• anatoliy lunaçarskiy isimli siyaset adami, sanat ve edebiyat tarihçisi, 1905 yilinda fransa’ya kaçmak zorunda kalinca, yasamini sürdürebilmek için kendi adini verdigi bir park kiralamis ve bu parkta on iki yil nisan tahtalari, sallanan tahta atlar, tahterevallilerle oynayan çocuklara sandviç satarak geçinmis. memleketine döndükten sonra da, çocuklar lunaçarskiy’nin parkina "luna’nin parki" anlamina gelen "lunapark" ismini koymuslar. lunaparklarin adi lunaçarskiy amca’dan geliyor yani...
  • türkiye'de tutar mi bilmem ama, eger bir gün cok param olursa, mesela loto falan cikarsa, kocaman bir arazi alip, saf bir egoizm ile "azuth dünyasi" gibi bir isimle amusement park yapicam arkadas.. bir kere türkiye'de roller coaster eksik.. onu yapmak gerek. dogru düzgün bir roller coaster a binmedim türkiye'de.. amerika'dakilere özeniyoruz buradan..

    türk kültüründeki karakterler katilabilir mesela. tamamen yeni oyuncaklarla. aladdin'in halisi degil de mesela tarkan'in ahtapotu olabilir.. ya da ne bileyim yahu, vecihi'nin ucagi, hababam sınıfı trambleni gibi türk filmlerinden cikma hadiseler.. devamli da orada calisan bir acik hava sinemasi olur, paso hababam sınıfı, bizim aile falan gösterilir.. böyle bir theme park istiyorum..

    az çok demeyin gonlunuzden ne koparsa verin gari siz de be.. valla süpper güzel olucak...
  • bi keresinde gittiydik arakadaşlarla, gondol dediydiler, bindiydik felamn ilk basta güzeldi ama bir ara sol böbregimi sağ kürek kemiğimin altında bir yerlerde hissedince 'indirin beni baaaauuuuuaaaaaaaauuu indirin baaauuuaaa' diye bağrdıydım sonra durduydu gondol, arkadaşlarım benimle 1 hafta konuşmadıydı paramızda yoktu ozamanlar 1 haftada biriktirdiydik o gondol parasını...
  • uzun süredir gidilmeyen yerdi. ne zaman ki abimle bugün yemek yerken evimizin yanındaki lunaparkı gördük yani hatırladık, ne zaman ki ben abime bakıp, bana 8 sene önce verdiği sözü hatırladım. hatırladı. abim ya abim hayatta ağırlığından taviz vermeyen abim hani 'hadi gidelim lunaparka' dedi. gidince bir ürktü sanki. 'yaşım geçti benim sen bin hadi' diye beni tek başıma bindirdi russian mountain'e. sonra beraber hayalimiz olan trene bindik. abimdi ya, benim yanımda pek bi soğukkanlıydı ya ben ilk defa bu kadar değişik gördüm onun yüzündeki ifadeyi. tadını alınca gülüşmenin, hızın, yüksekliğin; devamı geldi havada dönen adını bilmediğimiz o şeye bindiğimizde gülmekten bazı bazı oflamaktan konuşamadık bile. elele tutuştuk. gondol'a binince boylarımız çok da uzunmuş gibi ah keşke üst bedenimiz biraz daha kısa olsa dedik. ve en son tekrar russian mountain'e bu defa ikimiz de bindik. indiğimizde mutluyduk, çok eğlenmiştik. gülümsüyorduk. 'teşekkürler' dedim 'önemli değil' dedi. ikimiz de o kadar iyi biliyorduk ki önemliydi. hem de çok. birkere daha yaklaştık birbirimize, bir kere daha hem kardeş hem arkadaş olduk. vazgeçilmezdik bir kere daha birbirmiz için. hiçbir oyuncak abimin bana gülümsemesi kadar içimi gıdıklamadı, hiçbiri 'nasıl da eğlendik ama di mi' sorusu kadar eğlendirmedi. 'banludrey bu çok yüksekte ya' deyişi kadar güldürmedi hiçbiri. hiçbiri dün ağladığımı anlayıp bugün beni mutlu etmeye çalışması kadar sevindirmedi. bir de belli etmemeye çalıştı ya gülümsüyo muyum diye suratıma bakarken. ben de belli etmedim ya anladığımı. insanın hayatı sevme sebebidir. candır o can. biraz farklıdır ama aynıdır da. candır. candan ötedir.

