• "en istikrarlı durum 'ölüm' halidir. ölelim mi yani. nereye kadar istikrar." sözünün sahibi. siyasetler üstü, demokrat, aydın.
  • 82 yasindaki korkut boratav direnirken, bircok onursuz ve gurursuz akademisyen bozuntusu odalarindan kafasini cikaramiyor. onurlu olmak 82 yasinda da olsan zalimlere direnmektir. digerleri, donem baslayacak ogrencilerinizin yuzune bakamayacaksiniz. gun gelecek devran donecek, o arkadaslariniz universiteye geri gonecek, onlarin yuzune bakamayacaksiniz.

    var ol boratav! hep var ol!
  • turkiye nin en iyi ekonomi politik ve iktisat tarihcilerinden biridir. ogrenci yanlisi, sosyalist hoca
  • 77 yaşında zımba gibi ders anlatan kişi.

    ismini hatırlaması imkansız öğrencisinden gelen selamı, aynı çoşkuyla karşılık verecek kadar alçak gönüllü bir kişidir.

    anlattığı bir hikaye ile zıt gözüken yerlerde yazılarının yayınlanmasının anlamını çözdürmüştür: 1920. bir dikilitaş dikiliyor sovyetler birliğine.üzerinde marx'tan proudhon'a, bakunin'e kadar herkesin ama kavgalıların ismi var. soruluyor. neden? çok bsit kapitalzime karşı savaşmış herkes değerlidir.

    hoş, ip ne kadar değerli ayrı.

    karaburun-izmir arasındaki 1,5 saatlik yolculuğumuzda, şöförlüğünü yaptım, suskun kaldığımız süre 5 dakika bile değildir. ekşi sözlük sohbeti sonrası "bir ara itiraf.com vardı hala var mı?" sorusu ile, "yaş olarak internet göçmeni ama zihnen değil", dedirtmiştir bana.
  • direniş üzerine çok güzel bir sınıfsal analiz yapmış, olayları bireysel özgürlükler çerçevesinde değerlendirenleri bir kez daha düşündürmüştür.

    --- spoiler ---

    gezi direnmesinde sınıfsal bir karşı koyuş var mıdır? eylemleri tetikleyen olaya, taksim projesinin uygulanmaya başlamasına baktığımızda, kanımca, olgunlaşmış bir sınıfsal tepki vardır: yüksek nitelikli, eğitimli işçiler, yarınki sınıf yoldaşları (öğrenciler) ile birlikte, profesyonellerin de katılımıyla, kapkaççı burjuvazinin ve onunla bütünleşmiş siyasi iktidarın devâsa kentsel rantlara el koyma girişimine karşı çıkmaktadır.
    --- spoiler ---

    yazının tamamı
  • "şunu söyleyeyim bir kere, rejim değişti. ben islamcı faşizm diyorum, geçiş son cumhurbaşkanlığı seçimiyle tamamlandı. meclis bitti. ama birçoğumuz rejimin değiştiğinin farkında değil; çünkü özgürlük alanlarının hepsini yok etmediler. hâlâ bu tür “aykırı” sohbetleri yayımlayan bir gazete var. iki üç muhalif tv kanalı ve gazete var. zorla ayakta durduklarını da biliyoruz.

    burjuvazi ise, “lümpen”, kapkaççı, fırsatçı ve korkak olduğunu defalarca gösterdi. mülkiyet haklarının ihlallerini dahi, “bana dokunmayan yılan..” anlayışıyla sineye çekti. akp’nin rejim değiştirme operasyonlarının her aşamasına açıkça ya da sessizce destek verdi. bu özellikleriyle türkiye burjuvazisi, yakın dostlarına, hatta kendisine dahi “ihanet” etti. hayalperest liberallerin ondan umduğu tarihsel görevi ifa etmiyor. kapitalist bir toplumun egemen sınıfı olma iddiasını yitirmiş. iktidar, ihsan dağıtma ve cezalandırma yöntemlerini işadamlarına karşı pervasızca kullanıyor. büyük sermaye de son tahlilde orta halli kapkaççıların yönettiği; yolsuzluğun zirveye çıktığı; yozlaşmış kapitalizmi sineye çekiyor. bu rejimin kendisi için de yarattığı istikrarsızlık, güvensizlik tahammül sınırını aşarsa ne yapacak? çoluk-çocuk, servet, sermaye, şirket olarak ülkeyi terk etme seçeneği yedektedir."
  • solculuğu hayret verici bir şekilde tartışılan sosyalist bilim adamı. imza attığı metinden bazı örnekler verelim de aslında ne için imza attığı iyice anlaşılsın:

    "özgürlükçülük adına türban özgürlüğü dillendirilirken, yök genelgesiyle üniversitelerde yasal olarak daimi sivil polis varlığı, öğrencilerin parmak izi veri tabanının oluşturulması, tanıtım standı açmak da dâhil olmak üzere her türlü siyasi faaliyetin yasaklanması isteniyor. "parasız eğitim" sözünü ağzına alan öğrenciler yaka paça gözaltına alınıp yıllarca hapis istemiyle hâkim önüne çıkartılıyor. özcesi, gericiliğin saldırısının listesi uzun ve hızla uzamaya devam ediyor."

