• james bond serisinde bond'a teknolojik ''oyuncaklar'' yapan q karakterinin gerçek hayattaki esin kaynağı mi6'in teknik ekipman sorumlusu, hizmetlerinden dolayı ''askeri haç nişanı'' ile de ödüllendirilmiş olan frank quinn'dir. ayrıca q birimine benzeyen bir bölüm de mi6 yerine esasen esir düşen ajanları kurtarmak üzere operasyonlar planlamak için kurulan mi9 bünyesinde ''q dairesi'' adıyla yer almaktadır. 2. dünya savaşı sırasında burada çalışan charles fraser-smith; çakmak şeklinde kamera, ayakkabı bağcığı görünümünde boğma teli, pusulalı kalem, içine harita veya minyatür testere gizlenebilen saç fırçası gibi ilginç icatlarla q karakterine ilham olan bir başka isimdir; hatta fikir babası, james bond karakterinin yaratıcısı ian fleming olan operation mincemeat'te de görev almıştır. ayrıca o dönem ekipte deneyimlerinden yararlanılan eski bir sihirbaz da varmış. adını 1. dünya savaşı'nda gizlice silah taşıyan q gemilerinden alan bu q biriminin en ilginç buluşlarından biri de monopoly oyununda kullanılan paraların ve diğer oyun gereçlerinin içine gerçek paraların gizlice sıkıştırılmasıdır. yine soğuk savaş sırasında yakalanan kgb elemanlarından ele geçen ilginç aletler; hem ian fleming'e, hem de gerçek hayatta bu işlere bakan q dairesi'ne ilham kaynağı olmuştur.

    judi dench'in canlandırdığı kadın ''m'' karakterinin model alınmasına neden olan kişi; mi5'ın kadın başkanı, sonradan da mi5 temalı casus romanları yazan stella rimington'dır. . bu arada m karakteri esas olarak mi6'in ilk şefi, imzasını ''c'' olarak atan mansfield cumming'den esinlenilerek ortaya çıkmıştır ki; onun da çok ilginç ve trajik bir hikayesi var. istihbarat şefiyken oğluyla birlikte bir trafik kazası geçiriyor, oğlunu kaybederken kendisinin de bir bacağı kopunca görevine takma bacakla devam ediyor. bir başka dikkat çeken noktası ise gizli yazışmalarda görünmez mürekkep yerine sperm kullanılmasını önermesidir.

    ayrıca bond filmlerinde gördüğümüz ''öldürme yetkisi'' konusunda da ilginç bir olay paylaşayım. tabii ki gerçek mi6 ajanlarının resmi olarak böyle bir öldürme yetkisi yok ama ingiltere'de bu tarz bir öldürme emrinin verildiği kamuoyuna yansıyan tek bir olay mevcut.

    1956'daki süveyş krizi sırasında dönemin ingiltere başbakanı anthony eden'ın, dönemin ingiltere dışişleri bakanı anthony nutting ile yaptığı görüşme sırasında nasır'ın etkisizleştirilmesi tartışılırken ''etkisizleştirilmesini değil yok edilmesini istiyorum!'' sözlerinin sızdırılmasıyla kamuoyuna yansıyan bu olayda; eden'ın talimatı ile harekete geçen mi6 başkan yardımcısı george kennedy young; mısır devlet başkanı cemal abdülnasır'ın öldürülmesi için q karakterinin ilham kaynağı frank quinn'in de içlerinde bulunduğu bir ekibi görevlendirir. quinn; bu amaçla 4 farklı plan geliştirir:

    birincisi her gün sakal tıraşı olan nasır'ın kullandığı tıraş bıçaklarının zehirli tıraş bıçaklarıyla değiştirilmesidir.

    ikinci plan; nasır'ın kullandığı sigaranın içine zehirli bir ok atacak düzenek yerleştirilmiş bir paketin nasır'a verilmesi.

