• "erkekler kadinlari seyreder, kadinlar da seyredilislerini seyrederler" gibi nefasetinin tasviri fevkal kelam bir tespit sahibi yazar..
  • “artık orada olmayan bir şeyi özlemenin ani ıstırabı, insanın aniden elinden düşen bir kavanozun paramparça olması gibi. tek başınıza parçaları topluyorsunuz, hangisinin nereye geleceğini buluyorsunuz, sonra da özenle hepsini teker teker birbirine yapıştırıyorsunuz. sonunda kavanozun parçaları bir araya gelmiş oluyor ama kavanoz eskisi gibi olmuyor. hem daha kusurlu hem daha değerli oluyor. ayrıldıktan sonra bellekte tutulan sevgili bir yerin ya da sevgili bir insanın imgesine de böyle bir şey olur.”

    (bkz: portreler)
  • kadınlara yönelik reklamların alt metinlerini de araştıran john berger’in görme biçimleri adlı kitabından bir alıntı:

    “bir kadının toplumda varoluş biçimi, onun kendine karşı olan tutumunu gösterir. kadının varlığı hareketlerinde, sesinde, fikirlerinde, yüz ifadelerinde, giysilerinde, seçtiği çevrelerde ve zevklerinde ortaya çıkar. gerçekten de kadın kendi varlığına katkıda bulunmayan hiçbir şey yapmaz. varlığı, kadının kişiliğiyle öyle iç içedir ki erkekler bunu bedenden çıkan bir tütsü, bir koku, bir sıcaklık olarak algılarlar.

    kadın olarak doğmak, erkeklerin mülkiyetinde olan özel, çevrelenmiş bir yerde doğmak demektir. kadınların toplumsal kişilikleri, böylesine sınırlı, böylesine koşullandırılmış bir yerde yaşayabilme ustalıklarından dolayı gelişmiştir. ne var ki bu, kadının öz varlığının ikiye bölünmesi pahasına olmuştur. kadın hiç durmadan kendisini seyretmek zorundadır. hemen hemen her zaman kendi imgesiyle birlikte dolaşır. bir odada yürürken ya da babasının ölüsünün başucunda ağlarken bile ister istemez kendisini yürürken ya da ağlarken görür. çocukluğunun ilk yıllarından başlayarak hep kendi kendisini gözlemlemesi, bunun gerekli olduğu öğretilmiştir ona.

    böylece kadın, içindeki gözleyen ve gözlenen kişilikleri, kadın olarak onun kimliğini oluşturan ama birbirinden ayrı iki öğe olarak görmeye başlar. kadın, olduğu ve yaptığı her şeyi gözlemek zorundadır. erkeklere nasıl göründüğü, onun yaşamında başarı olarak sayılan şey açısından son derece önemlidir. kadının kendi varlığını algılayışı, kendisi olarak bir başkası tarafından beğenilme duygusuyla tamamlanır.

    erkekler kadınlara karşı belli bir tutum edinmeden önce onları gözlerler. bu yüzden bir kadının bir erkeğe görünüşü, kendisine nasıl davranılacağını da belirler. bu süreci bir ölçüde denetleyebilmek için kadın bunu kabul etmeli ve benimsemelidir. kadın benliğinin gözleyici yanı, gözlenen yanını öylesine etkiler ki sonunda tüm benliğiyle başkalarından nasıl bir tutum beklediğini gösterir. böylece kadının, bir eşi daha bulunmayan bu kendi kendini etkileme süreci onun kişiliğini oluşturur. eylemlerinin her biri –amacı ya da dürtüsü ne olursa olsun- o kadının kendisine nasıl davranılmasını istediğini gösteren birer simgedir. bir kadın tutup bardağı yere atarsa bu o kadının kendi kızgınlığını nasıl ele aldığını, bu yüzden başkalarından nasıl bir davranış beklediğini gösterir. erkek aynı şeyi yaparsa bu, yalnızca onun öfkesini dışavurmasıdır.

    anlatılanları şöyle özetleyebiliriz: erkekler davrandıkları gibi, kadınlarsa göründükleri gibidirler. erkekler kadınları seyrederler. kadınlarsa seyredilişlerini seyrederler. bu durum, yalnız erkeklerle kadınlar arasındaki ilişkileri değil, kadınların kendileriyle ilişkilerini de belirler. kadının içindeki gözlemci erkek, gözlenense kadındır. böylece kadın kendisini görsel bir metaya dönüştürmüş olur.

    reklamların inandırıcılığı, söylenenlerin doğruluğu, söz verilen şeylerin gerçekleşebildiğinden değil, uyandırdığı düşlerin seyirci-alıcının düşleriyle çakışmasından doğmaktadır. yani reklam temelde gerçeğe değil, düşlere dayanmaktadır. bunu daha iyi anlayabilmek için biraz çekicilik kavramından bahsetmek gerekir:

