• 2022 tarihli bu filmin orijinal adından da (birâderâne leylâ) anlaşılacağı üzere filmin hikayesi, leylâ ile biraderleri etrafında dönüyor.

    leylâ'nın biraderleri şunlar:
    - avm'de tuvalet temizleyen ve erkek çocuğu olana kadar çocuk yapan obez perviz,
    - vücud geliştirme ve amerikan güreşleri dışında hiçbir ilgi alanı olmayan ferhat,
    - kafası sadece alavare dalavereye çalışan manuçehr,
    - diğerlerine kıyasla kafası çalışan ancak patronu zimmetine para geçirdiği için işsiz kalan ve bir yıllık maaşını alamayan iyiniyetli alirıza,

    tabi leylâ'nın ana-babası da var:
    - en büyük emeli ailenin reisi olmak olan ve bu uğurda varını yoğunu vermekten zerre sakınmayan afyon bağımlısı baba ismail,
    - ferhat'la amerikan güreşi izleyen ve aksini düşünse de tavrını hep kocasının yanında olmakla gösteren -ismini bilmediğimiz- anne jourablou,

    ve filmin odağındaki kişi ise güzeller güzeli, akıllılar akıllısı leylâ:
    - gündüzleri bir ofiste çalışıp akşamları da ev içinde harcadığı görünmez emek nedeniyle sırt ağrıları yaşayan,
    - ailevî kararlara ilişkin toplantılardan mütemadiyen dışlanan,
    - gerek evde gerek sülaledeki patriarkaya ve gerekse de mollaların irrasyonel ülke yönetimine rağmen en aklı başında yatırım kararlarını alan ama gerizekalı kardeşleri ve inatçı ezik babası yüzünden burnu boktan kurtulmayan ailesinin dirayetli, cesur, gözüpek leylâsı.

    şimdi esasında bu filmin hikayesi hayli basit ama işte başta oyuncular olmak üzere yetenekli ellerde bu basitlik vurucu olabiliyor. @sitki siyril'ın bir başka nefis iran filmi (jaddeh khaki) için söylediklerini leyla'nın kardeşleri için de tekrarlamakta sakınca yok bence:

    "iyi şarap için gereken kaliteli üzüm çorak topraklarda yetişiyor. asma, güllük gülistanlık yerlerdeki kardeşleri gibi minerali kolayca bulamayınca mecburen köklerini iyice uzatıyor toprağa, en derinlerdeki, en gizli yerdeki, en bilinmeyen, en lezzetli aromaları bulup meyvesine aktarıyor. baharatlı ve zengin bir tadı olan shiraz şarabının kaynağı iran mı yoksa fransa mı hala tartışılıyor ama hayyam'ın rubailerinden biliyoruz ki en iyi şaraplar gibi, neşenin, hüznün, umudun, hasretin en gerçek tezahürleri de yüzlerce yıldır çekilen acılardan her biri adeta ermişe dönen vatandaşlarına sahip iran'dan çıkıyor. binbir gece masalları gibi bu toprakların hikayeleri hiç bitmiyor." (bkz: #150728849)
  • sanıldığı gibi kadının, patriarka ile savaşını dert etmeyen film. tırrık mubi editörleri de böyle bir yorum yapmış fakat bu anlatı filmin başında verilmiş ve bitmiş. leyla masaj esnasında bile rahat değil. masajlanırken dahi acı çekiyor gibi fakat ailemizde ezilen tek kişi leyla değil, her biri feci derecede ezilmiş 4 kardeş daha var.
    film kadının ezilmişliğini anlatıyor olsaydı, plaza merdivenlerinde dondurma yiyen 4 erkek kardeşin önüne park eden suv'den inen kadınların, bizimkileri bakışlarıyla ezdiği sahneyi seyirciye aktarmazlardı. kadınsa onlar da kadın, onlar da mollaların yönettiği ülkede yaşıyor ama dört tane herifi böcek ezer gibi ezdiler.

    ailemizin hikayesi muhteşem bir alegori. bu aile bizim yakinen bildiğimiz coğrafyaların ülkelerinden herhangi biri.

    baba - devlet/hükümet.
    evi yönetiyor. para onun elinde. ev de ona ait. dediğim dedik çaldığım düdük zihniyetli. oğullarının işi yok ama afyon(iphone değil) kullanıyor. mutfak lavabosuna işiyor, pisliğin teki. sefalet içinde ama itibar diye tutturmuş. ailesiyle diyaloğu yok ama aşiret reisiyle ilgili güzel anılar uydurup inanacak kadar uyanık. çünkü aşiret bizim ailemiz, müttefiğimiz.

    anne - muhafelet/alternatif yönetim.
    hürmet görüyor ancak o da halinden çok memnun değil. tek hemcinsi olan kızını düşman bellemiş bir anne. sürekli şikayet ediyor.

    anne-baba filmin başlarında didişen, birbirlerine hakaretler yağdıran bir çift.

