• gordugum kadariyla "avrupalilarin, gelismekte olan ulkelerin sanayileri guduk kalmasi icin uydurduklari yahut carpittiklari" bir kavram olarak yorumlanabiliyormus kuresel isinma.

    vallahi bu kyoto protokolu hususunda avrupalilarin nasil birbirleriyle papaz olduklarini bilmesek, ongorulen onlemlerin 3. dunya ulkelerinden ziyade sanayilesmis ulkelere kulfet getirecegini anlamasak, abd'deki muhafazakar lobinin tam da bu nedenle (ve 3. dunya ulkelerini kayirdigi bahanesiyle) kyoto'ya destek vermedigini gormesek bile, bir derece inanabiliriz bu yoruma. ama politik gozlemlerden bagimsiz olarak, bu derece herkese acik olan, hakkinda bu kadar cok peer-reviewed makale yayinlanmis bir konuda komplo teorisi gelistirmek akil alacak gibi degil.

    evrim teorisi de bir teori sonucta demekle kuresel isinma spekulasyondan ibarettir demenin zerre farki yok. tipki evrim konusunda oldugu gibi, burada da konunun ozune dair bir suphe yok, mekanizmasina dair supheler var. yani, kuresel isinma vardir ve uygarligimizin buna katkisi da yadsinacak duzeyde degildir; tartisilan konu ise bunun boyutlaridir.

    hatta birkac ay once scientific american'daydi sanirim, kuresel isinmada, birakin son 30-40 yili, sanayi devriminden once dahi insanin bir etkisi oldugu yolunda uzun bir arguman vardi. tarimin yayginlasmasiyla baslamis megersem bizim etkimiz.

    daha gecen hafta da cnn'de, antartikada calisma yapan bir grubun, yilin bu zamaninda sivrisineklerden yakindiklarini, uzerlerine o spreylerden sikmadan disari cikamadiklarini duymustum.

    ayrica daha gecen gun, genelde entel gozukmek icin okurmus gibi yaptigim ve aslinda sadece resimlerine baktigim bilim dergilerinden birinde, yeni bir calismanin sonuclarini gordum: tahminlere gore eger butun fosil yakitlarini yakarsak, sadece bunun etkisi, 2100 yilinda 3-4 derecelik bir isinma olacakmis. en kotu ihtimalle maksimum isinma 7 dereceyle sinirlanacakmis. fakat bu geleneksel kaynaklarin yaninda, daha kullanilmamis olan yeni kaynaklari da yakarsak (tar sands, oil shales gibi seyler, bakin googledan bulun) worst case senaryo, uzun vadede 13 dereceye kadar asimptotik bir artisi ongoruyor. evet, aciga cikan gazlarin buyuk kismi tekrar okyanuslar tarafindan emiliyor ama atmosfere kacan kisim bile bu degisim icin yeterli. bu isinma, iklim bozukluklarinin yaninda 11 metrelik bir su yuksekligi artisini da beraberinde getirecegi icin buyuk felaketler olasi.

    demek ki biraz daha gayret edersek, ankaraya deniz getirebilir, bu istanbullularin cenelerinden kurtulabiliriz. melih gokcek'ten bu konuda bir girisim bekliyorum, gitsin abd'de lobi yapsin, bush'la cay kahve icsin.
  • - küresel ısınma hakkında ne düşünüyorsun?
    - bırak yaa sobanın yerini tutmuyor...

