• öğrencilik kabusum, yıllar yılı rüyalarımdan çıkmayan lanet...

    linç etmeyin hemen. ben de farkındayım modern dünyanın üzerinde inşa edildiği temel bir bilim ve çok zor sayılmayabilecek bir ders olduğunun ama almıyor kardeşim bu kafa ona ne edeceğiz?

    kendisiyle kurduğum rezil ilişki çoğunluğun başına geldiği şekilde lisede başlar. lise 1'de iken, biraz da okulun fen lisesi olmasından mütevellit, dayadılar çılgınlar gibi fiziği, kimyayı, matematiği. e tamam matematik ve fizikte sorun yok ama ya bu kimyayı anlayamıyorum bir türlü. ilk başlarda "dersi dinlemedik, arka sırada ahmet çakalıyla top goygoyu yaptık ya ondandır, bakarız anlarız." modunda dolanıyordum ama çalışmaya başladıkça giderek bir terslik olduğunun farkına vardım; bir türlü olayı anlayamıyordum. yani o mol nedir, neden o atomlar oradan çıkıyor, iyonların ardından hafifçe sırıtan periyodik tablo ne iş yapar, o tablodaki simgelerin kenarlarındaki rakamların bir önemi var mı falan fıstık benim için tam bir muamma, kemiksiz bir kaos hali... okuyorum, anlıyor gibi oluyorum fakat 2 sayfa sonra gene unutuyorum gene karıştırıyorum!...

    "neyse..." dedim kendi kendime "oğlum lantirn bak ailenden uzakta gurbettesin, üzerine zaten çok zor bir yaz geçirdin, ilk tokadını yedin bu hayatın* kafan bozuktur tamam olur da ama artık ciddileş biraz aban şu derse..."

    bu aşamada ders dinleme ve çalışma sistemimin bozuk olduğuna kanaat getirip davranışlarımı değiştirmeye başladım. ders kitaplarını nazikçe kucağında tutarak okula giden, tertipli ve düzenli örnek öğrenci formatında koşa koşa her kimya dersine giriyorum, arka sırada yuvalanan zirzop beygir tayfayı bırakıp eşşek kadar boyumla en öne geçiyor ve öğretmenin ağzından çıkan her kelimeyi dikkatlice not alıyorum, etüdlerde düzenli bir şekilde uğraşıyorum, didiniyorum ama o anasını sattığımın kovalent bağı neden orada duruyor, o tepkimedeki azot niye azalıyor da oksijene bir bok olmuyor ben gene anlayamıyorum. offf off... peşinden koşmadığım öğretmen, almadığım kitap, sormadığım soru, el koymadığım kimya ders notu kalmadı, yok olmuyor bir türlü. hayır bir de bu sorun ayyuka çıktı milletinde geyik malzemesi oldum. dalga geçen geçene. neyse en azından çabuk bıktı arkadaşlar bu mallığımdan, baktılar benim durum hakikaten numunelik bu defa bana yardımcı olmak için kendileri girmeye başladı devreye. arkadaşlarımdan kaç tanesi "bu sefer anlatıcam oğlum sana bu kimyayı, kolay lan abartma!" parolasıyla oturdu yanıma, güzel güzel açıkladılar: "bak oğlum bu avagadro sayısı, işte şuradan da mol geliyor çarp ikisini sonuç bu. azot da buhar olup uçuyor hem sen bakma azota mazota. odaklanman gereken iyot" diye ama benim kafa almıyor, bakıyorum anlayacak gibi oluyorum ancak 5 dakika sonra "o atom nereden geldi lan?" diyorum en sakin adam bile yarım saate kalmadan delirmeye başlıyor "hay sikicem atomunu sana ne lan atomdan öküz, baksana buradaki potasyuma!" diye çemkiriyor. bana kimya anlatmak, istanbul'da sürekli yapılan bitmek tükenmek bilmez huzur bilmemne isimli operasyonlara döndü. sınıf komple elimden geçti ama olmuyor olmuyor olmuyor. kimya sınavlarından da ucundan kıyısından dönüyorum geçer notu zar zor, yalvar yakar, kopya, ot bok vs. vs. sidik zoru çabalarla falan toparlayabiliyorum.

