• tipik haneke filmi.

    godard bilim kurgu filmlerinde (alphaville), postapokaliptik yapıtlarında (weekend, king lear) nasıl yakın ya da uzak geleceği değil de modernizme içkin avrupa uygarlığını ele alıyorsa ve bu filmlerin her biri içinde bulunulan zamanda geçiyorsa, benzer biçimde haneke de bu filmde godardyen metaforlara başvurmuştur: sevgisizlik, iletişimsizlik, vahşilik, egosantrizm, duyarsızlık, açgözlülük... bu kavramların her birinin anlatılması için hadiselerin geçmişte ya da gelecekte geçmesi önemli değildir.

    bu bakımdan haneke katastrofik metaforlara başvurmadan uçurumun kıyısındaki avrupa uygarlığının acımasızlığını, sevgisizliğini ve vahşiliğini anlatır.

    edit: güncelleme
  • ümitle ilgili kısacık ama harikulade bir sekans daha (diğeri final) barındıran film.

    --- spoiler ---

    pil bulmanın hayli zor olduğunu anlıyoruz, ki kahramanımız kaseti tükenmez kalemle sarmakta. filmde duyduğumuz tek müzik: kahramanımızın benny'ye dinlettiği beethoven keman sonatı. bunun ümitle ilgisi olmadığını düşünenler için: "en zor koşullarda bile şu dünyada üretilmiş (az da olsa) güzellikleri 'taşıyacak' (az da olsa) insan bulunur."