    (bkz: cihan ceylan)
  • dünyanın topyekün ısınması olayıdır.
    aslında uzun dönemlere bakıldığında dünyanın sıcaklığının hiç bir zaman sabit kalmadaığı görülür. dünyamız yüzlerce milyon yıl süren sıcaklıkların ardından onlarca milyon yıl süren soğuk dönemlere girmektedir, bu soğuk dönemler içinde yüz bin yıllık periyotlarla on bin yıl süren sıcak dönemler bulunmaktadır, bu sürenin içinde de onlarca ya da yüzlerce yıl süren hafif soğuk, sıcak dönemler bulunmaktadır. sıcaklıklar bu şekliyle üst üste binmiş dalgalar şeklinde düşünülebilir. büyük bir dalganın üstünde daha küçük dalgalar o dalgaların üstünde de daha küçük dalgalar vardır büyük dalga alçalışta olsa bile bir kaç yüz yıllık ısınmalar gerçekleşebilir.
    bu sıcaklık değişimlerinin nedeni tartışılmakla birlikte bir çok bilim adamı, güneş lekeleri, volkanik faliyetler, dünyanın yörüngesinde doksan beş bin yılda bir gerçekleşen basıklaşma, dünya eksenindeki küçük kaymalar... gibi çeşitli sebeplerin ısınma ve soğuma olaylarına sebep olduğu tahmin ediliyor.
    dünya son olarak bundan elli milyon yıl kadar önce soğuk bir döneme girdi ve hala o soğuk dönemin içindeyiz, bu dönemde daha önceden üzerinde tundra benzeri ormanlar olan kutup bölgeleri buzla kaplandı. sıcaklıklar ciddi biçimde düştü, bir çok canlı değişime ayak uyduramayarak yok oldu.
    bu soğuma periyodununu son bir milyon yılında gezegenimizin en az dokuz kez iyice soğuduğu ve buz tabakalarıyla kaplandığı biliniyor. şu an ise bundan elli milyon yıl önce başlayan soğuk dönemin içindeki sıcak dönemlerden birinin içindeyiz, tarihi kayıtlar ve görece yakın dönemdeki bulgular incelendiğinde bu dönemin sonunda olduğumuzu bile söyleyebiliriz. başka bir deyişle dünyamız şu anda soğuma eğiliminde olmalı ve bir kaç yüz ya da bin yıl içinde tekrar buzullarla kaplanmalı. ancak 20. yüzyıldaki kayıtlar gösteriyor ki dünya tersi yönde ısınıyor. hatta söylenebilir ki son 1200 yıllık dönemin en sıcak günlerini yaşıyoruz.

    bugün dünyada sıcaklık dengesini kuran çeşitli unsurlar vardır. mesela antartika dünyanın buzdolabıdır denilebilir. kar dünyaya gelen ışığın % 80-90 ını aynen yansıtır ve bölgenin oldukça soğuk kalmasına sebep olur.
    diğer bir unsur taşıyıcı bant olarak bilinen okyanus akıntısıdır. bu akıntı sıcaklığa göre zaman zaman deniz yüzeyinde zaman zaman suyun altında çok çok büyük miktarda su taşır. bu akıntı bir periyodunda dünyanın etrafında bir kaç tur atacak kadar mesafede su taşır bu sırada bir bölgedeki sıcak ya da soğuk havanın başka bir bölgeye taşınması görevini de yapar. şimdi bu akıntınını izlediği yoldan bahsetmeyeceğimi belirtmekle birlikte verdiğim bağlantıdan bir göz atmanızı tavsiye ederim: http://www.kirsehirsivilsavunma.gov.tr/…mage005.jpg

    son yıllarda bilinen bir gerçek ısıl dengemizi sağlayan buzulların sıcaklık artışı yüzünden hızla eridiği. peru kili adalarındaki qori kalis buzulu 1995 yılında otuz metre geri çekildi, tiyen şan dağlarındaki buzullar son kırk yılda %20 küçüldü, yeni zellandadaki buzullar son yirmi yılda kütlelerinini % 20 sini kaybetti... örnekler çoğaltılabilir. dünyanın ısındığına dair daha bir çok kanıt olmakla birlikte bunların en önemlisi bir buçuk yüz yıldır tutulan direkt sıcaklık kayıtları.

    dünyanın ısınması konusunda önemli bir faktör de atmosferimiz ve sera etkisi. yer yüzüne ulaşan güneş ışınları onu ısıtır ve bu ısı kızıl ötesi ışınlar şeklinde yer kabuğundan tekrar ayrılır. ne var ki atmosferimiz içeri giren güneş ışınlarının aynı şekilde çıkmasını engelleyen ve bu sırada dünyayı ısıtan bir yapıya sahiptir. bu konuda sera gazları olarak bilinen gazlar oldukça etkili olmaktadır; bu gazların başta gelenleri su buharı karbondioksit ve metan olmakla birlikte dünyadaki sera etkisinin %75 inin su buharıyla gerçekleştiği bilinmektedir. bu gazların ısıyı tutmaması halinde yer kabuğunun sıcaklığının -18 dereceye kadar düşeceği tahmin edilmektedir, aksine bu gazların artıp fazla ısı tutması ise dünyayı çok çok sıcak bir gezegen haline getirebilir.

    bilim adamları son yüz yılda gerçekleşen ısınmanın sebebinin karbondioksit olduğu kanısındalar ziraa bu maddenin atmosferimizdeki seviyesi son iki yüz bin yılın en üst noktasında. son yüz yıldır yapılan araştırmalar gösteriyor ki dünyadaki karbondioksit miktarının iki katına çıkması gezegenimizin sıcaklığını 6 derece arttırıp, hayatı alt üst edebilir ve yine çalışmalar göstermektedir ki geçtiğimiz yüz yılda bu gazın miktarı %25 artmıştır.

