• hayâl ettiğim tek meslek. onu da para için değil zevk için yapmak istiyorum. bir atölyem olsun, evimi döşeyeyim, eşe-dosta çalışayım, yapayım, ama satılmasa da çok umrumda olmasın. yanına bir nalbur dükkânı açayım, ordan ufak ufak kazanayım, camına da keçeli kalemle "yan taraftayım" yazayım. kışın teneke sobayla ısınsın atölye. talaş yakarım içinde. bütün bunlar bir sahil kasabasında gerçekleşsin. evim de dükkânın üstünde olsun hemen. sanırım bana huzurun tanımı bu, başka hiçbir şey istemiyorum.
  • marangoz dediğin; tahtayı alır ki tahta doğada bolca bulunan bir maddedir onu işler, müşterinin istediği şekle şemale sokar. budur di mi marangozu marangoz yapan. hıh işte ben bir şey daha öğrendim. marangozların şereflisine rastlanmıyor; tahta kazığı makatta zorlayacak illa.

    ihtiyacım olan şey 175 cm ye 80 cm l harfi şeklinde keresteden panel ayağı. 50 liraya yaptırırım en fazla derken; gidiyorum kadıköydeki marangozlar çarşısına; giriyorum birine.

    selamın aleyküm girişini yapmak zorundayımn zaten; bu selam türü, senden bir şey isteyeceğim onun için sana iyi davranacağımın kibarcasıdır biliyoruz ki.

    - selamın aleyküm
    - aleyküm selam; buyur
    - şimdi ustam bana böyle böyle 15 tane ayak lazım, ölçüleri vereyim de bir hesaplayalım.
    - onu marangoza yaptıracan burası tahtacı
    - e peki nerde var?
    - aha şurda. metin oğlum arkadaşa yardımcı ol marangoza götür; benim yolladığımı söyle.

    şimdi biz burada tahtacı emmiyle metinin yardımcı olacaklarını düşünüyoruz di mi? yok öyle bir şey. metinin bir fonksiyonu yok, bir tek götürüyor seni. tahtacı emmi de tuzağına düşürdüğü müşterileri marangoza yolluyor. tamam ama bilmeyen adamı havada skiyor bu adamlar.
    ben de saf saf diyorum; oooh arkamda tahtacı emmiyle metin varken bedavaya bile yapar bunlar.
    gireriz marangoza
    - bilal abi! arkadaşa bir yardımcı oluver.
    - tamam dur geleyim

    atölyenin üst katında pişpirik oynayan adamlardan biri geldi aşağı:
    - hoşgeldin abi. nasılsın?
    bunu da hiç anlamam babam yaşında adam bana abi diyor. pis yalaka bi de hatrımı soruyor. diyeceksiniz adam ne güzel hatrımı soruyor. ulan adamın gözlerinden sinsilik akıyor.
    ben o sırada anladım bu adamlar beni skecek.
    - iyiyim sağol, sen nasılsın
    - çok şükür.
    şükredeceksin tabi. allahın tahtasıyla adam kazıklıyosun.
    - şimdi benim bir maruzatım var
    benimki de başka bir sakatlık. allahın pis herifinden ne maruzatın olacak. indirim yapsın diye ayak yapıyorum işte
    - estağfrullah
    (fesüphanallah)
    - şimdi bizim panolarımız var x,y boyutlarında bunları tutturmak için şu şekilde ayaklara ihtiyacımız var. vs vs. anlattım
    - recep abi gelsene bi aşağı
    haxtir noluyor
    - anlat recep abiye istediğini
    yutkunuş:
    - bla bla bla ... anlattım
    niye anlatıyorum ki ikisine de aynı şeyi
    - şimdi onları şöyle yaparız böyle yaparız
    bilal de girer araya bir şeyler söyler
    kafam bulaşık teli olmuştur. ama anladığım kadarıyla bir cevap veririm:
    - bizim panellerimiz var.
    - haaaaaa
    ha ya! dinlemiyordun di mi kazığı sokmak için götüme bakıyordun o sırada
    - abi o zaman sen. (hala abi diyor) 20 tane 3 metrelik tahta alacaksın. o 200 lira tutar biz de 200 lira işçilik alırız bir de nakliyesiyle 500e gelir sana güzellik yaparız işçiliğin 50 sini almayız. 450 ye gelir

    kafamda konuşma baloncukları çıkar; arasından seçmeye çalışırım:

    a: al o tahtaları götüne sok sonra da sema yap
    b: teşekkürler, eyvallah
    c: öğrenciyiz yap bir şey
    d: pis pis sırıt çık dışarı
    e: hiçbiri

    cevap e: hiçbiri...
    - peki ben bu tahtaları bir gün kullanacağım sonra size getirsem.
    - haa getirirsin biz burada ihtiyacı olana veririz.
    veririz diyor; satacak herif, kullanacak. ama veririz diyor ya.
    - usta hayrına getirmeyecem heralde ne yapıyorsun geri getirirsem.
    - yani 25 daha düşerim sana 425e gelir.