    çocukları inceleyelim:

    manuçehr - potansiyelli vatandaş.
    hem zeki hem çalışkan olduğu için bir zamanlar ümit bağlanan çocukken babası tarafından eğitimi baltalamış. o da dolandırıcı olmuş. ne olacaktı ya?
    gençken evden ayrılmış.

    perviz - aç ama keyfine düşkün vatandaş.
    babasının evinden 2 yumurta çalacak kadar gurursuz ama içki içip 6 çocuk yapabiliyor. tuvalet temizlediğini belirtmeme lüzum yok.
    gençken evlenince evden ayrılmış.

    alirıza - sağduyulu fakat korkak vatandaş.
    çalışkan, herkesin gönlünü yapmak isteyecek kadar iyi niyetli, anlayışlı. dolandırıcılık işine kardeşleri tamam derken kendisi hiç yanaşmıyor, namuslu, tertemiz ama korkak. babasının yüzünden aşık olduğu kadınla evlenememiş. yine de büyüklerine saygıda kusur etmiyor. 8 sene bir fabrikada çalışmış. fabrika, işçilerinin emeğine çökerken sessizce kaçmış.
    gençken evden ayrılmış.

    ferhat - pek bir özelliği olmayan iş gücü - düzenden şikayeti olmayan vatandaş.
    içlerinde en sağlıklı görünen kardeş ferhat ancak onun da beyni yok. havalandırmaya saklanıldığı düşünülen pasaportun orada olmadığını gören kardeşlerine "pasaportumu ortada bırakacağımı düşünmediniz herhalde" dedikten sonra pasaportunu dolaptaki valizinin ön gözünden çıkartacak kadar aptal.
    diğerleri bir şekilde evden uzaklaşmış fakat ferhat babasının evinde mutlu mesut her şeyi sahte olan amerikan güreşinin hastası olarak tv izlemeye devam ediyor.

    kardeşlerden hiçbiri kötü değil, özünde iyi insanlar ama düzen onları sindirmiş. düzen erkek evlatlardan birini dolandırıcı, birini bağımlı, birini korkak, sonuncuyu da bir aptal yapmış. bu nasıl patriarka ki erkek evlatlara -hiç olmazsa bir tanesine- bir lokma ekmek vermemiş?

    ve leyla - sistemin değişmesi gerektiğini bilen bilinçli vatandaş.
    leyla reformist. bu rolü tabii ki kadın karaktere biçeceklerdi. düzenden en çok çeken kişi. gündüz işte, akşam evde çalışıyor. annesi de sevmiyor, babası da. çünkü o vatan hayini. çünkü sistemin çarkına çomak sokuyor, baş kaldırıyor. çalışkan, parlak ama korkak değil. zalim değil. değişmesini istediği düzenin temsilcilerinin bakımıyla, temizliğiyle, ilacıyla ilgilenecek kadar merhametli. jakoben değil fakat aptal hiç değil. annesinin yediği boku da babasının yediği boku da biliyor ve bunları yüzlerine söyleyecek kadar cesur.

    bakıyor ki düzelmek bir yana her şey günden güne boka sarıyor. artık değişmeli. bunu da sadece kendi selameti için değil, ailenin selameti için istiyor. en kötü ihtimalle bir koca bulup gidebilecekken istiyor ki kardeşleri bir baltaya sap olsun ve hep beraber iyi yaşasınlar. bunun için üretmeliler. dükkan buluyor, kardeşlerini birer birer ikna ediyor ama çabaları da paraları da yetmiyor derken babanın 40 tane altını meydana çıkıyor. fakat altınlar bayram'a opsiyonlanmış.

    bayram ve aşiret - sömürgeci devletler.
    aşiretin önderleri jilet gibi, evleri muhteşem, mangal yapıp yiyorlar ama ismail (bizimkilerin babası) kapıda bekleyen bir köpek gibi bakıyor. içeri adım dahi atamıyor.

