• türkik boylarla ilişkileri aşağıdaki gibi tanımlanabilecek ulus.

    - "macarların kökeninin ne olduğu, nerelerden geçerek geldikleri sorunu tarihçileri her zaman şaşırtmış, çaresizlikler içinde bırakmıştır. bazı tarihçiler buna, "tarihin en karanlık bilmecelerinden biri" demektedir.

    kökleriyle ilgili tam olarak bildiğimiz tek şey, finlerle akraba oldukları, dillerinin de fin-uygur dil grubuna girdiğidir. aynı gruba, uralların ormanlık yörelerinde yaşayan vogullar ile ostyaklar da girmektedir. demek ki, başlangıçta macarlar, içinde yaşadıkları slavlardan da, türklerden de ayrı bir topluluktur. bu durum da bugüne kadar etnik bir bilmece olagelmiştir. modern macaristan'ın, öteki ülkelerden farklı olarak, komşularıyla dil bağlantıları yoktur. tek yakınları, kendilerinden pek uzakta yaşayan finler gibi görünmektedir."

    - "hristiyanlığın başlangıç dönemlerine kadar uzanan, bilinmeyen bir tarihte, bu göçebe kavim, urallar yöresindeki yerinden batıya doğru kovalanmış, stepler arasından güney-batı doğrultusunda ilerlemiş, sonunda don ve kuban nehirleri arasına yerleşmiştir. böylelikle, daha hazarlar (türkik bir boy) güçlenmeden önce onlara komşu olmuşlardır. macarlar bir süre yarı-göçebe bir topluluğun federasyonu içinde yaşamışlardır. bu topluluk, onogurlar (on ok ya da on kabile) olup, hungarian sözcüğünün de "onogur"un slavlaşmış hâli olduğu öne sürülmektedir."macar" ise, bu halkın kendini bildi bileli kendisine verdiği addır."

    - "macarlarla hazarlar arasındaki ilişkiler yüzyılı aşkın bir süre oldukça yakındı ve özellikle iki olay, macar ulusu üzerinde bir daha silinmeyecek izler bıraktı.

    bunlardan birincisi, hazarların macarlara bir kral vermesi oldu. bu kral, ilk macar hanedanını kurdu, ikinci olay ise, hazar kabilelerinin macarlar arasına karışıp onların etnik özelliğini büyük ölçüde değiştirmesidir.

    birinci olay, constantine'in de administrado imperio'sunda anlatılmakta, verdiği adlar, macar kronolojik sıralamasında da geçtiği için belgelenmiş sayılmaktadır. constantine bize, macarların eskiden -yani hazarlar işe karışmadan önce- bir kralları bulunmadığını, yalnızca kabile başkanlarının olduğunu söylemektedir. hazarlar tarafından seçilen arpad, macarların fetihlerinde önemli rol oynamış bir kraldır. sülalesi 1301'e kadar tahtta kalmıştır. macar çocuklarının okula başlar başlamaz öğrendiği ilk adlardan biri onunkidir.

    ikinci hazar etkisi ise macarların ulusal özelliği bakımından daha da önemli sayılmaktadır. constantine'in bize söylediğine göre bilinmeyen bir tarihte hazar ulusunun bir bölümü yöneticilerine karşı ayaklanmıştı. isyancılar üç kabileden oluşuyor ve kavar (ya da kabar) diye anılıyordu. hazarlarla soydaştılar. yöneticiler onları yendi, isyancıların kimi öldürüldü, kimi de ülkeden kaçarak macarlarla birlikte yaşamaya başladı. birbirleriyle dost oldular. macarlara hazarların dilini öğrettiler. kabarlar, o günlerde hâlâ hazarcanın aynı lehçesini konuşuyor, ama macarların dilini de biliyorlardı. çok iyi savaşçı oldukları için, sekiz kabilenin en yiğidi ve savaş önderi oldukları için, macar kabilelerinin birincisi olarak seçildiler. kabileleri üç gruptan oluşur ve bunlardan biri önder grup durumundadır. constantine her bilgiyi noksansız vermek amacıyla bundan sonraki bölüme kavar ve macar kabilelerinin listesini vererek başlar. listenin başında hazarlardan ayrılan ilk kabile vardır. kendisine "macar" diyen kabile ancak üçüncü sırayı alabilmektedir."

    http://en.wikipedia.org/…i/de_administrando_imperio
    http://en.wikipedia.org/wiki/kabar
    http://en.wikipedia.org/wiki/árpád

    - "tarihe geçen bu olaylar dizisi macarların kökeni konusunda bugünde süren tartışmaların çıkış noktası gibi gözükmektedir.