    bugün atmosferimizde 750 milyar ton kadar karbondioksit bulunuyor. fosil yakıtlar her yıl 7 milyar ton kadar karbondioksit saçarken bitkilerin soluması 50 ormanların yok edilmesi 3 topraktan gerçekleşen salınım 50 okyanuslardan gerçekleşen salınım 100 milyar ton karbondioksiti atmosferimize veriyor. diğer yandan bitki foto sentezi 100 milyarton gazı çekerken okyanuslar 104 milyar ton gazı yine bünyelerine alıyor (okyanuslar için aradaki 4 milyar ton sudaki bitkilerin gerçekleştirdiği fotosentezden geliyor) bu değerleri toplayıp çıkarttığımızda görüyoruz ki her yıl 207 milyar ton gaz atmosfere salınırken 204 milyar ton gaz geri emiliyor. bu da her yıl 3 milyar tonun atmosfere salındığı anlamına geliyor ve yakıt tüketiminin artması her yıl bu sayıyı arttırıyor. ne var ki gezegenimizdeki fosil yakıtlar karbondioksit miktarını 5-10 katına çıkarabilecek düzeyde. bu şekilde devam ederse 2050 yılında karbondioksit miktarı 1850 dekinin iki katına (1850 yılındakinden 6 derece yüksek sıcaklık demek) 2100 yılında ise üç katına çıkacak.

    dünyanın ısınmasına sebep olan diğer gaz ise metan. metam moleküllerinin ısı tutma yeteneği karbondioksit moleküllerinin kinin 20 katıdır ne var ki bu gaz atmosferde çok az miktarda bulunur. fakat petrol ve doğal gaz kuyuları her yıl çok büyük miktarda metanı atmosfere salmakta ve bu gazın miktarı her yıl %1 artmaktadır.

    sera etkisinin en büyük sebebi ise su buharıdır (küresel ısınmanın değil sera etkisinin). atmoferdeki su buharının artması çok ciddi bir ısınmaya sebep olurken bu ısınma okyanusların buharlaşmasıyla su buharı miktarını arttırır bu ise daha fazla ısıya sebep olur. bu durumda su buharı kendi başına bir ısınma sebebi olmamakla birlikte diğer gazların başlattığı ısınmaya büyük miktarda katkıda bulunmaktadır.

    bugün ısınmanın sebebinin insanların yaydığı bu gazlar olduğu henüz kanıtlanamamış olmakla birlikte çoğu bilim adamı küresel ısınmanın varlığına inanmaktadır.

    gelecekteki hava olaylarını tahmin etmek için iklim modelleri kullanılmaktadır, yaygın olarak kullanılan iklim modelleri önümüzdeki elli yıl içinde 1-5 derecelik sıcaklık artışı öngörmektedir. başka bir deyişle havanın daha da ısınacağından herkes emin fakat bunun ne ölçüde olacağı bir tartışma konusu. 1 decerelik artışın bu günkü toplumsal düzeni fazla etkilemeyeceği düşünülürken 5 derecelik artışın tüm yaşamı alt üst edeceği iklimleri tamamaen değiştireceği ve bir çok türün yok olmasına yol açacağı kesin.

