• x-men ve the last station gibi birbirinden beş milyon ışık yılı uzakta bulunan iki filme de aynı derecede yakışan, atonement'ta sevgilisini yeşil gece elbisesiyle gördüğü an verdiği tepkiye, keira knightley ile yakaladığı yadsınamaz sinerjiye, becoming jane'deki o bilmiş tavırlarına, angelina jolie ile başrolleri paylaştığı wanted'taki inanılmaz değişimine, dokuma fabrikasına bir hışım dalışındaki o asalete hayran kaldığım üst düzey aktör, iskoç erkeği. en şahane performansını rory o'shea was here'da gözler önüne sermiştir. film de en az kendi performansı kadar başarılı ve kalitelidir.
  • filmlerini her izleyişimde beni liseli ergene, yeni yetme toy bir aşığa çeviren, ağzımın suyunu akıtarak bakmama sebep olan iskoçyalı oyuncu. her filmi bir diğerinden güzel başka bir oyuncu kim var allasen.

    *yazar burada mübalağa ettiğini biliyor ama olsun..
  • bbc'nin çocuklar için hazırladığı bir televizyon programında masal anlattığı videoları buldum geçende, indirdim, aklıma geldikçe izliyorum aksanını yediğimi.

    amme hizmeti, buyrun:

    no matter what
    superworm
    little red riding hood
    the dinosaur that pooped
    wee granny's magic bag

    not: en beğendiğimden başladım sıralamaya.

    edit: link kırılmış, düzelttim bakalım. eğer gene kırık link görürseniz youtube'da "james mcavoy hikaye ismi" şeklinde aratırsanız mutlaka çıkar.
  • split filmindeki oyunculugu icin kendisine 23 adet odul verilmesi gereken oyuncu. ızleyenler demek istedigimi anlayacaktir. adam resmen dokturmus, vallahi bravo.
  • aklıma oynadığı filmlerdeki kütüphane sahneleriyle kazınmış aktör.

    (bkz: becoming jane)
    (bkz: atonement)

    ve evet, çok güzel ağlar.
  • farklı-iyi anlamda- espri anlayışı*aksanı,yetenekli ve iskoç olması bir yana nazarımda iyi kalpli de bir insandır, başarılı bir aktördür.
    bir programda evlilik ve eşi hakkında "sence de biraz erken evlenmedin mi, şanını şöhretini yaşamak, daldan dala konmak varken" minvalinde bir soru sorulduğunda durumundan memnun olduğunu söyleyince spiker bir soruyla daha sıkıştırmak ister james abimizi "nereden biliyordun mutlu olacağını, nasıl anladın doğru kişinin o olduğunu" der o da efsane bir cevap verir ;
    "the world seemed less scary and i started to love myself a little bit more"`
    -hayat daha az korkunç göründü ve ben birazcık daha kendimi sevmeye başladım-
  • ağlamadan önce gözleri dolarken insanı kendine aşık ettiren insanlardan.* normal hayatta ağlayanlar bu kadar duygulu evre geçirmiyordur fakat adam her seferinde gözleri dolduğu sahneleri film bittikten sonra sar başa şeklinde 10 kez izlettirebiliyor. televizyondaki izlediği diziyi gerçek sanan teyzeler gibi filmlere inandırıyor her seferinde bu halleriyle beni. "hadi bugün film izleyeyim." düşüncesini "james mcavoy olan film seçeyim."e çok başarılı şekilde çeviriyor. son olarak da hali, tavrı, bakması, gülmesi insanı tipik aşık ergen ruhuna döndürdüğünden "neden o teyzeyle evlendin slk?! .s.s" demek istiyorum.
  • brad pitt olsun tom cruise olsun asik olmadim hic, hollywood'dan sec begen al dediler burun kivirdim. sonra josh duhamel'e vuruldum ama bi turlu doyamadim kendisine, win a date with tad hamiltonmis transformersmis falan bos isler bunlar.

    sonra becoming jane'de bir yakisikli... kalbim yerinden cikti cikacak derken bir baktim atonement. allah yerinden cikamadan tuzla buz oldu zavalli kalbim. canim benim kiyamam ben ona.

    the last king of scotland'i izliycem sirf onun icin. penelope'yi, wanted'i bekliycem deli gibi. vizyona girmedigi hergun wanted'in bir adamini yiycem. oehehe

    edit/not: state of the divine art abimizin starter for ten filmini izlemek sagliga zararlidir. kalp agrisindan olebilirsiniz falan.
  • 4 (yazıyla dört) filmini izledim bu adamın, özetle diyebilirim ki; iyi oyuncu. (bkz: tanım kasmak)

    genelde -sanırım gençliğinden kaynaklı- zaman zaman girdiği bir "yıldız kenter oyunculuğu" tribi var. böyle aşırı aşırı, büyük büyük oynamalar mesela, tiyatro sahnesindeymiş gibi. fakat bazı anlarda da, o tribi unutturup insanı saç derisine kadar ürperten bir güç sergiliyor; minicik oynuyor ama insanı sarsıyor.

    bir filmi izleyip bitirdikten bir süre sonra "ulan o neydi öyle" dedirten sahneleri* tekrar tekrar izleme alışkanlığı olanlar anlayacaklardır, tekrar tekrar izleyince bir aktörün karakteri ne çok çalıştığını, o adamın içine ne kadar yoğunca girdiğini görebilirsiniz. çünkü fark edersiniz ki o "ulan o neydi" diye küt diye gözünüze çarpmış olan şey, ufacık bir jestmiş mesela. ama adamın (karakterin yani) filmin daha önceki bölümlerinden birinden getirdiği bir alışkanlıkmış örneğin. ve bu gözünüze batmamış, aksine "oha falan" oldurmuş sizi. "ne vardı orada öyle?" duygusu yaşatmış size, etkilemiş.

    hah işte bunu yapıyor bu adam. ince ince oynuyor, nakış gibi işliyor rolünü. böyle olunca adamı izlemek hem keyfe, hem bir bulmaca çözmeye dönüşüyor -ki sinema filmi izlemenin benim için en çekici yönü ahanda budur işte.
    aferin bu adama.
  • haddime hiç düşmediğini bile bile kendimi alamadan karısını bir türlü kendisine yakıştıramadığım `hem sempatik, hem yakışıklı, doğrusu pek hoş bir delikanlı`. yavaş yavaş kendisine rastladığımız filmlerin sayısı da artmaktadır. en son keira knightley'le beraber oynadıkları atonement adlı filmle sinemalarda boy göstermiştir.

    (bkz: come back, come back to me)
hesabın var mı? giriş yap