    örneğin john bagnell bury şöyle demektedir: "bugünkü macarcanın karışık niteliğinin ve macarların etnik kökenleri konusunda birbirinden çok ayrı iki tezin bulunmasının nedeni de yine budur."

    toynbee ise, "macarlar çoktan beri çift dil kullanmıyorlar, ama devletlerinin ilk günlerinde kullanıyorlardı." diyor. "bunun böyle olduğu hazarların dili olan türkçenin çuvaş lehçesinden alınmış iki yüz kadar sözcüğün tanıklığıyla doğrulanmaktadır." "

    (bkz: çuvaşca)

    - "macar tarihi ix. yy.'ın sonlarına doğru yeni bir göçebe kavimin ortaya çıkıp kovalamaca oyununa katılmasıyla değişti. bunlar peçeneklerdi.

    ix. yy.'ın sonlarına doğru peçeneklerin başına pek sık rastlanan bir felaket geldi. doğudaki komşuları oğuzlar tarafından vatanlarından sürüldüler. oğuzlar da, orta asya dağlarından kopup batıya yönelen, ardı arkası gelmez türk kabilelerinden biriydi. peçenekler kovalanınca, hazarya'ya yerleşmek istediler, ama hazarlar onları geri püskürttü.

    peçenekler batıya doğru yollarına devam ettiler, don nehri'ni geçip macarların topraklarını zapt ettiler. macarlar da, bu yüzden daha batıya kayarak dinyeper ile sereth nehirleri arasındaki alana yerleşmek zorunda kaldılar. buraya etel-köz, yani "iki nehir arası" diye ad takılmıştı. 889 yılında oraya yerleştiler, ama 896'da peçenekler yeniden saldırdı. bu kez tuna bulgarlarıyla işbirliği yapmışlardı. macarlar da, bunun üzerine, bugün macaristan'ın kurulduğu bölgeye çekilerek oraya yerleştiler."

    - "862 yılında macarlar, doğu frank imparatorluğu topraklarını yağmalamışlardı. yani bir yüzyıl boyunca avrupa'yı titreten vahşi saldırıların ilkini onlar gerçekleştirmiştir. öte yandan, slavların havarisi aziz kiril'in 860 yılında bir macar grubuyla karşılaşmasının korku verici hikâyesi kendisinin notlarından bilinmektedir. hazarya yolunda ilerleyen aziz, bir gün dua etmekteyken, macarlar, kurtlar gibi uluyarak saldırır. azizi bu güç durumdan zorlukla kurtulmuştur."

    http://en.wikipedia.org/wiki/saint_cyril

    - "macarlar akıncılık alışkanlığını ix. yy.'in ikinci yarısında edinmiş gibi görünmektedir. bu zaman, hazarlardan kan nakli yaptıkları zamana rastlamaktadır. demek ki, bu işlemin, iyi ve kötü etkileri bir araya getirilmiş olabilir. kabarlar "daha savaşçı ve daha yiğit" kişiler oldukları için baş kabile durumuna gelince, herhalde serüvenci ruhlarını macarlara da aşılamışlardır. böylelikle macarlar, kısa zamanda avrupa'nın kabusu hâline gelerek, daha önce hunların doldurduğu yere geçmişlerdir."