    lise 1 bitti, lise 2 oldu aile durumundan okul değiştiriyorum o ara, bizimkilere dedim ki "sayın ebeveynlerim* ben bu kimyayı yapamayacağım, dolayısıyla fen kısmına gitmiyorum." ooo ilk isyan anne-babaya... evde kavga dövüş neyse ikna oldular yeni okulda gittim türkçe-matematik kısmına geçtim. e türkçe-matematik dediğin ne ki laylaylom benim için. bütün gün okulda tarih, coğrafya, türkçe anlatılıyor, kulağımın ucuyla dinleyip arka sırada geyiğin dibine vuruyorum, evde de birkaç test çözüp tulum çıkarıyor, sonra veriyorum kendimi goygoya. okulun ilk 2 ayı böyle bomboş yatıp ense yaptığımı gören bizimkilerin dellenmesi, evde kopan müthiş bir kavga ve neticesinde "ders-mers çalışmıyorsun eşşek, başlarım kimyana, eşkıya mı olucan lan sen başımıza...!" diyen babamın motivasyonu! sayesinde çok geçmeden kendimi yine fen kısmına sürülmüş ve bu anasını eşşekler atlayısıca kimyanın hain planları içine yuvarlanmış bulmam uzun sürmedi.

    fen kısmına babamın, tsubasa orijinli the miracle drive shoot vuruşuyla şutlanmamın ardından gene oturdum düşündüm acaba sorun ben de miydi yoksa kimya'da mı? yahu matematik oluyor, fizik, biyoloji tamam, türkçe zaten hayvan gibi sürekli kitap okumamdan dolayı süper. eeee, geriye sadece bu mal kimya kalıyor. uzun bir düşünsel süreçten ve kendimi bulma çabamdan sonra sorunun kendimde olduğuna karar verdim ve "ben bunu yaparım lan" diyerek engerek-4 operasyonunun startını verdim. operasyondaki nihai amacımı da eski çalışma usullerimi terk ederek kimyayı doğrudan sınav taktikleriyle ele alıp ezberlemek ve gerekirse özel ders desteği ile tamamen çözüp nihayetinde kangren haline gelmiş bu mevzuyu artık hayatımdan çıkarıp üniversite sınavında sıçmamak olarak tespit ettim. iyi de bok yedim!...

    sınav taktiklerini kasıyorum, ezber basıp duruyorum ama sorular ezberlediğim yerden gelmezse ben gene sıçıyorum. bir süre sonra ezberlediklerim de birbirine girmeye başladı, komple sıvadım iyi oldu çok da güzel oldu!... bildiğim şeyleri de unuttum anasını satayım. benim kalın kafam gene almıyor gene almıyor. baktım olacak gibi değil "otur çalış ya sana ne taktikten maktikten, yılmaz vural mısın oğlum sen" diyerek bu defa eski usule döndüm ve sınavdan 98 aldım diye ağlayan öğrenci moduna girip ne notlar çıkardım ne çabalara girdim. kitapları ezberliyorum, anlamadığım yerleri soruyorum ediyorum ama hala o canına yandığımın tepkimesi nereden geliyor, oradaki tuzun sofra tuzundan farkı var mıdır, neden o kimyasal tepkimede krom zirkonyuma dönüyor anlayamıyorum. başarısız siyasetçiye sırf karizmatik diye defalarca oy veren seçmen edasıyla ben sürekli aynı teraneyi deniyorum ama netice belli. hayır bu defa işler de iyiden iyiye karıştı evde. benim bu kadar çabama rağmen hem okuldaki kimya sınavlarım sıçık gidiyor hem de deneme testlerinden patlıyorum ama bizimkiler durumun farkında, evde her kimya sınavı/testi olay oluyor, sürekli aileme çemkiriyorum arabeskçi gibi "siz soktunuz beni bu hale!!!" diye. normalde bu lafların binde birini etsem kafa göz dalacak babam bile kızamıyor çünkü sürekli anlamaya debelenen ama kafasının almadığı biri olduğumu görüyorlar.

