• dokuzuncu nesil çaylak.
  • harry s. truman'ın başkanlığa uzanan yolda yaşadıklarını ve başkanlık yıllarını konu alan 1995 yapımı biyografik bir televizyon filmi. bir tv filmi olduğunu bilmeden izlerseniz bir yerlerde karşınıza çıkmadığı sürece sinemada gösterime girmemiş olduğunu aklınızın ucuna bile getiremeyeceğiniz derecede kaliteli bir yapımdır. her açıdan son derece özenli bir çalışmanın ürünü olduğunu belli eden filmin büyük bir bütçeye sahip olduğunu tahmin etmek güç değil. bu bakımdan da televizyon ekranından ziyade sinema perdesine layık olduğunu söylemek mümkün.

    her türlü ihtirastan uzak, iyi niyetli bir çiftçinin siyasete girdikten sonra yüz binlerce insanın ölümüne neden olan kararı veren adam haline gelmesine şahit olursunuz bu filmde. yönetmen*, harry s. truman'ın ne bir şeytan ne de bir melek olduğunu, sadece bir insan olarak kaderini yaşadığını söylemek ister gibidir. truman'ın bu filmde herhangi bir şekilde yargılanmıyor oluşu izleyiciye de bu yönde bir telkinde bulunulduğu anlamına gelmez. zira kendisi yerin dibine sokulmadığı gibi hiçbir şekilde kahramanlaştırılmamaktadır da. bu sayede isteyen truman'ı, atom bombasının kullanım emrini veren adam olduğu için lanetleyebilirken, isteyen de savaşı bir an önce bitirmek ve kendi askerlerinin ölmesini engellemek için zor bir karar veren bir devlet adamı olarak yüceltebilir (bazı abd vatandaşları dışında bu gruba giren pek fazla insan olacağını sanmam ya neyse).

    bu filmden bahsedip de gary sinise için ayrı bir paragraf açmamak olmaz. kendisi filmde harry s. truman rolünde oynamamış adeta harry s. truman olmuş desek yeridir. sırf sinise'nin muhteşem oyunculuğu için bile izlenmeye değer bir film yani truman. kendisinin performansına hayran kalınarak kafaların karışması neticesinde sonlara doğru bir an için truman kişisinin sevimli bir ihtiyar gibi algılanma tehlikesi bile mevcuttur. bu rolü ile golden globe kazanan (sinema filmi olsaydı kanaatimce oscarı da götürürdü) sinise'nin makyajını yapanlar da işlerinin hakkını vermişler bu arada. son olarak david mccullough'un aynı adlı biyografik kitabından uyarlanan ve iki adet de emmy ödülü alan bu filmi yakın tarihe ve biyografik filmlere meraklı bünyelere rahatlıkla tavsiye ettiğimi de ekleyeyim.
  • truman kelimesinin trueman kelimesindeki "e" harfinin düşmesiyle meydana geldiğine dair şüphelerim var.
  • geçen izlediğim bir belgeselde nagazaki ve hiroşimaya atma emrini verdiği atom bombasını, savaşı sevmedikleri ve insanların ölmesini istemedikleri için kullandıklarını söylediğini öğrendiğim ve bu söylemiyle beni dumura uğratmış bulunan eski, ölmüş gitmiş abd başkanlarından birisi. lakin haksız da değil açıklamasının devamına bakarsanız.. şöyle ki savaşın devam etmesi durumunda her iki taraftan bir milyona yakın ölü ve iki milyonu geçkin yaralı öngörülüyormuş. oysa bombaların atılmasıyla bu sayı önemsenmeyecek! seviyeye çekilmiştir. (200.000 ölücük kadar) yaralıları hesaba bile katmaya değmez. bombaların yarattığı travma mı? o da ne?..
  • gerçek adam
    ama aslında değil
    (bkz: truman suresi)
  • içe oturan ve yansıtılmamaya çalışılan hüznü/acıyı samimi ve doğal şekilde aktaran bir dostluk, veda hikayesi... anlatım dilindeki sadelik ve dinginlik dikkat çekici.