    aşiretin reisi yıllarca insanların iliğini kurutmuş. düğünlerde altın takıp gösteriş yapmış ancak taktığı altınların parasını bile düğün sahibinden almışlar. süt tozu, zararlı tarım ilacı gibi şeyler de hibe etmişlerdir kesin. gelgelelim düğün sahibi mutlu. çünkü aşiretin ona lütfettiğini, onu benimsediğini, kendiyle bir tuttuğunu düşünüyor. onu o zirveye davet ederler, bu birliğe alırlar, şu pakta dahil ederler. hem bakarsın bir gün aşirete reis bile olur... derken bu teklif sahiden geliyor. 40 tane altını verirsen seni yeni reis yaparız diyorlar. (düğünün ardından bir dalavere çıkıp çıkmayacağı da meçhul) diyorlar ki "sen açlıktan ağzı kokan çoluğunun çocuğunun rızkını oğlumun düğününde altın olarak tak, biz de sana prestij verelim. hem sonraki düğünlerden bir kaç altın da sen cukkalarsın."

    baba bunu duyunca büyüleniyor, sürekli takıştığı anne karşı çıkacak ama baba ona diyor ki "ben kral olacam ama sen de kraliçe olacaksın, sahnede gelinin yanında da sen oturacaksın. gel şu 40 altını verelim, yer altı/üstü kaynakları peşkeş çekelim, bak o zaman neler kazanacağız" o kavgacı çift bir anda birbirlerinin azılı koruyucuları oluyor çünkü vaatler güzel. peki çocuklar?

    çocuklar karşı çıkıyor elbette. baba ikna olmayınca alirıza "altınlar babamın, ne derse o" diyerek kardeşlerini ikna ediyor ama son anda altınlar leyla önderliğinde, düğün sahiplerinden kaçırılıyor. baba rezil oluyor ama aşirete fark eder mi? saddam gider barzani gelir, 40 altın 50 altın olur yine aşiret kârlı çıkar. 40 altını da alacak çünkü kapı gibi sözleşme var, işini şansa bırakır mı aşiret?

    baba perişan, çocuklar dükkan için heyecanlı. babayı ikna edip dükkanı gösteriyorlar, baba dükkanı satıp bana altınlarımı geri verin çünkü ben o altınları evi ipotek göstererek aldım diyerek kalp krizi geçiriyor. ilk itirazda da tuvalete düşmüştü (ne hikmetse sapasağlam devam ediyor) baba ölürse naparız? başka baba yok, aynı gemideyiz. baba başımızda dursun. leyla hariç kardeşler babalarının gönlünü yapmak için dükkanı satıyorlar. leyla sayesinde öğreniyorlar ki baba evi hiç ipotek ettirmemiş.

    lan nasıl? nasıl bu kadar alçak olabiliyorsun? aşiret itibarini zaten iki paralık etti, geri dönüşü yok. bari şimdi ailenin yanında saf tut da dükkanda hep beraber bir şeyler üretin, kendi kendinize yetin, eskisinden daha iyi yaşayın. yalancı herifte hiç acıma yok, kendi ailesini daha büyük felaketlere sürüklemek için kıçını yırtıyor. en sonunda başarıyor; devalüasyonla dükkanın parası eriyip giderken, dükkan dahil her şey 6 kat pahalanıyor ve aile daha da parçalanıyor. bir zamanlar büyük adam olacağı umulan zeki çocuk sahte pasaportla yurtdışına kaçıyor.

    bu hikaye leyla'nın değil, alirıza'nın hikayesi. leyla ateşi yakan kişi ama onun favorisi alirıza çünkü alirıza her şeye rağmen saf kalmış. vicdanlı. aptal değil. çalışkan fakat alirıza gibiler değişimi talep etmedikçe değişim gelmez. -bu cümleyi filmde kendisi bizzat söylüyor: "halk isteyecek ki devlet altın fiyatlarını düşürecek"-
    arabayla düğüne gittikleri sahnede baba, aliraza'ya dönüp "iyi ki sen varsın, yoksa bunlar beni dinlemezdi" diyor. alirıza tüm iyi özelliklerine rağmen düzenin koruyucusu fakat bunu iyilik adına yapıyor.

    protestolar sırasında fabrikadan kaçan korkak bir işçiyken yaşadığı süreç onu fabrikanın verdiği üç maaşlık sus payını reddeden ve hatta camları indiren biri yaptı. artık hazır.

    evde doğum günü partisi var, alirıza yine çocukların gönlünü hoş ediyor tam o esnada babasında bir tuhaflık görüyor. yanına gidince anlıyor ki baba ölmüş. ağlıyor, sızlanıyor ve babasının yanmakta olan sigarasını devralıyor. devam mı ettireceksin bu düzeni alirıza?
    "doğum günü iptal! babamız öldü, bugün yas günü..." diyebilecekken ufaklıkların davetiyle dans etmeye karar veriyor.
  • baba ismail'in rejimle benzerliği beni boğdu boğdu duvara attı adeta.