    artık en son çare bana özel ders aldırmaya karar verdiler. arkadaşlarla anlaştım onların grubuna gireceğim, süper de bir kimya hocası bulmuşlar şehrin en iyilerinden biri, adamdan ders alan testlerde sınavlarda çılgın atıyormuş. beni çağıran arkadaş çok geçmeden kimya konusundaki tüm mallığımın ortadan kalkacağını ve olayı bitireceğimi söyleyip beni iyice de gaza getirdi, "allaaaah" dedim "açılın lan geliyorum, ulan kimya şimdi ziktim belanı"...

    evet zikti... biri birini zikti ama maalesef o ziken ben olamadım... en son adamın evinde grup halinde ders dinlerken kendimi: "evin perdeleri neden duvar boyasıyla bu kadar uyumsuz, ne zevksiz lan bu hoca?!" derken buldum. o denli dersten kopmuş ve anlayamıyor durumdaydım ki durumu farkeden ve beni özel ders grubuna çağıran arkadaş "ya sen gelme istersen parana yazık bak." diye gruptan hafifçe siktir etti beni.

    bu özel dersi bırakmam hadisesi, biraz da mali durumdan ötürü, evde biraz infiale neden oldu tabi. ancak benim kimya hakkındaki kalın kafalılığımı artık iyice anlayan ailem daha fazla da gelmedi üzerime. ben de olayı oluruna bıraktım artık kasmadım, takmadım daha fazla. olmuyorsa olmuyordu ama umut dünyası işte, tam da bu arada hepimizi yeniden ümitlendiren bir olay oldu. şehrin en iyi kimya hocasını benim lise transfer etti. ancak ben hocayı dershaneden biliyorum kesinlikle kafamın uyuşmayacağı gıcık mı gıcık bir tip. ha anlatıyor mu anlatıyor. hoca, anlayan adamı 100 kat daha başarılı bir duruma getiriyor ama benim seviyemdeki bir mala elbette bunu yapması olanaksız olduğunun da farkındaydım. ama o sınav baskısı altında yine de kastırıyorsunuz işte.

    o zamanlar lisede kredili sistem vardı, şimdikiler bilmez. ben liseyi lise 3 ilk dönemde bitirdim. ikinci dönem tamamen boşum ama kimya dersinde organik kimya anlatılacak ve üniversite sınavında bu organikten bayağı bir soru çıkıyor. ben de arkadaşlardan duydum "oğlum tamamen matematik, kimyayla alakası yok. bulmaca gibi lan çok zevkli. gel bak gir çalış sen yaparsın." dediler son bir gaza geldim gittim rica ettim "hocam dersi almıyorum ama yine de girip dinleyebilir miyim?" diye. konuşursan atarım ha diye tehdit ederek kabul etti... içimden de diyorum "ya ne konuşucam zaten en fazla 2-3 ders dururum zaten sonra anlayamayacağım için ben bırakıcam."*

    ilk derse girdim, 45 dakika sonra çıktım ve o dakika ben kimyayı temelli bıraktım. bir daha sınıfa adımımı atmadım. dershanede kimya derslerine girmedim, denemelerde kimya kısmını tamamen boş bıraktım ve o şekilde üniverste sınavına girdim. öss neyse de öys'de (gülmeyin, o kadar yaşlıyım evet*) 24 kimya sorusu vardı ve 4 tanesini işaretledim. neticede benim lise kimya maceram bu şekilde gayet rezalet bir halde bitmiş oldu.

