• kusur; kusursuz'un kurguladığı sistemde, ikilemlere ev sahipliği yaptıran, insana kendini yetersiz hissettiren, eksik-hata-yanlışlık kelimeleriyle akrabalık bağı peyda etmiş his. bir tür kabul meselesi. insan kusurlu olduğunu kabul ettikçe arınır aslında kusurundan yavaş yavaş.

    bir insanın aşık olma vesilesi bile olabilir.

    ----

    bir kadın oturur yanına, yabancı bir ülkededir delikanlı. bir resim sergisindedir. gözleri sadece bir resme adeta saplanmışçasına bakmaktadır, genç adamın. anlık bir his ile kadının bakışlarının kendi üzerinde olduğunu anlar, soğukça bakar göz ucuyla ama rahatsız edilmek de istemez. başı yine kendiliğinden çevrilir karşısındaki portreye. dalar gider resimdeki hayale.

    anlamaz ki karşısında izlediği o portredeki kadın, kendisiyle aynı sırayı paylaşmakta o an.. nasıl ki kendisi portreyi izliyorsa, portrenin canlı hali de kendisini izlemekte.
    ` :sabahattin ali` ` :kürk mantolu madonna`
    ----

    raif'in kusurudur, maria'yı aşık eden. öylesine masum bir kusur.. yarım metre yakınında/uzağında aşık olduğu kişiyi göremeyen gözler.
  • göremediğin zamanlar -ki hep olur- yüzüne söyleyene müteşekkir ol, o senin dostundur. senden uzakta senin kusurunu bir başkasına anlatandan ise uzak dur. o senin düşmanındır. barış manço'nun didaktik şarkı sözleri gibi oldu ama öyle.
  • söylendiğinde kulağa hoş gelen bi kelime. eksik ya da hata gibi suçlayıcı bir tavrı yok sanki, daha naif bi duruma işaret eder gibi...
  • dusunceler yurekler buyuk olunca kusurlar eksikler kuculurler... sanki

    yani goz neyi nasil gormek isterse, aynen oyle gorur.
  • eksiklik anlamına gelir ve ayak izi anlamındaki asr, yani eser sözcüğüyle akrabadır. bir şeyin kusurlu olması eksik olması, haliyle o şeyi yapanın izlerini barındırması anlamına gelir. çünkü eksik olmayan ve kendiliğinden "tamam" olan şey yaratılmamıştır, zamandan ve uzamdan bağımsızdır.
  • 'kusurlarınızı söyleyen arkadaşlar edinin.. dikkat edin! kusurlarınızı yalnızca size söyleyen...'

    lao tzu
  • yaradılışta kusur olarak algılananların tümü; bizim gördüğümüz şekliyle bir eksiklik veya hatadan kaynaklı değil, sünnetullah (evrensel yasalar) ölçüsünden aşırıya taşma, şaşma, uzak düşmekten dolayıdır. her yetersizliğin içinde haddi aşma vardır.

    örneğin insan 30 kişiye yetecek bir karpuz üretip yetiştirebilir. bu bir başarı ve doğaya karşı üstünlük gibi görünse de, buna ihtiyacı doğuran sebepler insanın bazı dengeleri bozmasından, aşırıya kaçmasından, daha çok kazanma hırsı gibi faktörlerin ortaya çıkmasındandır. tabiat bunu açığa çıkaracak izinleri kendi içinde barındırsada diğer taraftan muhakkak bir denge bozukluğu baş gösterecektir.

    atmosferde yapay gazlarla yağmur elbet oluşur ama sen doğal yağmurun önüne neyi engel koydun, sistemi nasıl bozdun?

    zaman içerisinde vahiyle birlikte bazı hükümlerin, şartların, emirlerin değişmeside evrenin yasalarının oluşumu ve insanın buna uyumlanması ile alakadardır.

    öyle değil mi? herşey ilerliyor gibi görünüyor ama gün geçtikçe işler sarpa sarıyor.
  • özgünlüğün hayat damarıdır kusur. onun varlığı sayesinde bireysel hale gelir insan.
  • bulamadığında, "eksiksiz"i yerdiğin;
    bulduğunda, "eksik sahibi"ni öve öve bitiremediğin.
    kusur, makbuldür.
  • eldiveninin üzerindeki ipliği zarif bir şekilde aldı, yere bıraktı. " insanlar kusurlarını sevmezler. onlardan nefret ederler ve her zaman saklamak isterler. kusursuzluğu ararlar. eğer bir şey satmak istiyorsan onlara kusurlarını örtebilecek bir şey vaat et " dedi. sonra ekledi " ve tabii insanların senden çekinmelerini istiyorsan kusurlarını gör, yüzlerine vur; çünkü bunu başkalarına söylemenden korkarlar ve senin istediklerini yaparlar "

    o zamanlar daha o zamanlardı " ben kusurları severim her biri kendine özgüdür; çünkü genelde garip hikayeleren doğmuşlardır " demiştim, gülmüştü. şimdiler ise bu zamanlar. insanların tiklerini, yaralarını kapatan bir formül buldum ve zengin oldum. ama hala geçmişimdeki beni kapatacak bir şey bulamıyorum.
hesabın var mı? giriş yap