    üçüncüsü de nasır'ın çok sevdiği ve mutlaka çalışma masasında bulundurduğu knopje çikolatalarının zehir enjekte edilmiş hallerini nasır'ın masasına ulaştırmaktı. bunun için mısır'dan ingiltere'ye kutularca çikolata getirilmiş; ingilizler'in kimyasal ve biyolojik silah çalışmalarını yürüttüğü porton down'da nasır'ı kalp krizinden öldürüp iz bırakmayacak bir zehir enjekte edilmesi için denemeler yapmış, hem zehrin iz bırakmayacağı ısı derecesini yakalamak, hem de paketin açıldığını belli etmemek için uğraşmışlar. 6 paketlik deneme sonunda suikaste uygun formül hazırlanmış.

    dördüncü plan ise nasır'ın odasındaki havalandırma sistemi üzerinden tabun gazı, soman gazı veya sarin gazı verilerek zehirlenmesiydi.

    bütün bu planların gerçekleştirilmesi için de nasır'ın kişisel doktoruna rüşvet verilmek üzere 20 bin dolarlık bir meblağ kahire'ye gönderilmiş ancak anthony eden'ın ''müslüman mussolini'' ilan ettiği cemal abdülnasır'ı öldürme konusundaki bu çılgın arzusu dönemin meşhur cia şefi allen dulles'a giden raporlara da yansıyınca abd olaya müdahale ederek eden'ı nasır konusunda dizginlemiş. zira başkan eisenhower'a gönderilen nasır raporlarında, nasır'ın iki kgb ajanı tarafından korunduğu ve böyle bir eylemin arap dünyasını ayağa kaldıracağı belirtilmiş. abd'nin de devreye girmesiyle eden; dönemin fransız dışişleri bakanı guy mollet, abd ve israil ile birlikte hareket etmeye karar verince bu planların hiçbiri hayata geçmemiş. bu ittifakın ingiltere ayağını meşhur hain kim philby'yi beyrut'ta sorgulayan yakın arkadaşı ve 2. dünya savaşı yıllarında ingiliz dış istihbaratı'nın türkiye istasyon şefi olan nicholas elliott (philby ile beyrut macerası yıl sonunda a spy among friends adıyla dizi olacak.) , israil ayağını ise mossad'ın meşhur isimlerinden rafi eitan yürütmüş. daha sonra ise ingilizler ve fransızlar bölgeye ''silahşör operasyonu'' olarak bilinen bir askeri harekatla müdahale etmeyi kararlaştırmışlar.

    israil demişken; israil'in nasır'ı gözden düşürmek için yaptıklarını da daha önce yazmıştım (bkz: #131807956); ilgilenenler göz atabilir. nasır da fidel castro gibi çeşitli suikastlerin hedefi olmuş anlayacağınız. hatta nasır'ın ahbabı da olan cia ajanı miles copeland junior'ın anlattığı ilginç bir anektod vardı. copeland bir keresinde nasır'la yemek yerken ''cemal, kafanı çevir de şu kahvene zehir dökebileyim!'' diye bir şaka yapmış, nasır da bunun üzerine arkasındaki korumaları gösterip bunun imkansız olduğunu söylemiş.

    nasır da gerçekten kök söktürmüş bunlara yalnız. ingiltere ve israil'in dışında iktidara gelirken kendisini destekleyen abd'nin, cia mısır üs şefi kermit roosevelt aracılığıyla gönderdiği 3 milyon dolarlık rüşvete bozulsa da ses çıkarmamış, o parayla kahire'deki nil hilton oteli'nin karşısındaki adacığa bir kule inşa ettirmiş. halk arasında bu kuleye, şeklinden dolayı el wa'ef rusfel yani ''roosevelt'in ereksiyonu'' * denmeye başlamış.

    yine meşhur spycatcher kitabının yazarı, mi5 eski mensubu peter wright; cia kontrespinoyaj bölümünün ünlü şefi james jesus angleton ve ''amerika'nın james bond'u'' olarak bilinen cia ajanı william king harvey(yazar notu: sıkı bir ian fleming ve james bond okuru olan jfk; ''amerika'nın james bond'' 'u lakaplı harvey ile ilk karşılaşmalarından sonra harvey için ''göbekli bir alkolik. benim hayal ettiğim bond'la tek ortak noktası martini içmesi!'' diyerek hayalkırıklığını belirtmiş. yani pek bir bond'luk yokmuş ortada. buna rağmen harvey, kim philby'nin sovyet casusu olduğuna ilk uyananlardan biri olmuş ama philby'nin kankası j.j. angleton'ı bir türlü inandıramamış.) ile yaptıkları bir toplantıda kendisine ingilizler'in nasır için hazırladığı bu suikast planlarının sorulduğunu ve ihtiyaç duyulursa fidel castro için de bu tarz planlar hazırlamaları konusunda yardımcı olmasını istediklerini belirtiyor.