    geldim üniversiteye. (evet kimya yapmadan da üniversite kazanılıyormuş ama neredeyse diğer tüm testlerden hayvan gibi yaparsanız oluyor.) okul mühendislik, ben ilk yıl hazırlık okumuşum laylaylom bir süreç geçmiş kafa 10 numara rahat. ilk sene dersleri alıyorum hay anasını avradını bir baktım gene o lanet kimya ilk dönem var. ulan allah belasını versin gene buldu bu kahrolası ders beni diye kaç gün uyuyamadım sinir stresten. kafamda türlü senaryo ile gittim girdim ilk derse, ooo hoca süper tatlı bir doçent kadın çıkmaz mı. "gençler" dedi "size soru, not vs. hepsini vericem, zaten burası kimya ile alakası olmayan bir mühendislik. onlara çalışırsınız geçersiniz. fazla zorlamayacağım sizi" dedi, beni aldı bir sevinç. hakikaten dediği gibi de yaptı... ilk vize, ikinci vize derken ben tıngır mıngır cc seviyesinde geçiyorum. eğer finalde sıçmazsam noktasına gelmişken, artık kimya denen lanetten kurtulmama 1 sınav kalmışken o kara günü, o ızdırap verici dakikaları yaşamaya başladım...

    finale çalıştım güzelce, minimum bir şeyler alacak kadar ezber vs yaptım. tam yurttan çıkıp sınava gideceğim beni yoldan bir arkadaş çevirdi. o zaman bende paraya kıyıp aldığım, caaanım bir casio fx-5500 hesap makinesi var, kimselere elletmiyorum. "abi" dedi "çok müşkül durumdayım, dersten kalıcam hesap makinem çok kötü, seninkini versene. okul uzatıcam kalırsam" dedi. acıdım elemana, mali durumu da kötü biliyorum "ne olacak ya." dedim "al" diye verdim elemana makineyi. o da bana kendi makinesini verdi böyle dandik, eski bir makine. kapak kısmı da kirli mi kirli, eskiden yazılıp yazılıp silinen kopyaların izleri, kırmızı lekeler, cep kiri falan var. neyse ben çok fazla bakmadım, aldım makineyi attım çantaya doğruca bastım kimya finaline.

    girdim finalin yapılacağı sınıfa. beyaz masalarda tek tek oturacağız. millet de habire kopya yazıyor sıralara. ben oturdum hemen ardımdan bölümün en gıcık, tarikatçı asistanlarından biri damladı. adam trafik polisi edasıyla hemen "sen sen sen kalk şuraya geç şuraya geç." diye başladı bizi random dağıtmaya. bana da "kalk git şuraya" dedi işaret etti bir sıra gittim oturdum, çıkardım kalemi silgiyi, hesap makinesini bekliyorum sınav başlasın diye. neyse sınav başladı, soru-cevap kağıtları dağıtıldı bu kekomastik elinde imza kağıdı dolaşıyor masaları. benim masaya geldi, ben tam imza atıyorum bu aldı hesap makinesini eline başladı bakmaya. böyle elinde döndürüyor, evir çevir yapıyor, ışığı ayarlamaya çalışıyor "buyrun hocam, nedir sorun?" dedim hay demez olaydım. "kopya mı çekiyorsun sen" diye patlattı bombayı. ne kopyası diyorum adam makineyi gösteriyor. "arkadaşımdan aldım hocam bilmiyorum ben, hem ne var ki orada?" dedim bana eçiş bücüş, karman çorman bir yazı bulutu gösterdi makinenin kapağında olan. iyi kötü bir a, c harfleri falan okunur durumda ama tam bir formülasyon, kopya olacak bir işaret yok kapakta.