    --- spoiler ---

    ayrıca sadece, o da kısacık ve walkman'den, tek müzik duymamızla ve elbette konusuyla, bergman'ın skammen'ini (utanç) anımsatan film (utanç'ta duyduğumuz tek müzik transistörlü radyoda çalan bach).
  • hayatta kalma filmlerinde genellikle dunyanin sonunun gelmesinin aksine bu filmde kapitalizmin sonu geldiginde olacaklarin tasarisi vardir. alisildik hayatta kalma filmlerinde herhangi bir doga felaketiyle ya da uzaylilarin istilasiyla artik eskisi gibi yasanamaz. kurdun gununde ise kapitalist sistem herhangi bir nedenden dolayi artik islemez hale gelmistir. boyle bir durumda insanlar toplu yasama yolunda nasil adimlar atacaklar ve nasil bir orgutlenmeye gideceklerdir. gercek (bkz: simgesel duzen)i istila etmistir ve yeni bir duzen tesis edilmek zorundadir. insanligin basina gelen felaketin bir aciklamasi yoktur. kimse nedenlerle ilgilenmez, kimse aciklama pesinde kosmaz, sadece herkes ayakta kalmanin yolunu bulmaya calisir. bir yerlerden sularin zehirlenmesi, hayvanlarin yakilmasi gibi duyumlar alirlar, ama hayatta kalma mucadelesinin kendisi sorularin cevaplanmasindan daha acildir. sonuclar ortadadir; modern hayati idame ettiren butun teknolojiler ortadan kaldirilip insanlar dogayla bas basa birakildiginda yeniden bir topluluk olmayi, yeni bir duzen kurmayi ogrenebilecekler midir? peki ogrenmis olduklari butun ahlak kurallari yeni maddi duruma gore mi sekillenmek zorundadir.
  • dün aksam izleme firsati buldugum ve baya da bi begendigim michael haneke filmi. konusu pek yabanci degildir, nice edebi eserde ve filmde deginilmis, kaynaklarin bitip tükenmeye basladigi yerde insanin acilari, caresizligi, paranoyasi, kendine, vicdanina ve insanliga yabancilasmasi ve bunun ekseninde gelisen trajik olaylardir, yalniz bu filmi benim icin digerlerinden ayri kilan da zaten ele aldigi konu degil konuyu ele alis seklidir haneke nin.
    yani su yasima geldim bi ton drama, trajedi, aglamakli film izledim, ama ilk kez insani aglatan üzen herangi bi aglamakli sahneyi hüzünlü keman yaylarinin destegi olmadan izleme firsatina eristim, ki filmin genel konsepti de o cercevedeydi, filmde soundtrack ya da background müzik namina hicbir sey yoktu, duyguyu ya da tepkiyi arttirici herangi bi efekt herangi bi ses yoktu, ki haneke nin minimalist ve natüralist tavri bi kez daha gösterdi kendini burada. bu baglamda bu film apokaliptik ve kaos un en yalin halini sundu izleyiciye, filmdeki aci ve hüzün muadili eserlerdekinden cok daha gercek ve oldugu gibi idi zira.
    nice drama filmde hüznlendirici sahnelerde yogun hislere nail oluruz, hüzünlü keman melodileri, dolu dolu olmus acili gözlere bakariz giygiygiylar esliginde, umutsuz ifadesiz suratlara bakariz vuuuv diye esen rüzgar ucusan sonbahar yapraklari üzerinde, oldugumuz yerde kalakaliriz izleyici olarak, sahne nin satafatlanirilis katsayisina göre tüyelrimiz diken diken olur gözler dolar, ama gercekte bi hüzün, bi trajedi ani tanik olani böyle gaza getirecek bi sekilde heyecanlaniracak tarzda mi olur? hepimizde kendi tecrübelerimizden yola cikarak biliriz ki öyle olmaz, aksine donuk olur, kart olur, bicimsiz ve estetikten uzak olur, ifadesizlige varacak bi yalinlik icindedir, göreni ya da tanik olani heyecanlandiricak ya da kalp atislarini hizladniracak bir sey degildir özünde, dolayisiyla da haneke nin bu mevzuyu alabildigine minimalist ele alis stili yüzündendir ki trajedi nin en oldugu gibi en yalin en gercek halidir bu film, o baklima enteresandir, görülesidir.
  • haneke izleyicisini sasirtmasi gereken film.
    asiri bir ilgi ile beklenen bu yeni haneke filmi ne code unknown a ne uclemeye nede la pianiste benziyor.filmde; bugune kadar haneke nin izleyicisine kendisini sevdirmesini saglayan,hatta bir hayran kitlesi
    olusturmasina yeten de artan "karanlik-zeki-rahatsiz edici-kendini tam manasiyla ortaya koyan-sindirimi zor" tarzinin cok ama cok az bir kismini goruyoruz.haneke bu filmde bana kalirsa eskiye oranla cok daha az sey anlatiyor.bu anlattiklarinida oyle dolambacli yollardan degil gayet sade ve yalin bir bicimde ortaya koyuyor.filmde ne yasanan dunya hakkinda (neden bu halde oldugu) ne de karakterler hakkinda yeterli bilgi sahibi oluyoruz.sek diyaloglar,yetersiz tasvirler ve karakter cozumlemeleri (cozumlememeleri),teget gecilen psikolojik durumlar ve incenin incesi bir sevgi hikayesi.sonunda net olarak verilen "umut" ve "onemli olan istemektir" kavramlari..
    ayrica ne isabelle huppert ne beatrice dalle ne patrice chereau(aktor ?) nede diger oynayanlarin oyunculuklarini yeterince hissedemiyouz.bu sahislar yerine filmde bugune dek adlarini hic duymadigimiz oyuncular olsaydi herhalde hicbirsey farketmezdi.
    dolayisiyla karisimizda herseyiyle "sig",bana gore basarisiz bir film cikiyor.
    peki haneke neden boyle bir film cekti ? sayet filmin yonetmeni haneke olmasaydi bu yapit,umursanmazlar sirasinin en baslarinda yer alirdi.lakin altindaki imzanin buyuklugu film hakkinda dusunulmesi gerekliligini ortaya koyan onemli bir sembol.dusunuldugunde daha farkli noktalara mi gidilir ? ya da fikirler degisir mi ? gorerek surekliligi icerisinde sevilen seylerden midir bu film ?
    pek sanmiyorum..
    kanimca haneke istedigi gibi bir film yapmis.yani bunu yapmayi istemis.fazlasini degil..fanlarina istedigini vermemis.ya da bugune kadar isteyerek yaptiklariyla fanlarini bir kaliba sokmus,onlari sekillendirmis.bu yuzden kendi kalipladigi pinokyolar gepetto larinin yaptiklarini begenmez olmuslar.
    bende bu pinokyolardan biriyim.
  • fransız filmlerinin yeni dalga akımından miras kalma karakteristik özelliği olan "hayatın bir bölümünü al, heyecanlandırmadan, germeden, masrafa girmeden yalın bir biçimde izleyiciye ver." meselesinin bu sefer de "dünyanın sonu gelirse bu şekilde nasıl anlatılabilir?" sorusuna cevap olarak izleyiciye sunulmuş hali. amerikan sinemasında sıkça ele alınan bir konu olan "dünyanın sonu, her şeyin sonu, kıyamet günü" türünden konuların ne tür bir atmosferle izleyiciye aktarıldığı düşünülürse, haneke'yi bu meseleyi fransız (ya da avusturyalı fark etmez) sinemacının bakış açısıyla çekme düşüncesiyle güzel bir alternatif meydana getirdiği için takdir etmek gerektiği kanısındayım.
  • --- spoiler ---

    medeniyeti yaşamış bir toplumun bir gün elinden tüm imkanları alındığında nasıl çaresiz ve sefil olunabileceğini; kurulu düzen, düşünce ve kabullerin ne kadar çabuk ters yüz olabildiğini gördüm bu filmde. kurulu düzenin yasalar yoluyla insanlara dayattığı yaptırımların, düzenin olmadığı bir zamanda dahi zorbalığa dayanan bir güçle varlığını sürdürdüğünü ve güçsüzün yine güce boyun eğişini gördüm. bireylerin, bireysel olarak bağımsız kalmasının mümkün olmadığını, bağımsız olabilmek için birleşik bir yapıda var olmak gerektiğini söyledi film bana.

