• kaç çeşit kadın gördük fantastik hareminde onun; etine dolgun kadınlar, deli kadınlar, fettan kadınlar, sinirli kadınlar, güçlü kadınlar, zayıf kadınlar... cabiria, fellini’nin bu masalsı haremine sığmayan, gerçek bir kadın.
    kimsesiz, saf, eğitimsiz bir fahişedir cabiria ama yaşamaya, inanmaya ve denemeye cesareti vardır. mazlum olduğu için değil, cesur ve ahlaklı olduğu için severiz onu. pezevenklerin meryem ana’dan mucize dilediği bir evrende, cabiria’nın hayal kurmaya, insanlara güvenmeye, umudunu yitirmemeye ve canı çok yansa da ayağa kalkıp devam etmeye herkesten çok hakkı var der gibidir fellini.
    ele avuca sığmayan bedeni, binbir surat yüzü ve korkunç yeteneğiyle cabiria’yı cabiria yapan masina’dır son tahlilde ama, bu cabiria’da şımarık federico’nun minik guilietta’sını bilme, anlama isteğini ve derin sevgisini de görmeyor muyuz biraz.
  • dikkat buyrunuz, cabiria'nın kaşları aşık olmadan önce yukarı doğru çekiktir, sonraysa normal.
  • sapına kadar umut doludur le notti di cabiria. hele o "herşeye rağmen"ci gülümseten final... candır can.
  • bıçak sırtı bir dünyası var filmin. "altın kalpli fahişeler", gece vakti dolaşan aylakların, pezevenklerin vesairlerin "renkli" dünyası sinema olsun, edebiyat olsun, hep sömürünün, basitleştirmenin, marjinalleştirerek zararsızlaştırmanın ucunda temalar. fellini, sirkdi, yaratıcılık krizindeki yönetmendi filan, hep böyle sanatsalmış gibi olmanın kıyısında konular seçen bir adam. ama garip bir şekilde sinema tarihinin her özenti olma tehlikesine sahip konusuna girişip de, hepsinden de alnının akıyla çıkabilen tek adam aynı zamanda. tam bir ip cambazı olmak gerekiyor böyle filmleri seviyeyi düşürmek tehlikesine karşı (tez: sirk filmi yapmak için ip cambazı olmak gerekir). öyle ki, fellini dışında herkesin böyle filmler yapması yasaklanmalı diye düşünüyor insan bazen. sadece fellini yapabilsin.

    cabiria geceleri daha sonraki birçok filmi gibi birkaç ayrı episoddan oluşuyor. her ayrı episod öyle bir sınıra dayanıyor ki, fellini'nin kitsch ile sanat arasındaki ince çizgi üzerinde nasıl bu kadar duyarlı olmayı becerebildiğine şaşırıyor insan. hikayenin toplumsal bir yaraya parmak basmak gibi bir derdi yok. cabiria'nın sürdürdüğü yaşamın sefaleti, toplumun duyarsızlığı filan gibi vurgulara rastlamıyoruz. daha ziyade bir masal gibi ilerliyor film. cabiria için daha iyi bir yaşamın hayali bir sınıf atlama hayalinden ziyade, masalda birden prensese dönüşüveren sokak kızı hayallerine benziyor. orson welles'in fellini için "hep yaşadığı kasabadan çıkmak isteyen, şehrin hayalini kuran genç bir adam" dediğini okumuş, şaşırmıştım. cabiria gibi filmlerde, fellini'nin gerçekçiliği hedef alan (gerçekçiliği, gerçekliğin, koşulların sunduğuna bir isyan olarak algılarsak) bir tavrı olmadığını görüyoruz. daha ziyade psikanalize çanak tutan, sosyal veya insani gerçekliklerden çok "sokakların şiiri", katolik ahlakı ve saf bir insan sevgisi, yeri geldi bu lafı kullanalım, hümanizm düşüncesiyle yoğrulmuş bir anlayışla karşılaşıyoruz.

    bunun dışında fellini karakterlerinin insaniliğine, tüm görsel virtüözlüğüne paralel, karakterlerin davranışlarındaki, yarattığı atmosferdeki ayrıntılara hayran olmamak mümkün değil. cabiria'nın geceyi beraber geçirmek için geldiği bir film starının evinde, çevresini saran zenginlik ve refahtan huzursuzlanıp yatağa uzanıp müzik dinleyen adamın karşısındaki kanepenin kenarına beceriksizce yaslanışı, elinde çuvallarla yoksullara yardım götüren adamın arabasından indikten sonra giydiği kıyafeti yellendiren hafif (serinliğini hissedip ürperdiğimiz) rüzgar, cabiria dini törende ağlarken arkadaşının nasıl davranacağını bilemeyip nereye bakacağını şaşırması, cabiria'nın zengin film starının evinden sabaha karşı çıkıp eve giderken topuklu ayakkabılarını çıkarıp yalınayak yürümesi...