    gördüğünüz gibi gerçek hayatta da bond filmlerini aratmayacak cinsten böyle planlar yapılıyor, olaylar yaşanıyor. bu konular hakkında daha geniş bilgi almak için nigel west'in ''politik suikastler ansiklopedisi'', gordon thomas'ın ''gizli savaşlar'' ve stephen dorril'in ''mi6 - inside the covert world'' kitaplarına bakabilirsiniz.
  • filmlerde bond'u canlandıran aktörler ve stilleri hakkında yorumum;

    sean connery: en sevdiğim james bond kendisidir. karakterin ete kemiğe bürünmüş ilk prototipi ve en başarılısıdır. olaylara yaklaşımında "for king and country" tandansı var diyebilirim. zaten dr. no'nun "sadece aptal bir polissin" demesine sebep olan da bu yaklaşımdır. dünya düzeni hakkında çok kesin fikirleri vardır; doğu ile batıyı tamamen ayırır. mesela dr. no'ya "insan hayatına değer vermediğine göre doğuya çalışıyor olmalısın" demesi gibi. eğlenmeyi ve kadınları seven bir soğuk savaş süvarisi gibidir. herkesin "seni hınzır" tarzında yaklaştığı bir bond ayrıca. hani m kızar gibi yapar da görevi verdikten sonra "haydi goçhum" der ipini salar bond'un... tehçizatın canına okusa da kimseye eyvallahı yoktur. son olarak; en ballı bond kendisidir. lazer ışınıyla bölünmekten iki kolpa söz ederek kurtulmuşluğu bile vardır. sean connery is james bond...

    roger moore: eğlenmek ve kadınlar kısmını tutun, iyice romantiklik ekleyin... alın size roger moore'un james bond'u. açıkçası en sevmediğim bond kendisidir. connery'nin kestirip atan aristokrat ses tonundan sonra her konuşması zayıf gelmiştir bana. tüm filmlerinde olmasa bile dünyanın anasını ağlatmak isteyen adamlar moore'un karşısına da çıkmıştır halbuki. hele iki tane filminin konuları epey ilginçtir, martin mystere havası yakalatır çok hafiften. rakiplerden konu açılmışken; the man with the golden gun'ı kötü adamı beğenerek izlediğimi söylersem moore'un karakterine ne derece ısınamadığım daha rahat anlaşılır sanırım...

    timothy dalton: connery'den değişik bir açıdan da olsa, dalton da alayına isyan bir bond portresi çizmiştir bana göre. daha karanlık... kendi hesabını görmek isteyendir. "for king and country" dese en garip kaçacak bond'dur çünkü "hay kraliyetiniz batsın, ne halt yiyorsunuz!" demektedir genelde. hukuk savaşı film çekimlerini durdurmasa daha fazla bond filmi çevirebilirdi, iyi de olurdu. çok kez bond'u oynama teklifi alıp en sonunda 1980lerin ikinci yarısı bunu kabul ettiğinde böyle sorunlu bir döneme gelmesi yazık olmuş. çekildikleri dönemin garip havasını da yansıtır filmleri. renkler, saç kesimleri falan... moore da 1980lerde üç kere bond'u canlandırmasına rağmen yaşını almaya başlamasından dolayı biraz dönemin dışında kalmıştır. dalton ise "cuk oturmuş."

    pierce brosnan: kendisinin oynadığı bond filmlerinin senaryo yazarlarını teker teker avlamak istediğimdir. soğuk savaş'ın çılgın attığı dönemlerdeki tarafı belli connery'i bile bu kadar politik değildi. brosnan'ın karakteri başından sonuna kadar bitmiş gitmiş soğuk savaş'ın düşmanlarına saldırmayı sürdürmüştür. m onu her işe koşup bir de üstüne adam yerine koymaz. bir şey olduğunda hemen şüpheleninen adamdır brosnan'ın bond'u. sonra da çocuk kandırır gibi aslansın kaplansın denilip olaya salınır. ha bir de m bond'a "eski dönemin kalıntısı, maskülen vesaire vesaire" epey bir giydirmiştir. haklı kadın tabii. son bir detay da connery zamanındaki "bizim çocuk bond" imajının iyice yere serilmesi... tabii dalton'un yaptığından farklı bir şekilde zira dalton'un mücadelesi biraz daha iç dünya iledir. brosnan'sa moore gibi materyal bir adamdır. 2002'deki son filminde "dede olma" yolunda emin adımlar atıyordu, tadında bırakması iyi oldu.

