• kırılgan bir çocuğum ben
    yüreğim cam kırığı
    bütün duygulardan önce
    öğrendim ayrılığı

    saldırgan diyorlar bana
    oysa kırılganım ben
    gözyaşlarım mücevher
    saklıyorum herkesten

    ürküyorlar gözümdeki ateşten
    ürküyorlar dilimdeki zehirden
    ürküyorlar o dur durak bilmeyen
    gözükara cesaretimden

    diyorlar: bir yanı sarp bir uçurum,
    bir yanı çılgın dağ doruğu.
    oysa böyle yapmasam ben
    nasıl korurum içimdeki çocuğu?

    bir yanım çılgın nar ağacı
    bir yanım buz sarayı.
  • ümit sayın'ın mai albümünden güzel ve sakin bi şarkı, sözleri de şu şekilde olmakla beraber.

    yokuşa sürdün aşkı
    kopardın aşkın kanadını
    uçmaz oldu gönlüm
    hasretten yaralı.

    sen orada, ben burada
    gönüller paramparça
    sen orada, ben burada
    bin bir parça.

    ne söylesen kırılır kalbim
    ne söylemesen
    iflah olmaz diyorum
    bu gönül yarası.

    bir bayram daha geçti, buralardan
    pamuk şekeri gibi değil zaman
    erimiyor ki canım, erimiyor bazen.

    ne kadar büyüdüm desem
    ne kadar yol aldım desem
    bir o kadar çocuk, masun
    kırılganım, yolum uzun.

    ne kadar yoruldum desem de
    ne kadar üzüldüm desem de
    dağ gibi dururum
    belli etmem, kimselere.

    hasretin, döndürdü beni deliye
    oysa, alışmalı insan böyle şeylere
    biraz büyümeli, öğrenmeli, gülüp geçmeyi.
  • bazı insanlar, bazılarını sürekli "kırılgan" olmakla itham ederler. oysa hiç düşünmezler, belki de karşı taraf kırılgan değildir de, kendileri kırıcıdır...
  • toygar ışıklı'nın yeni albümünde yer alacak olan enfes şarkı. enfes çünkü söz-müzik çağın bodur.
    sözleri şöyle:

    yapma bir de sen gelme üstüme hayat
    üzerimde zaten kaderin görünmez elleri var
    kaçamıyorum saklanamıyorum kalbimi bundan saklayamıyorum
    yargılanıyor sorgulanıyor ne yapsam da aklanamıyorum

    bu aralar hiç olmadığım kadar üzgünüm ve kırılganım
    olsun ben yine bir umutla ilelebet dayanırım

    hadi ruh halim değiş, nereye kadar bu hüsran
    yaşananların ardından kendinle toparlan
    hadi ruh halim durul, her insan elbet yorulur
    kader arada sırada kötü de yazar bu işin kanunu budur.

    çağın bodur şarkıları hep bi daha başka mı ne?
  • toygar ışıklı'nın hayat gibi albümün birinci parçası. sözler şahane müzik on numara.

    "yapma bir de sen gelme üstüme hayat
    üzerimde zaten kaderin görünmez elleri var
    kaçamıyorum saklanamıyorum
    kalbimi bundan saklayamıyorum.."
  • senin asıl adın kırılgan. alnında yazıyor... gözaltlarına işlenmiş hatta mor alfabesiyle hüznün...
    sen... ağlamaya bahane istemeyen, her daim insan gibi hıçkırabilen... profesyonel incinen…kırılgan.
    zor günler değil mi? kaba saba günler.. sen, sana söylenen cümlelerin her virgülünde bir nakış zarafeti ararken, sinir sistemi olan hiçbir canlıyı yemezken sen, ne zor günler değil mi?