    istasyondaki herkes otoritenin koyduğu kurallara uygun davranmak zorundadır. kurallar dışına çıkan olursa da yeni otoritenin uygun bulduğu şekilde cezandırılır. suçun ispat edilemeyince hiçbir şey ifade etmiyor oluşu da beni derinden etkiledi. yaşamlarını devam ettirmek için ellerindeki değerleri takas etmek zorunda olan insanlar modern toplumların inebileceği en alt seviye olarak karşımıza çıkıyor. elinde takas edebileceği değerleri olmayan insanlar ise değere sahip olanların vicdanlarına muhtaçlar. tüm bunlar nedeniyle insanlar çaresizliğin verdiği umutsuzlukla kendi zihinlerinde yarattıkları hikayelere tutunarak avunmaya, ümitlerini kaybetmemeye çalışırlar. ve böylece kendi kendilerini aldatırlar.

    tren insanların tüm bunlara katlanabilmesi, vazgeçmemesi için sahip oldukları tek gerçekçi umut kaynağıdır. tren geldiğinde çıkacakları belirsiz yolculuğun onları yeniden güzel bir hayata kavuşturacağına inanırlar. tüm bunlar umut verici olsa da sevmeyi, nefret etmeyi yani insani duygularının çoğunu yitirmiş bir toplumda yeni düzeni kurmak nasıl mümkün olacaktır?

    devletin, otoritelerin yani insanları nereden geldiği belli olmayan kurallara uymak zorunda bırakan kurumların gereksiz olduğunu, herkesin özgür ve kendi olabildiği bir dünyada yaşamanın daha güzel olabileceğini düşünürdüm. düşlerimde devleti, otoriteleri yok ederdim, ancak hiçbir zaman peki “sonraki gün” dünya nasıl bir yer olacak, insanlar bundan sonra nasıl yaşayacak diye düşünmemiştim. haneke bana bu filmde onun gördüğü “sonraki gün”ü gösterdi. bu nedenle film benim için şok ediciydi. hiç düşünmediğim bir gerçek yüzümü vurulurken başladım tekrar düşlemeye. peki benim gördüğüm “sonraki gün” nasıl olacak?
    --- spoiler ---
  • michael haneke'nin filmi haricinde, 2018 yılında çıkardıkları cardinal albümüyle sergerde music'in 2018'in "umut vaat eden çıkışları" listelerine girmiş, madrid-temelli trio.

    russian circles etkisinin bariz olduğu, bir bas, bir gitar ve bir davuldan oluşan müziklerinde yine bu etkilenme sonucu haşin fakat organik bir temel mevcut. bu öykünmenin alenen görülebileceği karellen ii - ascension adlı eser, her ne kadar post-rock soundunda sevilen bir kerteye tekâbül etmesi açısından hoş olsa da üçlünün ilerideki işleri için bir yandan tatlı bir merak bir yandan da - bir başka kopya olma ihtimalleri dâhilinde - tatsız bir tedirginlik arz ediyor.

    ve fakat yine de 2018 albümleriyle, bir katolik diyarı olan ispanya'dan olmalarına rağmen yine de umut vaad etmeye devam eden gençler.

    - sergerde müzikal promosyon ltd. şti. -
    call: +555 5352421
    +41 05556435
    or visit us @ www.sergerdemusic.com
  • şehrin kirli ortamından, doğanın temiz, güvenli, sığınağına giden bir aile. ama işte haneke insanların bu son sığınağına saldırıyor. ey insanoğlu, artık kaçacak bir yerin kalmadı, sistemin sorgulanma vakti geldi. şimdi artık ya düş kırıklıkları, umutsuzluklar, ölümler, kısaca cehennemi yaşayacaksın yada var olan bu kirli sistemi yıkıp yerine başka bir sistem getireceksin. evet, gri bir film, evet umuttan çok umutsuzluk var, ama gerçekleri seyircinin gözüne sokan, kulaklarından çıkarıp kalbine saplayan, usta işi bir film.
  • sayın michael haneke geçen yıllarla funny games'i geliştirmiş, güvenli hayatlarımız, konforlu arabalarımız, sayfiye evlerimiz kavramını yerle bir etmiş. ahlaki her şey bir bardak su, bir dilim ekmek için elden gitmiş. karanlık ve iç karartıcı bir film ama insan bir an olsun gözünü perdeden ayıramadan gerilim filmi izler gibi izliyor filmi. kızın radyodan dinlediği kısa bir parça dışında jenerik de dahil olmak üzere filmde müzik yok. en azından ben duyamadım.
    ve isabelle huppert yine kusuyor la pianiste'deki gibiama bu sefer çok farklı nedenler için kusuyor ve yine hiçbir şey olmamış gibi felaketler silsilesi yaşıyor..
    kısaca haneke mükemmel bir şey yaratmış. bu arada benny adını ne çok sevdiğini de öğrenmiş olduk.
hesabın var mı? giriş yap