• amerika'da, şehir merkezindeki bazı binalar gayet iyi durumdayken bazılarının harabe durumunda olmasının gerekçesini bulmak için yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkmış bir tetikleme mekanizmasıdır. bir bina nasıl harabeye döner sorusuna, kırık bir cam ile cevabı verilmiştir. uzun sayılabilecek bir süre boyunca kırık kalan bir cam belli bir süre sonra bina sakinlerinin bilinç altında umursamama etkisi yarattığı savunulmaktadır. daha sonra bir cam daha kırılmakta, binanın boyası dökülmeye başlamaktadır, birisi sprey boyayla yazılar yazıyor ve bir bakmışsınız ki binanın eski halinden eser yok, diye savunulan tezdir.

    kırık cam teorisi new york ve diğer büyük şehirlerin polis departmanları tarafından da farkedilmiş ve düzensizlikler henüz küçükken çözüm bulunması (kırık camların onarılması dahil) sorun büyüyünce uğraşmak yerine tercih edilen yöntem olmuştur. bu sayede suç oranlarında önemli düşüş gözlenmiştir.
  • ing. kirik pencereler.

    ilk kez 1982 de james q wilson ve george kelling tarafindan ortaya atilmis ve 1995 te o siralar amerika birlesik devletleri nde housing and urban development* departmaninda yoneticilik yapmakta olan henry g cisneros tarafindan makale seklinde kaleme alinmis bir teorinin adi.

    kisaca bir fikir versin amacli ozetliyorum izninizle.

    sunu bilin ki prensim, kabaran okyanuslarin atlanti i ve onun gorkemli kentlerini yutmasindan sonra, james q wilson ve george kelling adli iki parali asker kalabaligin arasindan siyrildi. efsanelere gore kursun gecirmez camli gozlukler kullanan ve ellerinden kalemlerini hic birakmayan bu iki yigit buyurdular ki, bir toplumdaki bozukluk acilen duzeltilmedigi zaman, o toplumdaki bireylerin evlerini korumak ve kuraldisi davranislari kontrol altina almak yonundeki cabalarina engel olusturabilir.

    "kirik pencereler sendromu" adini verdikleri bu iddiaya gore, eger bir mahallede kirik bir pencere varsa ve tamir edilmeden oylece birakilmissa, kisa zaman icinde tum diger camlar da kirilmaya mahkumdur. o tamir edilmeden birakilmis tek kirik cam, olayi kimsenin umursamadigina, yani bunun bir ceremesi olmadigina isaret eder. bakimsiz mulkler, eglence ve talan pesindeki kitleler icin hedef haline gelmis olur.

    eger bu duzensizlik ortadan kaldirilmazsa, bir nevi zincirleme reaksiyonu tetikler. ilk olarak, o bolgede oturan mahalle sakinlerinin yureklerine bir korku salar ki, bu korku insanlari gittikce daha fazla kilitli kapilar ardinda kalmaya tesvik eder. mahalli islerle olan iliskileri gitgide azalir, insanlar halk arasinda olusan kaba ve kural tanimaz hareketleri goz ardi etmeye baslar. insanlar zamanla, sosyal kisitlamalara olan duyarliligini kaybetmeye baslar(sokaklara dokulen copler, kirik sokak lambalari, okulu kirip kaldirim kenarlarinda takilan gencler, vb.). kurallara uyan kisilerin ortamdan el ayak cekmesiyle, sosyal duzen yara alir ve suclular ortaya cikar. boylece sakin ve huzurlu mahalleler, bir kac ay icinde balta girmemis orman karakterine burunebilir.

    wilson ve kelling, bu durumun ayni zamanda ekonomik yapiya da zarar verebilecegini ifade etmisler. insanlarin, tehlikeli buldugu yorelerden alisveris yapmamasi, adi cikmis bolgelerde yatirimcilarin yeni isler kurmaya hevesli olmamalari gibi ornekler vermisler.

    sadece problemi ortaya surmekle yetinmeyen bu iki yigit, karinca kararinca sucu onlemek ve suc oranini azaltmak icin cozum onerileri de getirmisler prensim. sevdim ben bu adamlari. oneri listelerini de cevirdim utanmadan.