    yine mesela bıçak sırtı bir sahne, filmin izleyicide yarattığı etkiyi çok güzel özetliyor aslında. izlemeyenler okumasın, sihirbaz gösterisindeki sahneden bahsediyorum: gösterideki seyircilerin gülerek, ekran başındaki seyircilerin ise her an duygu sömürüsüne kayması gerginliğiyle izlediği cabiria'nın hipnotize edilişine kadar bıçak sırtında ilerlerken birden atmosferi değiştiriveriyor fellini. cabiria'nın insanin içine dokunan samimiyeti, gösterinin alaycı izleyicilerinin sesini tamamen keserken, biz ekran başındakiler fellini'nin samimiyetine tümüyle inanıyor ve sinema tarihinde çok az karakteri sevdiğimiz kadar seviyoruz cabiria'yı.
  • fellini'nin filmlerinden birisi. filmde eşini oynatmıştır ve eşinin hareketleri acayip şekilde 7 numara'daki ev sahibinin karısına benzemetkedir.
    filmde bir fahişenin başından geçenler anlatılıyor. sadece kadının mimikleri için bile izlenebilir.
  • film kabaca trajik bir türk filmine benzese de fellini; günah, bağışlanma ve dürüst bir hayata duyulan özlem gibi önemli kavramlara değiniyor.

    --- spoiler ---

    filmin ilk sahnesinde de kandırılıyor cabiria, son sahnesinde de. son sahnedeki hüzün dolu umutlu gözler daha sonra da kandırılacağını haber veriyor sanki.

    --- spoiler ---
  • 1957 yapimi fellini filmi. basrolde yine giulietta masina. oscar, cannes, san sebastian vs oduller. masina romali bir fahiseyi* canlandirir.
  • ilginc olan pek sevgili masina hanim'in canlandirdigi cabiria karakterinin, fellini'nin bu filmden bes sene once cektigi beyaz seyh (lo sceicco bianco) filminde de bes dakikaligina gorunmesidir. fellini, senaryosunu beyaz seyh'te kullandigi bir karakterin uzerine egilerek mi yazmistir; yoksa seneler oncesinden boyle bir film cekmeyi kafasina koymusmudur bilemiyorum. ama iki filmi yapim tarihlerini bilmeden izlerseniz, le notti di cabiria'nin once cekildigini dusunursunuz, yanilirsiniz. ben yanildim mesela.
  • --- spoiler ---

    son sahnesini hem gozyasi, hem de isil isil parlayan gozlerle noktalamis, ne guzel bir filmdir.

    --- spoiler ---
  • hakkında bu kadar az entry girildiğinden anlaşılacağı üzere, günümüz filmlerinin fersah fersah ötesindeki bu enfes film "yalnız ve güzel" ülkemde pek tutmamış.

    işin ilginç yanı federico fellini, sinemadan bahseden herkesin ismini dilinden düşürmediği bir yönetmen. nerede film muhabbeti hoop herkesin ağzında fellini, bergman, lynch, kubrick, tarkovski...aga bir kişi de çıkıp demiyor ki ben harry potter'a bayılıyorum. peki o kadar gişeyi nasıl yaptı bu film? nerede müzik muhabbeti hoop herkesin dilinde pink floyd, nirvana ve şimdilerde adele... aga kimse de demiyor ki müslüm gürses dinliyorum. peki bu adam nasıl baba oldu?

    anlaşılan "herkesin bildiği ama kimsenin okumadığı" ulysses mitine dönüşmüş fellini. adamın ismini herkes biliyor ama filmlerini kimse izlemiyor. kusura bakmayın ama ortalama 40 bin yazardan 12 sene içerisinde toplasan 15-20 cümle söylenmiş böylesi muhteşem bir film hakkında. onlar da elbette ipini koparanın alınmadığı 2007 ve öncesi nesillerde...ama bakarsan herkes entellektüel, herkeste müthiş sinema zevki ve bilgisi var. yerim sizin entelliğinizi de, film zevkinizi de...

    artık dağılabilirsiniz.

    edit: sinirimden, bu filmde tüm zamanların en iyi oyunculuklarından birini gerçekleştiren giulietta masina'dan bahsetmeyi unutmuşum. kendisine, ilk kez izlediğim bir başka fellini klasiği la strada'dan beri müthiş hayranlığım var ve abartmadan gelmiş geçmiş en iyi kadın oyunculardan biri diyebilirim. gerçi götünü başını açmıyor, boşuna izlemeyin agalar.
hesabın var mı? giriş yap