• eric hobsbawm'ın "aşırılıklar yüzyılı" olarak tarif ettiği 20. yüzyılın ilk yarısında olan biten aşağı yukarı bütün kayda değer hadiseleri japonya kesitinde bir şekilde takip etmemizi sağlayan epik animasyon.

    --- spoiler ---

    1923 büyük kanto depremi ve tokyo'nun kül oluşu, japonya'nın modernizasyon ve korporatist kalkınma süreci, 1929 ekonomik buhranı ve derinleşen yoksulluk, verem salgını, "geri kalmışlık" sarmalındaki bir ülkenin genç kuşağının idealleri, mihver devletlerinin arasındaki ittifak ve yaklaşan savaşın gölgesinde, tasarımında uskumru kılçığının kıvrımlarından esinlenecek kadar japon, savaşın arifesinde dahi bir savaş makinesi değil, güzel bir uçak yapmak isteyecek kadar evrensel ve rüyalarında ona ilham kaynağı olan italyan caproni ile uçakların kanatlarında gezecek kadar naif jiro'nun hikayesi anlatılıyor.

    uyuyan çocukların sakin sakin inip kalkan göğüsleri kadar dingin ama dalış yapan bir uçak kadar süratli filmin deprem sahnesi, tokyo ahalisinin doğa karşısındaki çaresizliğini o kadar iyi yansıtıyor ki tedirgin oluyorsunuz.

    --- spoiler ---

    jiro horikoshi'nin hikayesi vesilesi ile, geride kalan yüzyılın hışmına uğramış ve küllerinden yeniden doğmuş bir ülkenin tarihine animasyonun neredeyse sınırsız imkanları sayesinde tanık olmak gerçekten etkileyici...
  • if izmir'de izleme fırsatı bulduğum miyazaki filmi. bu son filmi miyazaki'nin en realist filmi ancak bu filme onun baş yapıtı diyemem açıkçası önceki filmlerini daha fazla beğenmiştim.

    --- spoiler ---

    konuya bakınca da herşeyden bir tutam koyulmuş ancak hiç biri tam işlenmemiş. bazı yerler çok havada kaldı. mesela almanyada iken daha batıya göndereceklerini öğrenen jiro bir sonraki sahnede aşık olduğu kadına rastladığı oteldeydi.doğru anladıysam orası japonya idi. jiro neden o otelde idi? o alman kimdi ve ne arıyordu orada? ünlü alman uçak mühendisi zor durumda buraya kaçmak istiyor gibisinden birşeyler dedi sonrası yok. daha sonrasında jiroyu düşünce suçundan arıyorlardı neden arıyorlardı, sonra noldu da jiro rahat rahat gezmeye başladı bir bilgi yok.

    filmde bu arada hala mevcut olan almanların yaptıkları bir ürün hakkında burnu havadalıkları (hochnäsig) güzel yansıtılmış.

    --- spoiler ---
  • hayao miyazaki'nin göklere ve uçan araçlara olan tutkusunu kendince bir veda ile taçlandırdığı filmi. bu yüzden diğer animelerindeki gibi karakterlerini nakış nakış işlemeye odaklanmamış, ulusunun göklerdeki -iyi ya da kötü- târihine kısa bir veda turu yazmış. beklentilerimizi karşılamayan ya da havada kalan pek çok detayı olabilir; lâkin, yıllar boyunca çizgilerinin masalsı renkleriyle hayranlarının yüreğini ışıtan bir ustaya gönlünce bir finali çok görmememiz de gerekir.

    filmde caproni'nin annesi, tenkuu no shiro rapyuta'nın dola'sını çağrıştırıyor gözlerimize. miyazaki geçmişe bir selâm mı gönderdi acaba?

    jiro deprem sonrasında yıkıntı hâlindeki okuluna döndüğünde yangından kurtarılan kitapların hâli de insanı üzüyor. o kareleri düşündüğümüzde, japonlar için "küllerinden doğan halk" yakıştırması uygun geliyor.

    "bir mühendis için en önemli şey ilhamdır. ilham geleceğin kilidini çözer, teknoloji ondan sonra yetişir."
  • başta biraz ilginç olup sonra sıkan anime film. ama beni sıkmasının kendimce sebepleri var gerçi.

    diplomasında uçak mühendisi yazan biri olarak izledim. başta caproni'nin dedikleri beni gerçekten çok utandırdı. "mühendisler rüyayı gerçeğe dönüştürür" dedi hayata küstüm. çünkü ben tüm gün excel'de word'de bir başkasının daha çok para kazanma hayallerini gerçekleştirmek için çalışan gerizekalı biriyim. belki de hayat boyu filmde adı geçince beni heyecanlandıran naca profiliyle bir daha işim olmayacak. jiro'nun hanımı veremden ölmüş bana ne. o konuşmaların etkisini atlatamadığım için gerisini dikkatle izlemediğimden sıkılmış olabilirim.

