• bir çok sözlük yazarının "aha ne boktan film, iğrenç, utanç verici" diye entry girip 3-5 ay sonra bir otobüs yolculuğu sırasında mecburen izleyeceği filmdir, hatta bazı sahnelerde elinde olmadan gülecek, sonra da etrafına bakıp "ulan rezil olduk yandaki kızlara, bu filme bile gülüyor diyecekler" diye hemen kenarda bekleyen leman/uykusuz vs. dergiye yönelecektir bu arkadaşlar
  • hakkinda birkac kelime etmek istedigim film.

    sinemayı, sinema oldugu icin severim. fransız yeni dalgasını lisedeyken bitirdim. tarantino'ya bayılırım. jean-luc godard hakkında saatlarce konusabilirim. indie hastasiyim. jim jarmusch'un saclari hep cok garibime gitti. akira kurosawa'yı anlayabilmek icin japonca ogrendim. oldboy'u korece altyazısız izledim. i'm a cyborg but that's ok'un yarısında çıktım. takashi miike'yi anlamak icin pek caba sarf etmedim. gus van sant isminin mukemmelligi hakkinda gunlerce dusundum. lars von trier'in cannes'da yaptıklarını cok komik buldum. paul thomas anderson'ın ise hala izlemedigim birkac filmi var.

    sonuc olarak cokca film gordum fakat boylesini ne gordum ne duydum.

    eminim ki guy ritchie bu filmi turkce izleyip anlayabilse eline bir daha kamera almaz.

    elbette senaryo ve teknik bakimdan bazi falsolar olabilir; fakat bunlar ihmal edilebilir detaylardir.

    ancak bu filmde gordugumuz karakterler, diyaloglar ve tespitlerin içselleştirilimesi için en az 2-3 izleme gereklidir. ustelik eksi sozluk sitesinde bile hakkinda cuzzi miktarda olumsuz yorum barindirmasiyla, boyle bir film icin bana bir ilki yasatmistir.

    bu kadar.
  • hepinizin çok bilmiş entel çakması yorumlarınızı skiyim özenti pezevenkler! filmin lügatına uygun girişimizi yapmış olalım sonra bu girişi sonuçlandırıcı eleştirimizi girelim:

    gay riçi yapınca dahi bi aklın ürünü suç filmi olmuş; bizim kültürümüze uygun şekilde çekilmiş suç komedisi yapılınca olmamış öyle mi? hassktir diyorum!
  • ismi kötü. mizahı yerinde. senaryo iyi. müzik iyi. sinematografi arak. şafak sezer ise inanılmaz.

    genç olaydım bok atardım ama artık yaşlandık, gayet olumlu bakıyorum bu girişimlere. guy ritchie’nin stilize mizahının yanında sönük kalsa da ben pırıltıyı gördüm. biraz daha kurcalanırsa bu işler olacak gibi. aynen devam.

    gelelim asıl mevzuya. şafak sezer’in canlandırdığı sonradan görme zengin çocuğu özgür tiplemesi müthiş. filmin en büyük faydası böyle bir tipin keşfedilmesi olarak görüyorum. zengin çocuğu ama aptal değil, büyük paralarla oynayan ama hesabını yapan, görgüsü yerinde ama kökeni toprak, sosyete ama delikanlı alemi ile barışık, çıtkırıldım ama her türlü giren, postayı koyan. gerçekliği on numara bir tip. tipdeki, tipin dilindeki kaan ertem etkisi ya da suat özkan’ı da eklersek mizah dergisi etkisi fark ediliyor. hani derler ya “film gibi adamsın, seni koyup koyup izlemek lazım” diye. özgür tam öyle bir tip olmuş. daha da çok film çevirir inşallah.

    “bitirdin bizi beeaa!, bitirdin bizi beaa!” diye çemkirirken aniden “altın kapılarımız kan oldu tayfuuunn” şeklinde ağlamak diyerek bitiriyorum.
  • izleyip de tek mimiğini oynatmayanların doktora gittiğinde yüksek ihtimal majör depresyon tanısı alacağı film.
  • uzun zamandır bu başlık takibimde. ara sıra olay ışığı yandıkça okuyorum, filmden replik yazan, anektot paylaşan veya öven entryler girilince şukelalıyorum falan ama bazen beğenenlere sataşan densiz tipleri görünce ifrit oluyorum, bu kez dayanamayıp online olup entry girmek farz oldu.

    evvela baştan söyleyeyim; bana göre film (ilk iki film), türk sinemasında kült mertebesine ulaşmış bir filmdir. öyle ergen mergen de değilim, yaşım 35, çoluk çocuk sahibi adamım.

