joan crawford

• bette davis onun için soyle demisti: "joan crawford mgm'in bütün erkek yildizlariyla yatti, lassie haric"
• asil adi lucille fay lesueur olan ama kucukken billie takma adiyla çagrilan, mavi kocaman gozleriyle buyuleyen kadin.
  
  çok kotu bir çocukluk geçirmis. babasi tarafindan bebekken terkedilmis, daha sonra annesinin evlendigi ve baba bildigi adam tarafindan 11 yasindan yatili katolik okuluna gonderilene dek cinsel istismara maruz kalmistir.
  
  yatili gittigi katolik okulunda okumak için çalismak zorunda kalmis; yemek ve temizlik yapmis, camasirhanelerde calismis, kucukken ugradigi yogun psikolojik baski ilerideki yillarda onda temizlik ve duzen obsesyonuna neden olmustur.
  
  unlu olduktan sonra da annesi ve erkek kardesi tarafindan psikolojik siddete ve santaja maruz kalmis. santajin sebebi unlu olmadan once cektirdigi soft-core film ya da buna benzer fotograflardir.
  
  hayati boyunca pek sevilmemis ve çok kuçuk yastan itibaren hayatta kalmak için hep kuyrugu dik tutup, çok guçlu gorunmek zorunda kalmis, basini kimseye yaslayamamis bir insandan soz ediyoruz. saniyorum hayati boyunca onu onemseyen tek adam, 4 yil evli kaldigi pepsi'nin ceo'su alfred steele. marilyn monroe için joe dimaggio neyse steele de crawford için o. evlilikleri steele'nin 59 yasinda kalp krizinden olmesine dek surmustur.
  
  ilerleyen yasina ragmen gerek hollywood'da gerek tv'de kendini var etmeye çabalamistir. pek çok insanda kuyruk acisi biraktigindan olsa gerek pek de sevilmemistir bu çevrelerde. 1977'de new york'daki dairesinde uzun suredir çektigi kanser sonucu hayata gozlerini yummustur. kulleri yine ayni sehirde, son esi steele'nin yanindadir.
  
  george cukor kendisi için soyle soyler (richard overstreet, “interview with george cukor,” film culture, no. 34 (fall 1964)'dan alıntı):
  
  “she was and is a great movie personality. you can photograph her from any angle, from any side, anywhere, under any conditions... she always looks good. but her real talent is the way she moves. all she has to do is walk across the room, from one side to the other, and you notice that something very special is happening. the way she carries herself, the way her arms move... the position of the head... she attracts attention simply by moving and she arrests you. she wouldn't have to open her mouth- just walk- and she would be superb.[...]"
  ikilinin birlikte çalıstıkları a woman's face'te crawford'un ne kadar büyüleyici oldugu görülüyor.
  .
  
  çok yetenekli bir oyuncu olmasına, çok karakteristik bir yuze ve stile sahip olmasına ragmen doneminde hak ettigi rolleri bulamamıstır.
  
  crawford çok iyi bir asçıdır aynı zamanda ., erkekleri guzelligi, dirayetliliği haricinde bu yonuyle de buyuledigi soylenir.
  
  hitchcock kasım 2965'te vogue'da yayınlanan bir roportajı
  (baslıgı: "joan crawford/ a second fame: good food") ve verdigi tarif ustune kendisine mektup yazmıs, soyle demistir:
  
  "dear joan,
  
  in my very rare homosexual moments, i often glance through the pages of vogue, where the other day ı saw a magnificent picture of you.
  
  along-side the picture was a mention of a gelée de viande au madère. does not the word viande connotate meat? if so, what is a meat [...] doing on top of a smoked trout? and, with madeire added, too? where can one buy such a concoction, or do you make it yourself?
  
  i presume that after the plug you gave to wynne and treanor, with whom we have ourselves dealt, you will get fish for free in perpetuity.
  
  sincerely,
  hitch"
  
  1968'de çekilen the lucy show episodunda çok tatlidir.
  
  hakkinda donald spoto'nun yazdigi possessed ve otobiyografileri my way of life ya da a portrait of joan: an autobiography by joan crawford mutlaka okunmali.
• halivudun bilinen ilk borderline'ı.
• nefis blue oyster cult parçası.sözleri:
  
  junkies down in brooklyn are going crazy
  they’re laughing just like hungry dogs in the street
  policemen are hiding behind the skirts of little girls
  their eyes have turned the color of frozen meat
  
  no, no, no, no
  no, no, no, no, no, no, no, no
  joan crawford has risen from the grave
  joan crawford has risen from the grave
  
  catholic schoolgirls have thrown away their mascara
  they chain themselves to the axles of big mack trucks
  the sky is filled with herds of shivering angels
  the fat lady laughs, “gentlemen, start your trucks!”
  
  no, no, no, no
  no, no, no, no, no, no, no, no
  joan crawford has risen from the grave
  joan crawford has risen from the grave
  
  christina
  mother’s home no, no, no, no
  christina no, no, no, no, no, no
  come to mother no, no, no, no, no, no, no, no, no
  christina no, no, no, no, no, no, no, no, no
  
  joan crawford has risen from the grave
  joan crawford has risen from the grave
  joan crawford has risen from the grave
  joan crawford has risen from the grave
  
  joan crawford has risen from the grave
  joan crawford has risen from the grave
  joan crawford has risen from the grave
  joan crawford has risen
• gercekte kisisel olarak -ozellikle teshirci yonu nedeniyle- pek de hazzetmedigi marilyn monroe ile lezbiyen iliskide bulunmus, hatta monroe'nun birebir ifadesiyle "muthis orgazmlar" yasamis; ancak monroe'nun, kadinlardan pek de zevk almadigini soylemesiyle bu iliski fazla uzun surmemistir.
• kendisinin mildred pierce'te izledim ve ekranı bu denli dolduran başka bi aktris görmediğimi farkettim. kadraja girdiği her an tüm ekran joan crawford oluyordu sanki. aklımı başımdan almıştı, kendimi kaybetmiştim. sonra herşey bir anda oldu: çektim vurdum. pişmanım.
• hayatı mommie dearest ^*adlı 1981 yapımı filme konu olmuş aktrist. başrolde faye dunaway oynamıştı. bir tarafta gözkamaştırıcı bir hayat sürerken bir tarafta da ne kadar sadist bir kişiliğe sahip olduğu anlatılıyordu filmde. kızı tarafından doğrulanan bu öyküye göre kızını ve evlat edindiği oğlunu sürekli iğne üstünde oturur gibi huzursuz ederek büyütmüş. hastalık derecesinde takıntılı ve titiz olduğu için her an saçma sapan bir sebep yüzünden şiddet uygularmış onlara. binbir çeşit ceza seçenekleri varmış. ne ilginçtir ki sinemadaki başarısını kızı christina'ya karşı davranışlarında gösteremeyen crawford, mirasından da kızına hiçbir şey bırakmamış.
• hakikaten de kızını dövermiş.
• (bkz: what ever happened to baby jane)
• 1945'de en iyi kadın oyuncu oscar ını kazanmış oyuncu