    - "macar ulusunun çoğunluğu, fin-uygur ırkından olanlardi. bunlar barışçı ruhlu, tarımla uğrasan kişilerdi. tuna'nın batı yamacındaki topraklara yerleşmiş,yaşıyorlardı. alföld ovası 'nda ise, göçebe bir topluluk olan kabarlar yaşamaktaydı. kabarlar gerçek türklerdi. hayvan yetiştiriyor, ata biniyor, dövüşüyorlardı. ordunun ve ulusun güçlü bir unsuruydular, işte constantine'in yapıtında "macar kabilelerinin ilki" diye onurlu bir yer kazanan ırk bunlardı. bundan sonra gelen yarım yüzyıl boyunca avrupa'nın büyük korkusunu oluşturanlar gerçekte kabarlardı.

    bununla birlikte, macarlar, etnik kimliklerini korumayı yine de bildiler. "altmış yıl süren aralıksız akınların ve savaşların acısını çekmek yine kabarlara düştü. sayıları bu savaşlar nedeniyle bir hayli azaldı. öte yandan gerçek macarlar, onlara oranla daha barış içinde bir yaşam sürebildikleri için, sayıca arttılar." çift dil dönemi bittikten sonra kendi fin kökenli dillerini sürdürerek, germen ve slav dilleri konuşan toplumların ortasında yaşadıkları halde, kendi dillerinden kopmamayı başardılar."

    - "yeni yurtlarına yerleşebilmek için macarların daha önce burada yaşayanları yerlerinden çıkarmaları gerekiyordu. orada daha önce oturanlar ise, moravyalılar ile tuna bulgarlariydı. onlar yaşadıkları bölgeyi terkederek bugün yaşadıkları yerlere göçtüler. öteki slav komşuları, yani sırplar ve hırvadar zaten oradan uzaklaşmış bulunuyorlardı. yani ta uzaktan başlayıp buraya kadar etki yapan zincirleme bir dalga gibi, ural dağları'ndan gelen oğuzların peçenekleri kovalaması, peçeneklerin macarları kovalaması, macarların bulgarları ve moravyalıları yerlerinden etmesiyle modern çağın orta avrupa haritası da yavaş yavaş biçimlenmeye başlamış oldu."

    ana kaynak için:
    (bkz: arthur koestler)
    (bkz: on ucuncu kabile)

    işin ilginç tarafı tarihin döngüselliği içinde türkik boy ve devletlerle macarların serüveni pek çok kez daha kesişecektir. örneğin macarların avrupaya sürüklenmesinde başrolü oynayan peçenekler (kıpçaklar) 200 yıl kadar güney slav kavimlerine hükmettikten sonra 13.yy'da büyük moğol istilasından kaçarak macaristana girmiş ve karşılıklı mücadeleler sonrası macarlara tabi olarak 12.yy'dan itibaren avrupanın önemli bir gücü haline gelen macarlara güç katmışlardır. bugün de dil ve kültürlerini büyük oranda koruyan bu kıpçak-kuman boyları macaristanda varlılarını sürdürmekte kuman soyadı macarcada sıklıkla kullanılmaktadır.

    daha dramatik bir gelişme ise avrupada merkezi bir kara gücü olma özelliğini tüm orta çağ boyunca sürdüren macarların 14 ve 15.yy'larda müslüman türk osmanlılara karşı avrupa'nın tek büyük organize gücü olarak mücadele etmeleridir. zira o dönemde avrupa'da yeterli büyüklük ve donanımda sürekli ordusu bulunan tek güç macarlardır.

    (bkz: ikinci kosova savasi)
    (bkz: belgradın fethi)
    (bkz: mohac meydan savasi)

