canını verir
    gece morg bekçisi bir güzel düzer onu
    böyle gelmiş böyle gider der biri
    “haadii leenn” der bir diğeri
    ama esas mekanizmaysa başka biri
    birinin hayal gücü zengindir ama hiçtir
    biri hayal kurmaya bile adam tutar zengindir

    biri zayıf alır matematik dersinden
    zayıf veren öğretmen ay sonunu hesaplar
    biri boş vakitlerinde su sporları yapar
    birinin dolu vakitlerinde evini su basar
    kahvede televizyonda laleli yangını seyredilir
    “yazık ulan bu nataşalara daha gençlermişde
    daha çok düzülürlermiş” der gülerek biri

    biri tam otuz yıl sonra çıkar hapisten
    habire ev alır biri habire araba alır biri
    bir martı ölür kimseye gazeteye ilan vermez
    garsona asgari ücret kadar bahşiş verir biri
    biri haberlere konu çıksın diye intihar eder
    herkes benim gibi olsa dünya ne güzel olur der biri
    birinin doğum günüdür şimdi birinin düğünü
    biri ölmek üzeredir biri hamile kalırken

    biri biri bile değildir tipten kaybeder o biri
    biri hayat pahalı der günde yüz kişi ölürken

    biri akşamdan kalmadır akşamın haberi yoktur
    biri sevgilisine mektup yazar kompozisyon gibi
    televizyona dalar biri yakar yemeği

    biri birine çarpar iki hayat değil de iki yumurta sanki
    trafiğe küfreder biri yolcunun bacaklarına bakarak

    altı milyar insanın boku nereye gidiyor der biri
    birinin taksidinin son günüdür onu düşünür

    biri bir kavgayı ayırayım derken boşu boşuna ölür

    eroin krizine girer biri çırpına çırpına yürür

    biri köpeğini gezdirir biri bebeğini
    köpek losyon kokarken bok götürür bebeği

    biri memlekete sadece televizyonda üzülür
    yeter ulan memleket de biraz bana üzülsün der biri

    birinin bir dişi altındır kıçı gümüş kaplama
    birinin teneke kadar değeri yoktur bit pazarında

    bir türlü anlam veremez dünyanın döndüğüne biri
    dünyayı döndüren enerji nerden gelir kim verir
    nerde kalacak bu millet nerde bu devlet der bir diğeri

    birinin evine hırsız girer birinin evine polis
    biri çöpten ekmek ararken çöplerden heykel yapar biri

    serçelerin nüfusu artıyor mu azalıyor mu
    fantom niye ormanda on kaplan gücündedir
    düzen mi düzülen mi asıl eşcinseldir
    ne olacaktır bu fenerin hali allah aşkına
    geyik sardıkça sarar kahvede çaylar tazelenir
    sur dibinde atlar kesilir kedilerden kokoreç yapılır

    hayat çok mantıklıdır insanlar güzeldir der biri
    dünyayı hayatı bu hale uzaylılar sokuyormuş gibi
    insan toprağa dönüşür topraktan çiçek biter
    biri birine verir o çiçeği sevişir hayat sürer
    biri ölürken biri dirilir biri ağlarken biri sevinir

    biri geç kalırken biri erken gelir birine

    biri severken biri ayrılır biri ah derken biri oh der
    adları değişik olsa da hep aynı gün yaşanır
    yoksulluk dünya da o kadar zengindir ki
    açlık ingilizceden bile en birinci lisandır

    biri bunları yazar başı göğe mi erer
    biri bunları okur ya sever ya küfreder

    - insan düşünen, düşünen ve düşünce suçunu icad eden bir hayvandır.

    - insanı insan yapan şey, gülmesi ve sevişebilmesidir.

    - hayat; başı ve sonu olan bir kısacık ortadır.

    - ölüm; ara sıra aklımıza takılan, soldan sağa 4 harfli, hüzün dolu kelime…

    ve benim en çok sevdiğim sözü:

    “elimize verenlerin elimizden tutanlardan fazla olduğu bir dünyada elden ne gelir ki..”
  • metin üstündağ'ın "tek kişilik dev dergi" mottosuyla çıkardığı dergisinin adıdır.

    periyodik olmamakla birlikte ilk sayısı çıkmıştır.

    ederi 5 tl'dir.