    karakterlerin içinde bulunduğu durumu, hislerini, bakışları ve gözleri ile anlatmayı başarabilmiş ‘ricardo darín’ ve ‘javier cámara’nın enfes oyunculuklarını görmek için bile izlenebilir.

    ispanya'nın oscar'ı sayılan ‘goya’dan ‘en iyi film’, ‘en iyi yönetmen’, ‘en iyi erkek oyuncu’, ‘en iyi yardımcı erkek oyuncu’ ve ‘en iyi orijinal senaryo’ ödülleri ile dönmüş, geçtiğimiz yılın en güzel filmlerinden biri.
  • goya'yı silip süpürmüş bir ricardo darin filmi. javier camaro'yla beraber muazzam bir seyirlik sunuyorlar. çevirisi de kaçmazdı. hatta tavsiyesini de yaptık blogda. mutlaka izleyin.
  • şöyle biraz kafam dağılsın, bir yandan da hayatımı sorgulayayım diyorsanız truman size göre bir film olabilir. en son 2015 oscarlarında yabancı dilde en iyi film dalında aday olan ve ülkemizde de vizyona giren “wild tales / asabiyim ben” filmiyle izlediğimiz ricardo darin ve javier camara’nın başrolde olduğu bu film bir dostluk hikayesi.

    julian (ricardo darin) yaşamını ispanya/madrid’te sürdürmektedir. fakat yakalandığı hastalık ileri derecededir ve artık yapacağı pek bir şey yoktur. tedavi olmayı reddetmektedir ve kalan ömrünü en iyi şekilde geçirmeyi arzulamaktadır. uzun süredir görmediği arkadaşı tomas (javier camara) ona destek vermek için kanada’dan dört günlüğüne gelir.

    filmin sakin bir temposu var. julian her ne kadar ölüm korkusu yaşamıyor gibi bir izlenim bıraksa da içten içe sahip olduklarından ayrılacağının hüznünü yaşıyor. aynı şekilde ona destek vermek için gelen tomas sessiz bir seyirci misali olanı biteni izliyor ve julian’a ayak uyduruyor.

    bu dört günlük süre iki dostu yeniden sıkı fıkı yapmıyor ya da aralarında bir sorunla birbirlerinden ayrılmıyorlar. iki dostun özlemini ve küçük maceralarını izliyoruz. julian kafasına estiğini yapabilecek, biraz hınzır, biraz hoyrat bir karakter. tomas ona göre daha ağırbaşlı birisi. iki oyuncu da rollerinin hakkını veriyor ve karakterlerin arasındaki belirsiz gibi görünen o güçlü bağı hissettiriyorlar.

    film ağır bir drama dönüşebilecek temaya sahipken bu yola hiç girmiyor. aslında temelde “an”ın önemine atıf yapıyor. yine de bu anlamda iki duygu yoğunluğu fazla olan an yaşıyoruz. bunlar da julian’ın oğluyla ve tomas’la sarıldığı anlar oluyor.

    dediğim gibi kafa dağıtan ama insanın hayatına dair düşünmesinin önünü de açan bir film. film genel olarak sıkışık veya kapalı mekânlarda geçiyor ancak bu durum karanlık bir atmosfer yaratmıyor. sokak sahnelerinde de madrid’te ya da amsterdam’da olduğumuza dair önemli ayrıntılar yok. zaten böyle bir şeye de ihtiyaç duymuyor.

    bir de filme ismini veren julian’ın köpeği truman’dan bahsetmek gerek. biraz hikaye onun etrafında dönüyor aslında. julian, ölüme hazırlık yaparken truman’a da iyi ve mutlu olabileceği bir yuva arayışına giriyor. filmin sonunda julian bu arzusuna ulaşıyor, hem de duyguyu en üst noktaya taşıyacak şekilde.

    neyse biraz neşeli, biraz hüzünlü, bolca düşündürücü bu filmi tavsiye ederim.
hesabın var mı? giriş yap