    +kirik kapi, pencere gibi zimbirtilarin tez elden onarimi
    +ortalikta hurda, terk edilmis arac falan varsa hemen ayak altindan kaldirilmasi
    +sokaklarda karsilasilan gunluk coplerin, yiyecek ve icecek atiklarinin ivedilikle temizligi
    +bir takim kendini bilmez velet tarafindan yaratilmis duvar yazilari, vandalist eserler ve saire var ise hemencecik silinmesi, olmadi ustlerinin boyanmasi
    +coluk cocuk icin, sokak koselerinden daha cekici, daha guvenli ve daha uygun yerlerin bulunmasi, yoksa imece usulu yaratilmasi
    +mahalledeki evlerin temiz ve itina ile boyanmis gorunumune kavusturulmasi
    +kaldirim ve atik su izgaralarinin temiz tutulmasi

    iste prensim, bu iki yigit, kural tanimaz ve huzursuzluk cikaran bunyeleri bu yontemleri kullanarak sandalli ayaklari altinda cignemek istiyordu.*
  • hollandali (!) bilim adamlari tarafindan yapilan ve science’ta yayinlanan bir arastirma bu teoriyle ilgili baska deneysel kanitlar sunmustur. ornegin bir alisveris bolgesinde bisiklet park edilen alanlardaki bisikletlere bir takim el ilanlari ilistirilmis. bu park alanlarinin oldugu bolgelerin bir kisminda duvarda graffiti'ler varmis, bir kismindaki duvarlar da tertemiz pispirilmis. graffitili olan bolgelere park etmis bisikletseverlerlerin buyuk kismi el ilanlarini yerlere atip ortaligi kirletirken graffitisiz bolgelerdeki bisiklet sahipleri bu ilanlari cope atmaya daha meyillilermis.
    bir baska deneyde de araba park edilen bir alani citlerle cevrilmis, ve arabalara ulasmak icin giris yapilmasi gereken yerlerin 200 yard uzaklikta oldugunu belirten levhalar konmus. ayrica buraya bisiklet birakmanin yasak olduguna dair ilanlar asilmis. bu ilana ragmen bisikletlerin birakilmis oldugu durumda insanlarin buyuk bir kismi girisin yasak oldugu bolgeden girerek araclarina gitmisler, ancak bisiklet birakilmayan durumda cok az sayida insan yasagi delerek arabalarina ulasmislar.
    benzer bir ornekte de bir supermarketin garajina musterilerden market arabalarini dukkana birakmalarini rica eden levhalar asilmis. sonra garajdaki arabalarin camlarina el ilanlari konulmus ve beklenmeye baslanmis. alisveris arabalarini dukkana geri verin ilanina ragmen etrafta arabalarin cirit attigi durumda insanlarin cogu arabalarindaki el ilanlarini yerlere atmis, ancak etrafta arabalarin olmadigi durumlarda cok daha az sayida insan etrafi kirletmis.
    buna benzer uc deney daha var bu calismada. kisacasi, insanlarin normlari ve yasaklari delmenin herhangi bir cezasi olmadigini fark ettiklerinde kendilerinin de baska normlari ya da yasaklari delmekte bir beis gormedikleri ortaya cikiyor. akillica bir kac deneyle bunu kanitlayan hollandali bilim adamlarimiz da science’ta kapi gibi makale bastirabiliyorlar.
    surada da makaleyle ilgili bazi linkler var:
    http://www.sciencemag.org/…content/abstract/1161405
    http://www.sciencemag.org/cgi/data/1161405/dc1/1
  • "kırık cam teorisi... buna göre bir binanın çoğu camı kırıksa insanlar diğerlerini kırmakta çekinmezler ve bunu suç olarak görmezler. hayat da buna benzer, insanlara kırıklarımızı gösterdikçe kırmaktan çekinmezler."

    bu teori, sosyolojik bir gerçeği de açıklar. aileler hane içinden birinin başına gelen kötülüğü (tecavüzü, tacizi, ensesti vb.) gizlerler. aile şerefini, kendi itibarını düşünen bencil pislikler bir kenara (geçenlerde bir dede amcasının suistimaline uğrayan torunuyla ilgili çıkıp senin g.tün aile şerefimizden daha mı önemli demişti dava ettiği için), bu örtme refleksi yavrusunu herkesten çok seven annelerde de vardır. maksat tam olarak budur. "evladımın camı kırıldı" diye yaygarayı kopardığı anda öteki camları kırmaya gelecek bir alay şerefsizi biliyorlardır. kendine zulmeden bir düşmüş görsünler, sabi sübyan olduğuna bakmazlar, hele yetişkinse bile isteye yapıyor, hoşuna gidiyor derler, şehir üzerinden geçer. okumuşundan okumamışına, dindarından allahsızına kadar. velev ki mağdur, histerik bir vaka ve hoşuna gidiyor. onu histerikleştiren talihsizlikleri kimse umursamaz. filancanın da başına bu işler geldi, o böyle mi oldu derler. filancayla berikinin genetik yatkınlıklarını gözetmezler. nitekim merhamet etmek isteyen bir yolunu bahanesini bulur, tıpkı insaf etmeyenlerin insafsızlıklarına kılıf bulması gibi.
    hakkını aramaya kalktığında başına dert üstüne dert alacağını hayat tecrübesiyle bilirler. tevekkeli değil kol kırılır yen içinde kalır. kırıklar giysinin kolunun altında saklanmalıdır. ananelerden duyarlar, büyüklerden işitirler. hatta bu bilgi neredeyse kolektif hafızasına nakşolmuştur insanın.
    tabular, kültürel yasalar genellikle sayısız defa deneyimlenmiş vakaların artık sorguya yer bırakmayacak denli muhkemleşmesiyle oluşur. çok saçma sabuk bazı gelenek ve tabuları saymazsak ekserisi insanın ömrünü uzatmaya yöneliktir. nesli tükenen türler arasına girmekten insanı koruyan da bu kolektif reflekslerdir.