    sokaklar sana göre değil. bu konuşmalar hatta bu türkçe bile sana göre değil. hiçbir cadde düzenlemesi sana göre yapılmamış. sen hesapta yoksun kırılgan! bütün hesaplar ortalama insan üzerine yapılmış. seçen, seçilen ve seçmen onlar... onlar bir yolda ağacı ya da yeşili şart koşmuyor. geçebilsinler yeter. ya da bir yemekte sanatsal bir şıklık aramıyorlar. doysunlar yeter.. oysa sen öyle misin ya? sen önce en az on dakika izlemelisin şarabın kadehteki durusunu! nasıl mucizevi bir kırmızı olduğuna şaşarak ama şarabın -kırmızısın elbette- aşkın meyi olmasını uygun bularak... kırmızı çünkü, daha ne olsun! acının renkçesi! oysa şarap deyince onların aklına sur dibindeki keşler geliyor. hoş sen bahsettikleri keşleri de, kendi yaşamsal alanlarında mutlu insanlar olarak görüyor sun. iğrenmiyorsun. herkes mutluluğun pesindeyse eğer, onlar bizden bin sise daha yaklaştı mutlu sona diye düşünüyorsun. çünkü her şarap ehli biraz kırılgandır bunu biliyorsun.

    ölüleri seviyorsun sonra... şiir yazmış yazmamış, kat yapmış yapmamış, bomba koymuş koymamış bütün ölüleri seviyorsun. ölülerden hınç alanları anlamıyorsun. nasıl oluyor da teröristler ölü olarak ele geçiriliyor anlamıyorsun. peki bu ölü olarak ele geçirilenler ne olarak gömülüyor! bir terörist öldükten sonra da terörist midir? bir ölü nasıl terör eylemi yapabiliyor?

    insan öldüren ölüler mi var? korku filmi mi çeviriyorsunuz yoksa benim devletin artık reenkarnasyona mi inanıyor? bir idam cezasını kaç kez infaz edebileceği sanıyorsunuz ki? neden gencecik, çürümüş ölü bedenleri yan yana dizip dünya aleme gösteriyorsunuz? neden, en azından ölü genç kızların üstünü örtmüyorsunuz? onların çıplaklığı sizi utandırmıyor mu? neden? ölülerden ne istiyorsunuz? önce düşmanı vurup sonra mezarı başında böğüre böğüre ağlayan kahramanlar yasamayacak mi bir daha? reenkarnasyon onlar için geçerli değil mi? ölüleri rahat bırakın. onlara saygılı davranın. onlar öldü. korkacak bir şey yok artık. bu kardeş talanında hepsi bizim bahçemizin çocukları değil mi?..ölen, öldüren... madem ki bu öl meler öldürmeler bitmiyor, bari gelin ölülerimizi ayni saygıyla gömelim. matemimizde ortak olalım. ağıtlarımız kardeş değil mi artık yoksa? birbirimize taziye ye gidelim. ağlayıcı kadınları olalım anlı evlerimizin!
    boşuna bağırıyorsun kırılgan, duymuyorlar. zaten biraz daha bağırırsan sana da terörist diyebilirler. oysa sen sinir sistemi olan hiçbir canlıyı yemiyorsun bile.fark etmez , çünkü onlar o kadar çok bağırıyor ki kendi seslerinden başkasını duymaz olmuşlar.

    senin asil adın kırılgan. dudaklarının titrekliğinden belli. yanlış ülkenin hatta yanlış dünyanın zamansız gelmiş çocuğusun sen. öyle tuhafsın ki her ölüme ama her ölüme ağlıyorsun... zalimin de mazlumun da acı sonu seni ayni oranda üzüyor artık. hatırlıyorsun hala çavuşesku’nun cellatlarının karşısındaki çaresizliğini... ve tanrı kamerayı yarattı diyorsun kendi kendine.yaşasın artık istediğimiz kadar zavallılaşabilir ve bunu gizli veya apaçık kamerayla tespit edebiliriz! çünkü artık her boydan her çeşit kameramız var. görme duyunuzu -ki en kolay kandırılandır bütün da duyularınızın önüne çıkarabiliriz artık! yaşasın, dünyamızı istediğimiz kadar iğrençleştirebiliriz! bir tabak popcorn eşliğinde infazları seyredebiliriz!

    yanlış kameraya konuşuyorsun kırılgan, seni çekmiyorlar. dedim ya sen hesapta yoksun. bu televizyon haberleri, programlan senin için yapılmıyor.reyting hesaplarında sen yoksun. sen yaşamıyorsun kırılgan. bunların tümü onlar için yapılıyor. onların sevdiği program, onların sevdiği haber yapılıyor. bir haberi sevmek ya da sevmemek ne demektir sen anlamıyorsun ama, onlar anlıyor.