    dünyanın 3-5 derece ısınmasının bir çok etkiye yol açacağı kesin. gezegendeki karbondioksit artışı tarımı biraz olumlu etkileyecek olsa da sıcaklığı değişimi bir çok bölgeyi kurak araziye dönüştürecek, bütün iklimler ve sıcaklık akışı değişecek, sıcaklık akışının değişmesi fırtına, kasırga, ve sürekli rüzgarların yönünü değiştirecek. bir çok yeni bölge fırtınalara maruz kalırken, rüzgar hatlarının değişmesi başta elektrik üretimi olmakla birlikte çok şeyi değiştirecek. yağmur hatları tamamen değişecek, ve gezegene tahminen daha fazla su düşecek deniz kıyısındaki bir çok bölge sular altında kalırken özellikle alçak ülkelerin %10 a kadarlık bir kısmı sular altında kalacak (bkz: bengaldeş).yağmur hatlarının ne şekilde değişeceği bilnmemekle birlikte bir çok ülkenin tarım politikasını değiştirmek zorunda kalacağı, ekonomik dengeleri sarsacağı ve çeşitli fakir ülkelerde açlığa sebep olacağı kesin. küresel ısınmanın etkilerinin saymakla bitmeyeceği biliniyor fakat bunlardan önemli bir tanesi taşıyıcı bant ın (hani adres falan vermiştim ya o bant) durma ihtimali (bkz: felaket senaryosu). ne gibi bir sıcaklık artışının bu bantı durduracağı bilnmemekle birlikte, tortular üzerinde yapılan çalışmalar bu bantın daha önce bir kaç kez durduğunu gösteriyor. bu durumda antartikanın kafayı yemesi, kuzeyden gelen soğuk sularla soğuyan hint okyanusunun bantın durmasıyla aşırı ısınması, muson yağmurlarının çıldırması, güneyden gelen sıcak sularla ısınan kuzey avrupada sıcaklıkların 10 derece düşmesi... muhtemel. taşıyıcı bantın durması küçük bir ihtimal ve bir felaket senaryosu olmakla birlikte 3-5 derecelik bir ısınma buna benzer -sürekli rüzgar hatlarınını durması ya da yön değiştirmesi, yükselen denizin temiz su kaynaklarına çok ciddi hasar vermesi ve dünyada bir su sorunu belirmesi, yüksek sıcaklıkta daha iyi mutasyon yeteneği kazanan virüslerin yeni hastalıklara sebep olması, böcek yumurtalarının ölmesini sağlayan gece ve kış soğuklarının hafiflemesinin sivrisinek popülasyonunu çok ciddi biçimde arttırıp her yıl fazladan bir milyon kişinin sıtmadan ölmüne sebep olması gibi- gerçekleşme ihtimali az olan bir çok yeni felaket seneryosunu beraberinde getirir ki bu durumda bu senaryolardan en azından birkaç tanesinin gerçekleşmesi muhtemeldir.

    söylediğim gibi gezegenimizin soğuması gerekirken, yaşadığımız ısınmanın periyodik bir döngü olmadığı ve küremizin bizim yüzümüzden ısındığı fikri, kanıtlanamamış olsa da bir çok bilim adamınca doğru kabul ediliyor ve bunun dünyayı tamamen değiştirebileceği biliniyor. sebebi hangi ülke olursa olsun ısınmanın bütün dünyayı alt üst edebileceği bir gerçek (bkz: anlatım bozukluğu).
    bu durum insanın aklına gorbaçovun şu sözünü getiyor: "önümüzdeki yüz yıllarda çevre koşulları dünya çapında bir yıkıma yol açtıkça, askri değil ama ekolojik güvenlik tüm ulusların en çok önem verdiği konu olacak"**
  • belki çocukluğumdaki mevsimleri özlediğimden, uzun zamandır bu nane periyotlar halinde ilgimi çekip kafama takılıyor. varlığı rahatsız ediyor beni. yadırgıyorum. aslında mental olarak kendimi rahatlatmak istiyorum, zira fatalist bir insanım, çırpınmayı pek sevmem. bu küresel düdükte eksik bir şeyler var, ters bir şeyler var. sebepleri yapay olsa da kendisi olması gerektiği kadar doğal değil, doğadan kopuk. benimkisi öyle bir yadırgama. doğadan biz insanlara güzellik beklemiyorum, kendisi hakkındaki düşüncelerim belli (bkz: doğa/@radioheadbanger) zira küresel ısınma bu dünyanın bir parçası değil. bunu hissedebiliyorum ki his dediğimiz şey de aslında depolanmış gözlemlerimizin bir sentezi. doğaya yakışan bir hadise değil. doğadan ziyade insan işine benziyor. "e ne var bunda, biz de öyle diyoruz zaten." diyeceksiniz elbet ama öylesi bir insan işi değil. sera gazı, egzoz gazı, inek gazı bir yere kadar.