    herhangi bir filmi, şarkıyı hatta resim, heykel, mimarî yapıyı anlamak, sevmek, beğenmek veya kavramak için eserin o kişinin dünyasında bir anlam ifade etmesi ve kültüründe bir karşılığa denk gelmesi lazım.

    mesela tarkovski'nin stalker'ı holivut filminden başka film-sinema kültürü olmayan, hayatta anlam arayışına hiç girmemiş bir insan için yarrak gibi bir filmken öteki için bir şaheserdir. ya da munch'un çığlık tablosunun karşısında saatlerce hayran hayran bakan birinin iç dünyasıyla "bu ne amınagoyyım" diyen adamın iç dünyası, geçmişi, birikimi şüphesiz bir değil. amacım elbette herhangi bir eseri sevemeyen, beğenemeyen veya anlayamayan insanı yermek değil, sadece o kişide herhangi bir müspet duygu uyandırmamış olmasının normal bir şey olduğunu anlatmak istiyorum.

    filme gelirsek, neden beğenildiğine dair başlıkta bolca entry mevcut aslında. kişinin yetiştiği çevre, gittiği okul, takıldığı "semt" veya çocukluk ve ilk gençlik döneminin denk düştüğü seneler bile filme olan bakış açınızı belirliyor.

    esnafla içli dışlı olmamış, 90'ların kenar mahalle kültüründe yetişmemiş, kahvehanede bilardo oynayan tiplerin birbirleriyle yaptıkları belaltı ıstaka şakalarına hiç şahit olamamış, banliyölerdeki mafyavari herifleri tanıyamamış ve daha aklıma gelmeyen birçok detaya şahit olamamış insanlar için filmin anlamsız gelmesi gayet normal. beğenmeyene de kim laf edebilir? peki beğenene bu garez niye amınakoyyım? ergen mergen deniyor bir de asıl ergen nesil filmden bir şey anlayamaz kanımca. z raporunu alamayan adamın derdini anlayacak kaç ergen var lan memlekette?

    semt çocuğu özgür'ün mail adresinden tut galerici şahin'in mahkemede hakime kartvizitini uzatmasına kadar bir çok detayı mükemmel bir gözlem yeteneğiyle filme yediren senaryo ekibinin, beğensek de beğenmesek de bir devrin ve kültürünün jargonunu filmin içinde harika kullanıp unutulup gitmekten kurtarması bile şehir ve kültür tarihi açısından övgüye değer diye düşünüyorum.
  • ben bu filmin tamamını daha yeni izledim. öncesinde ara ara internetten denk gelip birkaç sahneyi izlemiştim sadece.

    filmi genel olarak beğendim ve sıkılmadan izledim ama bu senaryo ve bu karakterlerle kesinlikle daha iyi bir film yapılabilirdi. muhteşem bir kara komedi çıkarmak varken, birçok sahnede gereksiz yere abartıya kaçılmış. sabri karakteri zaten başlı başına komik bir karakter. özgür karakteri zaten başlı başına komik bir karakter. bu iki adam oturup konuşsa bile komik zaten. diğer birçok karakter de aşağı kalır değil. bu filmin öyle işemeli sıçmalı şakalarına, en son sahnede mantar yeyip ailecek oynama sahnelerine falan ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. bilmiyorum yani böyle zorlama şeyler bana komik gelmiyor. gelenler çoktur tabi zevkler renkler meselesi.

    karakterler 10 numara, sokak-yeraltı jargonu 10 numara, çok güzel replikler var vs. ama keşke daha ciddi, daha detaylı ve daha özenli bir film yapsalarmış demeden edemiyorum. ben böyle potansiyelinin altında kalan işler görünce gerçekten üzülüyorum ve bu film bence potansiyelinin altında kalmış.

    ancak dediğim gibi totalde gayet güzel ve komik bir film.
  • bu filmi birkaç sene önce sıfır beklentiyle izleyip oldukça eğlenmiştim. geçen gün 2. si olan bombayı da izledim, sonra bunu tekrar izledim. devamı da fena değil, ancak tekrar izleyince de gördüm ciddi manada eğlenceli film valla. hani sinemasal anlamda devrim falan değil tabii. ama bence yerli gişe komedileri açısından örnek alınabilecek bir yapım. nispeten kaliteli sayılabilecek komedi örnekleri olan yahşi batı'dan da arog'dan da film olarak daha iyi. gora kadar komik değil, gora kadar titiz bir yapım işçiliği ve profesyonellik yok. ama senaryosu ve hikayesiyle bir film olarak değerlendirdiğimizde gora'dan bile daha iyi. argonun yerli yerinde kullanımı, doğru oyunculuklar ve absürd geyikle gerçekçilik iyi buluşmuş. guy ritchie filmlerinden çok tadında etkilenilmiş. o filmlerdeki orta düzey suçlu ve kolpacıların, büyük başlarla karşı karşıya kalma durumunun yarattığı komedi reçetesi güzel kullanılmış. çalıntı olmamış, iyi bir yerlileştirme olmuş.