    (bkz: bostancı lunaparkı)
  • aslında çok hüzünlü bir kelimedir.
  • ne zaman bir yerde bir lunapark kapansa illa ki şöyle bir hikaye döner;

    ''dönen salıngaç kopmuş, bir kız ölmüş.''

    alet değişebilir; balerin, ahtapot vs. ama ölen hep kız olur.
  • sezen aksu'nun aglamak guzeldir albumunde yer alir bu sarki. "ve hayat dokunur sana..." kisminda arkadan dokulen piyano melodileri, yere dusup tuzla buz olan aynalari cagristirir.

    soz: aysel gurel
    muzik: atilla ozdemiroglu
    duzenleme: onno tunc**

    alti ustu bir bilet parasi
    haydi kos gel, bir cennet burasi
    rengarenk bir yasam umut ruyasi

    donme dolap bir omur ogutur
    orada zaman durur hep donulur
    yorgun duser dusunceler bolunur

    lunapark gercek mutluluklarin
    olsa olsa bir parmak bali
    oysa aslinda hepimizin masali

    ve huzun taninmaz orada
    sevincle boyanmis yuzu
    gormezsen maskedeki gozu

    ve hayat dokunur sana
    sanki "bak, ben buradayim" der
    bir cocuk cigligi dus biter

    gulen ayna bak su halimize
    sende birkac tane ben daha var
    guldur bizi, ayna sen de gul bize
  • pek cok insan icin sadece ziyaret edilen bir yer olmasina ragmen, benim icin bir donem isyeri olmasindan oturu kendimi sansli saydigim mekan.

    lunapark bir nevi hayat aynasidir aslinda; x liralik jetonlarin veya satin aldiklari 180 sn.lik eglencenin karsisinda olmak -bu sektorde tuketici degil uretici olmak-, yuksek desibelli pop muzigin arkasindaki gres yagi, devasa disliler ve agir is gucunun icinden bakma sansi bulmak farkli bir tecrubedir ve gunluk olarak yaklasik 14 saat surer. dakikalar icinde yenilenen musteri kitlesi gelip gecerken, siz surekli olarak oyuncaginizin -lunapark jargonunda "takiminizin"- basinda durur ve eglenceyi devam ettirirsiniz. bu arada ziyaretcilerin bindigi carpisan arabalar, gondol, zincirli salincak*, ahtapot, balerin... aslinda uzeri cam elyafi ile kaplanmis devasa mekaniklerdir ve insanlarin pek cogu bu mekanik iskeleti gorduklerinde -ornegin balerinin etegi havalanip da asagida donen buyuk bilya ve piston goruldugunde- urkerler; zira eglencenin aslinda siradan ve soguk metal mekanizmalarla "simule edildigini" gosterir bu.

    bunun disinda, lunaparkin icinde de devam eden bir hayat vardir; calisanlarin cogunlugunu serseriler, cingeneler, okulla filan isi olmayanlar olusturur. bu ortak paydaya ragmen, bu insanlarin her birisinin farkli bir hikayesi ve one cikan farkli bir seyleri olur.

    bir de emin olun, lunaparkin en eglendirici yani asla musterilere gosterilmez: carpisan arabalarin hiz/akim siddeti switch'i sadece calisanlar bindiginde "3" konumuna getirilir (bu konumda carptiginiz araba kendi etrafinda 3-4 tur atar ve 5 metreden fazla suruklenir) ve kafa goz yarilmasi riskiyle beraber maksimum eglence verir. sadece calisanlar binerken gondol aci limitinin sonuna kadar (tecrubesizleri elma gibi yere dokecek pozisyona dek; dikeyle yaklasik 160 derece) "dikilir".
  • mezarlığın yanından geçmeyi tercih edeceğim bir huzursuz mekan.

    kalabalık, hayatta en çok nefret ettiğim şeylerin başında gelir. burası; kalabalık üstüne bir de aşırı gürültülü, korkunç müzikli, tuhaf insanlı nöbet geçirtecek denli korkutucu ışıklı mekandır. hırsızlar, kaybolmasın diye tasma takılmış çocuklar, kusanlar, bağıranlar, kaybolanlar, altın zincirli tuhaf adamlar vs vs vs... her şeyi içinde barındırır.

    izmir fuarını bilenler bilir, mahşer gibi olurdu burada lunapark. yukardaki sıfatları gözlemlediğim zamanlar da işte bu fuar sayesindeydi. aşırı korkuyla sımsıkı tuttuğum annemin babamın elini bırakamazdım. yine de eğlenirdim tabi onlarla, dondurması, oyuncağı, elma kurdu, korku tüneli -önünde kocaman gorili olan-, hepsiyle. sanki güven içinde cehennem turu atmak gibiydi.

    huzursuzluk zor şey.
hesabın var mı? giriş yap