• türk askeri tarihinin mihenk taşlarından biridir. sanırsam birinci murad devrinden (1370'ler) bugüne kadar kazanın askeri anlamı çok da değişmemiştir.

    kazan türk silahlı kuvvetlerinde bir askeri garnizonun yemek istihkakları toplamıdır. bir askeri garnizondaki çıkacak total yemek porsiyonu önceden belirlidir ve bunun altında ya da üstünde bir sayıda yemek çıkamaz. "kazana dahil olmak" terimi buradan gelir. mesela ankara ilinde konuşlu olan tüm askeri birlikler, eğitim doktrin komutanlığı, kuvvet komutanlıkları, harp okulu ve akademileri, anıtkabir k ve askeri hastanelerdeki tüm er erbaş (ve uzman çavuşlar) ve askeri öğrenciler hepsi kazana dahildir. bu şekilde ankara "kazanı" kırk elli bin kişi için kaynar. kazana dahil olmayanlar ise kazandan yemek yiyemez. yeni katılım yapan askerler ise kazana dahil oluncaya kadar farklı uygulamalara tabi olurlar. yemek yiyemedikleri durumlarda yiyecekleri yemeğin o günlük bedeli nakit olarak kendilerine ödenebilir. ya da eğer paranın geçmediği yerlerde görev yapılıyorsa konserve nevinden bedel hesaplanarak asker beslenilebilir. silahlı kuvvetlerin nasıl besleneceğine dair koskoca bir 5668 sayılı türk silahlı kuvvetleri besleme kanunu vardır. bu kanundan önce de tütün istihkakının falan olduğu 1931 tarihli kuvvetli tayın kanunu vardı.

    konuya dönersek kazan ismini tahmin de edileceği gibi içinde yemek pişen dev kazanlardan almıştır. o kazandan kaç kişinin yiyeceği kaç kişinin yemeyeceği osmanlı ve modern türk ordusunun en eski kurallarını da beraberinde getirir. bir kere kazandaki yemeği reddetmek suçtur. sultan selim dönemi terimlerinden biri olan "kazan kaldırmak" bu yemeğin topluca reddedilmesi anlamına gelir. zamanında yeniçeriler eğer o gün isyan edeceklerse ilk olarak gelen yemek malzemelerini kazanlarına koymayı reddediyorlar, kazanı kaldırıp ters çeviriyorlar ve sultanın ihsan ettiği yemeğe ve dolayısıyla iradesine kazan kaldırarak baş kaldırıyorlardı. bu bugün dahi vardır. bir birlikte er erbaş mesela kazara komple patlıcan yiyemeyenlerden oluşmuşsa o gün de kazara patlıcan çıkmışsa kara kaplı kitaba göre o birlikte o anda isyan çıkmış olmaktadır. komutan isyanı bastırmak için silah zoruyla size patlıcan yedirebilir. yoksa dümdüz kazan kaldırmış olursunuz. ancak tabii ki tek tük yemeyenlerden ötürü pratikte kimse de dönüp bakmaz. ben de yiyemiyorum zaten hiç bakmam.

    kazana esir olmuş düşman askerleri, iltica etmiş yabancı subaylar, intibakları süren harp okulu öğrenci adayları, askeri tutuklular ve gözaltında olanlar askerler, birlikteki nöbetçi personel, yurt dışı görev yapan askeri personel de dahildir.

    günlük yemek bedeli ise asker başına bir askerin zor yiyeceği bir üst sınırdan tutulur. buna göre kazana dahil bir asker günlük :

    300gr et
    1 yumurta
    35gr fasulye/mercimek/bezelye vs
    165gr süt
    165g yogurt
    30gr beyaz peynir
    200 gr yaş meyve
    400 gr yaş sebze
    600 gr ekmek (güçlendirilmiş tip 750-880 undan) (bkz: asker tayını)
    30 gr bulgur
    30 gr pirinç
    30 gr makarna
    25 gr ayçiçek yağı
    10 gr zeytinyağı
    20 gr tereyağı
    35 gr toz şeker
    25 gr bal

    olmak üzere 3986 kalorilik hayvan bir günlük diyete de tabidir. bunu da tsk unu devlet eliyle çiftçiden aldığı, ekmeği türkiyede en ucuza mal ettiği, eti ebk mezbahalarında kestirdiği ve kendi taşıma satınalma ve yiyecek üretme altyapısı olduğu halde asker başına ine ine öğün bazında en az 6 lira 65 kuruşa mal eder. savaş harekat ortamındakiler, komando kurslarındakiler, ağır işte çalışanlar, dağcılar güçlendirilmiş besleme ile günlük 5 bin+ kalorilik bir örümcek adam diyeti yaparlar. 5000 kalorilik yiyeceğin ekserisini de kahvaltıda dayarlar. o da tsk'ya kişi başı öğünde 10 liranın üstüne çıkan bir maliyettir. tsk'nın 640 bin kişilik bir gücü olduğunu düşünürsek, herkes de kazandan yese günlük 6.4m lira sadece ordunun bir öğünlük yiyeceğine harcanıyor demektir. şurada ordu denen canavarın nasıl yediğine değinmiştim. 2017 yılı rakamları da böyle.