    yaklaşık son iki aydır en çok küresel ısınma ile ilgili şeyler okudum desem yalan olmaz. o okumalarım arasında alakasız bir şekilde haarp denen akıllara zarar bir oluşumla karşılaştım. internet deryasında görece az kaynakta geçiyor; sözlükte de küresel ısınma ile tek bir bakınız olarak ilişkilendirilmiş. nette çok fazla detaylı bilgi bulmak da zor; projenin askeri gizlilikte yürütülmesinden, pentagon'un gerekli gördüğü internet sitelerine sansür uygulamasından dolayı. bu noktada amerika'nın ufo mevzusu gibi şehir efsanesileştirmesi taktiğine başvurduğu ilk aklıma gelen şey oldu. bir fark var ki bu öyle sallamasyon gaz bir konu değil. oldukça ciddi, görülebilen, bilinen bir hadise. kapasitesi ve yapabilecekleri belli, ürkütücü. kendi elektromanyetik dalgalarınızla iyonosferde at koşturmanızı ve dünyanın enerji alanlarıyla oynamızı sağlayan bir oyuncak bu. atom bombasını hurdaya çıkarabilecek bir savaş teknolojisi. özetlemek gerekirse füzeleri ve uçakları havada imha etmek, derindeki denizaltılarla ve uzaktaki birimlerle güvenli hızlı iletişim sağlamak, istenmeyen iletişimi kesmek gibi işlere yarıyor. ha bir de havaları değiştirebiliyor, depremler ve tsunami'ler yaratabiliyor, beyindeki sinir akışına etki edip kitlelerin ruh halini belirleyebiliyor, termonükleer patlamalar oluşturabiliyor (bkz: http://www.youtube.com/watch?v=mnrpzouvhj4) (bkz: #1324470) (bkz: #6787535). dünya tarihi böyle bir felaket görmedi. aynısından (belki daha gelişmişi?) bir taneye de rusya'nın sahip olduğunu bilmek, nikola tesla'nın sapık dehasının 60 yıl sonra dünyayı yok edebilecek hali aldığını söylemeye yeterli sanırım.

    sistemin kapasitesini düşününce, "küresel ısınma" adını verdiğimiz hadisenin at penisinde kelebek kaldığını anlayabiliyoruz. çünkü ortada uydurma veriler ve komplo teorilerinden ibaret farazi şeyler değil, bilim adamlarının onayladığı ve azımsanmayacak kısmının da tehlikeli bulup karşı çıktığı gerçeği var. hadi 17 ağustos 1999 gölcük depreminde parmağı olduğunu iddia edenlere deli dedik, komplo teorisi dedik. benim amerika'nın küresel ısınma'ya karşı politikasıyla ilgili daha mükemmel bir komplo teorim var; bu adamların görünen sebeplerin büyük bölümünün kaynağı oldukları halde küresel ısınmaya karşı bir adım atmama sebeplerine dair. böyleyken hallerinden memnun olduklarını düşünüyorum. bütün sebepler ortada işte, bunlardan oluyor küresel ısınma diyoruz. neden başka sebep aransın? sera gazı, egzoz gazı, inek gazı falan. iyi bir kamufle. her değişik bakış açısının "komplo teorisi" damgasıyla gündemden düşürülmesiyse bambaşka, basit ve etkili bir yol. 1983'ten beri yapılan ölçümlerde yüzyılın en sıcak ve en kurak yazlarının son 8-10 yıl içinde yaşanmış olması ve haarp'ın da 10 yıldır aktif olması benim için tesadüf değildir. zaten benim için tesadüf diye bir şey de yoktur. haarp için bir ayrıcalık yaratamayacağım üzgünüm.

    direkt küresel ısınma için olmasa da, yaşadığımız dünyaya ihanet etmemek adına küresel ısınmaya karşı sorumluluk hissetmek güzel bence. ben bile nispeten düşünceli davranmaya çalışıyorum, bir şey seçerken karar verme aşamamı etkiliyor. da öyle senin benim yaptığımız bir şey olduğunu düşünmüyorum. aynı şekilde senin benim çözebileceğimiz bir şey olduğunu da. öyle olsa yine "big brother" yine gerekeni yapardı. hülasa olur da birkaç yıl sonra "küresel ısınma - haarp" ilişkisi komplo teorisinden öteye geçerse, "gökyüzüne demokrasi getirdik." diyebilirler, şaşırmam.
  • insanın ateşi neden çıkar? vücuda bir mikrop, bir virüs girmişse vücut onunla cenge tutuşur, bu da ateşinin yükselmesine yol açar. dünyanın ateşi neden çıkar? demek ki üzerinde muhakkak bir virüs var ki dünyanın ateşi çıkıyor. bu virüsün kimliğini ise matrix üçlemesinin ilk bölümünde saygıdeğer agent smith şu şekilde beyan etmiştir:

    "i'd like to share a revelation that l've had during my time here.
    lt came to me when l tried to classify your species...
    and l realized that you're not actually mammals.
    every mammal on this planet instinctively develops an equilibrium with the surrounding environment.
    but you humans do not.
    you move to an area and you multiply and multiply until every natural resource is consumed.
    the only way you can survive is to spread to another area.
    there is another organism on this planet that follows the same pattern.
    do you know what it is?
    a virus.
    human beings are a disease.
    a cancer of this planet.
    you are a plague.
    and we are the cure."

    aşağı yukarı şudur anlatılmak istenen:

