• yalnizlik senin o konuskan kusun
    hani hep duvarlara anlattigin
    hapislerden kalma, sürgünlerden
    yalnizlik senin o konuskan kusun
    bulutlar tasidigin yakit sürahide
    begonyalar büyüten eski aliskanlik
    yalnizlik senin o konuskan kusun
    kirk kapidan geçmis, kirk kilitten
    yarali, dili lal, kanadi kirik
    vurulmus basinda bir yokusun

    (bkz: ezginin gunlugu)
  • bir gecede biten, tadı damakta kalan yaşar kemal romanı. üstad diyor ki, "günün birinde istanbul'un tarihi yazılırsa, kuş satıcılarından mutlaka bahsedilmesi gerekir, onlar olmadan istanbul'un tarihi çok yavan olur."

    kitap ingilizce'ye the birds have also gone" ismiyle yazarın eşi thilda kemal tarafından çevrilmiştir.
  • anlamıyorum ben bu işi ya. yaşar kemal'in en çok satan, en çok ödüllü kitaplarını okurken nedense hep hayal kırıklığına uğruyorum. öte yandan en az bilinen, hakkında en az yazı yazılmış romanlarını okurken de kendimden geçiyorum. kuşlar da gitti sanki bir seferde yazılmış, üzerinden hiç geçilmemiş gibi duran özensiz ve basit bir kitap aslında; ama o kadar etkileyici ve sade bir anlatımı var ki insanın saklayıp tekrar tekrar okuyası geliyor. ilginç valla.
  • sözleri sivas katliamında can veren behçet aysan'a ait olan bir ezginin günlüğü şarkısı..
  • "keşke sait faik gibi yazabilsem" diyen yaşar kemal'in bu düşünü gerçekleştirdiği romanı. bu yüzden bir yaşar kemal romanından çok sait faik romanını andırır.
  • yaşar kemal'in, bugünleri önceden görür gibi yazdığı kitap.

    --- spoiler ---

    "azgın suratlı, bereli adamlar, gözleri velfecr okuyan, camiden allah'la yaman bir dövüşten çıkmışçasına, yüzlerinin olanca nurunu orada, içerde bırakmış çıkan insanlar, mümin mi bunlar, bu öfkeden bastıkları yeri çatlatanlar, bunlar mı mümin? kuşlar da başlarını alıp gittiler çoktaan...

    şu taksim alanında birbirlerini ezenler, o kadar insanın içinde hak tu, diye ortalığa tükürük savuranlar, sümkürenler, sümüklerini ağaç gövdelerine sürenler, hasta yüzlüler, vıcık vıcık boyalılar, suratlarından düşen bin parça olanlar, düşman gözlüler, gülmeyenler, birbirlerine düşmanlar gibi, birbirlerini yiyeceklermiş gibi, birbirlerinin gözünü oyacak, kuyusunu kazacaklarmış gibi bakanlar, korkanlar, utananlar bunlar mı, korkanlar, ben ben, ben, diyenler, bunlar mı? kuşlar da gitti... giden kuşlarla..."

    --- spoiler ---
  • dün akşam itibariyle bitirdiğim yaşar kemal'in kısacık romanı.

    dolapdere için söyledikleri ilgimi çekti.

    --- spoiler ---

    şu dolapdere yeryüzünde bir tanedir. yoldur, labirenttir, gecekondudur, randevu evidir, kârhanedir, namusludur, kız oğlan kızdır… kiri istanbul’u götürür. temizliği sakız gibi, gıcır gıcırdır. bir insan mahşeridir; doğudan, batıdan, güneyden, kuzeyden ipini koparan soluğu burada almıştır. oto tamircileri, lüks feneri, denizci fenerleri, iki tekerleği kalmış bir bisikletten yepyeni bir bisiklet çıkaran bisiklet onarıcıları, oto yapanları, deniz motoru, yepyeni tekneler icat edenler, kabara çıkanlar, bez dokuyanlar, tombalacılar, tombala çekenler, kaçak sigara satanlar, içkiyi en efendice içenler, zilzurna sarhoş olanlar oradadır. yetmiş iki milletin adam olmamış, dikiş tutturamamışları, gelmişler oraya sığınmışlar, bir baltaya sap olmuşlardır. dolapdere’nin insanlığının, hergeleliğinin, açmazının, düşüklüğünün, dostluğunun, sevgisinin, hayınlığının ölçüsü yoktur. velhasıl, büyülü bir beldedir orası. nerden gelmişse gelmiş, ister bey konağından, ister çingene çadırından… oraya düşen, dolapdere’nin çamurundan, hayuhuyundan bir daha yakasını kurtaramaz. isterse dünyayı bağışlasınlar, o kişi bir daha dolapdere’den çıkamaz. çingenesi, ingilizi, fransızı, kürdü, lazı, türkü, türkmeni, acemi, arabı, … bir kere kapılanmaya görsünler dolapdere’ye, öldür allah bir daha oradan dışarı çıkamazlar. yetmiş iki dil konuşulur dolapdere’de. yanık tenli çingeneler, sarışın göçmenler, uzun boylu kürtler, güzel gözlü gürcüler, bin bir türkünün bin bir lehçesini getirmişlerdir buraya. dolapdere, istanbul’da birincidir, var mı ötesi? var diyenin, alnını karışlarım. dolapdere, dünyada da birincidir. 1943 yılının güzünde, dolapdereli, beli ince, kara uzun saçlı, ta saçları topuğuna değer, hem de sırma tel gibi pırıldar, dolapdere, uzun saçta da birincidir, yanık tunç tenli, iri mavi gözlü zühre, göbek atmada, bir dakikada kim bilir ne kadar göbek kıvırmada, kasımpaşa meydanında üç gün üç gece göbek atarak, sulukulelilere baskın çıkarak birinci gelmedi mi? göbek atmada, dünya birinciliğini, sulukule’nin elinden dolapdere almadı mı? alıp da bütün surları, sulukule’yi, çat diye ortasından kırmızı karpuz gibi çatlatmadı mı?
    --- spoiler ---
  • saklanacak, tekrar tekrar okunacak, üstünde günlerce düşünülecek, bütün zamanların, bütün ülkelerin en güzel edebiyat yapıtlarının yanına konacak bir kitap.
  • yaşar kemal in azat buzat olayının bitişini anlattığı öyküsü. kısa ve öz.
    (bkz: azat buzat beni cennet kapısında gözet)
  • kuşlar da gider insanlık da. insanlık için "bir yere sıkıştı" der üstat. fakat insanlık kuşlardan önce gitmişti. nasıl bir şeyse bu insanlık, hep gidiyor, hep aranıyor, bulunamıyor.
    yoksa hiç olmamış mıydı?

    kuşları kafese sokan ve onları kafesinde ölüme terk edenler..
    kafesteki kuşlara mı, görünmeyen kafesindeki çocuklara mı, kime yanacağını bilmez okur.
    toplumsal değişimle birlikte geleneğin ölüşüne tanıklık ederken, bu haysiyetsiz hayatta kalma mücadelesi için karalar bağlarsınız.
    bir iç sıkıntısıdır, kitap. hani "içim daraldı" dersiniz; öyledir.
hesabın var mı? giriş yap