    bu meseleler vekil olarak allah'ı tayin edip allah'a dayanmakla, şifayı allah'tan ummakla, allah'ın adaletine tam teslimiyet göstermekle ancak aşılır. insanı harap eden bu vakalar bazan yeraltına gömülü hazineleri çıkarmak içindir. o, herkesi parçalayıp hazinelerini sunmaz. kimseye de dayanamayacağından fazlasını teklif etmez. ivan karamazov'dan tanrı'yı çalan bu sorgulamalar en çetin imani meselelerdir. topladığı bu tarz 3. sayfa haberleriyle tanrı'ya küsen ivan'ı alyoşa hiçbir şekilde teselli edemez. dostoyevski'yi aşacak bir yazar çıkarsa eğer ancak o teselli verecektir.

    edit: yigitaga32 sağ olsun dogville'i hatırlattı. yazdığım esnada aklıma gelse cuk oturacak bir örnek.

    bir edit daha: zaten bozulmuşu daha da bozmaya bir örnek de bir dostumdan geldi bugün; ağaçlarla dolu bir yolda giderken elimizdeki çöpü gider hangi ağaç kenarında fazla çöp birikmişse oraya atarız. temizi temiz bırakma ve kirlenmişi iyice kirletme refleksi. aynı anda iyilik ve kötülük yapmaya muktedir insan zaman dâhil her şeyi bükebilir.

    bir edit bir edit daha: entryi eleştirmiş biri (#101498543). ben bir insan olarak bu gibi durumlarda sessiz kalma refleksini tanımaya çalıştım. anladım ve yer yer hak verdim. tüm uzuvlarınla hakkını aramadan her şeyi allah'a havale etmek en son savunacağım şeydir. hakk'a havale edilecek şeyler vardır, bunlar insanın elinin, dilinin musibeti savmaya yetmediği durumlardır. ancak şu haberi, mahkemede tacizcisiyle karşılaşan minik yavrunun kalp krizi geçirdiği vakayı unutanlar olmuş olabilir, benim hafızamda çok taze.
    bu entrynin tezi hukuku,mahkemeyi, hakkını aramayı bir kenara bırakalım her işimizi allah'a havale edelim değildir. aslında biraz iyi niyetle okuyan idrak sahibi herkes bazan adaleti yerine getirmeye kurumların gücü yetmez dediğimi anlar. ilkel kabilelerde enseste ilişkin ceza o eylemi ifa edeni klan dışı bırakmak. bu bir nevi ölüm cezası çünkü vahşi hayat şartlarında doğada yalnız bırakılan birinin yaşama şansı pek az. bana kalsa aşiret usulü bir aile mahkemesi de temiz iştir. sessiz sedasız, mağdur afişe edilmeden, mahkemelerde yıpratılmadan, travması tekrar tekrar hortlatılmadan, medyanın diline , müge anlı'ya düşmeden akıllı uslu bir aile büyüğü suçlunun cezasını keser. günümüzde bırakın aşiret, sülale; aile denen kurum bile sakatlandığı için bir çözüm değil elbette. her ne olursa olsun müthiş zor bir sınav. kendi evladının geleceğini düşünüp olayı örtpas etmek isteyenleri anladığım gibi, bu örtpas etme eylemi eğer failin eylemlerini sürdürmesine ve başka masumları incitmesine vesile olacaksa bir vebal de doğurur.
  • düzensiz davranışları suç korkusuyla,ciddi suç potansiyeliyle ve amerikan şehirlerindeki çürümeyle ilşkilendirilen bir tez.bu analiz kamuya açık yerlerdeki düzensiz davranışların denetim altına alınması halinde ciddi suçlarda kayda değer bir azalma olacağı düşüncesini içermektedir.
  • "birkaç camı kırık bir bina düşünün. eğer bu camlar tamir edilmezse, suça eğilimli insanlar birkaç cam daha kıracaktır. hatta binaya bile girebilirler. hatta işi büyütüp mahalleyi bile ele geçirebilirler bu şekilde. siz en iyisi binanızda kırık cam bırakmayın, yazıktır..." temalı suç teorisi. george l. kelling and catherine coles isimli insanların yazdığı "fixing broken windows: restoring order and reducing crime in our communities " isimli kriminoloji kitabında ortaya konmuş bir kavrammış.