    --- spoiler ---

    baba karakterinin evde çocukların hayatını mahvedip darlayıp dışarıda zayıflığına rağmen güçlü görünme sevdası, çocuklarından gizli biriktirdiği paraları aşiret reisi olup saygı görmek için harcaması, çocukları sefalet içindeyken destek olmadığı gibi sürekli talepkar davranışları ile rejimin kendisi gibiydi .

    rejimin uluslararası alanda kendini güçlü göstermek için nükleer programını sürdürmesi ve bunun toplumsal, ekonomik maaliyetini, ambargonun sonuçlarını halkına çektirmesi; sesini çıkaran, mantıklı gerekçeleri olan, manasız sömürüye ve baskıya ses çıkaran halkını, özellikle kadınları hain ilan eden rejimle ismail'in babalığı benzemekte. hayatını ailesi için harcamış, babasının annesinin tüm saçmalıklarına karşı kardeşlerini ve kalan hayatını sefaletten kurtarmak için çabaladıkça suçlanan, babası tarafından sürekli orospu ilan edilen leyla.

    leyla'nın tokadı belki de kadınların isyanıyla gelen ve rejimi devireceği umulan o tokattır.

    edit: o tokat belki yıkar ismail'i yıktığı gibi. ancak mahvolan ve sefilleşen hayatlar, kaçan fırsatlar ve yıllar geri gelmez.

    --- spoiler ---
  • beni canevimden vurmuş bir film.

    çok erkek kardeşin içinde büyümüş tek kız kardeşlerin derdini anlatıyor. yaşayan bilir.

    --- spoiler ---

    fotoğraf çektikleri sahnede bir kişi de demedi ki leyla sen de gel, bir tane de ben çekeyim, sen de ol aile fotoğrafında demedi. çok üzüldüm
    --- spoiler ---.
  • filmin sonlarına doğru alireza, leyla'ya içini döküyor, bir şeyler yolunda giderken içini kaplayan korkuyu anlatıyor. “kusurları sevmiyorum ve mükemmellik beni korkutuyor, bu nasıl iş? mutlu olmaktan bile korkuyorum.” diyor. leyla da “nasıl düşüneceğin değil, ne düşüneceğin öğretildi sana” diye cevap veriyor kardeşine. bir tarafta leyla var, yırtmak istiyor, ailesi için çabalıyor. diğer yanda da kardeşleri, korkudan küçücük kalmışlar.

    çok çok güzel bir filmdi.
  • --- spoiler ---

    - daha ne kadar gerileyeceğiz? bundan daha gerisi mi var?
    -gençliğimiz var. elimizden kayıp gidiyor.

    -geceleri horul horul uyuyorlar. gündüzleri de mışıl mışıl uyumayı hayal ediyorlar.
    --- spoiler ---
  • dertlerimiz ortak olduğu için sanırım iran sinemasını seviyor benimsiyoruz. güzel film dertli bir film.

    --- spoiler ---

    - dün, bir altın 6 milyondu. trump'ın konuşmasının ardından 7'ye çıktı. tweet attıktan sonraysa 8'e fırladı.

    - tweet mi atmış? tweet bomba mı?

    - hayır ama bomba bile atsa böyle olmaması gerekiyordu. hadi gidelim baba.

    --- spoiler ---
  • imkansızlıkların yarattığı sahte imkanların parıltısı üstüne enfes bir film leyla'nın kardeşleri. her şeyiyle tanıdık ve neredeyse bu toprakların gerçekliğine koşut bir şekilde bize ait bir gerçeği bize bizden daha iyi anlatan bir imkanın, cömertliğin ve yaratıcılığın mahsulü. daha önce de yazdığım gibi türk sinemacılarının neden iran sinemasını örnek alması gerektiğinin bilmem kaçıncı kanıtı bu film.

