• dünyanın en tatlı, en tonton adamı.

    bundan yaklaşık 1 ay önce, artık işsizlikten ve ideallerime uzak yaşantımdan bezip "ben gazeteci olmak istiyorum" deyip, birkaç gazeteciye mail attım. melih aşık da bunlardan biriydi. birçoğundan "gazetecilikten vazgeç", "hele de bu dönemde hiç düşünme bile" temalı cevaplar aldım. melih beyden gelen maili de bunlara yakın birşey bekleyerek açtım ama kendisi beni gazeteye tanışmaya ve görüşmeye davet ediyordu. belirttiği saatte ofisine gittim, yaklaşık 1,5 saatlik bir sohbetten sonra kendisinin dünyanın en sevimli ve iyi kalpli insanı olduğuna karar verdim. yanından ayrılırken bana garanti veremeyeceğini ama benim için elinden geleni yapacağını söyledi. görüşmenin üzerinden 2 hafta geçti, bayram geldi, "arayıp kendimi hatırlatsam mı?", "yok, çok yapmacık olur" filan derken o beni aradı. "merak ettim, arayan var mı sizi bizden" dedi, "ben bir bakayım tekrar" dedi. ben de ilgisi için çok teşekkür ettim ve kapattık telefonu.
    bunu yaşayabileceğiniz başka bir gazeteciyi geçtim başka bir insan yok artık etrafta. teşekkürler melih aşık.
  • bugünkü köşesinde direnişteki tekel işçilerinden biriyle yapılmış bir söyleşiden çok önemli bir anekdota yer vermiş kişidir. buyrun

    --- spoiler ---
    malatyalı hasan topal, iki ayı aşkın süredir ankara’da çadır kurup eylem yapan tekel işçilerinden biri... arkadaşımız fahrettin fidan dün tekel işçileriyle konuşurken özellikle hasan topal’a kulak verdi. hasan dedi ki:
    - ben iki ay öncesine kadar günde beş vakit namaz kılan biriydim. iki aydır günde beş vakit namaz kılan bir komünist oldum. bize solcuları, komünistleri canavar gibi tanıtmışlardı. bu eylemimizde onları tanıdım. çankaya belediyesi maddi - manevi bütün gücüyle arkamızda oldu. o kadar ki, çadırlarımıza ruhsat verdi. elektrik bağlattı. liseli, üniversiteli çocuklar harçlıklarını bizim için harcadı. iki ay önce biri bana türbanlı işçilerle meyhanede, barda sabahlayacağımızı söylese güler geçerdim...
    - nasıl yani? eylemden sonra gece bara mı gidiyorsunuz!
    - yok beyim, sakarya caddesi’nde barlar, birahaneler falan gece müşteriler gittikten sonra anahtarları bize bırakıyor. biz de geceyi orada geçiriyoruz. sakarya esnafının çoğu solcu. bize inanılmaz destek veriyorlar. halk da, öğrenciler de, aydınlar da öyle... bizim malatya’da sümerbank bizden önce özelleştirilmişti. o zaman sümerbank işçileri, bizim fabrikanın önünden, ‘susma, sustukça sıra sana gelecek’ diye slogan atarak geçerlerdi... biz de onlara, affedersiniz, öküzün trene baktığı gibi bakardık. bize sıra gelmez, diye düşünürdük. ama geldi. o zaman sümerbank işçilerine destek verseydik sıra bize gelmeyebilirdi. ah beyim ah...
    --- spoiler ---
  • söylediği lafı götünden anlayanların bok attığı yazar.

    aynı götten anlayanlar, ikide bir çıkar da "yaeee inönü de sıçtı sıvadı 2.dünya savaşında, 12 ada'yı yunanistan'a kaptırdı yaee" diye bık bık öter.

    ne yazmış melih aşık, okuyalım:

    yunan gazeteleri başbakan erdoğan’ın ege’de yunan karasularının 12 mile çıkarılmasını kabul ettiğini yazıyor...
    haber doğruysa bu bir skandal. savaşmadan alınan ağır bir yenilgi...

