• * kendine özgü bağımlılık yaratan bir nesnedir.

    elimin altında iki adet kaşe bulunmakta. biri "aslı gibidir" kaşesi biri de isim kaşem. öyle yoğun olarak kaşe kullandığım falan da yok ama bu meretleri elime aldığım anda kendimi icra müdürü gibi hissetmekten geri duramıyorum. çok utanıyorum ama kendimi: "yan masadan da mühür alın" diye içimden cümleler kurarken yakalıyorum. allah beni ıslah etsin sözlük.
  • dizi sektorunde,alınan bolum bası ucrete denir.
  • kumaş dünyasındaki yerini bir türlü anlayamadığım/kestiremediğim; pantolonunu beğendiğim arkadaşımdan "kaşe diye çok dalga geçen, pazarcı pantolonu giymişsin diyen çok oldu bana" karşılığını almama; bir mağazada palto bakarken satış görevlisinin yüzünü buruşturarak "o üzerinizdeki kaşe mi?" diye sormasına neden olan; diğer yandan, geçen gün metrobüste, iki arkadaşın birbirlerinin pantolonlarına övgü yağdırmasına vesile olan, iyi mi ısıtır, yoksa çabuk mu deforme olur, hiçbir özelliğini çözemediğim gizemli kumaş türü.
  • ömrünüzden gün götürür.

    ay sonu isviçre'ye gidebilmeyi umuyorum. o yüzden dün oturdum evrak topladım, otel rezervasyonu seyahat sigrotası falan filan.

    adım gibi eminim, gerekli evrak listesi şu an yine önümde ve yine bakıyorum, çalışma belgesi vesaire gibi bir şey demiyor. yok. diyor ki "vergi levhası." tamam aldım onu da koydum.

    listedeki her şeyim tamamen tamam bir halde gittim tls contact'a başvurdum. evrakımı alan hanfendi dedi ki çalışma belgesi? dedim istemediniz? dedi istedik, liste benim önümde duruyor? dedim o zaman başka listelerin insanlarıyız çünkü benim listemde yok?

    sitelerinden aldığım liste yanımda değildi, keşke olsaydı. gösterirdim, çünkü allah belamı versin ki yok.

    hanfendi bana dedi ki o zaman kaşeniz yanınızda mı. yahu tamam serbest meslek sahibiyim ama mal getirmiş toptancı mıyım tövbe yarabbim neden kaşem yanımda gezeyim?

    "o zaman siz bir dilekçe yazın, şu tarihler arasında isviçre'ye turistik vize almak istiyorum, kendi işimi yapıyorum ama kaşem yanımda değildir deyin, o şekilde alalım."

    tamam peki. yazdım, dedim tarihler şunlar, evraklar bunlar, buyrun bu da isim adres vergi no" gibi bir şey. verdim çıktım.

    mahalleye dönerken telefon: hanfendi evrakınız eksik. e tamam biliyorum eksik, dilekçe yazdım ya tamam olsun diye? ama dilekçede kaşem yanımda değildir yazmamışsınız.

    ya siz şaka mısınız?

    "bu başvurunuz sıfırlandı, yeniden başvuru yapmanız lazım."

    dalga geçiyorsunuz herhalde.

    "formu doldurup bugün 4.30'a kadar telefon ederseniz yarına hemen randevu veririz."

    yahu bir tek sayfa evrak verip çıkıcam neyin randevusu?

    "öyle."

    allahım yarabbim ölür müsün öldürür müsün. ama bence ikisini de yapma çünkü beterin beteri var, here comes the sinir krizi:

    geldim ofise, yeni forum doldurucam.
    mevcut başvurumu güncelleyemiyorum.
    mevcut e-posta adresimle yeniden başvuru da yapamıyorum.

    yeni e-posta adresi alıp yeni başvuru yapmam gerekiyor... peki.

    yeni adresle yapıyorum.
    pasaport numaramla yapılmış mevcut bir başvuru olduğundan, onun yenisini de yapamıyorum... ona da peki.

    pasaportum dahil tüm evraklarım tls'de olduğundan, eski vizeler - otelin ismi adresi bir şeyler filan soruluyor, bunun için eski formuma ihtiyacım var, ama o da tls'de... peki.

    bir önceki başvuru formumu görmek için o e-posta adresimle kaydolarak doldurduğum formu görmem lazım... peki.

    onu görmek için başka browser'dan eski hesaba girip eski formu indirmem lazım... peki.

    bu esnada yarım saattir filan telefondayım he, tls'de bir bey var ismini bilmiyorum ama nazik biri, onunla konuşuyorum. şirket çalışanlarına çemkirme huyum yoktur, olabildiğince sakin kalmaya çalışıyorum ve allahtan beyefendi de sakin biri. yardımcı olmaya çalışıyor.

    neyse doldurdum hallettim. yeni randevu almam lazım.

    "ay nolur erken saat olmasın, anadolu yakasından zaten sırf sizin için geçip duruyorum karşıya, bi de üstelik kesin faaliyet belgesi de istersiniz siz önce baroya gideyim nolur nolmaz, ona göre bi saat şeyaparsak..."

    13:30'a verdiler.

    günü en "piç edecek" saat budur arkadaşlar. öncesinde başladığın hiçbir işi bitiremezsin, sonrasında işe döneyim de bir şeyler yapayım derken zaten akşam olur. 13:30 randevulu bir işiniz varsa, bilin ki o gün yalan olmuştur. duruşmalardan biliyorum.

    üstelik bu kadar da değil, tekrar bi 60 mı 70 mi ne lira vermem gerekecek, hizmet bedeliymiş.

    doğru düzgün bir evrak listesi vermeyi beceremeyen şirketin bunu hak ettiğini düşünemem. tamam eksiğimi bildiren hanfendi ve telefonda benimle muhatap olan beyfendi nazik insanlardı ama bu sorunların temel sebebi = istenenlerin düzgün belirtilmemesi.

    sen hem bilgiyi eksik ver sonra üstüne bir de 70 lira daha iste. ne güzel ya. ben işimi yanlış yapsam mesleğimden olurum.

    dilekçede "kaşem yanımda değil" dememişim.
    bak sen.
    vay vay vay.
    nasıl bir gerizekalıysam demek ki.

    allahım ya. altı üstü bir listeyi tam yazacaksınız abi, alo, bu kadar, hişşşş, kime diyorum?
  • eski tip kaşeler (saplı kaşe) yenilere göre 2 lira daha ucuz oluyor. bu yüzden patronumuz 2 lira az harcasın diye bizi saplı kaşe & mürekkep ikilisiyle muhattap etmekte. saplı kaşenin yeri de ayrı tabi eski filmlerdeki gibi "dan dan" vurmak ayrı bir tad.
  • pirinç unu, buğday nişastası ile yapılan kapsül içine toz etkin maddelerin konulduğu ilaç şekli.

    (bkz: gripin)
  • ibranice'de zor anlamına gelen kelime.
  • ahmet ümit adlı yazarın imzası.
    çok yakışmıştır.
  • kalın bir kumaş türü.
  • bir malın ya da hizmetin piyasada bilinen tutarına da kaşe denir. yani o işi yaptırabileceğiniz en düşük fiyattır.
hesabın var mı? giriş yap