    jiro'nun arkadaşının sürekli 20 sene gerideyiz, 10 sene gerideyiz falan demesi de ayrı koydu. biz bi 111 sene geriyiz zira. ohoo kim uğraşır. ben evime ekmeğimi götüreyim yeter. sikerler hayalleri.

    edit: yarın yine iş var.
  • ustanın vedasına yakışır güzellikte bir başyapıt. bir kişinin tutkusu ancak bu kadar güzel işlenebilirdi. acelesiz, ağır ağır, şiir gibi anlatıyor miyazaki hikayeyi. bize de her sahneyi tadını çıkara çıkara izlemek düşüyor.
  • miyazaki'nin evvelki filmleriyle kiyaslanarak degerlendirilmesi hatadir bu filmi ele alirken. digerleri ayri, bu ayri. niye ayrilar? bu film daha gercekci bir evrende geciyor. ne dev bocekler var, ne ucan cadilar var, ne kedibusler var, ne de mekanik satolar. e hal boyle olunca insan alisilmis miyazaki tadini bulamayabiliyor. bu film daha cok miyazaki'nin kendisi icin yaptigi bir film gibi geldi bana. bir nevi ukte doldurmaca. biz de arada izlemis bulunduk iste. basindan sonuna kadar ucak feti$izmiyle dolu. o donemin ucaklarina ilgiliyseniz gorebilirsiniz bunu. pek evrensel bir tema degil. simdi bu filmi izlerken odak noktasina esas oglanla esas hatunun iliskisini koyarsaniz, filmi begenmezsiniz ve bir suru "ya soyle olmadi boyle gostermedi o nasil karakter gelisimi" tipi sorulara ve serzenislere zemin hazirlar bu. esas oglan ile ucaklari koymak gerekiyor masanin ortasina lakk diye.

    --- spoiler ---

    ben ki seneler evvel pearl harbor'da gordugumden beridir zerolara hasta bir insanim, onume gelen her ucus simulasyonunda varsa zero, yoksa zero benzeri bir seyle baslarim ilk. war thunder'da alirim zeroyu kendimden gecerim. kanatlari zeroya benzeyen kagit ucagin ilk gozuktugu sahnede tuylerim diken diken oldu. hangarda kanatlarina dokunduklari sahnede kendim dokunuyormusum gibi hissettim. yok efendim savas ucagi propagandasi yapiyor bilmem ne diye vaktinde cok elestirmislerdi. zerolar gercekten zamaninin otesinde ucaklardi. e, bu filmin de zeronun tarihi uzerine yogunlastigi daha cikmadan evvel belliydi, hatta bas bas bagiriyordu fragmanlarda. simdi kalkip da romantizm beklemek hata olur. ha romantizm aranacaksa da jiro ile tasarimlari arasinda arayacagiz ancak. sonlara dogru iyice "bu jiro da ne kadar bencil herif lan" dedirtti; hatunun yaninda sigara yakmasiyla da son noktayi koydurttu. eger ki jiro horikoshi bu kadar iskolik idiyse gercekten, basarili yansitilmis. rahatsiz edici derecede iskolik hem de.

    miyazaki'nin eski roportajlarinda goren gormustur; pofur pofur sigara icer calisirken. kul tablasi agzina kadar doludur bazisinda. yer yer onu gordum filmde de. dusunurken ve calisirken sigara icen jiro degil de miyazaki gibi gorundu gozume.

    --- spoiler ---

    bir diger husus ise hideaki anno. jiro horikoshi'yi acip arastirmak lazim, nasil biriydi, filmdeki gibi duragan miydi bilmiyorum; fakat eger oyleyse, hideaki anno'nun depresif sesi karaktere cuk oturuyor. onu bilip izledigimden midir bilmiyorum, bana basarili geldi anno'nun seslendirmesi. bu da muhtemelen milletin filmi begenmemesine etken faktorlerden biridir; fakat biraz bilincalti. depresif ses tonlu ana karakter film boyunca; miyazaki filmlerinde pek rastlanilan bir durum degil.
  • --- spoiler ---

    bir sahnesinde kanımca totoro göndermesi bulunan film. jiro'nun çörek aldığı sahnede sokak lambasının altında babalarını bekleyen çocuklar vardı. belki de yanlış anladım ama üstat sanki totoro'ya selam durmuş gibime geldi orada.
    (bkz: tonari no totoro)

    --- spoiler ---
  • başka sinema sayesinde !f istanbul'da kaçıranların seyredebileceği film.

    --- spoiler ---

    bence gayet hoş bir film, bir tek bana çok yeşilçam-vari gelen ögeleri sevmedim (nahoko'nun veremli olması, sonrasında ortadan kaybolması). almanlar'ın modern atgözlüklerine dair ince alay güldürdü. bir de caproni'nin jiro'ya söylediği şu sözler aklımda, kolay kolay çıkacağını da sanmıyorum:

    "mühendis için en önemli şey ilhamdır, ilham geleceğin kapılarını aralar. teknoloji de ilhamı takip edecektir. biz, gelecek için tasarlıyoruz. .. mühendisler 10 sene süreyle gerçekten yaratıcı olabilirler, sanatçılar gibi. bu 10 sene çok iyi değerlendir."