    küfretmek istiyorum; adamın etrafında envai çeşit kereste var: uzunu kısası köşelisi... testereler, döner testereler. bilmediğim birkaç alet. hem de yukarda pişpirik takımının diğer elemanları var. bişey deyip kaçsam çıkışı da tahtacı emminin dükkanı kapatmış. oradan bir seslenseler yolumu keser kaçamam.
    kıpkırmızıyım...
    pis pis gülümseme
    - bırak allahaşkına. allah bereket versin (ironi bu ironi yaaaa, belanı versin anlamında)
    arkaya bakmadan çıkarım.

    o sırada maşukiyede olan babama telefon açarım baba şunları şöyle 15 tane bi soruversene
    5 dakika sonra telefon gelir:
    - alo baba hıh
    babalar alo demez selam vermez konuya girerler zaten direk; zira kaba da değildir bu nasıl olur anlamam
    - hıh sordum şimdi 75 milyon diyor. bi de istanbula getirmesi var 50 falan tutar o da.
    - ha tamam. görüşürüz

    şimdi 500 liradan 425e düşen masraf 125e indi. ve de bu işin ederi çok daha düşük demek ki.

    sonra ikea nın sitesine girdim. odamı ne kadara yenilerim diye baktım. hemen hemen 500-750 arası bir şey tutuyor. anladım ki o marangoz atölyesini ateşe vereceğim.
    kazıklanmış onca masumun anısına.
  • tahtagurusu
  • endikasyonları: her türlü tematik için güçlü analijeziktir. beyin enfeksiyonlarının sepsisinde kılcallar üzerine kazıyarak kullanılır.

    yan etkileri: başlıca semptomları, baş bölgesinde ağrı, tematik olarak kusma ve gözlerde bulanma olarak görülür.

    zehirlenme belirtileri ve tedavisi: sol frame e bakamama, midede bulantı ve kusma, aşırı düzeyde baş ağrısı. tedavi için tek çare; sol frame i rastgele butonu ile kullanmak.

    beklenmeyen bir etki görüldüğünde ssg ye başvurunuz.
  • gelecekteki mesleğim.
    odun işlemek, yontmak kadar bana zevk veren bir kaç şey var sadece.
    saf doğadan bir parçaya dokunmak, onu şekillendirmek ve sonrasında kullanmak harika bir duygu.
    tek sorun günümüz köleliğinde harcanan zaman / fayda formülünde artık yerinin olmaması. (bu benim aç gözlülüğümden de olabilir.)
    onu yapayım, bunu yapayım, buradaya da gideyim, bunu da çekeyim dediğiniz de hayalinizdeki verandayı yapacak kadar zengin olmadığınızı anlayıp hüzne dalıyorsun.
    jenga oynarken bile daha çok mutlu oluyorum arkadaş oduna dokunmak mutluluk veriyor resmen.
  • ustasının çok feci geometrik kafası vardır
    sanatçıdır; küser, hiddetlenir, iki saniyede motive olabilir, 1 saniyede mod kaybedebilir
    şerbetli tatlıyla enerji ve şevki tavan yapar, fıstıklı baklava en idealidir, bunuda dillendirmekten çekinmez
    herrrrr zaman geç kalır ama herrrr zaman işin hakkı odur

    ağaç iyi eder insanı, iyi insandır ustası.
  • benim bildiğim iki alt grubu vardır: 1-doğramacı, 2-mobilyacı.

    doğramacı marangozlar genelde çam ve bazen de kavak ağaçlarını kullanarak bir yapının kapı, pencere, raf, dolap gibi işlerini yaparlar. masa, sandalye vs, bazen de kulübe, hatta bildiğin ev filan yaparlar. bu adamların atelyeleri hep ağaç ve talaş doludur ve çok güzel çam kokar; hızar ve planya en sık başvurdukları makinelerdir; çekiç ve çivi en büyük dostlarıdır.

    mobilyacılar ise biraz daha ince işlerle uğraştıklarından olsa gerek bir sanatçılık iddası güderler. bir evde kullanılabilcek her türlü dolap, masa, çekmeceli/kapaklı eşyayı filan yaparlar. kullanılan malzeme ağaçtan ziyade sunta, mdf, ve kaplamadır. (saf ağaçtan iyi mobilya olmaz, hem fazla ağır olur, hem de geniş yüzeyler zamanla bükülür).

    işini kaliteli yapmak isteyen mobilyacılar suntayı gürgen, meşe veya nadiren çam ile mastarlarlar, yani her sunta parçasının etrafına 1.5-2cm'lik bir ağaç çerçeve döşerler. bunu ikea mobilyalarında pek göremezsiniz. çekmecelerde nispeten hafif olan kavak ve kuş ağacı da kullanılabilir.

