• tertemiz film. sinema sanatının izleyici nezdinde de en romantik yaklaşımlarından biri olan''doğaya kaçan, kaçmaya çalışan (ya da genel olarak sistem karşıtı olan) beyaz yakalı'' titrini daha ilk dakikasında bertaraf ediyor yönetmen. mistik, romantik bir doğacılığa yaslanıp kendini, fikrini büyük bir konformizmle övebilecekken mekan ve karakter karşıtlığını (birliğini) rahatsız edici bir sükunetle seyreltmeyi tercih ediyor. yakın zamanlardan geldiği için mukayese edilebileceği (film dilleri çok farklı ama) captain fantastic gibi nispeten sistem karşıtı bir şova ya da kendi muhafazakar hükmünü bol eleştiri ve tutarsızlıkla izleyiciye dayatan metodik bir filme dönüşebilecekken mesafeli ve rafine duruşunu sonuna kadar korumayı başarıyor.

    düşebileceği hiçbir tuzağa düşmüyor neredeyse yönetmen debra granik. ne doğayı övüp, güzelliyor, ne kapitalizm eleştirisi yapacağım diye karakterlerine '' ferrari'sini satan bilge'' yüceliği empoze ediyor, ne de ''eşi benzeri görülmemiş bir şey anlatacağım'' şovmenliğine girişiyor. savaş gazisi ptsd'den muzdarip sosyal fobileri olan bir babanın kızını zorunlu olarak ortak ettiği kaçışına çevirdiği kamerasını yargıç/jüri hevesinden uzak bir olgunlukla yerleştiriyor kadraja.

    neredeyse hükmü yok filmin. kimseyi yargılamadığı gibi romantize edilmiş bir yücelik de bahşetmiyor. günümüzde bunu yapmak gerçekten çok çok zor. özellikle her şeyin sonsuz bir göstermecilik ve sözde bir özgecilikle şova dönüştüğü sosyal medya çağında. kavramların birbirine girdiği, toplu kanaatlerin büyük fikirlerin önüne geçtiği, dinlemekten ziyade sıranın kendisine gelmesini bekleyen bir heveskarlıkla sadece onaylan insan tipolojisinin galip geldiği bir dünyada meditatif ruhunu sistemden, kapitalden, büyük duygusal şovlardan sıyırıp bunu da yine sahte bir tevazu duygusuyla satmamak çok sık görebileceğiniz bir şey değil.

    yüzbin kere de olsa söyleyeceğim; büyük filmler yapmak için bir sürü kavram, simge, metafordan oluşan çorbalara ihtiyacımız yok. sadelik kisvesi altın hiçbir şey anlat(a)mayan boktan sanat filmleri de ihtiyacımız yok. leave no trace gibi filmler sinemaya ya da sanata olan inancımı sağlam tutmamı sağlıyor benim. nezaketini, inceliğini koruyan, izleyiciyi/ müşteriyi tavlamak için süslenmeyen ama horgörüyle de karşısındakini küçümsemeyen, kısacası kendini satmayan, pazarlamayan yapıtlar bunlar. keşke böyle filmleri daha çok görebilsek sinemalarda. beoning ile birlikte açık ara bu yılın en iyi iki filminden biri leave no trace. özellikle finalde kızın babaya ettiği tek bir cümleyle senaryo metodolojisinde yararlı, faydalı, etkili diyalog yazmanın kuralları hakkında ders veriyor yönetmen ve senaristler. bence bu filmin sinema dili (hem görüntü, hem senaryo, hem yönetmenlik babında) hevesli her sinema aşığı için katmerli, beleş bir ders.

    umarım debra granik bundan sonraki filmleri için böyle uzun molalar vermez. gerçi bu kadar iyi filmler çekecekse beş yılda bir film çekmesine de razıyım ben kendi adıma.
  • algıların (duyguların) pırıltısına doğan
    adım adım gerçeklik yedirilmiş
    yeni bi varlıksın
    pasif bi memnuniyet içinde çok kolayca mutlu olabiliyosun

    şimdi ve burada
    bir kalp atışı sonra gideceğiz (yok olacağız)
    senin zamanda seyahatinde bir rüya (dır bu hayat)

    şansların tükeniyor
    bu dünya (seni) beklemez
    zaman yanından geçip gider (hiç sikinde olmazsın)

    sorular yüzeyin altında yatıyor
    aptallar bir kere daha kandırılıyor
    rahatsız etmeyen (iyi huylu) bir tesadüfle
    varoluşumuzu çaldık
    ve memnuniyetle (seve seve) rüzgara doğru savurduk
    (çarçur ettik, ziyan ettik, yazık oldu)

