• kurban olduğum avrupa sinemasından bir örnektir, en azından filmden sonra insan, ulan adamlar bmw bilmem kaç patlatmış demek yerine, ölüm ani hacı, sevelim sevişelim der.

    küçük kızımızın giyim tarzı, yaşı için dünyanın en tatlı tarzıdır.
  • "hayat devam ediyor" safsatasına 90 dakikalık bir cevaptır.
  • koca salonda bir avuç izleyiciyle birlikte izleyip, bir benim ağlayıp ve yine bir benim güldüğüm film. ve bir kez daha anladım ki, bu memleketteki yegane nanni moretti fanı benmişim. diğer filmlerinden farklıydı velhasıl. bir aprile, bir kızıl güvercin tadında değildi misal yani sinirden gülemiyordu insan. nedir, ağırdı konu. ölüm, kaybetmek neymiş, nasıl yaşanırmış; fazla salya sümük bulaştırmadan anlatıvermiş yine, vermiş hakkını da pek güzel. helal olsun altın palmiyesi de.
  • brian eno'nun by this river şarkısının hoş bir biçimde kullanıldığı film...
  • sevdiklerimizle hala biraradayken tadını çıkarmamız gerektiğini hatırlatan film.
  • bu filmde baba, evlat acısını tattıktan sonra bir şarkının (michael nyman - water dances) 7-8 saniyelik bir bölümünü geriye sara sara dinler ve her şeyin çok daha başka olabileceğini düşünür. düşünmekten dellenir adeta. az evvel, balkonda sigara içerken fark ettim ki water dances yerine musa eroğlu'dan acı ölüm adlı türkü bu sahneye çok daha iyi oturuyor. ben de bu türkünün hep aşağıdaki linkte başlayan kısmını (2.38-3.08 arası) dinlerim. o 30 saniyenin üzerimde bıraktığı etkiyi ben bu halimle kaldıramıyorum, yavrusunu kaybeden adama ne koyar allah bilir. nereden nereye.

    http://www.youtube.com/…ilpage&v=eh2wbaj8qec#t=158s
  • filmdeki baba, terapist. her duyguya kadir olamıyor ama ruh bütünlüğünü iyi koruyor.
    işi bitince birkaç kapıdan geçerek evine ulaşabiliyor.
    hemen her gün koşuyor. koşmadığı gün dünya duruyor.

    görüşmecileri sürekli kendini tekrarlayan tipler. hangimiz değiliz ki?
    (uğraşıyoruz, çabalıyoruz...)

    öyle işte, filmin son sahnesinde adam, karısı ve kızı fransa kıyılarında bir kumsalda farklı yönlere yürüyorlar.

    *
  • ben bu filme “araf”ta kalmanın filmi derdim.

    ne derlerse desinler, hayat devam etmiyor. ne ölebiliyorsun ne yaşayabiliyorsun. sadece basketbol müsabakasında, coşkulu tezahüratlar eşliğinde durup bekliyorsun. hırka satın alırken deneme kabininde ağlıyorsun. o şarkının ısrarla hep aynı kısmını dinlemek istiyorsun.
  • -spoiler-
    bir yakınını kaybeden kimsenin duyduğu eksikliği en iyi anlatan filmlerden biridir. dört kişilik ailenin hep birlikte evlerinde yemek yemeleri ner ne kadar sıradan görünse de, daha sonra gerçekleşen kayıpla yemek masasının etrafında üç kişi kalan ailenin görüntüsü bu kaybın vahametini ve ölmüş olan aile ferdinin eksikliğini sarsıcı şekilde hissetiriyor. buna benzer birçok sahnenin yeraldığı "oğul odası" izlemeye değer bir yapıt.
    -spoiler-
  • esasen 'psikanalist'in hayatını ekrana yansıtan eşsiz bir film.

    nesne kaybını, suçluluk düşüncelerini, bütünüyle yas sürecini çok güzel işleyen, hayat gibi kitap gibi bi film.
hesabın var mı? giriş yap