• isveç sessiz sinemasının başyapıtı.
  • ingmar bergman'ın film hakkındaki övgüsü:

    "onunla olan ilişkim çok özel. onu ilk gördüğümde 15 yaşındaydım. hayatımın en önemli duygusal ve sanatsal deneyimlerinden biri olarak hatırlıyorum."
  • the phantom coach olarak da bilinen (ingilizcede en azindan) bir victor sjostrom filmi. ic ice gecmis flasback'ler ve (en azindan 1920 standartlarina gore) super gorsel efektler (tamamen superimposition ile elde edilmis ama iyi becermisler) oldukca seyredilebilir bir eski film
  • alegorik bir film ve her alegorik film gibi elbette didaktik. esasen morality play denen, ahlak dersleri veren ve insanı tanrıya yaklaştırmaya ve daha iyi bir hıristiyan (insan demedim dikkat ederseniz) haline getirmeye çalışan tiyatro geleneğinin bir uzantısı olarak da görmek mümkün.

    iyilik, kötülük, günah, ölüm ve elbette kefareti müteakiben ruhun kurtuluşu, istiklal marşı ve kapanış, trt'nin sinyal görüntüsünün karıncalı bir hışırtıya dönüşmesi. ilginçtir, çocukken onu da bir süre izlemiş ve ekrandaki noktalardan anlamlı şekiller çıkarmaya çalışmıştım. alıklık baki.

    filme dönersek, insanın 1921 yapımı olduğuna inanası gelmiyor. elbette teatral yanı ağır basıyor, kamera imkanları kısıtlı, anca bir yandan diğerine dönüyor, montaj çoğu yerde sadece noktalama işareti görevi görüyor falan ama yine de ışık ile yaratılan dramatik etki, görüntü kalitesi, çerçeveler derken bugün de izlenebilecek bir film yapılmış. sessiz film olduğu için, saniyede en az iki kesmeden azına tamah etmeyen sıkılgan izleyici izlemez elbette ama izlenebilir bir film mi? kesinlikle evet. süperempoze ruh ve ruh götürgeci efektleri de cabası.

    anlatı, üç seviyeye kadar iç içe geçiyor (mise en abyme) ve bu teknik birden fazla kez kullanılıyor, klasik hollywood anlatılarında asla göremeyeceğimiz bir sertlikte üstelik, pat diye geçiş yaparak. günümüz sinemasının favori geçiş aracı müzik de olmadığından izleyicinin zihninin daha bir aktif hale gelmesi gerekiyor ki hikayeyi kurmaya devam edebilsin. o dönemin seyircisi filme ilgi göstermiş midir bilemiyorum şimdi bakmaya üşendim ama göstermişse bu anlatı tipini çözmekte sorun yaşamamış demektir. bu da günümüzün kolay izlenebilirliği en önemli unsuru olan anaakım yapımlarından başka bir şey izleyemeyen izleyici için tuhaf bir ironi oluyor.

    isveç sinemasının tarihi yüz aklarından biri kesinlikle. içerik olaraksa elbette bana hitap etmiyor. ne o öyle içki bütün kötülüklerin anası geyiği. bir yeni yıl filmi olarak insanın aklına bir yandan da it's a wonderful life'yi getiriyor elbette.
  • --- spoiler ---

    (bkz: the shining/#53358862)

    --- spoiler ---
  • insan acı çekmeden olgunlaşamayacaksa ve acı çekmenin bir sınırı olmalıysa o sınırı tanrı belirliyorsa;
    tanrım, izin ver ruhum hasat edilmeden önce belirli bir olgunluğa erişsin...
  • "lord, please let my soul come to maturity before it is reaped."

    isveç sinemasının yapıtaşlarından birisi olan victor sjöström'ün 1921 yılında çektiği baş yapıt. film daha evvel de masalsı yapıtlar vermiş ve nobel edebiyat ödülünü alan hem ilk kadın hem de ilk isveçli yazar olan selma lagerlöf'ün öyküsünden uyarlama olmakla beraber dönemi içerisinde değerlendirildiğinde yenilikçi yanı ile göze çarpar.

    didaktik bir yapıyı masalsı bir dille seyirciye aktarmayı hedefleyen filmin öyküsü, alkolik bir adamın (david holm) öldükten sonra kendisini öteki dünyaya götürecek arabacının gelmesi üzerine çelişkileriyle, zayıflıklarıyla, bunalımıyla, yaptığı hatalarla yüzleşmesini ele alır.