    "siz insanları sınıflandırmaya çalıştığım zaman sizin aslında memeli canlılar olmadığınızı farkettim. çünkü bu dünyadaki her memeli canlı çevresiyle bir uyum içerisinde yaşar. ama insanoğlu bu şekilde yaşamıyor. siz bir bölgeye yerleşip o bölgenin tüm kaynaklarını tüketene kadar çoğalıyorsunuz. yaşamınızı sürdürmeniz için tek seçeneğiniz başka bir bölgeye sıçramak kalıyor. aynen bu şekilde davranan dünya üzerinde başka bir organizma daha var: virüsler. insanoğlu bir hastalıktır, bu dünya için bir kanserdir. siz vebasınız ve biz de tedaviyiz."
  • kafamin karisik oldugu dogal olay.

    daha once konuyla ilgili girdigim entrydeki (bkz: #10390435) linki okuyunca karamsarliga kapiliyorum. ama cozum planlarina gelince uzmanlarin yaptigi bir suru oneri var. plazma tv almayin alacaksaniz lcd alin (plazmacilar lcd ile ayni gucu harcadiklarini iddia edip zaten lcd de uretiyorlar.) enerji tasarruflu ampul kullanin, kucuk motorlu mumkunse hibrit araçlar* araclar kullanin vs. peki niye ben bunlari alirken dikkat ediyorum da bu heriflerin bunlari uretmesine kimse engel olmuyor. nicin ben tek basima samanlikta igne ariyorum. bu arada birileri samanliga kamyon kamyon saman bosaltiyor. nicin ben suclu hissettiriliyorum. nicin gelismis ulkeler bu konuda kilini kipirdatmazken kurusel isinmaya sebep olamayan ulkelerin kyoto protokolunu imzalamamasini bahane gosterip protokulu imzalamiyorlar. bu ulkeler bir sey yapmayinca benim kullanacagim lambanin ne onemi var. bu adamlarin cocuklari yok mu yoksa hepsi kisir ve zaten nesilleri devam etmeyecek mi. ben bu olayda ki ikilemi cozemedim.
  • karbondioksitin suda çözülme formu karbonik asittir. kola gibi gazlı içeceklerdeki asit budur kısaca. bir suya ph ölçüm cihazı koyup pipetle içine üflerseniz(co2 urettiginiz icin) ph düşecek, su asidik hale gelecektir. evde deneyebilirsiniz.

    karbondioksitin suda çözünürlüğü oksijene kıyasla 35 kat daha fazladır.
    25 derece sıcaklıkta 1 bar altında 1.45 g/l yani. oksijen için bu değer 40mg yani 0.04 g/l'dir. yani okyanuslarda üretilen oksijenin büyük kısmı atmosfere karışır, karada üretilen karbondioksit ise okyanuslara karışma eğilimi gösterir.

    ve fakat karbondioksit atmosferde ve suda çok fazla miktarda bulunmaz, nitekim bitkisel organizmalar fotosentez yaparak bu karbonu tutarlar.

    dünyadaki oksijen üretiminin(fotosentez) %80'ini okyanuslardaki mikroorganizmalar (fitoplankton) gerçekleştirir.

    fitoplanktonların ürettiği organik materyalin %45'i diatom grubu fitoplanktonlardan gelir. bu organizmalar silisyum kaplı bir hücre çeperine sahiptirler. çok güzellerdir aslında.

    işte hikaye tam olarak burada başlar. biz insanların ürettiği karbondioksit miktarı okyanuslarda çözülmeye devam ettikçe, okyanusların ph'ı düşer, su asidik hale gelir. bu süreç belli bir noktadan sonra diatomların silis kabuklarını eritir ve kitlesel olarak ölmeye başlarlar.

    diatomlar ölürse dünya'da oksijen üretimi %35 civarında düşer. böyle bir düşüşün sonu insanlığın sonu da olabilir. kaldı ki bu yazmış olduğum olaylar silsilesi küresel ısınmanın onlarca etkisinden sadece bir tanesi.

    malesef bazı bilimle alakası olmayan çapsız insanlar (such as donald trump) kendi kendilerine fetva verip küresel ısınma diye bir şey olmadığını, varsa da insan kaynaklı olmadığını ileri sürüyorlar. denial diyorlar psikolojik travmalarda buna, reddetmeyi seçiyor başına gelen felaketi.