    tabii ki birçok hatası var. bir seyirci olarak daha iyi olabilirdi dediğim birçok yer var filmde. herkesin de olacaktır. ama bu filmin en büyük hatası adının kolpaçino olması ve başrolünde aslında yetenekli ve komik bir adam olan fakat her türlü kalitesiz projede sorgusuz sualsiz oynayıp marka değerini çok düşürmüş şafak sezer'in oynaması. yani imajı biraz kötü filmin. aslında şafak sezer de güzel oynamış, hakkını yemeyeyim. içerik ve kalite olarak ise maskeli beşler, yeniden çevrim hababam sınıfları, ivedikler, damacanalar falan gibi gişe yapan son dönem komedi filmlerinden fersahlarca ötede. hatta itiraf edeyim yukarıda da dediğim gibi her izleyişimde deli gibi güldüğüm gora'ya göre de bence bir film olarak daha düzgün, akan, net bir senaryosu var. filmin en büyük başarısı da bu bence, türkiye'de komedi filmlerinin yüzde 90'ı; kaliteli veya kalitesiz olsun, komik veye leş olsun skeçlerden oluşur, bu skeçler de yine yüzde 90 karakter-mekan/ortam tezatı üstüne kuruludur. bu filmi yazanlar girişiyle, belirli özellikleri olan karakterleriyle, konusuyla, macerasıyla iyi bir senaryo yazmaya çalışmışlar. buraya da bunu koyalım gülerler, şuraya da şunu koyalım gülerler yapmamışlar sadece. en leş şekilde her komedi filminde gözümüze sokulan ve kişisel olarak nefret ettiğim osurma/sıçma üzerine komedi bile değişik bir şekilde kullanılmaya çalışılmış.

    herkes demiş ben de diyeyim. filmin tüm ekibi ganyotçu ve galerici karakterlerini oynayan oyuncuları, ki profesyonel oyuncular değiller, ayrı ayrı tebrik etmeli hem birinci hem ikinci film için. zira iki yan roldeki başarılı oyunların bir filmi bu kadar yukarı çektiği az görülmüştür. profesyonel olmadıkları için gerçekler, ama yetenekli de oldukları için sakil durmuyorlar. zor bulunan iyi bir karışım bu.

    belki senaristleri falan okurlar. şöyle bir fikrimi belirteyim onlara. devamı için söyleyemem bunu belki ama bu ilk kolpaçino filmi sadece iyi bir gişe komedisi değil, az bulunan yerli kült filmlerden biri olabilecek potansiyele sahipmiş. eşiğinden dönülmüş. belki de ben bu filmin içinde sayılabileceği türün en baba örnekleri olan snatch ve ateşten kalbe akıldan dumana filmlerini çok sevdiğim için biraz abartıyorum. yine de en azından çok iyi bir deneme sıfatını sonuna kadar hak eden bir film.

    hadi bir tane de sözlüğe ve sinema camiasına sallayayım; tamam müthiş, benzersiz, efsane, sinemamızın en bir yüz akı bir film değil. amma velakin başrolünde şafak sezer olmasa, ismi kolpaçino olmasa, tanıtımı standart bir şafak sezer komedisi gibi yapılmamış olsa; "ay gördüğüm en underground türk filmlerinden biri. batı tarzı bir komedi şekerim." diye yerlere göklere sığdırılamazdı.
  • --- spoiler ---

    eve alınmak istenen yeni ses sistemi üzerine şu diyalog yaşanır:

    - kaç para bunlar?

    - efendim sistemimiz, karaoke kolonları, dj kabini ve projeksiyonla birlikte kdv hariç 45.000$'dır.

    - ne? 45.000$ mı? ulan ben 45.000$'a şeker fabrikası kurarım pezevenk.

    --- spoiler ---
  • yıllar boyu şafak sezer antipatim sebepli izlemekten kaçtığım, izleyenleri yerdiğim film serisiydi.

    3 akşam evvel televizyonda bol bipli ilk filmini izlemek zorunda bırakıldım ve girdaba kapılan bir karınca misali kapıldım filme. bir an evvel sansürsüz versiyonunu izlemek için çıldırıyordum. kendime bile itiraf edemedim bir süre. kaçtım. lanetler okudum. ama dayanamadım. bugün kana susamış bir vampir gibi izledim 3 filmi de. ilk 2 filmde gülmekten geberdim. 3 o kadar sarmadı ama yine de iyi.
hesabın var mı? giriş yap