    "yahu kopar kapağını al kuşkulandıysan" dedim "dur sen duuur!" diye başladı masaya bakmaya. sıraları değiştirdikten sonra elemanın beni attığı masanın önceki sahibi sikik de her yanı kopyayla doldurmuş. sınav öncesi gördüklerimi silmiştim ama kenarda köşede birşeyler duruyor gözümden kaçmış. bunları gördü elbette bu hemen aldı kağıdımı "kopya çekerken yakaladım seni." diye cart cart yazdı kağıtların üzerine kocaman "kopya" kelimesini, başladı bana fırça atmaya. bu arada daha cevap kagidinda tek bir yanit yok cunki sorulara baslayamadim bile. ya ne kopyası diyorum "sus, kes tutanak tutacam, 6 ay uzaklaştırma verecekler sana." diyor. o sırada elbette bağır çağır sınav disiplini de kayboldu millet bizi tv izler gibi izliyor. o tartışma yaşanırken dersin hocası da geldi, bu keko gitti kopya çekerken öğrenciyi yakaladık diye başladı anlatmaya. hoca da "tamam alın kağıdını işlem yapın." demez mi, hay anasını satayım. neyse beni attılar dışarı kaldım öyle mal gibi. hayır hem dersten kaldım hem de 6 ay uzaklaştırma ile yüzyüze durumdayım.

    neyse durdum bir 10 dakika sakince düşündüm, sonra baktım bizim kimya hocası hanım çıkmış dışarıda duruyor. gittim hemen yanına nazikçe anlattım durumu. herhanlde anlattıklarım samimi geldi kadına, "kusura bakma senin yeniden sınava alamam, dersten kaldın ama işlem de yapmayacağım. dikkat et bir dahaki sefere" dedi. allah razı olsun bu saçmalıktan böylece sıyırttım ama o mal kimya gene peşimde gene peşimde.

    offf yazarken yoruldum. gittim lanet dersi ikinci senemde bir daha aldım. bu defa yurtta kimya mühendisliğinde okuyan bir arkadaşım vardı bölüm birinciliğine oynayan, o biraz anlattı ben biraz kastım cc alıp geçtim ikinci sınıfta da kurtuldum başımın belasından.

    valla yazarken bile fena oluyorum. cidden afakanlar basıyor. ne boktan iş arkadaş başıma bela oldu yıllar yılı, nefret ediyorum kimyadan...

    merak eden de varsa söyleyeyim öys'de işaretlediğim o 4 soru var ya? 4'ü de doğru çıktı, üniversite sınavında kimyadan %100 netim var yani*...
  • mükemmel eğitim sistemimiz sayesinde öğrencilerin daha çay demlemeyi bile bilmeden kağıt üzerinde atom bile parçalayabilmelerini sağlayan ders.
  • nefret ettiğim bilim dalı.. hiç sevemedim.. üniversite sınavında bir adet kimya netim vardı, o da aşağıdakilerden hangisi patlayıcıdır diye bir soruydu. (bkz: red kit kültürü) (bkz: nitrogliserin)
  • 9. yy'da, arap bilim adamları, aristotales ve platon'dan aldığı, kemia kelimesini, kimiyya olarak araplaştırmış, özne halinde ise el-kimiyya olarak kullanmışlar.

    gazzalinin kimya kitabını okutan karanlık çağ avrupası, kimiyya'yı chymia olarak ingilizceleştirmiş, el-kimiyya ise daha sonradan mistik niteliklerinden ötürü alchemy olup yeni bir anlam kazanmış. chymia ise artık arkaik bir kelime olup yerini chemistry'ye bırakmış.

    bir kelimenin kıtalar arası etimolojik süreci daha ilgi çekici ve daha derin sosyal alt metin içerebilir mi bilemiyorum.

    kaynak 1, 2
  • bünyesinde yapılan deneyler sonucunda kendimi bilim adamı gibi hissetmemi sağlamış olan ders.