    tamam küresel ısınma insan kaynaklı olmasın hadi senin güzel hatrına. ee karbon emisyonu insan kaynaklı, zira yaktığın her yakıt karbondioksit üretiyor.
  • dunyanin (en azindan insanlarin) sonunu getirebilecek problemlerden sadece birisi. ayrica kapitalizmin hic ilgilenmedigi bir$ey.
  • davos'un paradigma üretmek/belirlemek için uygun bir seçim olduğunun kanıtı. küresel ısınma bir anda gündemin baş maddelerinden biri oluverdi. biz de bu vesileyle bildiklerimizi anlatalım isteriz.
    yalnız ben biraz şüpheyle bakıyorum bu işlere, şimdiden söyleyeyim.

    evet efendim, küresel olarak ısınıyoruz anlaşılan, yani henüz heretik bilim adamları bile bu konuda çekince belirtmediklerine göre (en azından benim bildiğim kadarıyla tabi) küresel ısınmanın gerçek bir görüngüye tekabül ettiğini kabul edebiliriz. ama ben işin bir diğer boyutuna bakalım diyorum.

    efenim malumunuz, ozon tabakasındaki delik ile küresel ısınma arasında ciddi bir bağlılaşım olduğu yaygın bir kabuldür. diğer bir yaygın kabul ise kloroflorokarbon (cfc) adlı şerefsizin delici maddelerin önde gideni olduğuyla ilişkilidir.

    bu veçhile 1987 yılında montreal protokolü diye bir şey imzalanmıştır ki bu ve bunun gibi şerefsiz delici maddeler üretim süreçlerinde kullanılmasın, çevre dostu diğer kimyasallara yönelinsin.

    üçüncü dünya ülkelerine de on sene mühlet tanınmıştır ki bu tasarıyı hayata geçirebilsinler.

    peki ne olmuştur? hindistan örneği üzerinden anlatalım.

    cfc temel olarak iki sinai kesimde yaygın olarak kullanılmaktadır. birincisi buzdolabı, ikincisi klima.
    cfc'nin iki ikamesi mevcuttur. biri hfc 134a ve diğeri hidrokarbon.

    şimdi bu hindistanlı buzdolabı üreticileri hfc134a'ya geçmek için birtakım teşebbüslerde bulunmuşlar fakat buna nail olamamışlardır. neden?

    ilkin, bu hfc134a isimli çevre dostu maddenin patentine ve ticari sırlarına sahip olan uluslararası şirket bu teknolojinin kullanımı için 25 milyon dolar talep etmiştir. ama bu şirket bununla da yetinmemiş, bir koşul daha öne sürmüştür. buna göre bu şirket teknolojiyi kullanacak olan hindistan menşeili şirketin hisselerinin çoğunluğuna da sahip olacak ya da hindistanlı şirket ihracat kısıtlarını kabul etmek durumunda kalacaktır. siz de takdir edersiniz ki her iki seçenek de hindistan menşeili, bu teknolojiyi kullanmak isteyen şirket için kabul edilebilir gibi değildir, dahası, verilen fiyat fahiştir zira bu teknolojinin piyasa fiyatı tahminlere göre 2 ila 8 milyon dolar arasındadır.

    benzer bir mesele başka bir ozon delici-çevre dostu madde ikilisi için de söz konusu olmuştur.

    başka pek çok ürünün yanı sıra temel olarak yangın söndürücülerde de kullanılan halon 1211 diye bir madde vardır. hindistan 1990'a kadar üretim süreçlerinde kullandığı tüm halon'u ithal etmiş, '91 itibariyle bu kimyasalı kendi üretmeye başlamış ve 95-96 yıllarında halon 1301'yi geliştirmiştir. bu madde de ozon-delici madde olarak tasnif edildikten sonra hindistan protokol gereği halon'un ikamesi olan hfc227ea adlı çevre dostu bir kimyasala geçmek için birtakım teşebbüslerde bulunmaya başlamıştır. fakat ne tesadüf ki bu kimyasal da amerika menşeili bir şirket tarafından her hakkı mahfuz kılınmış bir maddedir. bu teknolojinin temini için 2.9 milyon dolar'ın gözden çıkarılması gerekmiştir ama daha da garibi, kimyasalın patentine sahip olan şirket bu kimyasalın teknolojisini ancak teknolojiye talip olan şirketlerin hisselerinin çoğunluğunun kendisine verilmesi halinde satacağını bildirmiştir. aksi halde meblağ ödenecek olsa dahi teknolojiyi satmama kararı almıştır.

    başa dönelim.

    küresel ısınma, evet. davos'ta gündeme geldi. acilen bir şeyler yapılması gerektiğini beyan etmiş dünyayı yöneten "parlak"lar. parlak dedim de...