    ayrıca:
    (bkz: macarlar hristiyanlasarak turkluklerini unuttular)
    (bkz: macar turancilari)
  • açılımı magy (insan) + er (er) olan halk adı. hungary adının ise hunlarla bir ilgisi yoktur. macarların ataları, volga bulgarlarından onogur boyuyla kanka ilişkisi içerisinde doğu avrupa'da sağı solu yağmalarken, yabancılarca bu boyun adıyla anılagelir olmuşlardır. gerçi bu yağma etkinlikleri onları hunlarla özdeşleştirmede etkili olmuştur; ancak, macarlarla hunların genetik bir ilişkisi yoktur bir ihtimal varsa da herhalde içimizdeki keltler kadar falandır. hunların zaten kim oldukları tartışmalı ve 6. y.y.'dan sonra da esamesi okunmuyor. macarlar ise 10. y.y. başında bugünkü ukrayna'dan göçerek gelmiş bir kavimdir. macarları türk olarak tanımlamaksa apayrı bir safsata. macarlar, türk dillerinin mensup olduğu altay dil ailesine değil, ural dil ailesine dahildirler. bu iki dil ailesi arasında akrabalık olup olmadığı hayli tartışmalı olup, bu akrabalık türkiye dışında çoğunlukla reddedilir. yani, macarlar dil bakımından nev-i şahsına münhasır bir halktır, eh tabii yağız macar atlısı rusya bozkırlarında onogurlarla at koştururken hiç mi volga bulgarı manita yapmamıştır kendine? en az osmanlı sipahilerinin macar hatunları kadar...
  • birkaç gündür nemçelerde gezen hidrellez kardeşim aklıma geldi de evliya çelebi'den size minnoş bir bilgi aktarayim dedim...

    efendimmacar kelimesinin etimolojisini anlatıyor kendileri... pek şirin yazmış yahu... macarlar farsî'dir falan..

    "ve ferîdûn'un bir oğlu dahi selm'dir. ve anın oğlu gâv-ı isfahânî'dir. anın oğlu kârb-ı pehlivânî'dir. bunlar cümle oğul oğula ve nebîrezâdelerdir. kimi irâk-ı dâdyân'da yatır, kimi şehr i gazân'da yatır. dörd oğlu menûçehr'den firâr edüp nemse vilâyetlerine varup eğre kal‘asının cânib i şimâlinde hâlâ türk or'u derler toprakdan yığılı bir kal‘a bünyâd edüp anda sâkin olurlar.
    bunlara nemse kavmi "siz kimsiz?" deyü su’âl etdiklerinde nemse lisânın bilmeyüp fârisî lisânı ile "men çârız" derler ya‘nî "biz dörd kişiyiz" derler.
    nemse dahi "bunlar men çârmış, men çârmış" diyerek men çâr'dan mâçâr, macar kaldı. hâlâ macar menûçehr neslindendir. anıniçün macar lisânında ba‘zı lügatleri fârisî tekellüm ederler. zîrâ bunlar acem diyârında hâsıl olmuşlardı. ammâ menûçehr i ferîdûn'un bir kaç evlâdı bu mısır'ın ka‘be yolunda tahrîr etdiğimiz ekre kurbundaki şehirde medfûnlardır. hakîre(evliyâ çelebi burada kendinden bahsediyor ) o harâb şehri görmek olmuşdur.
  • 2004 tarihli bir melike tarhan albümü. türk halk müziği eserlerine yer verilmiş.

    albümün hikayesini şöyle açıklamış sanatçı:

    "bu albüm emirdağ’ının suvermez köyünden, çanakkale’de savaşırken şehit olan, macar isimli bir asker’in hikayesini anlatıyor... yıl 1917. macar çanakkale harbinden dönmedi... eşi hamile iken, oğlu meşur doğmak üzere iken, macar’ın annesi bir rüya görüyor: macar beyaz atından inip, kılıcını duvara asıyor. o sabah macar’ın arkadaşları eve dönüyorlar, aralarında macar yok: macar’ı son kez gördüklerinde iki sağlık memuru onu sediye ile taşıyorlarmış...

    bu haberi duyunca annesi ağıt yakıyor..."