    işin en acı kısımlarından birisi de kazandan çıkmış bir yemeğin yenmese bile o birlik dışına çıkamamasıdır. misal o gün tas kebabı yapıldı ancak her nasılsa dış göreve gitmiş askerler yüzünden dört dev 16 kiloluk tepsi tas kebabı arttı mı. o el değmemiş tepsi tepsi et yemekleri hiç acımadan herkesin gözü önünde hemen çöpe dökülür. laf çıkmasın, töhmet altında kalmayalım, kazandaki yemeği çıkartıp satmadığımız belli olsun diye yapılan yemek israfı yer yer insanı ağlatacak seviyelere gelir. ancak düşününce de bunu ihtiyaç sahiplerine ulaştıracak bir sistemin çok sübjektif olacağını birilerine kesin rant kapısı açacağını falan da anlamak zor değildir. o yüzden belki böylesi daha iyidir.

    jandarma karakolları ise o ilin kazanına dahil değildir. jandarmalar iaşe bedeli denen bir uygulamayla karakollarda bedelen beslenirler. kendi minyatür kazan sistemlerini işletirler, o karakolda görev yapan rütbeli personeller de bu bedele dahil olacaklarından bir miktar ekstra ücret alır. yiyeceklerini ceplerinden öder, ne kadar ödemişlerse şu kadar öğün yedim diyip geri alırlar. jandarma karakollarında görev yapan tankçı topçu personel ise yanılmıyorsam bu aylık 665 liralık kesintiden ötürü (jandarma 200+ lira gibi bir bedelle iaşesini tamamlayıp aslan gibi yediğinden) ben niye fazla öğün ödüyorum diye hır çıkarmaya çok meyillidir.

    1970'li yıllara kadar da kazana dahil her askerin günlük 35 gramlık tütün istihkakı vardı. bu tütün ya üçüncü marka en kötü kalite sigara olarak verilir, ya da çiğneme tütünü ya da kıyılmış sarma tütün olarak verilirdi. o yıllarda askerlik yapan düşük gelirli evlerden gelen askerlerin iki yıllık tütün istihkaklarını iki torba sigara olarak toplayıp eve götürdükleri falan vakidir. bu sigara istihkakı da birinci dünya savaşı öncesi alman ekolünün uzun sürmüş bir yansıması idi. günümüzde o sigaranın bedeli yemeğe eklenen ekstra etle değiştirilmiştir. neden?

    çünkü sağlıklı. içinde et var.
  • 12 mayıs 2012 fenerbahçe galatasaray maçı'nı yayınlamayacaklarmış.
    hakikaten düşünüyor insan, yayınlasalar milyarları kaldırırlar bir gecede. 1 haftalık hasılatlarını yaparlar. zaten hali hazırda lig tv abonesidir kazan. asla bir kaybı olmaz. paralar cukka.
    ama yayınlamayarak milyarları kazanacağını, yayınlamayarak milyonların sevgisini tekrar kazanmıştır. aidiyetin paradan önemli olduğunu göstermişlerdir.

    bu günümüz kirli dünyasında gözünü para hırsı bürümüş, büyük zincirlerin karşısındadır kazan! böyle mekanların çoğalmasını istedikçe her geçen gün azalıyor. beşiktaşlısı, fenerbahçelisi, galatasaraylısı kıymetini bilelim kazan'ın..
  • beşiktaş'ta olanı; gezi parkı eylemcilerine kapılarını açmış, polisin gazına boğulmuş buna rağmen kimseyi geri çevirmemiştir. ayrıca polis saldırısı olacağını bile bile kepenkleri indirip gitmemiş, sadece gazdan etkilenmesinler diye astımı olan çalışanlarını evlerine göndermiştir. bu güne kadar benden kazandıkları her kuruş helal olsun kendilerine.
  • en son dekorasyonu ile dispansere dönen ikea da bira içme gibi bir his yaratan birahane
  • 2 yıl önce ramazan ayında kapandığında kapısına "sonu bayram olan tatlı bir ayrılık yaşarız her ramazan*" diye bir pankart asarak önünden geçenleri hüzünle gülümseten, yaratıcı beşiktaş taraftarının yaratıcı müdavim mekanı.

    (bkz: n yıldır hep dostluk kazandı)
    (bkz: n=28)*

    not: daha sonra ve/veya önce de asmış olabilirler ama ben görmedim.
  • tataristan'in baskenti. 1999'da sehrin operasina gittigimde iki sey hala yerinde duruyordu, birincisi az sonra baslayacak tosca'yi merakla bekleyen, yanlarindaki yumurta sepetlerinden anlasildigina gore muhtemelen sehrin pazarindan donen, kazanclarinin bir kismini operaya ayirmayi uygun gormus tatar koyluler.

    digeri de sahneyi cepecevre saran, altin varak kullanilarak yapilmis estetik orak cekic islemeleri.