    çoğu zaman suntalar 1mm inceliğindeki ağaç kesitleri ile kaplanır (kaplama). en muteber olanları dış yüzeyler için meşe (sarımtrak), ceviz (kahverengi) ve gül (kırmızı) iken, iç yüzeyler için gürgen (pembe) ve çam (sarı) dir. dış yüzeylerde kullanılan ağaçların doğal desenleri göz alıcı iken iç yüzeylerde kullanılanlar oldukça sade ve tekdüzedir.

    mdfler ise genelde kaplanmaz, çünkü doğrudan boyanabilir, veya sentetik/yapay kaplamalarla itelenebilirler. o yüzden mobilyacılar mdfyi çok sever, işçiliği azdır, ama 10+8mm'lik sunta kombinasyonun yerini tutamaz. artık kimse yüzüne bakmıyor ama eskiden mobilyacıların ustalıklarını asıl konuşturdukları tarz bu idi, şimdi eskidi.

    iyi bir mobilyacı çivi veya vida kullanmaz. bunlar ağacı ve malzemeyi zayıflatır. ayrıca meşe/ceviz/gül desenleri ile kaplı bir yüzeyi çivi delikleri ile dolu bir çıta ile bozmaya kıyamasınız. onun yerine gürgen/meşe mastarları suntaya tutkal + işkence (baskı) ile tutturulur, çividen de sağlam tutar.

    kaplamalar için ise devasa hidrolik ısıtıcılı makineler kullanılır ki, bu makinelerden her şehirde birkaç tane bulunur. her mobilyacı işleri biriktikçe "kaplamaya gider"; burada ustalar diğer ustalarla, çıraklar diğer çıraklarla karşılaşır. ilginç bir ortamdır. çıraklar azman makinenin plakaları arasından ateş gibi sıcak parçaları çekmek için yarış ederler, ustalarının göğsünü kabartmaya çalışırlar.

    ortaokul ve lise yıllarımda yazlı kışlı toplam 4 yılımı verdiğim (1994-97), hayatı öğrendiğim, üniversiteye gidince terketmek zorunda kaldığım, artık ölmeye yüz tutmuş bu mesleğin bende önemli bir yeri var.
  • ben bu yarışmaya, küçük beyaz bir dolapla katılmıştım. birinci olamamıştım gerçi. zaten ondan sonra ne yarışmak geldi içimden bir daha, ne de marangozluk.

    odun olmak daha güzel sanki. en azından huzurlu.
  • 40 yaş hedefim, 3 / 5 seneye açsam bi atölye sadece kendi tasarımlarımı yapsam..

    60 a kadar yapsam hala 20 senelik dev bi marangozluk kariyerim olabilir..
  • eğer ki koçtaş, ikea vb yapı marketlerde ve fason imalat yaparak perakende satış yapan markalarda sorununuzu çözemediğiniz zaman bu meslek grubunun aracılığı ile sorununuzu halletmeyi hayal ederek düşünüyorsanız çok ama çok iyi düşünün, yanlış hesap bağdat tan döner. tekrar ediyorum koçta, ikea vb yapı marketlerine gidin zira hem ödeme, hem muhatap ve kalite açısından ne aldığınızı ve ne ile karşılaşacağınızı bilirsiniz.

    marangoz ile ne konuştunuz ise kelimesi kelimesine not edin, hatırlayın

    eğer ki size şu tarih derse inanmayın, sürprizlere hazır olun

    siparişini verdiğiniz ürünün malzeme kalitesini, rengini, şeklini anlaması ve idrak etmesi için numune parça, renk ve teknik çizim resmi ile pekiştirin, elinizde ispatı olsun.

    anlamadığınız noktaları sorun zira sipariş bitip eve getirilip montaj kurulumu yapıldığında ağlarsınız

    mobilya üzerinde kullanılacak menteşe, kulp, ayak, tekerlek vb aksesuarları marangozun zevkine ve tercihine bırakmayın hatta siz öneride bulunun. piyasa envai çeşit marka, kalite ve modelde ürün var.

    siparişini vereceğiniz ürünün hali hazırda daha önce benzer modelleri varsa değerlendirin zira kullanım tecrübesi açısından yaptıracağınız üründe sizin gözlemleyemediğiniz kullanım zorluklarını sizden önce yaptıran birileri mutlaka deneyimlemiştir haliyle bu deneyimler marangozcuya yansır, marangozcu da piçlik yapmaz ise bu tür kullanım zorluklarını sizin güzel olsun diye seçtiğiniz ürün için bilgi açısından size aktarabilir.

    oldu da tüm bu yaşananlardan sonra marangozcu siparişinizi eve getirdi ve montajını yaptı, mutlaka yanında sipariş ettiğiniz ürünün kapaklarını, rengini, açılıp kapanmasını vb mekanik işlevleri kontrol edin, her hangi bir hata rastladığınız zaman gözünün yaşına bakmadan düzeltmesini isteyin

    siparişini vereceğiniz ürünün piyasa eder fiyatı ile kullanım süreniz ile mukayese ederek maddi değerinin ne kadar gerekli olduğunu kıyaslayın zira bu meslek erbabı bu konuda sağlam geçirir

    linç edilmeyeceksem eğer; ve şunu asla unutmayın istisnalar mutlaka vardır ama kadınlar ev dekorasyonunda uzun ömürlü tercihler yapmazlar haliyle yarını belli olmayan 3-5 senelik kullanım eşyası için dünya para bayılmanın mantığı yok
hesabın var mı? giriş yap