    sevmek... sihirli kelimeyi kullandım galiba? duyunca yüzünden gri bir bulut geçti de... hangi yağmura gidiyor acaba’ seni en çok kiran sözcük değil mi? sevgi.. sevmek... birini, bir şeyi, bir yeri sevmek... vatani sevmek mesela. bunu da çok anladığın söylenemez değil mi? yani eğer bu, istanbul dışında istanbulsuz yapamamaksa, boğaz’da bir balık-rakı akşamı nin hasretiyle kederden gebermekse mesela isveç’te, söyleyecek bir şey yok galiba, tam olarak böyle değil istedikleri. evet evet onlar istiyorlar... senin sevgini tartıyorlar. vatani onlar gibi ve onların istediği kadar sevmen gerekiyor. aslında görülmez bir yazı yar sinir kapılarında yurdun. sevmek

    mecburidir! sevmeyen defolsun gitsin!

    sen de bağırıp sevmenin mecburiyeti olur mu, mecburiyet diye bir sözcük kullanılır mi yürek mesailerinde? bu toprak parçasını sevilecek bir yer yapalım önce!. ve sonra kimsenin seni duymayacağı bir kuytuya saklanıp, belki de iki damla gözyaşı eşliğinde ve muhtemelen ikinci rakı dublesinden sonra –ki şarap aşkın içkisiyse rakı da hasretindir- sızılı bir cümle düşüyor ağzından yere:

    ey benim üç tarafı hüzünlerle çevrili yurdum,umurunda mi bilmiyorum ama, seni seviyorum.

    aslında sen iyi bir adama benziyorsun kırılgan. kimseye bir zararın yok en azından. ne acı değil mi, zararsız olmak iyi olmaya yetiyor. çünkü etrafta bir sürü yasam zararlısı var ve tarım bakanlığı henüz bunlara karşı ciddi bir tedbir almış değil...

    yani diyeceğim su ki kırılgan, bu kadar takma kafana... hiçbir şeyi de üstüne alınma. çünkü dedim ya, sen hesapta yoksun: hiçbir şeyi seni düşünerek yapmıyorlar! ne televizyonları, ne gazeteleri, ne savaşları..
    senin asıl adın kırılgan. alnında yazıyor.

    >yılmaz erdoğan<
    >hijyenik aşklar<
  • kapalı kalan için
    anahtardır;
    hep de
    kilidin içinde kırılır.
  • en fenası da, hem kırıcı hem kırılgan olunması.

    (bkz: gönülçelen)
  • pest adli "amator" grubun (http://www.myspace.com/pesttheband) son 5 gunume damgasini vurmus su gibi bir sarkisi. soz-muzik iliskisi bakimindan mukemmel, galiba daha iyisi olamazdi, muzigi kompozisyon bakimindan sanki gathering'in nighttime birds'une benziyor ve sarki icinde pek kolay anlasilamayan sozleri cok yetenekli bir insanin eseri gibi geliyor, akinti gibi bir sarki, sanki hic bitmiyor, bir de dinlemiyorken bile surekli beynimde, hapsedebilme ozelligi var, kendilerini cok tebrik ediyor ve son derece basarili buldugum sozlerini paylasmak istiyorum :

    engeller sasirtmaz isteneni
    yelkovan bacaklar dusup kalkar
    gitmek varken duramaz
    doner her sey etrafinda - kalamaz yerinde
    hic durmaz, akar
    sebepsiz gecmez zaman
    siler her seyi zaman
    acitmadan
    anlatmadan
    bir avuc yasam (mutsuz dogmus)
    paylasmaz soluk odasini
    yanasmaz yanina
    kandirir korkuyorum diye anlatmaz hicbir sey
    aldanma
    kalmaz sozunde zaman

    ayrica (bkz: fragile)
  • ne zaman dinlense akıllara tüm yaşanılanlara rağmen yolun daha çok uzun olduğunu ve hala çocuk kalındığını anlatan ümit sayının pek bilinmeyen çok hoş bir parçası.
hesabın var mı? giriş yap