    sınıf 4 kişilik gruplara ayrılmış, öğretmen bir gün önceden, yapılacak deneyde kullanılan maddelerin normalitesidir, hacmidir bunları öğrencilere söylemiş ancak tesadüfen(!) aynı gruba düşen sınıfın en umarsız 4 öğrencisi ne deneylerinin ne olduğundan ne de ertesi gün okula önlük eldiven vs. getireleceğinden haberdar bir şekilde rahat bir uyku uyumuşlardır. ertesi gün sınıfa gelinir, herkeste bir heyecan herkes birbirine bişeyler anlatıyor "bak şimdi ben en eşitir em çarpı tesir değerliği bölü mol kütlesi çarpı çözelti hacmi alınca bunu böyle buldum, sonra da bunu yüzdelik şeyinden çıkarınca . . . ", millet bilim insanı olmuş yani. ben ve grubumdaki arkadaşlar ise birbirimize "noluyor amına koyim" bakışı atmaktayız. 3-5 dk. sonra da laboratuvara inmek gerekiyor. neyse ödünç önlük eldiven falan diğer sınıflardan bulunuyor, birinden bizim grubun deneyinin ne olduğu öğreniliyor, laboratuvara iniliyor. ancak sorun şu ki bir takım hesap kitaplar önceden yapılarak o gün ise uygulamaya geçilecekmiş. biz bunu yeni öğrendik tabi.

    deney : 0,2 n* 500ml kütlece %96'lık baryum nitrat çözeltisi hazırlama.

    laboratuvarda herkes harıl harıl çalışıyor. kimi hassas tartı ile kaç gram çözünen koyacağını hesaplarken diğeri sanki çok tehlikeliymiş gibi damlalıkla su koyuyor(nedenini sonradan anladık bunun tabi biz. amma da dalga geçmiştik kızla). biz ise deneyimizi işlem yaparak çözmeye çalışıyoruz henüz bu aşamada. öğretmen aralarda dolaşıyor kontrol ediyor falan böyle her grubu. bize "altıncı grup daha bitmedi mi deney çocuuuum?" diyor, biz de "hocam yanlış hesaplamışız da tesir değerliğini fazla almışız dalgınnık işte ehheh" diyip geçiştiriyoruz. baktık böyle olmayacak göz kararı bişeyler yapmaya karar veriyoruz kendi aramızda. öğretmen görmesin diye iyice yumuluyoruz düzeneğe. elimizde bulunan baryum nitrat katısından balon joje*'ye az bişiy koyup üzerine de biraz biraz su koyuyoruz. "az daha kat hacı bu ne be rengi bile değişmedi" şeklinde diyaloglara sahne oluyor deneyimiz. saf su yerine de musluk suyu kullanınca şahane aslan sütü gibi oluyor valla deney şerefsizim. öhöm neyse; daha sonra etiketini yapıştırıp örtmene sunuyoruz biz de deneyimizi diğer gruplar gibi.

    "oh lan bitti rahatladık" diye düşünürken öğretmen şok kararını açıklıyor. grupların hazırladığı çözeltiler birbiri ile karıştırıp tepkime verip vermediğini deniycekmiş bi de! "aman yareppim, lütfen bizimkini almasın lütfen lütfen lütfen" derken; "eveeeeet. baryum nitrat ile x'i deneyelim" diyor. aha sıçtık diyoruz tabi biz de. "yapmayın etmeyin hocam" desek de fayda etmiyor, boşaltıveriyor çözeltiyi. sonuç: tepkime mi? yok. "allah allah neden tepkime vermedi ki acaba" diyor öğretmen. "ne bilelim hocam gayet hassas ölçümlerle hazırladık biz valla" diyoruz. yedi mi bilmiyorum.
  • dünyayı en çok kirleten fakat bu kirlilikten de dünyayı kurtarabilecek tek bilim dalı
  • kabullenmeler bilimi. kimyanın tanımında geçen bir laftır bu, "kimya kabullenmelere dayanır".
  • neden yani neden bu kelimeyi söyledikten sonra illa bir 'mühendislik mi bölüm mü?' 'öğretmenlik mi mühendislik mi?' soruları geliyor? çalışıp mühendislik kazanmış olsam sizden mi saklıycam. dümdüz kimya işte neresini anlamıyorsunuz anlamıyorum. öğretmen olsam neden saklıyım yani hayır anlamıyorum bu insanları.
  • ülkemizde bir sike yaramayan bilim dalı.