    muhtemelen artik ikisi de kalmamistir, bunlardan birisi yokedildiginde digerinin de yok olmasi uzun surmez cunku...
  • inönü'de gittiğimiz her maç öncesi mutlaka gidip, yemek yiyip bira içtiğimiz mekandı burası. ama dün 11 mayıs 2013 beşiktaş gençlerbirliği maçı öncesinde yaşanan olaylar aracılığıyla bu işletmenin gerçek yüzünü görmüş olduk. maçtan 3-4 saat önce buraya gelip terasta biramızı içmeye başladık. herkes siyah beyaz, her yerde beşiktaş marşları, keyifliyiz, inönü'ye veda edeceğiz, hüzünlüyüz... sonra çok kısa bir süre içinde polislerin ego masturbasyonu başladı. önce arkadaşımın ablasının polislerin kıstırılışını videoya çekmesine izin vermediler, "içeri geçin, sizinle mi uğraşacağız" diye diye kızı çekiştirdiler. "düzgün davran" diye araya giren diğer arkadaşıma da bilendiler. hemen sonrasında bira şişeleri uçuşmaya başladı ve biber gazı atıldı. bu sırada kazan'a henüz girmekte olan arkadaşım bu arbede sırasında can havliyle içeri girmeye çalışırken kapıdaki güvenlik görevlisi kapıyı kapatmış, arkadaşımı uzun süre içeri almamış, arkadaşım kapıyı yumrukladığı halde. anca başka insanların araya girip "açsanıza kapıyı" deyişiyle almışlar içeri. sonrasında hepimiz terasta toplandık, arka arkaya biber gazı atıldı ve kimse gözlerini açamaz oldu. aşağı inmeye, gazdan biraz olsun kaçmaya çalışıyoruz, ilk başta bize bilenen o garson gelip "hesabınızı almam lazım" dedi. kaçmıyoruz ki lan, herkes can derdinde zaten, "şu koşulda bile hesap derdinde misiniz" diye çıkıştık, neyse arkadaşım kartını verdi, o sırada yeniden biber gazı atıldı(bu arada polis de ciddi anlamda sanki bilgisayar başında battlefield oynar gibi, zevk alarak yapıyor bunu, ortada hiçbir şey yokken bu kadar biber gazı atılmasının başka bir açıklaması olamaz). garson da ağzını burnunu kapatıp almadı hesabı, arkadaşım ısrarla kartı burnuna sokmasına rağmen. sonrasında aşağı indik, kasaya gidip hesabı vermeye çalıştık, "yukarıda oturmuşsunuz hesabı yukarıda ödemeniz lazım" dediler ki yukarısı gaz içinde. yiyip içtiklerimizi sayıyoruz, alın şurda hesabı diyoruz, anca öyle verebildik. sonra biraz sakinleşmeye çalışırken gene aynı garson geldi -ki daha önce kendisi "şu kevaşelerin hesabını alın" demiş, sonradan öğrendik- 30 lira az ödenmiş efendim hesap. arkadaşım kartı verdi, adam aldı götürdü, zaten sinirlerimiz laçka olmuş, adamlar hesap derdinde, arkadaşım "pos makinesini buraya getireceksin, kartımı alıp götüremezsin" deyince araya güvenlik girdi, bizi resmen tartakladılar, arkadaşıma "ulan seni var ya" diyerek saçından tuttu, ben ayırmaya çalıştım, diğer arkadaşım "napıyosunuz bırakın" diye bize koşarken onu da iteklemişler. ve etrafta da kimse götünü kaldırıp "kadınlara neden saldırıyorsunuz" demiyor arkadaş. hayır kadınız diye kimseden ayrıcalık beklediğimiz yok ama, o kadar "delikanlı" geçinen, güya güvenlik görevlisi olacak adam şerefsizce bize saldırıp küfrediyor, kimsenin de bir şey yaptığı yok. her neyse, bu sezon kazan'a gayet de para kazandırmıştık, bir de garsonlar bizi tanıyor güya, ama gördüğümüz muamele tamamen bu şekildeydi. bir daha da kazan diye bir şey yok. hesabı almasınlar demiyorum elbette, ama her maç öncesi oraya gidiyoruz, bizi tanıyorlar, hesabı ödemeden çıkmayacağımızı biliyor olmaları gerekir. yüzümüz gözümüz biber gazından akıyorken, bi köşeye sinmiş gazın dağılmasını bekliyorken ellerinde pos makinesiyle başımıza dikilmek, sonra o sözde güvenlik adamlarına tartaklatmak nedir ya? işte kazan bu kadarmış.
  • beşiktaş'ın "ünlü" birahanesi.

    garsonlarından biri dün yaşlı başlı bir müşterisini, tezgahın arkasından aldığı sopayla, diğer müşterilerin gözü önünde dövmüştür. ve kazan tüm değerini yitirmiştir gözümde.
  • ben buraya hayatımda sadece bir kere gittim. bi bira içtim, bi adama aşık olup çıktım.

    edit: biliyorum 3. şahıslara anlam ifade etmiyor bu bilgi. çok da şeyimdeydi affedersin bu durum.
hesabın var mı? giriş yap