    bu ne demek biliyor musunuz? yunan deniz kara suları, uluslarası suların yetmediği, yani yunan adalarıyla türkiye anakarası altındaki mesafe 18 mil'e indiği an türkiye kendi karasularında sıkışıp kalacaktır, türk gemiler uluslarası sulara çıkamayacak, savaş gemileri bu mesafeden öteye geçemeyecektir. türkiye 12 mile çıksa dahi, ege denizindeki yunan karasuyu hakimiyeti %60'lara çıkacaktır. (melih aşık %80 demiş, çok demiş, ama %60 ege gibi yarı kapalı bir denizde ciddi bir orandır. şu anki oran %35'e %8'dir, gerisi uluslarası sulardır)

    üstelik yunan karasuları 12 mil'e çıktığı anda, yunanistan'ın hava sahasını da 12 mile çıkartma hakkı doğacaktır.

    ve en önemlisi, yunanistan 12 mile çıktığı anda kıta sahanlığı (karasuları değil) içinde kalan bir takım bölgeler yunan karasuları içinde kalacak. bunun türkçesi, çok sevgili fikir sahibi olmadan zikir sahibi olan arkadaşlarım, bildiğiniz "toprak kaybı"dır. yunanistan'ın türk egemenliği altındaki karasularını ilhak etmesidir. aslında bildiğiniz savaş sebebidir.

    melih aşık, az bile demiş, "savaşmadan alınan ağır bir yenilgi" diye. "yenilgi" sözcüğü yerine "savaş" sözcüğüne takılıp kalmak da, ancak yurdum insanına yakışacak bir boşvermişliktir.

    bu ülke bize fazla. orta asya steplerine geri dönelim, çinlisi, rusu, barış içinde yaşarız.
  • diplomasi denince her hıyar tutana tuzluk kapıp gitmemesi gerektiğini bilen, diplomasinin beyinsiz bir taviz politikası gütmek olmadığını bilen yazardır.

    bonus: "götünden anlamak" kalıbını küfür olarak algılamak, götünden anlamanın en güzel örneğidir.
  • bugünkü yazısında, mavi marmara gemisi'nde ölen furkan'ın not defterinden "şehadet şerbetine son saatler. var mı daha güzel şey? varsa o da sadece annemdir ama ondan ben de emin değilim." satırlarını aktaran ve furkan'ın okul müdürünün ve babasının sözlerine yer veren yazar. bir delikanlı bu satırları yazıyor, müdürü "öğrencimiz dünyaya örnek oldu.", babası da "ölümüne hiçbirimiz üzülmüyoruz, onunla gurur duyuyoruz." diyorsa; aşık'ın da belirttiği üzere o okulda ve verdiği eğitimde bir sorun vardır.

    ilgili yazı için: http://www.milliyet.com.tr/…010/1251046/default.htm
  • ergenekon ve balyoz davaları ile ilgili güzel bir yazı kaleme almış bugün;

    ilk bölümünü aynen aktarıyorum. diğer bölümleri için
    `http://gundem.milliyet.com.tr/…/1392373/default.htm`

    bedel ödeyenler!