    http://twitter.com/…atus/215370702142963712/photo/1
  • türkçe nadiren bu kadar iyi kullanıldı...
  • espri anlayışının çok alt düzeyde olduğunu düşündüğüm kişi.
  • met üstü ivedi bitirmiş bir okur olarak tam tatmin etmese de bu alem için değişik bir soluk olmuş diyebilirim. metin üstündağın tarzı olan kelime oyunları, giderli şiirler bolca vardır. içinde eski-yeni 40 kadar karikatür var, 10-15 tanesi şahsımı yeterince güldürmüş. derginin bir kısmında ustalara saygı kuşağı gibi metin üstündağın sevdiği isimlerin konu aldığı anektodlar var; aziz nesin ,fazıl hüsnü dağlarca, eşber,ertem eğilmez, mehmet akif ersoy-neyzen teyfik ve epey ayrıntılı bir biçimde yılmaz güney şuan aklımda kalanlar.
    bunun dışında ağlamak hakkında yakında facebook statüslerinde bolca göreceğimizi tahmin ettiğim bir çok söze yer vermiş. ayrıca onlarla beraber kendi eskiz çizimleri de mevcuttur.
    beni en çok etkileyen ise derginin en arkasında cuç ve seza başlıklı dostoyevski, kendi hayatı, geçirdiği çocuk felci ve babasıyla hasbihalini anlattığı uzun denemesidir. vakit bulursam onu da aktarırırm. babasıyla olan ilişkisinin psikolojisini suç ve ceza üzerinden çok etkileyici bir dille anlatmış. bir de ''tutmadığı iki takımın maçını izlemek zorunda kalmak'' yazısı da dikkat çekici.
    özetle güzel bir dergi olmuş , okuyun bir şey kaybetmezsiniz derim.
  • öküz ve hayvan dergilerinden esintiler bulabileceğiniz, keşke met üst yine aynı formatta bir dergi çıkarsa da okusak diye diye düşündürten dergi.
  • kalbe ziyan ruh halleri*

    " bir şeyimizi yitirdik biz
    çok önemli ve çok kıymetli
    gelse bile bir daha eskisi gibi olmayaca biricik
    çok özel bir şeyimizi

    tüm bu olup bitenlere ve her şeye rağmen
    siz böyle mutluysanız eğer
    bize tenha bir yer gösterin
    kıvrılıp sessiz sessiz yaşayalım biz orada!

    niye onlara sormuyoruz da
    kendi kendimize akıl yürütüyoruz hep...
    duyacağımız şeylerden mi korkuyoruz yoksa!

    gerçekliğimiz mi yitti gitti... gurursuz mu olduk hem de çok
    gelecek koskocaman bir boşlu..
    neyin intikamı bu
    nelerin geç kalmış zehir zıkkım bir hıncı
    biz kendi kendimize neler yaptırtıyoruz böyle...
    niye durulmuyor bu sular hacı!

    kötülük de bir ilişkilenme biçimi
    iyilikte heyecan devamlılık yok
    kötülük daha coşkulu ve zincirleme!

    bozuldu naif kurgusu
    o eski fukara hayatımızın...
    peki ne yapmalıyız şimdi
    nerlere gitmeliyiz
    kimimiz kimsemiz de yok
    kafamızı hangi taşlara hangi duvarlara vurmalıyız...
    dünyaya mancınıkla fırlatılmış
    uzaysız uzaylılar gibiyiz!

    o kadar mutsuz o kadar ummutsuz
    o kadar yapayalnızız ki
    ürküyoruz kendi kendimizden bile...
    nasıl doğal davranacağımızı bilemiyoruz artık!

    saf mıyız aptal mıyız
    bahtsız mıyız yoksa bilemiyoruz
    aşırı kararsızız!

    önümüzü görmüyoruz
    ardımızda bir sürü tatsızlıklar var...
    onca kırılmışlık ve onca yıkılmışlıktan sonra

    eski günlere dönebilir miyiz!
    niye bizi şaşırtmıyor ya da öfkelendirmiyor artık
    tüm bu olup bitenler!

    gözüne ışık tutulmuş tavşanlar gibiyiz
    dona kalmışız ömrümüzün orta yerinde
    kendimizi iyi hissetmek içim
    daha doğrusu kendimizi biraz hissetmek için çırpınıyoruz!

    niye hep kötü şeyler düşünüyoruz
    kötü şeyler mi oluyor çok
    yoksa kötü şeyler mi olsun diye bekliyoruz!

    nasıl görünüyoruz acaba dışarıdan
    bunları hak edecek ne yaptık...
    bir şeyin başında ya da sonunda gibiyiz
    herkes ortada bekliyor bir sihir bir hile
    gene de değişmiyor pek bir şey
    ettiğimiz dualar yaptığımız totemler nafile

    freud bulmadan önce bilinçaltı yok muydu..
    newton olmadan önce millet uçuyor muydu...
    her şeyi kendinle başlatma
    kalbinle çemkirme bana!

    bakalım bizlere daha neler neler
    yaşatacaksın ey sevgili güsel hayatcığım!

    "yıllardır bitkisel hayattaymışım meğer" dedi:
    bir vejetaryan şaşkınlıkla

    herkesin işi başından aşkın
    herkes son romanını bitirmeye çalışıyor
    bizim sıradan bir hikayemiz var....dı...
    kim bilir şimdi nasıl anlatılıyordur
    sensiz bensiz orda burda!

    siz böyle mutluysanız eğer....
hesabın var mı? giriş yap