• sadece iki kitabıyla dünya edebiyatında önemli bir yer edinen meksikalı romancı.
    özellikle pedro paramo adlı tek romanı çağdaş dünya edebiyatı için son derece önemli bir yapıttır. ülkesinde ve latin amerika'da kimi okurlar tarafından satır satır ezberlenen roman yaşayan 100 büyük yazarla yapılan ankette tüm zamanların en iyi 100 büyük yapıtından biri sayılmıştır. ancak türkiye'de nitelikli ve yenilikçi romanların pek tutulmaması nedeniyle henüz yeterince tanınmayan bir roman pedro paramo.
    kizgin ova adlı öykü kitabı da diğeri kadar olmasa da önemli bir kitaptır. öykülerin bir sonu yoktur. sanki bir kameradan ya da fotoğraf makinesinden yansıyan karelerden oluşturuğu izlenimleri verir.

    içinde pedro paramo'nun da oldugu tüm zamanların en iyi 100 kitabının tam listesi için:

    http://www.nicholaswhyte.info/…00books/nwgbooks.htm
  • pedro paramo (bkz: #147162869) ve el llano en llamas'tan (bkz: #148231776) sonra elimdeki son kitabı altın horoz* doğan kitap'tan.
    kitapta rulfo'nun (kendisi aynı zamanda fotoğrafçı ve sinemacıdır, hatta bir filmde oynadığı ufak bir rolden sonra sinemayı bırakmış) film senaryosu olarak yazdığı metnin neden roman olarak kabul edilmesi gerektiğine dair analizlerin yanında diğer kitaplarıyla ortak ve rulfo'yu diğerlerinden ayıran özelliklerinin incelendiği yazılar da var. üstüne de altın horoz'a ek olarak irili ufaklı 14 hikayesi. daha ne olsun?

    rulfo'nun babası o henüz küçük bir çocukken kurşuna dizilerek öldürülüyor. sebebi de meksika'da o dönemde süregelen devrim çatışmaları. babasının öldürüldüğü gece ve o gece gördüğü rüya ile ilgili bir hikayesi var. babasının ölümünden bir sene sonra da annesi kalp krizinden ölüyor. o da hikayelerindeki çilekeş annelerin ilhamı olmuş. o ve kardeşi, anneannesinin yanında geçen kısa bir süreden sonra yetimhaneye gönderiliyorlar. sonrası sefalet. babasının başka ellerde son bulan hayatıyla başlayan trajedi, yazdıklarına intikam duygusu olarak yağmış. soğuk, buz gibi bir duygu, içinde hayata dair sıcak ne varsa donduruyor.
    yazım stilinde onu benzersiz kılan unsurlar hakkında sayısız analiz okudum. sadece onun için yazılmış bir kitap, ünlü yazarların ona ithaf ettiği önsözler, eleştirmen ve akademisyenlerin yazıları. yarattığı dünyanın ve karakterlerin özgünlüğü, sürekli işlediği ortak temalar, zamanı doğrusal değil dairesel ele alışı, yazın kurallarını tepetaklak edişi, hayal gücümüzü gıdıklayan enfiye etkisi, zaman zaman öte dünyalara götüren halüsinatif etkiler vs vs.
    tüm bunların ötesinde, bende onun yazdıklarını bir şiir gibi tekrar tekrar okuyup ezberleme arzusu uyandıran çok farklı bir özelliği daha var. ne olduğunu düşündüm ve vardığım sonuç şu oldu:
    sanki yeryüzündeki tüm acılara, haksızlıklara... yok. tamam. asıl umursadığım bunlar değil, asıl umurumda olan çok bencilce bir mesele, lafı dolandırmanın da alemi yok. asıl mesele şu, insanın ölümlülüğüne ve hayatın geçiciliğine karşı o sakin, buz gibi duruşu. isyan değil. sanki isyan hâlâ umudu olan insanlara özgüymüş gibi. tam tersi. ama tam bir boyun eğiş de değil.
    bir hikayesinde vardı, adamın biri ona pusu kuran sekiz adamı hissediyordu ve bekliyordu. baktı onlar kendilerini açık etmeyecek bağırdı.
    "bitirin artık bu işi orospu çocukları! başıma ateş etmeyin, tek isteğim bu! başıma ateş edenin muhterem annesinin etleri lime lime dökülsün. herkes beni duydu!"
    orospu çocuklarının muhterem annelerine lanet okuyan angel pinzon'nunki gibi bir meydan okuma.
    rulfo açlığa, sefalete, alçaklığa, insanın insana edebileceği en aşağılık kötülüklere olduğu kadar, ölümün kendisine de gözlerini dikip bakabiliyor. gözünü kaçırmadan hatta kırpmadan. korku olmadan, tiksinti olmadan, kaçma hissi olmadan. o ölümü yazarken lafı dolandırmıyor. süslemiyor. pat diye birdenbire ölüyor insanlar. bazen öldüklerini bile çok sonra anlıyor onlar da okuyucular da.
    yüzlerce arabanın çiğnediği bir kuşun asfaltla bütünleşen cesedine ne kadar ceset diyebiliriz? işte orada kurumuş iki damla kan, çamur ve tüy kalmıştır sadece. o da ölüme o kuş gibi başka bir şekil veriyor. onu okuyunca neredeyse insanın, "ölüm de bildiğim gibi değilmiş hiç" diye kabul edesi geliyor. ben, her şeye böyle gözünü kaçırmadan bakabilen bu adamın yazdıklarını çok seviyorum.
    sevgi demişken, onda insana karşı bir nefret de yok, bir sevgi de. ölmüş birinin, ölmekte olan birine karşı duyduğu acıma ve mesafesi hissediliyor yazdıklarında. "tamam, çok kalmadı birazdan hepsi bitecek" diyen bir ses.
  • çok sevdiğim bir sanatçının da gerçek hayatında mide bulandıran bir şey olmasın şaşarım. ya nazi hayranıdır, ya ırkçı ya da kadınları alt insan görür vs. bir şey mutlaka olur.
    iddia o ki, hepi topu bir elin parmağı kadar eser üretmiş juan rulfo'nun kirli çamaşırı da cia tarafından desteklenmesiymiş. senelerce maaş bağlanmış kendisine. komünist yazarların güney amerika'daki insanları isyana, statükoyla mücadeleye yönlendiren etkisini zayıflatmak için belli kategorilerde yazacak yazarları destekleyen programlar varmış.
    hâlâ yazdıklarını çok sevsem de sürekli sevdiklerimle sınanınca herhalde bende bir problem var diye şüphelenmeye başladım. devrim sürecinde kurşuna dizilerek öldürülen bir adamın oğlu olduğundan, hakkındaki iddialara ihtimal vermemeyi seçiyorum. zaten konuyla ilgili bir akademisyenin çalışması dışında referans alınan kaynak da yok.