    kaynak : http://en.wikipedia.org/wiki/broken_windows

    not: ha ben kriminoloji ile falan ilgilenen bir insan mıyım? yok yahu, cember.net in attığı spamimsi epostalardan birinin içindeki yazıda geçiyordu "kırık camlar teorisi" adıyla. ben de neymiş bu deyip bakıverdim. aramaya inanmak, araştırmak, okumak, öğrenmek falan ne hoş.*
  • "yıllar öncesi. öğrenciyim. hava sıcak ve yorgunum. az sonra bineceğim otobüste de oturamayacağım kesin. bari beklerken dinlenebilirdim. duraktaki banka oturmaya niyetlendim. ama garip ki, benden önce oturanlar oturak yerine ayaklarını koymuşlar, bankın arkalığını da oturmak için kullanmışlardı.

    gençler öyle otururdu o zamanlar. (herkes gibi otururlarsa, yaşlı sanılmaktan mı korkarlardı?) "böyle gelmiş, böyle gider"di. ben de onlar gibi oturmak zorunda kaldım. ayakkabılarımı oturak yerine koydum, koltuğun arkalığının daracık ucuna yerleştim. çok geçmedi ki banka benim gibi oturamayacak yaşlı teyze, benden önce banka benim gibi oturan gençlerin hepsinin hesabını bana sordu. iyice bir fırça yedim. ben o azarı hak etmemiştim ama o haklıydı. sustum. meğer ben o koltuğa oturmadan yıllar önce, abd'de bir araştırmacı, o teyzeye karşı yaşadığım acı mahcubiyetin hesabını yapmışmış. şimdi haberim oldu. "kırık cam teorisi" hesabıymış bu.

    anlatıldığı kadarıyla: "kırık cam teorisi" abd'li suç psikoloğu philip zimbardo'nun 1969'da yaptığı bir deneyden ilham alınarak geliştirilmiş. zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip palo alto bölgelerine birer 1959 model otomobil bıraktı. araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı. ve olup bitenleri izledi. bronx'taki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı. diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı. ardından zimbardo ve iki öğrencisi 'sağ kalan' otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdı. daha ilk darbe indirilmişti ki çevredeki insanlar (zengin beyazlar) da olaya dahil oldu. birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale gelmişti. "demek ki" diyordu zimbardo, "ilk camın kırılmasına ya da çevreyi kirleten ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz."

    şimdi niye o banka öyle oturduğumu anladım. ve benim olmayan suça nasıl da kolayca katılabildiğime, hatta onu çoğalttığıma şaşırmadım. ayrıca benden önceki suçların hepsinin hesabının bana sorulmuş olması da gerekiyormuş. "kırık cam teorisi"nin takipçileri bakın ne diyor: "metruk bir bina düşünün. binanın camlarından biri bile kırık olsa, o camı hemen tamir ettirmezseniz, çok kısa sürede, oradan geçen herkes bir taş atıp, binanın tüm camlarını kırar. ben ilk cam kırıldığında hemen tamir ettirdim. bir elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine, biri bir torba çöp bıraksın. o çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen, çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir. ben ilk konan çöp torbasını kaldırttım."