    daniel craig: zevk için her bulduğuyla yatacak bir bond değil. biraz sevgi insanı denebilir. tabii hala içkiden pokerden falan iyi anlıyor. bunun yanında adam öldürdü diye epey azar işitmekte, aynen brosnan gibi mutlu sona kadar kendisine güvenilmemektedir. adam hizmet peşindeyken kredi kartını iptal ederler falan... craig'in bond'u etkileyici bir karakter olmasa da tastamam bir ajandır. evet, connery'den beri ilk defa sırf adı değil, yöntemleri de ajan işi olan bir bond'umuz var. tabii şimdi teknoloji gelişti. connery gps ile adam takip ederken vay anasını diyen nesil yerini dokumatik ekranlara "hıh" diyen nesle bıraktı. ajanlık muhabbeti de buna orantılı vuku buluyor haliyle. zevkli... pek zevkli olmayan bir detay ise bond'un kepaze gibi habire dayak yemesi. "böylesi daha gerçekçi" diyenler lütfen entry'i okumayı bıraksın. bond izleyip de gerçekçilik muhabbeti yapmak çok akla yatkın değil. benim bildiğim bond en fazla ensesine bir yumruk yer bayılır. fiziksel profilini bozacak kadar kimse onu zorlayamaz. takım elbisesini çıkartmadan, yeri geldiğinde ütüsünü bozmadan, dünyayı sayısız kere kurtarmış bir karakterden bahsediyoruz. dayak kısmı hiç olmuyor craig.

    ---

    not: evet george lazenby'i saymadım. sefam olsun.
  • soyadı, adı: bond, james, (bkz: james bond)

    boyu: 1.83 cm.

    kilosu: 76 kg.

    gözler: mavi

    saç: siyah

    vücuttaki izleri: sol omzunda bir yara izi, sağ elinin alt kısmında plastik ameliyat izi.

    uzmanlık alanları: tabanca atış, boks ve bıçak kullanma.

    bildiği diller: fransızca ve almanca.

    kötü alışkanlıkları: sigara, içki ve kadınlar.

    en önemli özellikleri: asla rüşvet kabul etmemek ve öldürme iznine sahip olması.

    ingiliz gizli servisinin 007 gizli ajanı james bond, fleming’in canlı hayal gücünün bir ürünü olarak ortaya çıkmış ve ismini ‘batı hint adalarının kuşları’ (bird’s of the west indies) kitabının yazarı ornitolog james bond’dan almıştır.
    james bond karakterinin yaratıcısı ian fleming, 14 james bond romanının ilki olan ve 1953 yılında yayınlanan royal kumarhanesi’nde (casino royale) james bond’un gerçek hikayesini şu şekilde anlatmıştır:
    james bond 1924 de iskocya’da doğar. sekiz yaşındayken annesiyle babası bir dağ kazasında ölür. 1938 de asil çocukların ayrıcalıklı lisesi eton koleji’ne girer. iki yıl sonra 16 yaşındayken, kızlarla yaptığı kaçamaklar nedeniyle okuldan atılır. 1941 de donanmaya girer, ii. dünya savaşı’nı bir komando olarak bitirip ingiliz gizli servisinin (mi6) elemanı olur. 1950 de kendisine ‘’öldürme yetkisi'’ (licence to kill) verilir. 1 ocak 1962 de evlenir, düğün sırasında karısı öldürülür.

    akademisyenlere göre james bond, popüler romanlar serisinin bir kahramanı olarak kökenlerini aşmış ve bir kültürel fenomen haline dönüşmüştür. buna göre james bond, fantastik kurgu metinlerinin ünlü casusu olarak betimlenmiştir. bond’un popülaritesi 1950, 1960 ve 1970 lerde tahminlerin ötesinde olmuştur. ingiltere’de yalnızca ciltlenmemiş kitaplarının satışının toplam 27.863.500 olduğu belirlenmiştir. bunun oluşmasında sean connery’nin başrollerinde oynadığı 1962 yılında çekilmiş dr.no filmiyle başlayan ve albert ‘cubby’ broccoli ile harry saltzmann’ın 1961 de kurdukları yapım şirketi eon production tarafından filme çekilmiş james bond filmleri serisinin etkisinin büyük olduğu belirtilmektedir.
    bond filmleri, gişe tarihindeki en başarılı film serisidir. 1977 ye kadar bond filmlerinin seyirci sayısının 100 milyonun üzerinde olduğu belirlenmiş ve günümüzde sinemaya giden birkaç kuşağın onayını kazanmıştır. tahminlere göre, dünya nüfusunun yarısı ya da bir çeyreği; televizyonda, sinemada ya da videoda bir bond filmi izlemiştir ki bu durum, sinema tarihinde önemli bir başarı göstergesi olarak yer almaktadır.