    kimyager olmak için fen-edebiyat fakültelerinde okunur.
    sanayideki küçülme ve ithalata dayalı sistem sebebiyle bir çok fabrika kalite kontrol elemanı olarak alır kimyagerleri. ülkemizde adam gibi ar-ge yapan fabrika sayısı iki elin parmaklarını geçmez. ayrıca şöyle bir durum vardır:

    sektörün ihtiyacı her yıl 500 kişiyi geçmezken, mezun olan kimyager, kimya teknikeri (2 yıllık okuyanlar) ve kimya mühendisi sayısı 5800 kişiyi geçmektedir.

    bir çok insan "ulan bi bok kazanamadık, bari bunu okuyayım belki öğretmen olurum" diyerek okuduğu bir bilimdir. bak bilimdir diyorum. o yüzden zordur.

    ben severek okudum bu bölümü. çocukluktan beri kimyaya hayrandım. milletin tiksindiği laboratuvarlarda o kimyasalları zevkle kokladım. kimyasalların göz yaşatırıcı etkisini sevdim.

    ama iş bulması öyle zevkli olmuyor.
    tercih etmeyi düşünenler, gidin açıköğretim işletme okuyun, bu bölümden daha fazla iş imkanı bulursunuz.

    yaptığım bir iş görüşmesinde gece vardiyasında çalışacağım, cumartesi ve pazarları çalışıp salı günü izin kullanacağım, üretime bağlı olarak gece mesaileri yapacağım, yol ve yemeği olmayan ve sigortası asgari üzerinden yatacak kalite kontrol işi için 900 tl teklif edildi. az bulduğumu söylediğimde "zaten deney şemaları belli. bu işi teknikerler de yapar. başka birini alırız" dediler.

    bir diğeri arkadaşıma "sen muhasebeye bakacaksın, deneyleri ben yapacağım. zaten size okulda bir şey öğretmiyorlar" dedi. bu adam da inşaat mühendisiydi.

    en çok koyanı ise "laboratuvarda işin sabah 9 öğlen 3 arası. 3'ten sonra akşam 7'ye kadar üretim bölümüne geçerek fabrika çalışanlarına yardımcı olup, ürünleri kutulayacaksınız. maaşınız 1200 tl olacak" şeklindeki ahlaksız bir iş teklifiydi. derdim fabrika çalışanı olmak değil. işçilere her zaman saygım var. ama sen beni kimyager kisvesi altında alıp, benim yerime ekmek yemesi gereken bir çalışanın işini bana yaptırıyorsun. ama maaş olarak ikimize vereceğin maaşın yarısını veriyorsun. bu bir işverenin onursuzluğudur resmen.

    bu bölümü okursanız, sizi sinirlendiren şey iş bulamamak değil az sayıdaki işi size sağlayacak olan işverenlerin cahilliği ve öküzlüğüdür.

    kısaca özetlemek gerekirse; türkiye'de işsizinin çok olduğu, bazılarının perakende marketlerinde yöneticilik hedefiyle tezgahtarlık/satış danışmanlığı, bazılarının mümessillik yaptığı, bazılarının ilk 2 yıl boyunca 250 tl maaşla dershanelerde stajyer öğretmenlik kovaladığı, bazılarının ise baba parasıyla dükkan açtığı, çooook çok çok çok azının bilim adamı kisvesinde işe alınarak bu ülkede sanayiye ve ar-ge'ye katkı yaptığı bilim dalıdır.
  • okul hayatım boyunca 1 gelen tek dersti..kader denen şey neyse benimle çok pis dalga geçiyor...

    (bkz: kimyadan nefret etmek)
    (bkz: öss tercih formunun başında oturup ağladım)
hesabın var mı? giriş yap