    --- spoiler ---

    sanat ve bilimin birbirlerinden kopuk olmadıklarını, sadece farklı yönlerde evrimleşmiş iki teknik olduğunu hatırlatan bir film oldu benim için. bir de kaygılarımın üstünde vakit kaybetmekten vazgeçip çalışmanın, hayalleri gerçekleştirmek için atılabilecek en doğru adım olduğunu hissettiren.
  • miyazaki filmleri icinde ilk bese koyamadim, belirtildigi gibi senaryoda kopukluklar var yer yer. bi de alismisiz fantastik öğelere, tabi gercek hayattan esinlenilme bi hikaye oldugundan ucan kedi otobuslere rastlayamadik*.

    --- spoiler ---

    o degil de, filmdeki almanlarin gozlerinin uber uber parlamasi hos olmus gercekten*.

    --- spoiler ---

    sayanora miyazaki..
  • efsane yönetmen miyazaki'nin tüm filmlerini izlemiştim bir kaç ay önce arka arkaya. doğal olarak çok sevdiğim filmler kadar pek sevmediğim filmler de oldu. ama hepsinin bir şeylerinden etkilendim. hikaye etkilemese, hatta bazen sıksa bile, mesela karakterlerin çizimi veya verdiği mesajlar vs gibi bazı yönleriyle tüm filmleri etkilemişti beni. kaze tachinu'da da etkileyici taraflar yok değil. mesela jiro'nun rüyaları, büyük deprem sahnesi, jiro'nun sevgilisiyle sahneleri, jiro'nun kısa boylu-kötü saç tıraşlı patronu gibi hoş tarafları var filmin. miyazaki tüm filmlerinde yaptığı gibi burada da doğaya değinmeden edemiyor. jiro'nun var olmasını sağlayan uçakların doğayı yok edişi yan öykü olarak işleniyor. miyazaki gene insanın doğayla savaşını, daha doğrusu birbiriyle savaşırken doğaya zarar verişini anlatıyor. ama bunu önceki filmleri kadar iyi yapabildiğini söylemek güç. iki saatlik süresinde (ki miyazaki'nin animeleri zaten hep uzun sürelidir) o kadar çok şeye değinmeye çalışıyor ki o da hikayede yitip gidiyor, seyirci de. her ne kadar hoş, etkileyici, anlamlı ve duygusal sekansları olsa da fazlasıyla ama gerçekten fazlasıyla yorucu bir animasyon bu. miyazaki depremlere, japonların savaştaki çilelerine, japon sanayisinin berbatlığına, devlet adamlarının japonya'yı eski günlerine döndürme çabalarına, kısa da olsa 2.dünya savaşı'na (nazizm), almanya-japonya ilişkilerine, aşka, uçak üretiminin teknik taraflarına, iş hayatının yorucu temposuna, verem hastalığına, jiro'nun uçabilen (düşmeyen) uçak yapma hırsına, rüyalara vs değinmeye çalışıyor. haliyle ortaya yorucu ve çokça dağınık bir film çıkıyor. usta'nın önceki filmleri bu denli yorucu ve dağınık değildi.

    bir de miyazaki sineması'nın en önemli ayaklarından olan fantastik türü bu kez tamamıyla es geçilmiş. belli ki miyazaki tamamen gerçeklere odaklanan bir film yapmak istemiş. filmin sıkmasının bir nedeni de bu karar. halbuki fantastik türünü çok iyi işleyen bir isim miyazaki. burada da gerçekte var olamayacak karakterleri (totoro, ponyo, otobüs-kedi gibi) görmek isterdim açıkçası. ha bir de neredeyse bütün filmlerine dahil ettiği "güçlü kadın karakter"e burada rastlayamamak da üzücü idi. miyazaki önceki filmlerinin bir kaçının merkezine de erkeği koymuştu (prenses mononoke mesela), ama her daim güçlü bir kadın karaktere yer vermişti. burada jiro'nun sevgilisi göze çarpıyor hemen; ama güçlü olduğunu söylemek zor. jiro'nun kardeşi ise daha güçlü ama ona da fazla yer ayrılmamış. bu açıdan da önceki filmlerden ayrılıyor kaze tachinu.

    filmin eksileri arasında uçak yapımının teknik yönüne fazla odaklanmasını da dahil edebiliriz. şüphesiz mühendis arkadaşları hoşnut edecektir bu sahneler; ama hepimiz mühendis değiliz lan. ne gerek vardı bu denli tekniğe girmeye? özet geçseydi daha iyi olurdu. velhasıl bazı etkileyici tarafları yok değil; ama miyazaki'nin son filmi kaze tachinu onun etkileyici işleri arasında yer alamayacak bir film. sinemaya keşke daha deli dolu, fantastik bir filmle veda etseydi miyazaki.
hesabın var mı? giriş yap