    neyse.

    edit: kaynak belirtmeyi unutmuşuz-

    khor, m. (2002), "intellectual property, biodiversity and sustainable development", londra: zed books, ss. 92-5.
  • buzul cagi sonrasi yerkure yaklasik 10000 yildan bu yana isinma evresine girmistir, yani halen dunyada kackar daginda bile bulunan buzullar yavas yavas erimektedir. yaklasik 70 milyon yil once dunya kutuplarinda buzul bulunmuyordu yani bu demek oluyorki dunyada butun buzullarin eridigi belirli donemler olmustur. kuresel isinmada ise problem buzullarin erimesi felan deildir esas oalraktan, simdi karbondioksit artimi bir nevi firestarter diye algilanabilir. dunyadaki karbondioksin cevriminin yani karbomdioksidin inorganik hale gecmesindeki en onemli etken kayac hareketleri ve karbondioksitin suda cozunmesidir. sanildigi gibi dunyada karbondioksitin cevrimini saglayan en buyuk etken planktonlar veyahutta amazon ormanlari degildir, bildigimiz kalkerli kayac olusumudur. yani hava soguk iken havadaki co2 nin buyuk kismi suda okyanuclarda cozunerek dibe coker ve tortul kayaclari olusturur. sanayi devriminde artan co2 uretimi su ana kadar ormanlarin ve planktonlarin sogurmasi sayesinde belirli bir sure tamponlanmaktadir. yapilan arastirmalar amazon ormanlarinin buyume hizinin oldukca arttigini gostermektedir. diyelimki bu buyume hizi hiz bir yerde durdu ( baltalar elimizde biz gideriz ormana hey ormanaaa) ve atmosfere karisan co2 miktari oldukca artti bunun neticesinde olusan bir kac derece kuresel artis buzullarin dahada hzili erimesi ile beraber su buharinin atmosfere daha fazla yayilmasina neden oalcaktir. su buharida co2 den cok cok daha fazla sera etkisi yapan bir maddedir. artan buharlarla beraber olusan yogun bulutlar firtinalara ve felaketlere yol acmakla birlikte, dunyanin yuzeyini bir mont gibi kapayacaktir, bu esnada bir sekilde bu olayin etkisiyle buzullar daha fazla eriyecek dunyada kutup bolgesindeki tektonik tabakalardaki agirlik kalkip olusan kirilmalarla havaya cokd aha fazla sera etkisi yayacak olan gaz cikip ufacik bir karbondioksit artisinin etkisi katlanarak buyuyecektir, new york, istanbul, amsterdam, venedik gibi kentler hemen sular latinda kalacaktir. esas felakette buradan sonra gelecektir. okyanus tamaninda metan hidratlari seklinde depo olan tonlarca metan gazi atmosfere karisip dunya sicakligini inanilmaz derecede artiracaktir. sonuc olarak insanlarin yasamasina elverisli olmayan bir ortam olusacaktir. esasen bu ongorulen olaylar onumuzdeki onbinlerce yilda olusmasi gerekirken bizim gibi super zekali yaratiklar sonucu 200 yillik bir sureye inebilmistir. bu olay onlenebilirmi diye soracak olursaniz. kibrit ateslendigi icin onlenebilir bir durum olmadigi gorulmektedir. ama esasen burada gercekten bizim korkmamiz gereken insanligin ve insan turunun devamini saglamak icin dogal icgudulerimizi harekete gecirmektir. elbette her canli gibi insanda bu icguduleri harekete gecirecektir. bu icgudu savasmaktir, goc etmek ve ortama adaptasyondur. her ne olursa olsun dunyaya kuresel isinma sonucu hicbir zarar gelmeyecektir buzulllar 70 milyon yil oncede eridi 65 milyon yil oncede bir goktasi turlerin 3 te ikisini yok edebildi, dunyada herhangi bir canli yoktu kir kendi adapte oldugu koca gezegenin her yerine 20000 yil gibi cok kisa surede yayilip 200-3000 yil gibi kisa bir surede sikip atabilsin. dunya isissi 30 derece bile artsa dunyadaki butun nukleer bombalarin 10 kati bile patlasa sadece 1-2 adet bakteri hayatta kalsa bile yaklasik 100 milyon yil sonra bize benzer akilli canlilar olusabilecek bir evrim mekanizmasi vardir o halde sorun insanin turunun devamini saglamaktir. insan asilmasi gereken bir varlik olmadigina gore ise bekleyip kuresel isinmayi gormek insanligin secebilecegi en iyi secenektir.
hesabın var mı? giriş yap