    "bugün türbana özgürlük diyenlerin, ilerici aydınlarımızın ve bilim insanlarımızın baskı görmesini, tutuklanmasını, sivas’ta yakılmasını, faili meçhullerde katledilmesini umursamadıklarını, hatta “provoke ettiler” diye onayladıklarını, kaybettiğimiz değerli pek çok akademisyenimize hakaretlere devam ettiklerini görüyoruz."

    "bir defa daha iktidar eliyle dinsel dogmaların ve emperyalizmin ılımlı islam projesinin hâkim hale getirilmeye çalışıldığını görüyoruz. türbana özgürlük diyenlerin ülkemizin özgürlüğünü yani bağımsızlığımızı umursamadığını biliyoruz."

    "özgürlükten bahsedenlerin, türban özgürlüğünü kollayan sözde özgürlükçü yök’ün kararıyla üniversitede sivil polisin cirit atacak olmasını, hatta öğrencilerden parmak izi alınmasını ve parasız eğitim gibi haklı ancak istenmeyen görüşlere sahip öğrencilerin görüşlerini açıklamalarının yasaklanacak olmasını umursamadıklarını görüyoruz. "

    "kısacası, üniversitede türbanı değil, kadının, ülkemizin, emeğin ve aklın özgürleşmesini tartışmak istiyoruz. "

    not: tarih boyunca gerçek solcular gericiliğin özellikle de emperyalizmin pohpohladığı gericiliğin daima karşısına korkusuzca dikilmişlerdir. korkut hoca da gerçek bir solcu olarak gereğini yapmış, fazla lafa gerek yok.
  • yahya sezai tezel'in çapı daracık terazisinde tartılacak insan, o kefeye girecek iktisatçı değildir.

    [diğer akademisyenler hakkında mesnetsiz konuşan insanlardan daha iticisi var mı ? iktisat tarihçisi'nin aslî görevi finans danışmanı gibi öngörüde bulunmak değildir. ama derseniz ki ben yine de bakmak istiyorum hangi dediği tutmuş, hangisi tutmamış:
    http://www.bagimsizsosyalbilimciler.org/]
  • hakkında akademyanın boş beleş döneminde sivrilmiş olma ihtimalinden bahsedenler bulunması acı bir türkiye gerçeğidir. bak bilmeden fikir sahibi olan dostum;
    korkut hocanın varlığı bile bilimsel bir tavrın sonucudur. pertev naili bey, 1932'deki türk tarih kongresinde resmi tezlere karşı çıkanlarla birlikte olmasaydı üniversiteden ayrılmak zorunda kalmayacak, konya'ya öğretmen olarak sürülmeyecek, orada evlenmeyecek ve korkut hoca doğmayacaktı.
    boşbeleşlerin hikayesi ile bi karşılaştır bakalım:
    profluğu önceden senatoda onaylanan hocanın prof olabilmesi için evren tarafından da onaydan geçmesi gerekmiş. hani şu üniversitelerin boş beleş adamlarla doldurulduğu dönem yok mu işte, o dönemde bak neler olmuş neler. 1982'de bir tv programında birden bire ihsan doğramacı görünüvermiş. özerkliğin kaldırılmasından söz etmiş, değişimden söz etmiş. bunun üzerine korkut hocanın da aralarında olduğu yüz kadar akademisyen, "sizinle meslektaş olmaktan gurur duymuyoruz" diyen bir telgraf göndermişler doğramacı'ya. bu hocalardan kışlalı hariç hepsi sarı bir zarfla, hizmetlerine teşekkür dahi edilmeden, sıkıyönetim komutanlığının emri ve yeni ankara üniversitesi rektörünün imzaları ile atılmışlar görevlerinden. profluğu cumhurbaşkanı tarafından onaylanmamış ama prof olmuş olan hoca da güney afrika'ya gitmiş, prof olarak orada çalışmış.
    sonradan davalar açılıp da hoca görevine döndüğünde, hangi unvanla başlayacağını bilememiş. sonra prof olarak başladığını görünce "araya kaynadım heralde" diye düşünmüş. mevzuat açısından tam olarak nasıl resmen prof olduğunu bilmeyen korkut hoca, kendini akademisyen sanan bol sayıda asalakla aynı meslek grubunu paylaşmış, ama görünen o ki yetmemiş.
  • değil milletvekili, başbakan hatta cumhurbaşkanı olarak görmek istediğim onur abidesi insandır..iktisat bilimini piyasalar için değil halk için ortaya koyan varlığı hiç eksilmesin bu topraklardan.
hesabın var mı? giriş yap