    (bkz: ian lancester fleming)
    bond karakterini kendinden çok şey katarak tasarladığı belirtilen ian lancester fleming, varlıklı bir iskoç ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. ian fleming’in ilk james bond romanı casino royale, nisan 1953 de jonathan cope tarafından basılmıştır. bundan sonra fleming, 13 bond romanı ve bond kısa hikayelerinden oluşan iki koleksiyon daha yayınlamıştır. 1964 yılından ölümüne dek her yıl bir kitap yazdığı bilinmektedir. son romanı, the man with golden gun ve kısa hikayesi octopussy and the living daylights yazarın ölümünden sonra yayınlanmıştır.
    james bond karakterinin yaratıcısı ian fleming, bond kitaplarına eğlenceden fazla anlam yüklemenin yanlış olduğunu ve sadece kendi için yazmaya başladığı olduğu izlenimini vermekten hoşlandığını her fırsatta dile getirmiş ve 43 yaşında evlilikle yüzleşmesiyle, bu alarmın bir ‘panzehiri’ olarak roman yazmaya başladığını söylemeyi tercih etmiştir.
    fleming’in bütün james bond romanları filme çekilmiştir ve kahramanının yeni maceraları yaratıcısının ölümünden sonra bile filme çekilmeye devam etmiştir. filmler, bond’un popülaritesini çoğalttığından, kitap satışları zirveye çıkmış ve 1964 de fransızca çevirisiyle tek başına haziran’dan ağustos’a kadar 480 binden daha çok james bond romanı satılmıştır ki 1965 lerde bu sayı 2 milyonu aşmıştır.
    james bond’un karakteri ve hayatı için gerekli malzemenin fleming’in kendi hayatından geldiği belirtilmektedir. bu bağlamda romanlar, fleming’in bilinçsiz olduğu kadar bilinçli isteklerinin, tavırlarının ve hayat tarzının resmedildiği iç dünyasının tasarımları olarak ele alınmaktadır. fleming’in idealleştirdiği casus james bond’un hayatı, inanılmaz şekilde güçlü ve fiziksel olabilmektedir. fleming’in kendisi için hayat; kayaktan, dağ tırmanışlarından ve golften oluşmaktadır ve genç bir insan olarak kayaktan ve dağ tırmanışlarından büyük zevk almaktadır. golf, fleming’in hayatında önemli bir yere sahip olmuştur, öyle ki goldfinger romanında golf önemli bir yere sahip olmuştur.
    ayrıca fleming’in, jamaika’da bulunduğu süre boyunca neredeyse her gün yüzmeye gittiği bilinmektedir. bu deneyiminin romanlarına yansıması ise dr.no, thunderball ve live and let die’da açığa çıkmıştır. fleming’in james bond karakterine kendi hayatından kattığı birebir birçok yansıma içerisinde bond’un da fleming gibi kısa süreliğine eton’a gitmesi ve tıpkı fleming gibi uygunsuz hareketleri nedeniyle okuldan atılması örnek gösterilmektedir. ayrıca fleming gibi bond da cenova üniversitesi’ne gitmiş ve yine fleming gibi kaymayı öğrendiği isviçre kitzbuhel’de geçirdi zamanlar, hayatının en güzel zamanları olarak romanlarına yansımıştır.
    ian fleming, james bond’u düşmanları ne kadar sinsi, zeki, iyi donanımlı olursa olsun doğrunun tarafında savaşması nedeniyle kazanan taraf olarak yansıtmayı tercih etmiştir ki bu fleming’in ruh halinin yakın bir tasarımı olarak değerlendirilmektedir. bu açıdan fleming’in, cesaretin çekiciğine kapılarak bu cesareti james bond karakteri bünyesinde açığa çıkardığı ifade edilmektedir. ayrıca fleming’in bir erkek olarak kendi hayatında hayran olduğu niteliklerin bir çoğuyla bond’u donattığı böylece isteklerini yatıştırdığı belirtilmektedir ki bu niteliklerin çoğunun deniz kuvvetleri istihbaratında karşılaştığı ama asla kendi kendine ortaya koyamadığı niteliklerin bir bütünü olduğu iddia edilmektedir.