    çok güzel bir sesten halk müziği dinlemek isteyenlere tavsiye edilir.
  • bizans imparatorlugu'na paralı askerlik yaparlarken malazgirt meydan muharebesinde taraf değiştirip selcuklulara yardım eden ve selcukluların savası kazanmasında çok büyük katkıları olan katolik boy.
  • hatunlarinin bir icim su oldugu, yetkili makamlarinin bu olayi ulke sathiyla sinirlamayip dogal guzellikleri dunyaya ihrac etmesini dusledigim millet.
    (bkz: hani bana)
  • ütüsüz takım elbise, yakası yıpranmış gömlek, giydiği hiçbir şeye uymayan bir kravat ve üzerinde adidas yazan çakma spor çantası ile otel lobisinde boş boş bakınan ve klasik çekingenliği/yabaniliği nedeniyle kimseden yardım istemeyen bıyıklı bir adam görürseniz, sizin toplantıya katılmaya gelen macar odur işte...
    gidin yardım edin be, sevaptır. ama sakın ha karşılığında insani bir davranış filan beklemeyin, suratınıza boş boş bakarak yürüyüp gidecektir çünkü!
  • 6 tanesiyle iş yerinde beraber çalışma durumum oldu. işe ilk girdiğim hafta beni "mohaç savaşı hakkında ne düşünüyorsun?" ile karşıladı aralarından biri. :) bu savaştan gurur duyup duymadığımı, atalarının acı çektiğini vs söyledi. ulan ne atası, ben dedelerimi görmedim sen 500 yıl önceki savaştan bahsediyorsun. :d güldüm geçtim. bunların tarih olduğunu değiştiremeyeceğimizi vs söyledim. sonraki süreçte ise gerek gözümün içine bakarak kendi dillerini konuşmaları(sanki bir sizin anadiliniz var amına koyim), aralarından biriyle yaşadığım tek bir problemin hepsinin problemi haline gelmesi, iş yeri kurallarını kendilerine göre dizayn etmeye çalışmaları vs derken ne bok olduklarına emin oldum. hoş ben yine türkleri kötü bilmesinler diye yine ahlakımı bozmadım ama aramızdaki ilişkinin çok çok yüzeysel kalmasını doğru buluyorum.

    kıssadan hisse türkleri sevmezler, sakın ola "atilla'yı biliyor musun?", "bak dilimiz benzer" gibi muhabbetlere girmeyin. zaten geçen bir meksikalı "sizin diliniz benzer sanırım" diye muhabbet açınca aralarından biri "i don't think so" diye zıpladı. yıllardır biri bize bu soruyu sorsunlar da hayır diye cevaplasınlar diye bekliyorlarmış gibi.
    son olarak yazdıklarımın doğruluğundan, ön yargılarından, ırkçılıklarından şüphe ediyorsanız etmeyin, açın macar milli marşına bakın, ondan sonra "yö möcörlör öyö kömsöylö sörönlörö yök" diye gelin.
  • türklükle alakası olmayan bir fin ugor ulusudur. aslen batı sibirya kökenlidirler. samoyetlerle uzaktan akrabadırlar.
  • tandığım bir tanesi bütün bir ırktan nefret etmemi sağlamıştır. sanırım türklere karşı bu derece aşırı kin ve öfkesi olan başka bir millet yoktur; ki anladığım kadarı ile bu çocukluktan itibaren aşılanan birşey. türk olduğunuzu öğrendiği anda başlar saldırmaya ( ha laf gediğine konur ama olay can sıkıcıdır). gel zaman git zaman konuşarak sizi barbarlık v.s. ile suçlarken aslında kendisinin çokda ileride olmadığını, sırf milletinden ötürü hiç tanımadığı birini yok etmeye hazır olduğunu anlamasını ve kendinden azda olsa utanmasını sağlarsınız. mümkün olduğunca uzak olsunlar.

    not 1: bir kişiden çıkarak genelleme yaptım ama çevremde bir macar tanıyıpda dakikasında bir ton suçlama ( bazen aşağılama ) ile karşılaşmayan yok değil.
    not 2: bir insanın ırkı, dili,dini, rengi o insanın değerini gözümde zerre arttıtıp - azaltmasada biri bana bu sebeplerden ötürü sataşıyorsa ona karşı sempati besleyemem, ha bu durumda ilkel olan ben oluyorsam eğer sizi şöyle alalım (bkz: siktir git bi çay koy ya)
hesabın var mı? giriş yap