    filmdeki yoksulluğun panoraması türkiye'nin her yerinde koşulsuz bir şekilde karşımıza çıkan çerçeveye sahip. iktidarın otoriter yapısının baskıladığı toplumların değişmez refleksi olarak kaderle, yazgıyla, inançla kurulan özdeşimin yarattığı bireyin kimlik ve var olma sorunu leyla için kadın olarak katmerlenen bir var olma sorununa dönüşüyor. dinci iktidarların inanç kılıfına sokarak her türden kötülüğü normalleştirdiği, kadınları, çocukları özellikle toplumsal yaşamın süreğenliğinden saf dışı bıraktığı bir toplumsal kurgu içinde var olmaya çalışan onurlu bir kadının hiçbir kahraman titriyle sıfatlandırılmadan ölümsüz bir kahramana dönüştüğü filmlerden oluyor leyla'nın kardeşleri tüm sinemasal saflığıyla. iran sinemasının adeta babadan oğula miras doğallığı, sadeliği, bu sadelik ve doğallıktan doğan gerçekliğin şahitliği, omurgası hiç bozulmayan poetik lezzeti sinemasal zirvelerine bir zirve daha ekliyor.

    tüm yaşamını ona sadece belirli konularda seyirci olma özgürlüğü sağlamış bir erkekliğin kastı altında var olma çabası için mücadele ederek geçiren, yaşamını 4 erkek kardeşi, anne, babası için yani başka yaşamlar için bir tür hoş görü, idare ve denge sahasına dönüşmüş bir kadının, bu insanların hem zeka, hem nitelik açısından çok daha güçlü olan varlığını, kadınlığını, yaşamını bir kenara bırakarak onlara yol olma trajedisini ölümcül bir kırgınlıkla nakş ediyor izleyicisinin yakasına yönetmen saeed roustayi. hem de 39 yaşında. biz de tüm sinemasal dehası çehov, tarkovski kastıyla kutsanış nbc'nin kör gözüne senaryo ve kaba diyaloglarını sinema zirvesi olarak falan görüyoruz.

    leyla'nın gözyaşlarının aktığı sahnelere dikkat edin. isyanını, o gözyaşlarını dökmesine sebep olan yaşamın kırgınlığını bile dilediğince ifade edememenin acısını sessizce döktüğü gözyaşlarına katık ediyor. sadece o an olanlara, geçmişe ve gelecekte olabileceklere ağlamıyor leyla. yazgının şaşmazlığına, kurbanın boynunu bir bıçağa çoktan vermeye hazır teslimiyetine, her şeyin gün gibi ortada olduğu sınıfsal, kültürel, sosyal yapı içinde nizama, kurala, örfe, adete ve en önemlisi cebinde beş parası yokken alçakça bir kurguyla yoksulluğun koltuk altına bir gurur nişanesi olarak sokuşturulan sahtekar itibarın berhavalığına ağlıyor. her şeyin farkında olan leyla, diğerlerinin nasıl her şeyin farkında olamadığına ağlıyor. filmin başında bir işçi olarak hakkını almak için durup eylem yapmak yerine kaçan alireza'nın sözde onurlu davranışlarıyla gelenek ve gerçek arasında sıkışarak can veren geleceğini ancak ve ancak mücadele ederek kazanacağını anlaması ve fabrikaya dönmesi de boşa değil bu yüzden. yönetmen gelecek güzel günleri gerçeği çizgisinin dışına taşırmadan, boş umutlarla, aptalca bir itikat ve iyimserlikle gelmeyeceğini de kulağına fısıldıyor izleyicinin.

    yoksulluğun şakası yok ve leyla tüm bu gerçekliğin içinde bir suçlamaya, utanca, öfke ve nefrete kolaylıkla dönebilecek, bu içten içe kendinden, yoksulluğundan utanma halini uyuşturan boş inançlarla, batılla, sahte gururla ve egemen olanın hiç gelmeyecek olan hülyasıyla dövüşüyor gerçek bir trajik kahraman gibi. kendinden geçiyor diğerleri uğruna ama bunu fedakarlığın don kişot'luğuna soyunmadan yapıyor. dirayet ve itikadını gerçeğin can yakıcı yüzleşmesi ve hükümranlığı için hep diri tutuyor. herkesin öyle ya da böyle leyla'yı dinlemek, leyla'ya inanmak istediği rasyonel bir düzlemin üstünde seyreden neredeyse metafizik toplumsal sütun nihayetinde kendi düzleminde galip geliyor. yoksulluk bir suça, bir utanca, bir failliğe, kötü evlere, eşyalara, konforsuz yaşam alanlarına, sürgüne, kaçışa ve en önemlisi üstü sürekli örtülen bir yüzleşmeden azade zoraki bir sürekliliğe kavuşuyor.