    link
  • rulfo dostumuz yazmamış; rüya ve gerçek arasında geçen süreçlerin fotoğrafını çekmiş; ama yazarak. her öyküsü ayrı bir uyku, her paragrafı ayrı bir halüsinasyon.

    marquez okuyan herkes bir gün kendisini bulur umarım, pedro paramo'yu bulur.
  • pedro paramo ve kizgin ova disinda yapiti bulunmadigi icin zaten baska bir numara aranmasini ote gereksiz kilan meksikali yazardir.. kendisinin can yayinlarini bildigini sanmadigim icin o kistasta da konusmanin gereksiz oldugunu dusunuyorum zira suanda kitaplari yky den cikiyor. ayrica iki eseri oldugu icin son derece uzulunmesi gerekir bu insanin, cunku bu iki eseri de oldukca ust duzeydedir, yasadigi ulkede basyapit olarak gorulur, dunyaya daha cok yayilmasi ve taninmasi halinde diger bir cok yerde de bu ovguyu alabilecek niteliktedir.. ancak la cordillera adini verdigi romanini tamamlayamadan ölmesi de ayrica buyuk bir kayip ve uzuntu kaynagidir kuskusuz.. zira o donemde kendisini taniyanlar bu iki eserin basarisindan cok daha buyuk boyutta bir eser yaratacagini dusunuyorlarmis ancak o kisa antolojisine baska bir yapit birakmadan gocuvermis bu diyarlardan.. ya da meksika diyarlarindan diyelim.
  • böyle muhteşem bir üslup nasıl olur da sadece iki eserle yetinir anlamak zor. hayran olduğum latin amerika edebiyatının en iyilerinden biri.
  • meksika edebiyat akademisi üyelerindendir. pan dergisinde yayımlanan öyküleriyle tanınmıştır. daha sonra ilk romanı olan pedro paramo'yu kaleme almıştır. bu eser, dünya edebiyatında büyük yankı yaratmış, sinemaya uyarlanmış ve yazara şöhretin kapılarını aralamıştır. mamafih bu aslında sonun başlangıcı olmuştur. pedro paramo, yazarın aynı zamanda son eseri de olmuştur ve ölümüne dek başka hiçbir eser kaleme almamıştır. bunun en büyük sebebi ise anlattığı hikâyelerle kendisine ilham veren amcasının vefatı olmuştur. "sayısı değil işlevi" demiştir.
  • güney amerika edebiyatına duyduğum hayranlığı on katına çıkaran yazar.
  • güney amerika'nın gogol'udur.
    arkasından gelen yazarlara etkisi bir yana, okura duru dokunuşu ile büyülü gerçekçiliğin tadını çalar zihnine.
  • kendisi ile latin amerikalı bir arkadaşım sayesinde tanıştığım meksikalı yazar, fotoğrafçı ve senarist. henüz sadece fotoğraflarını inceledim. fakat mutlaka kitaplarını da okuyacağım. kendisinin pedro paramo (1955), altın horoz (1980) gibi kitapları bulunuyor. konu olarak çoğunlukla kırsal kesimde olan şiddeti, ahlaki tükenişi ve baba-oğul ilişkilerini ele almış.
hesabın var mı? giriş yap