    film toplamda beş bölümden, diğer bir ifade ile beş ayrı zaman diliminden oluşur ve seyirciye hikaye içinde hikaye sunar. sjöström'ün zamanlar arası geçişi yansıtmadaki keskinliği ve ustalığı, film boyunca pek çok duygunun çok başarılı bir şekilde yansıtılmasında da görülür. örneğin, holm'ün öksürmek için arkasını dönen kadına "neden arkanı dönüyorsun ki, bu insanlar senden daha mı iyi?" çıkışını yaptığı ya da kendisine yapılan iyiliğe bu iyiliği reddederek yanıt verdiği ve kahkaha attığı sahne (ki film sessiz dahi olsa o kahkaha duyulur ve biraz daha ileri gidecek olursak akıllara erol taş'ın kahkahaları gelir) öfkenin (ve kişinin kendisine yönelttiği kızgınlık ve hayal kırıklığının) en saf halini gözler önüne serer. veya holm'ün bir felaketi önlemeye tam zamanında yetiştiğini fark etmesi ile yaşadığı rahatlama ile karışık, hatalarından duyduğu pişmanlıktan ve daha iyi birisi olabilme/kendisinden beklenenlere karşılık verebilme noktasındaki döngüsel başarısızlığından ve onun getirdiği yetersizlik hissinden kaynaklı acizlik duygularının bir dışavurumu olarak ağlamaya başlaması seyirciye doğrudan geçer.

    film, 1939 yılında sesli versiyonunun bulunması amacıyla julien duvivier tarafından yeniden yapılır. ancak sjöström, görünürde sessiz olan bu filmi öyle kurgulamıştır ki ölüm'ün arabasının gıcırdayan tekerleklerinin, dalgaların, çığlıkların, kırılan şişenin, kabanın üzerinde dolaşan iğnenin; kahkahaların, hüznün, hayal kırıklıklarının ve umudun sesi zaten kendiliğinden duyulur.

    bunun dışında en başarılı eserlerini isveç'te verdikten sonra sjöström, hollywood'a davet edilir ve he who gets slapped, the scarlet letter, the wind gibi yapımlara imza atar. bir süre sonra isveç'e geri döner ve yönetmenliği bırakıp oyunculuk yapmaya başlar. (kendi filmlerinde de rol almıştır zaten). böylelikle kendisinden etkilenen ıngmar bergman filmlerinde de rol oynar. ve 1960'da hayata gözlerini yumar.

    edit: ekleme.
  • denizin üzerinde giden at arabası sahnesinde ağzım açık kaldı. yıl 1921...

    --- spoiler ---

    tanrım izin ver ruhum hasat edilmeden bir olgunluğa erişsin...
    --- spoiler ---
  • filmin konusu, nobel edebiyat ödüllü isveçli yazar selma lagerlöf'ün 1912 tarihli romanı ''thy soul shall bear witness'''a dayanır. filmin yönetmeni victor sjöström'dür fakat biz sjöström'ü daha çok ingmar bergman'ın başyapıtı smultronstallet filminde varoluşsal sancılar çeken yaşlı bir akademisyen karakter olarak tanırız.

    seyircinin ruhuna ve zihnine bir manevi kemer sıkma havası taşıyan film, kader, suçluluk, kefaret ve ahlak temalarını ele alır. belki de alkolizmin olumsuz etkilerini gerçekçi bir şekilde tasvir eden ilk filmlerden biridir.

    filmin sinema tarihine ve özellikle de bergman'ın kendisine olan etkisi, çok derindir. esasen bergman'ın smultronstallet'i ile sjöström'ün bu 1921 yapımı sessiz filmi körkarlen arasında müthiş paralellikler bulunur. her iki film de, mutsuzluklarının kaynakları ve sefaletin ardında bıraktığı iyi insanlarla yüzleşen yönetmenler tarafından çekilen, ruhun yürek burkan serüvenleri gibidir adeta. körkarlen'i anlamak bir bakıma insan ruhunun derinliklerini ve bergman'ın sanat ilhamını görmek gibidir.

    bergman film için şunları söyler:

    ''benim için her şey körkarlen ile çok erken başladı. 12, 13 yaşlarında olmalıyım ki film o dönemler bende çok derin bir etki bıraktı. adeta filmi izledikten sonra sarsılmıştım. anladığımdan falan değil, daha ziyade muazzam sinematografik gücünün beni etkilediğini düşünüyorum. tamamen duygusal bir deneyimdi ki bende büyük bir etki bırakan belirli sahneleri hala hatırlayabiliyorum.''
  • büyüleyici bir atmosfere sahip 1921 yapımı isveç filmi . filmin kurgusu, flashback tarzı anlatım ,görsel efekt kullanımı ve bir sessiz film için abartıya kaçmayan doğal oyunculuklar bu filmi sessiz sinema dönemi için önemli yapıyor . puanım 8/10
hesabın var mı? giriş yap