    şimdi ve burada
    bir kalp atışı sonra gideceğiz (yok olacağız)
    senin zamanda seyahatinde bir rüya (dır bu hayat)

    şansların tükeniyor
    bu dünya (seni) beklemez
    zaman yanından geçip gider (hiç sikinde olmazsın)

    yavaşça dönüyorsun eve (ait olduğun yere) geri dönen rüzgarda
  • oregon'un muhteşem doğasını görebileceğiniz güzel ve düşündürücü bir film. oregon böyle deli bir yer ve barındırdığı deli oranı da yüksek bir eyalet. portland çok güzel bir şehirdir ayrıca.
  • adi gibi bende iz birakmadan bitmis film.

    --- spoiler ---

    kiz cagiza uzulduk. adama kizdik ama bir yandan da uzulduk. insanin aklina kotu kotu seyler geliyor bu kiza ne olurdu boyle birsey olsa da kiz kendi basina devam etse diye.

    film oldukca yavas tempo. cok sanatsal edebiyat parcalayamayacagim dogrusu, aslinda cok basit bir konusu var. sorunlari olan ve kendince sorunardan kacmaya calisan bir baba. oyle ki, sorumluluklarindan bile feragat ediyor zaman zaman her ne kadar kizini mevcut kosullarda iyi yetistirmeye calissa bile. devlet buluyor, bir cozum oneriyor ama uymuyor adama tabii.

    anneye ne oldu bilmiyoruz. bu olay ne zamandir devam ediyor, ve amac ne belli degil. sonda da kiz yeter artik senin sorunlarin benim degil diyor ve sana da kizmiiyorum biliyorum ki yapabilseydin gitmezdin diye ekliyor.

    bu kadar saat bunu seyretmeye deger miydi emin degilim acikcasi. basi soru isareti, sonrasinda olacaklar soru isareti. bir mesaj verme kaygisi yok. mental rahatsizlik uzerine belgesel gibi birsey nerdeyse.

    --- spoiler ---
  • kayıp giden,yiten ve arkasından bakılana ait zamanların ne kadar kısa surelerle tukendigini,yavaş yavaş zaman denen döngude şanslarımızı kendimizin yok ettigini anlatan şarkı.
  • değişik bir girişi vardır.büyük bir karmaşanın içinden çıkmaya çalışan insanı anımsatır.sonra kafasında yıldızlar uçuşan adam çıkar dışarıya hafif sallantılıdır.sonra vincent söylemeye başlar.yüzünüzde hafif hüzünlü bir sırıtışla olanları düşünürsünüz.bir yandan da size geleceği düşündürür.beklemez dünya geçip gider der vincent.sizse pfff 5dk daha kestireyim anne modunda beklersiniz.sonra vincent yok olup gideceğiz der ama 5dk daha?olmaz der gözyaşlarınızı tutmak gittikçe zorlaşır.sonra no morning no future kısmı gelir şarkının.acı dolu sesleri kulaklarınızda değil kalbinizde hissedersiniz no morning no future...işte böyle birşeydir leave no trace...
  • bir kenara kivrilip sessizce aglama istegi uyandiran muhtesem sarki, kesinlikle a fine day to exit albumunun en iyi sarkisi olmaya aday. acayip bir huzur ve huzursuzlugu ayni anda verip insani bir tuhaf hissettiriyor. her tarafi kirip dokmek istediktan 10 saniye sonra sadece yere uzanmak isteyebiliyorsunuz bu sarkiyi dinlerken. bir anathema klasigi olmaya aday.
  • yıllar sonra aklıma gelip anathema'nın ne kadar muazzam parçalar yaptığını hatırlamama sebep olan şarkı. sevgili anathema, iyi ki varsın, iyi ki böyle müzikler yapmışsın. biraz daha yazarsam ergen bir fan gibi cümleler kurmaya başlayabilirim sanırım, o derece güzel bir parça.
  • 02:56'dan sonra giren riffle beraber söylenen "no future no warning" kısmı da insanı kendinden geçirir.
  • vincent abimiz şarkının bir yerinde "moment is passing you by" kısmını "baaaaa-haaa-haaa-hhaaaaaaayy" şeklinde kral tv sanatçıları şeklinde söyler, ama yine de süper söyler.
hesabın var mı? giriş yap