    bunları niye mi anlattım? kalbimizde ucundan kıyısından kırılmış camlar taşıyoruz sürekli... ruhumuzun başköşelerine ilk başta önemsiz gözüken, laf etmeye değmez çöpler bırakıyoruz her gün. küçük küçük günahlar, minik minik hatalar camı kırık araba gibi diğerlerini de camları kırmaya, kapıları çerçeveleri indirmeye teşvik ediyor. pişmanlığımızı fırsat bilip ortadan kaldıracak kadar ciddiye almadığımız "çöpler"imiz, sürçmelerimiz, kötülüklerimiz, ayıplarımız, kokuşmuş çöp dağlarına, kötülük yığınlarına kapı aralıyor. "böyle gelmişse, böyle gider" diye kendi kendimizi ağır veballer altında ezdirdikçe ezdiriyoruz. kırık camın oradaki varlığı, diğer camların da kırılabileceğine dair bir haklılık üretir içimizde. çöpün bizden önce oraya atılmış olması, oraya çöp atmanın bir alışkanlık olduğunu söyler bize. çok geçmeden biz de o alışkanlığa alışır, alışık olunanı yapmakta haklı görürüz kendimizi. cam ilk kırıldığında hafife alırsak, ağırlaşır cam kırıkları. çöp ilk atıldığında umursamazsak, umursamazlığımız bir çöp dağını besler."
  • türkçemize kırık testi teorisi olarak geçebilecek teori.

    (bkz: testiyi kırmadan önce tokat atmak)
  • bu çalışmadan esinlenilerek ortaya atılmış bir diğer önemli teori de biriken çamaşırlar teorisidir. bu teoriye göre yıkayıp kuruttuğunuz ama ütüsünü katlamasını yapıp gardıroba yerleştirmeden odanın bir köşesinde biriktirdiğiniz çamaşırlar, bir süre sonra artış gösterecek ve odanızın bu köşesi çamaşır yığınına dönüşecektir. zaten orada halihazırda bir çamaşır dağınıklığı olduğundan, odanın genel nizamı da aynı özensizlikten nasibini alacaktır. ayrıca odanın temizliği de aksayacaktır. çalışma masasında eski fişler birikmeye, notlar birbirine karışmaya ve dağınıklık sebebiyle eşyalar işlev değiştirmeye başlayacaktır.* ki biliyorsunuz mekanların eskime ve yıpranma nedeniyle artık eski fonksiyonu ile kullanılamamasına köhneme diyoruz. odanız köhneyecektir.

    işte bu gibi durumlar için teorinin sahibi düzenli, tertipli bir insan olmanın öneminden bahseder ve o katlayıp koymaya üşendiğiniz kazağın çok daha büyük giysi grupları doğuracağını söyler. biriken çamaşırlar teorisi, daha sonra kirli tabaklar teorisinin ortaya atılmasında çok etkili olmuştur.

    tabii bu teorinin ortaya atıcıları da sosyal deneyler yapmaktan geri kalmamışlar, üniversite öğrencileri üzerinde yaptıkları deneyle görüşlerini doğrulamışlardır. aynı deneğin, öğrenci evinde henüz yerine kaldırılmamış bir tişörtün bulunduğu odasındaki davranışlarıyla, ailesinin evindeki son derece düzenli odasında göstermiş olduğu davranışlar incelenmiş; deneğin anneciğinin kusursuz bir düzene oturttuğu odasında efendi gibi davrandığı, çamaşırları uysal bir biçimde askıya astığı, sağda solda döküntü bırakmadığı görülmüştür. aynı denek kendi odasında bir süre sonra dağınıklıktan depresyona girmiştir. henüz tamamlanmayan bu çalışma, araştırmacıların "hayatın bir alanındaki düzensizliğin başka şeyleri aksatarak diğer alanlara da yansıması" konusu üzerine yoğunlaşmasına neden olmuş ve halen üzerinde çalışılan depresif zonlar teorisinin filizlenmesini sağlamıştır. depresif zonlar teorisi de, yaşam pratiği içinde sağlıksız bir bölge, verimsiz geçirilen bir zaman aralığı varsa bunun diğer zonlara da tabii olarak etki edeceğini savunur.
  • terkedilmiş olduğu halde uzun süre ellenmeden sapasağlam duran bir binanın, ilk camının kırılmasını müteakip kısa sürede harabeye dönüşmesi teorisidir. çünkü o ilk kırık cam, çevreye evin dokunulabilir/yıpratılabilir/zarar verilebilir vs olduğu hissiyatını yaymıştır.

    diyelim sokaktasınız, cebinizden bir sakız çıkarıp ağzınıza attınız, kağıdı elinizde kaldı ve çevrede çöp kutusu yok. o kağıdı yere atma ihtimaliniz, sokak kirliyse ne kadardır, bal dök yalaysa ne kadar?..

    yani teori, “masum ve küçük görünebilecek ilk ihlallerin büyük sonuçları olabilir, dikkatli olun” der. (allah’ın faşolarının eline verilmemesi gereken bir teoridir.)
hesabın var mı? giriş yap