• sandrine bonnaire in oynadigi kadin, bir sahnede tv basinda zaplamaktadir. bir suru fransiz kanalini zapladiktan sonra, karsisina trt int avrasya cikar. kadin burada durur ve bir sure kanaldaki garip tarihi turk filmini seyreder. seyrederken dumur olunmustu.
  • sonlara doğru funny games ile benzerliği ayyuka çıkmakla beraber marksist chabrol'ün nasıl bir burjuvazi eleştirisi yaptığı kafaya takılır.burjuvaziden çok proleterya eleştirisi de denemez çünkü süper ikili emekçiden çok ruh hastası ve suçlu görünümündedirler.diskriminasyon,aşağılama ve sömürünün aksine uzlaşmacı ve yardımsever bir tavır içerisindedir zengin ailemiz.iki kadın karakter ise kompleksleri ve geçmişte yaptıkları hataların içerisinde kaybolmuşlardır.birinin içindeki derin nefret ötekine de yayılır ve sonunda beraber patlarlar.

    --- spoiler ---
    zenginlerin lütufta bulunarak fakirlere bağışladığı eşyaların bir kısmının çer çöp olması ve bu aşağılanmaya dengesiz tepki gösteren deli kızlarımızın kilise tarafından da dışlanmasına eleştirel bakabiliriz.ya da yoldan topladıkları mantarla beslenen o da yoksa aç kalan insanlar portresinin yanında midyeleri,jambonları götüren zengin mutlu aile portresi.
    --- spoiler ---

    her şekilde tu kaka olması beklenen burjuvazi,ezilip hor görülüp sonra da hakkını araması gerekenler tarafından parlatılmış ak kaşık haline getiriliyor iyicene.kafalarda çok da bulanık olmayan bir iyi-kötü ayrımı oluşuyor sonuçta ve filmin sonunda kötüler ironik şekilde adeta ilahi adaletle cezasını buluyor.acaba ali cengiz oyunuyla izleyici burjuva tarafına çekilip sonra da pişmanlık mı duyması bekleniyor?yoksa olaya sizin cephe bizim cephe yerine hepimiz kardeşiz bu kavga ne diye cephesinden mi bakılmak isteniyor?yoksaa..mantıksız ve yanlış politikalarla aslında haklı olan kesim karşı tarafı haklı çıkararak bir simulacrum oluşmasına yol açıyor ve biz de buna inanıyor muyuz?ayrıca o tüfekler iki fişeklik değil miydi?
  • filmin sonunda sophienin,hizmetcinin, evdeki herkesi vurduktan sonra illiterate olmaya gonderme olarak sanirim kutuphaneye de bir kursun atmasi cok etkileyciydi.
  • birilerinin iyi ve anlayışlı olmasının, adaletsizliği gidermeye yetmeyeceğini çok çarpıcı bir şekilde gösteren film.
    (bkz: susmak suça ortak olmaktır)
  • hizmetçiyi canlandıran sandrine bonnaire'in kâhkülü kadar sert ve sivri bir film, yönetmen claude chabrol. isabelle hupert'in canlandırdığı isyankâr postane memuresinin külodu görünür bir sahnede. 1999 yılında istanbul film festivali'nde gösterilen sitcom'a da benzer biraz konu ve tema itibarı ile.
  • venedik film festivali'nde başroldeki iki oyuncusuna birden en iyi oyuncu ödülü’nü kazandıran agresif,rahatsız edici ve çok başarılı bir claude chabrol filmi.ama sanki çizilen burjava tiplemesi filmin bazı kısımlarında da belirtildiği gibi faşizan olmaktan öte bana masum ve saygılı gözüktü.öyle ki filmin sonunda çelişkiler içinde kalabiliyorsunuz.hani burjuvaziye başkaldırmadan öte ruhsal ve akılsal sağlığı yerinde olmayan 2 kişinin birbirini bulması ve geçmişlerinde zaten var olan çılgınlıklara bir yeni halka eklemelerinin süreci gibi gözükebiliyor film.
  • sınıf çatışmasını farklı bir dille anlatan güzel film. aslında, genelde burjuva sınıfına ait insanlar kendini beğenmiş, züppe olarak tanımlanırdı. bu filmde ise tam tersi. güzelliği orada, diğerlerinden farklı olmasında.

    bu filmde burjuvazinin temsili televizyon. filmde iki sınıf da televizyon izleyebiliyor. ancak izleme şekilleriyle birbirlerinden ayrılıyorlar ki filmde en çok hoşuma giden şey buydu. biri takım elbise, abiye giyiyor, süslenip püsleniyor ve koltukta opera izliyor, diğeri ise gayet salaş bir şekilde, yerde oturarak, sırtını yatağa dayayıp yarışma gibi bir şey izliyor. filmdeki burjuva aile ne kadar iyi kalpli olursa olsun iki sınıfın arasındaki keskin fark gözler önüne seriliyor. iki sınıfın birbirinden ne kadar farklı olduğu sadece iki shotla anlatılıyor.
  • başından beri kartlarını açık oynamakla beraber (sonuçta ne jeanne'ye ne de sophie'ye pek de güvenmememiz gerektiğini düşündürüp, onların burjuvaziden bir şekilde intikam alacaklarını hissettirir) film boyu gerlimi nasıl diri ve stabil tuttuğuyla ilgili gözden kaçırılmaması gereken önemli bir husus da chabrol'ün vakti zamanında hem film noir'a (chabrol yeni dalga'nın bu konudaki en yetkin yönetmeni) hem de özel olarak alfred hitchcock'a epey mesai harcamış olması gibi geliyor bana.

    film ister istemez akla haneke'yi getirse de chabrol'ü haneke'den -ama özellikle de hitchcock'tan ayıran temel özellik kameranın yönlendiriciliğine ihtiyaç duymamasıdır. burada bu tip filmlerde alışık olduğumuzun aksine bütün iş birinci sınıf oyuncularda biter ve kamera bir izleyen olmaktan öteye geçmez.

    ekşi sinema yazısı için: http://eksisinema.com/…habrolden-son-marksist-film/
  • şunu da not düşmekte fayda var belki: jeanne*, sophie* ile buluşmak için lelievre'lere ilk gidişinde -ki galiba haftasonu tatilinde aile-, düşük dozda bir nefretle evi dolaşıyor, arada kütüphaneyi şöyle bir gezdiğinde elinde bir celine kitabıyla çıkıyor, kalınlığından anladığımız kadarıyla, o kitap gecenin sonuna yolculuk. - ben bugün kıvamında foreshadowing'ler üzerine düşünürken bunu hatırladım.
  • funny gamesle pek çok benzer yöne sahip film: soğukkanlı karakterler, burjuva özellikleri, televizyon etmeni, müzik öğesi, şok edici final..
hesabın var mı? giriş yap