    başbakan diyor ki: “ülkenin başbakanının katıldığı törende o korgeneral ayağa kalkmadı. bedelini de ödedi. gereği yapıldı, gideceği yeri buldu.”
    balyoz sanığı e. korg. engin alan darbe teşebbüsünden hapiste sanıyorduk.
    meğer başbakan konuşmasını bitirdiğinde ayağa kalkmadığı için hapisteymiş. hesabı hukuk üzerinden görülmüş.
    başbakan’a “yanlış!” yaptığından dolayı bedel ödeyen tek kişi engin alan değil tabii.
    “tayyip erdoğan’ın bir milyar doları var” diyen tuncay özkan’ın akıbetinin ne olduğunu erdoğan geçenlerde açıkladı:
    “benim için, bir milyar doları var diyen şimdi silivri’de yatıyor...”
    yazar ergün poyraz örneğin... tayyip erdoğan’ı eleştiren ilk kitabının ardından kendini cezaevinde buldu. üç yıldır yatıyor, yattıkça yazmayı sürdürüyor. sürdürdükçe hapisten çıkması mümkün görünmüyor.
    “parasız eğitim istiyoruz” pankartı açan gençler... o pankartı açmasalardı “terör örgütü üyesi” oldukları büyük ihtimalle keşfedilmeyecekti! açtıkları an keşfedildi, o gün bugün hapiste, bedel ödüyorlar.
    aydınlık dergisi genel yayın yönetmeni deniz yıldırım, tayyip erdoğan’ın işadamı remzi gür’le yaptığı telefon görüşmesini yayınladı. yayınlar yayınlamaz kendini silivri’de buldu. iki yıldır yatıyor, daha ne kadar yatacağı da belli değil.
    ahmet şık, gözaltına alınırken fethullah gülen’i kastederek, “dokunan yanıyor” diye bağırmıştı.
    tayyip erdoğan’a da “yanlış yapan” yanıyor.
    bu arada ergenekon ve balyoz davaları ne işe yarıyor? hukuk nasıl ve hangi amaçla kullanılıyor... onu da bilvesile görmek fırsatını buluyoruz...
  • bazı yurdum insanlarının hakkında iyiden iyiye saçmaladıkları kişidir.

    aynı şeyleri melih aşık değil de ihsan dağı yazsaydı övgüler düzerdiniz ama.

    yok yıllardır böyle yönetilmişiz de, 6-7 eylül olaylarına bu zihniyet yol açmışta falan fıstık. görücez sizin cemaatçi zihniyetinizide bakalım..

    ulan adam "deniz sınırlarımızdan kaybetmiş olabiliriz" diyo, sen hala herife "statükocu, darbeci, eski-kafalı" ayaklarıyla giriyosun.
  • bugun sivas katliami ile ilgili yazdigi satirlarda freud surcmesinin azizligine ugramis kalemsor...

    (bastirmadan susturmadan sansurletmeden katliam diyebildigi ender katliamlardan) sivas katliamini anmak icin, "merdivende uc sair" adli kitabi tanitmis.
    kitabin adi; behcet aysan, hasret gultekin ve metin altiok'un madimak'ta katledilmeden hemen once merdivene cokmus, kirik supurgelerle yangin tupleriyle kendilerini mertce savunmaya hazirlanirken cekilmis son fotograftan geliyor...

    sayin kalemsor, yazisini hazirlarken sair "hasret gultekin" yerine sair "ugur kaymaz" deyivermis.
    hic degilse boylece, baska bir katliamin kurbani ugur kaymaz'in adi bastirildigi dehlizlerden cikip sayin kalemsorun satirlari arasina karisivermis.

    su bilinc denen sey bazan ne kadar ilginc, ne kadar hos oluyor...
    oyle degil mi?
  • bütün köşe yazarlarinin abdullah gül'ün cumhurbaşkanliği adayliğini topluma kabul ettirebilmek için "en iyisi oydu, mevcutlarin içinde en olumlu aday, güler yüzlü, sempatik vs vs" sayiklamalari arasinda en esasli duruşu gösteren, gazetecilik namusunu kurtaran, kalemini iktidara ve patronuna satmamiş üç beş yazardan biri.
  • istikrar ve tutarlılık diye bir şey varsa melih aşık'ın türk basınındaki karşılığı budur. bazı konularda biraz demode kaldığını düşünsem de, ilkeli duruşuna hayran olmamak elde değil. son yazdığı fıkra ile de hem güldürdü, hem de bayağı ve kara kara düşündürdü;

    stalin döneminde bir sovyet vatandaşı ile bir amerikalı fikir özgürlüğü konusunu tartışıyorlar. amerikalı diyor ki:
    - bizde fikir özgürlüğü var. biz başkan truman’ı istediğimiz gibi eleştirebiliriz...
    sovyet vatandaşı diyor ki:
    - bizde de fikir özgürlüğü var. biz de truman’ı istediğimiz gibi eleştirebiliriz...
    atatürk’ü eleştirenlerin fikir özgürlüğü de bugün bu kadar...
    melih aşık

    kaynak: http://www.halkinhabercisi.com/…ir-ozgurlugu-var-mi
hesabın var mı? giriş yap