    james bond karakterini beyaz perdede su aktörler temsil etmiştir: sean connery, roger moore, timothy dalton ve pierce brosnan, george lazenby ilk bond filmi dr.no, 1962 yılında gösterime girerek büyük bir zamanlama başarısı göstermiştir. çünkü abd başkanı john kennedy, tam bu dönemde, ian fleming’in romanlarını çok sevdiğini, en çok beğendiği 10 romanın içinde rusya’dan sevgilerle’nin de olduğunu söylemiştir. böylece, film gişede büyük başarı yakalamış ve bond serisinin diğer romanlarınında filme çekilmesi için uygun bir ortam yaratmıştır.
    james bond filmlerine yönelik tepkiler daima karışık olmuştur. aslında eleştiriler, serinin başında romanlara ilişkin tepkilerin bir yansımasıdır ve bond filmlerinin içerdiği cinsellik ve şiddettin aşırılığında yoğunlaşmaktadır. filmler sanatsal değeri olmayan eğlenceli filmlerden başka bir şey olmadıkları iddiasıyla gözden düşürülmeye çalışılmıştır.
    ancak tüm eleştirilere rağmen james bond serisine ait filmler daima ilgiyi üzerlerine çekmeyi başarmışlardır. öyle ki tayland’ın güney batısında bir adaya james bond’un ismi verilmiş böylece phang nga koyu james bond ismini alarak ‘james bond adası’ olmuştur. bunun olmasındaki en önemli neden ise the man with the golden gun ve goldfinger’ın bir bölümünün bu adada filme çekilmesi olarak açıklanmıştır.
    bond romanlarının yazarları değişse de, bond filmlerinin belirli bir formül yapısı üzerine kurulmuş bir yapım ideolojisinin sonucu olduğuna inanılmaktadır.
    umberto eco’nun bond romanlarına ilişkin yaptığı çalışmasında james bond romanlarının değişmez bir şemasını ortaya koymaktadır. bu şema, 9 hamleli bir satranç oyununu andırmaktadır:
    1. büyük patron olan gizli servisin başkanı m, bond’a tehlikeli ve gizli bir görev verir.
    2. bond ve kötü karşılaşır
    3. bond oynar ve kötü’ye ilk darbeyi vurur (ya da tersi)
    4. bond ve kadın karşıları (kadın, genç ve güzeldir, başından geçen bir olay nedeniyle mutsuz, frijid olmuş, kötü’nün tuzağına düşmüş, saf fakat bozulmuş, günahının bedelini ödeyecek…biri)
    5. bond ile kadın arasında erotik ilişki ve yakınlık kurulur
    6. kötü bond’u yakalar (kadınla birlikte veya yalnız)
    7. kötü bond’a işkence eder (kadınla birlikte veya yalnız)
    8. bond kötü’ye nihai darbeyi vurur
    9. bond iyileşir, kadın’la görüşür ama kadını kaybeder.
    yukarıdaki şemanın öğeleri, bir romandan diğerine küçük değişiklikler göstermekle birlikte değişmez özelliktedir. genel kural, ‘bond oynar ve sekiz hamlede kazanır’ şeklinde biçimlenmektedir.
    bond’un anlatım yapısı; karakterler arasındaki mücadele (bond/m, bond/kötü adamlar, bond/kadın oyuncu), ideolojiler arasındaki direnme (sovyetler birliği/özgür dünya, ingiltere/anglosakson olmayan ülkeler) ve farklı değerler arasındaki mücadelelerin (görev/fedakarlık, lüks/sıkıntı, aşırılık/ölçülülük, sadakat/sadakatsizlik) yapısal kurgusu içerisinde şekillenmektedir.