    ve filmin finali... birçok yönetmenin altından kalkamayacağı ustalık dolu bir final yapıyor genç yönetmen saeed roustayi. doğru formüle edilmediğinde, doğru oyun ve mizansen olmadığında karikatüre, gülünç, bayağı, istismar dolu bir sefalet romansına dönüşebilecek o gerçekçi, can yakıcı finali neredeyse tüm gerçekliğinden -film boyunca ilk kez- taşırarak adeta gerçeküstü bir doruğa iliştiriyor. konfetiler, duygu geçişleri, durum ve atmosferin gerçeklikten adeta gerçekdışı bir merkeze, neredeyse aynı noktadan hiç hareket etmeden böylesine bir ustalıkla geçişi bu iyi filmi nihayetinde bir başyapıt haline getiriyor. binlerce film izlemiş biri olarak hafızamda sürekli yer alacak ve asla unutamayacağım, gördüğüm en iyi finallerden biri bu. bunca sadelik ve basitliğin içinden böylesine bir yol bulmak...

    the banshees of inisherin ile birlikte geçtiğimiz yılın en iyi filmi. bizim sinemacılara gerçek sinemanın doğasını anlatmak, öğretmek için döve döve izletilmesi gereken filmlerden.
  • uzunluğuna göre akıp giden, içinde bulundukları durumları içimizde hissettiğimiz bir film olmuş. iran sinemasını sanırım kendi kültürümüze yakın bulduğumuz için bu kadar övüyoruz.

    --- spoiler ---

    avrupa filmlerinde konu hep psikolojiye çıkıyor, bu sebeple de genelde bu 1.5 saatte konuyu işleyip filmi bitiriyorlar. onları da severek izliyoruz tabi, hatta izlerken “bizim durup bunları düşünecek vaktimiz bile çok olmuyor” demişliğim vardır.

    ama bu filmde fakirlik, dibe vurma, aile içi huzursuzluk, bu huzursuzluktan kaçan birey, kadının toplumdaki yeri, töre ve âdetler, umut, enflasyon, enflasyon karşısındaki dolandırılmışlık hissi, umutsuzluk, kardeşlik ve daha nice konu var. bu sebepten akıp gidiyor.

    bu filmi bir amerikalı, bir avrupalı derinden hissederek izleyebilmiş midir merak ediyorum. ama yaşanılanların bizden hiç farkı yok. amerikalı sabah kalkar 1 dolar yine 1 dolar ama biz öyle günler yaşıyoruz ki iki dükkan arası fiyat değişiyor. ya da kadın olduğumuz için sen kenarda bekle muamelesi yapılıyor.

    puanım: 10/10

    --- spoiler ---
  • ekonomik bir fırtınada kapana kısılmış bir ailenin yıkıcı tasviri.

    yorumlarına baktığımda genelde çok beğenilmiş ve 5 yıldız almış , ancak ülkemiz harici yorumlarda yıldızlar düşük. bunun sebebi ekonomik krizi bizim daha iyi içselleştirebilmemiz. iran ile empati kurabiliyoruz. filmin ana teması feodalite ve ekonominin insan ilişkilerine etkisi. bir baba feodal güç için kendi evlatlarını bile görmezden gelebiliyor, güç için evlatlarına sırtını dönebiliyor. görsel görsel

    aile içinde söylenen yalanların dalga dalga yayılarak nasıl zincirleme bir etki yarattığını gösteriyor.

    yolsuzluk ve ekonomik baskıyla gölgelenmiş bir toplumda ayakta kalmak için mücadele eden leyla ve ailesini izlerken yaşadığımız toprakların durumu bir an olsun aklımdan çıkmadı. anlattığı hikaye, eşsiz detaycılığı, kusursuz diyalogları ve nefis sinematografisi dışında hayatımda izlediğim en iyi film finallerinden birine sahip. saeed roustayi iyi bir toplum analizci olduğunu ispatlamış.

    anne babanın sorumluluğu çocuklarını eğitmek ama bazen de feodal ilişkiler nedeniyle çocuklar ebeveynlerini eğitmeye mecbur kalıyor bazı ailelerde” repliği filmin özeti gibi. iran'da yasaklanan bu film kadının ataerkil toplum düzeni ve statüko ile amansız mücadelesini klişeye kaçmadan ilmek gibi işlemiş.

    leyla'nın filmin başında dar bir masaj salonu eşyası ile sıkışık bir şekilde gösterilmesi yaşayacağı zorlukların ,mücadelesinin ve yer yer başkaldırısının ön habercisi.
hesabın var mı? giriş yap