    çekicilik, çağımızda yaratılmış bir şeydir. bunun nedeniyse çekiciliğin, kişisel ve toplumsal kıskançlığın ortak, yaygın bir duygu olarak ortaya çıkmasından önce yaratılamayacak olmasıdır. sanayi toplumu, bu ortak duygunun yaratılabileceği bulunmaz bir ortamdır. çünkü bir sanayi toplumunda birey olmak ve kişisel mutluluğun peşinde koşmak, kabul edilmiş bir haktır. sanayi toplumunun bireyi, içinde bulunduğu durumla olmak istediği durum arasındaki çelişkiyi her gün yeniden yaşamaktadır.

    işte reklamların nasıl olup da hala inanılabilirliklerini koruduklarını anlamamıza yardım edecek şey budur. reklamın aslında sunduğuyla gelecek arasındaki uçurum, tüketicinin içinde bulunduğu durumla olmak istediği durum arasındaki uçurumla çakışır. bu uçurum, reklamcılar tarafından çekicilik düşleriyle doldurulmaya çalışılır. reklam düş üretmez. reklamın yaptığı yalnızca, tüketiciye kıskanılır duruma henüz ulaşamadığını, ama ulaşabileceğini hatırlatmaktır."
  • vefat etmiş ya hû...

    duyduğum vakit dondum kaldım, gözlerim doldu. bir yakınımı, yanında kendimi hep iyi hissettiğim bir dostumu kaybetmiş gibi oldum. fotoğrafı onunla sevmiş, resmi onunla anlamaya başlamıştım. picasso'dan sonra şeker ahmet paşa'yı onun kaleminden okumak da ayrı bir hazdı.

    ruhu şâd olsun güzel bir adamdı, üstadımızdı, büyüğümüzdü, hep öyle kalacaktır.

    blanchot ile yourcenar da yazdı ama bence suretin ölümle olan ilişkisini kimse john berger gibi anlatmadı.

    not: gurur duyduğum bir şey var, bu memleketin insanı onu her zaman sevdi, saygı duydu. 28.07.2001 tarihli hürriyet cumartesi'de john berger ile yapılmış bir söyleşiden ayrıntı:

    "bir seferinde istanbul da küçük bir otelde kalıyordum. gece saat birde geri döndüğümde resepsiyondaki genç, "siz yazar john berger misiniz?" diye sordu. herhalde öğrenciydi. kitabımı çıkardı ve imzalamamı rica etti. dünyanın hiçbir yerinde, bir otelde, geceyarısı böyle hoş karşılanmamıştım."
  • "körlük de sinema gibidir, çünkü gözler burnun iki yanında değil, hikaye nereye çekiyorsa ordadır " demiştir .
  • en sevdiğim kitabı buluştuğumuz yer burası olan yazar. kitabın 161. sayfası sadece bir cümleden ve tek bir satırdan oluşuyor:

    ''hayatımıza giren hayatların sayısı hesap edilemez.''
  • kral 'dan çok sevdiğim bir sözü :uyuyan bir yüz hiçbirzaman uyanıkken oldugu yaşta değildir...
  • kendisinin en iyi kitabı olan ways of seeing'i tercihen doğru yaşta okunması gereken yazar. okuduktan sonra da devamı sürekli yazılmalıdır sizden kitabın sonunda istediği gibi. ancak bir kitabından -ki hemen hemen hepsini okumuşumdur- çok daha önemli olan hayattaki duruşudur. geçenlerde -"geçenlerde dediğim dün" *- bir gün'de guardian'da çıkmış filistin sorunuyla ilgili olarak israile kültürel boykotu öneren bir yazısını çevirmişler, ilgimi çekti. önemli olan örtüştürmektir çünkü düşünceleri eylemlerle..
    hayrandım kendisine, dediğim gibi tek kitabıyla hak eder hayranlığı çünkü size fark etmediğiniz bişiyi fark ettirebilme gücü vardır hem zekasının hem kaleminin. ama yaşamını da bu zeka ve kaleme layık bir şekilde en azından belli bir düşünce yapısıyla sürdürüyor olması takdire bir kez daha şayan. chomsky'nin de imzası bulunan ağustostaki metin de iyiydi ancak kültürel boykot çağrısı -ki zaten belirtildiği gibi fikrimce de illa bir yere varması gerekmez tavrın, önemli olan tavrı koymaktır- güzel dile getirilmiş.
    saygı duyulan bir yazardır. bazılarının aksine fazlası da olur bazen.
  • gorme bıcımlerı adında gorsel tasarım ıle ugrasan her ınsan evladının 3 kere 5 kere hatım etmesı gereken kıtabın yazarı.
  • 'o ana adanmi$' adli kitabinda bakmak ve gormek uzerine 19 tane yazisini bir araya getirmi$tir. ce$itli alanlarda (fotograf,resim,heykel,kent) sanat eserlerinin ele$tirilerini yapmi$tir.
hesabın var mı? giriş yap