    bond filmlerinde kadınların sunum şekli daima bir tartışma konusu olarak ele alınmaktadır. filmlerin kadınları güçlü erkek kahraman için bir kez kullanılıp atılabilir oyuncaklar olarak yansıttığı iddia edilmekte ve bu nedenle eleştirilmektedirler.
    fleming’in bütün kadınları için ortak şemasının şu şekilde biçimlendiği belirtilmektedir: 1. genç kız güzel ve iyidir; 2. gençliğinde başından geçen güç deneyler yüzünden mutsuz ve frijid olmuştur; 3. bu onu kötü’ye hizmet etmeye hazırlamıştır; 4. bond’la karşılaşmakla kendi insancıl bütünlüğünü sağlar; 5. bond ona sahip olur, ama sonra kaybeder.
    ancak özellikle 1990 lı yıllardan sonra kadının toplumsal rolündeki değişme ve gelişmenin, bond filmlerindeki kadın konumlandırmasına da yansıdığına dikkat çekilmektedir. bond’un erkek şovenizmine en açık meydan okumanın, 1990 dan sonra çekilen filmlerde rol alan yeni ‘m’den (judi dench) geldiği belirtilmektedir. bu bağlamda ‘m'’i orta yaşta kariyer sahibi bir kadın olarak sunmak, 1990 ların bond filmlerindeki önemli bir etkisi olarak ele alınmaktadır. böylece kadın bir otorite sembolü olarak yansıtılmıştır. kadınlar yine bond’un cazibesine dayanamamaktadırlar ancak tamamen elde edilebilir de değildirler.
    bond’un yoğun cinsel aktifliğinin, aslında fleming’in homoseksüelliğe ilişkin korkusunun telafi edilme tutumundan kaynaklandığı böylece iç dünyasında yaşadığı fırtınadan uzaklaşabildiği iddia edilmektedir. öyle ki bond’un giyimi kuşamındaki titizliğiyle, detaylara düşkünlüğüyle kadınsı bir tarafının olduğu dahi ileri sürülmektedir.
    irk tartışmaları
    bond romanlarında kötülerin isimleri fleming’in kötü anlayışının bir yansıması olarak anlam kazanmaktadır. fleming’e göre kötü eğer bir kumarbaz ise adı le chiffre olmalıdır. kızılların hizmetindeyse ismi red’dir ve eğer para için çalışıyor ve cömertçe yardım alıyorsa adının grant olması uygu görülmüştür. profesyonel katil, ama alışılmamış yollar deneyen bir korelinin adı oddjob (saçma iş), altınla kafasını bozmuş birinin ismi ise auric goldfinger olarak belirlenmiştir.
    hemen hemen tüm ırkların ve ulusların bond romanları ve filmlerinde sert bir tutumla ele alındığı ileri sürülmektedir. bu bağlamda sergilenen bu sert tutum genellikle kötü adamlarca, bond’un bazı dostları veya meslektaşlarınca ve gizli servis’teki bazı amirlerince ifade edilmiştir. yine bu görüşü savunanlara göre bond’un kendisi tarafından da genel olarak ırklara ve uluslara ilişkin bu olumsuz görüşler ifade edilmiştir ki bu eleştiriler ve imalar doğrudan ve kaba olarak tanımlanmaktadır. örneğin bond romanlarında ve filmlerinde, ‘isviçreliler ve onların kronik alkolikliği’ gibi alaycı ifadelerin kullanıldığına dikkat çekilmektedir. bunun temelinde ise fleming’in ve dolayısıyla bond’un dünyasında yalnızca ingilizlerin övgüye değer olduğu görüşünün olduğu belirtilmektedir. ayrıca bond’un anglosakson kimliğini vurgulayarak düşmanlarının daima komünist rejimlerin hüküm sürdüğü sovyetler birliği, kuzey kore, çin ya da genel olarak anglosakson olmayan ülkelerden olduğu betimlenmektedir. bu açıdan da bond filmlerine yönelik eleştiriler daima güncelliğini korumuştur. ancak özellikle soğuk savaş döneminin ardından bond filmlerinde kötü adamların ulusal kimlikleri daha kurnazca ifade edilmiştir.
    1995 yılında vizyona giren golden eye’da bond ve eski meslektaşı yeni düşmanı 006 alec trevelyan (sean bean) arasındaki mücadeleye yer verilmiştir. soğuk savaş sonrası içeriğine yeniden uyum sağlamak için daha kurnaz ve ayrıntılar üzerinde duran bir filme ihtiyaç duyulduğu ifade edilmektedir. ancak golden eye’ın bond anlatım yapısını gerçekte değiştirmediğine ve rusya’nın yine gizemli ve kurnaz düşman olarak filme yansıtıldığına dikkat çekilmektedir. çünkü filmin kötü adamı trevelyan’ın ailesi rus’dur. ayrıca 20. bond filmi olarak 2003 yılında vizyona giren die another day (başka gün öl)’de kötü adamlar kuzey koreli olarak yansıtılmış ve kendi kimliklerini değiştirmek için dna kodlarıyla oynayarak batılı kimliğine dönüşmeye çalışırken yansıtılmışlardır. böylece batının gelişmiş anglosakson kimliğine sahip olmanın cezbediciliği vurgulanmıştır.
    bond filmleri james bond karakterinin kendisi aracılığıyla diğer aksiyon filmlerinden ayrılmıştır. çünkü bond çok daha sofistikedir ve diğer aksiyon filmleri karakterlerinden farklı olarak ingiliz’dir. amerikalı stüdyo yetkililerinin, james bond’u büyük bir hollywood starının oynaması için yaptıkları tekliflere filmin yapımcıları direnmiş ve bond’u sadece ingiliz aktörlerin oynaması kararına sadık kalmışlardır.

    [sinema defterinden..]
  • bulunduğu her ortamda kaliteden taviz vermeyen ajandır.

    bir bakarsınız gökdelenin tepesine acayip bir aletle çıkmaya çalışıyor. çıktıktan sonra ise o da ne? dostumuzun üzerinde jilet gibi smokin, cepten çıkardığı katlanır karanfili de yakasına iliştirip ortama akıyor. üstelik böyle bir operasyonda dahi partinin yoğurtlu patlıcan konseptinden uzaklaşmamak için smokinin rengini dahi düşünüyor:

    http://www.montrealfilmjournal.com/…ic/m0000235.jpg

    bir diğer sahnede canhıraş bir şekilde kötü adamı kovalayan kahramanımız tam meşhur silahını çekerken bir de bakıyoruz ki efendiliğe toz kondurmamış; ceketinin önü ilikli, elde silah, alında ter...

    http://content.artofmanliness.com/…d-c10102569.jpeg

    q'nun icat ettiği ne idüğü belirsiz bir aletle hasan dağından sultan sazlığına süzülen şahin misali uçan dostumuz james, her zamanki ingiliz aristokrasisini üzerindeki takım ile konuşturur:

    http://i.dailymail.co.uk/…1000005dc-109_468x532.jpg

    öte yandan naif bir kadın ile orangutan bir düşman arasındaki ince çizgiyi, bir beyaz mendil ile kalınlaştıracak kadar da prensip sahibidir:

    http://www.universalexports.net/…8/10/bondpenny.jpg

    http://2.bp.blogspot.com/…bjxswg/s1600/gl643515.jpg

    naif bir kadın demişken; bir şekilde münasebete girdiği kadınlara kendince hakettiklerini düşündüğü muameleyi yapmakta bir beis görmez köftehor ajanımız:

    http://www.filmsquish.com/…iles/images/18844876.jpg

    http://a69.g.akamai.net/…a/18/63/70/83/18833601.jpg

    http://3.bp.blogspot.com/…ry-jamesbondgirlinbed.jpg

    casino royal'e kadar bu şekilde gelen james bond fenomeni, daniel craig ile beraber belki biraz daha hırpani, biraz daha hırdavatçı bir tarza bürünmekte.

    http://www.castlebar.ie/…ond-2006/casino-royale.jpg

    http://ic.pics.livejournal.com/…709/1382709_320.jpg

    neyini eleştiriyorsun, nasıl olacaktı derseniz tabi ki aşağıdaki gibi olmayacak derim:

    http://vignette4.wikia.nocookie.net/…20070207022127

    sonuç olarak konu kraliçelerinin hizmeti ise havada, karada ve yatakta tarz önemlidir.
  • walla düşmekte olan uçağın arkasından atlayıp yetişip içine girip uçağı tekrar havalandırabilen nadir insanlardandır
  • bindigi her arabayı parcalama gibi bir allah vergisi kabiliyeti bulunan insan
  • ayrıca bir entry'de bahsedildigi gibi 007 kodu rusya'dan sorumlu oldugu icin diildir. 00 öldürme yatkisidir 7'de bond'un numarasıdır.

    zaten bir bölümünde 006 kodlu ajana kar$ı mücadele veriyodu bond. tabi eline veriyodu. kim tutarki.
  • her filmde kullandigi ozel ekipmanlarini bir kenara alirsak, mi6'nin kendisi icin en cok masraf ettigi harcama kalemi prezervatiftir. her filminde oldurduguyle atladigi arasinda az bir fark vardir. hatta dogum kontrolu yontemlerini kullanmayip direk dolleme yolunu secseydi ilk gunden bugune dunyanin hatiri sayilir bir kismi ingiliz kani tasiyor olacakti.
  • şu ana kadar 22 adet resmi james bond filmi çekilmiştir. bu filmlerin kronolojik listesi, bond'u oynayan oyuncular ve filmlerin bu entrynin girildiği tarihteki imdb puanları ile birlikte, şöyledir:

    no. - film (yıl) - oyuncu - imdb puanı

    1 - dr. no (1962) - sean connery - 7.3
    2 - from russia with love (1963) - sean connery - 7.5
    3 - goldfinger (1964) - sean connery - 7.9
    4 - thunderball (1965) - sean connery - 7.0
    5 - you only live twice (1967) - sean connery - 7.0
    6 - on her majesty’s secret service (1969) - george lazenby - 6.9
    7 - diamonds are forever (1971) - sean connery - 6.7
    8 - live and let die (1973) - roger moore - 6.8
    9 - the man with the golden gun (1974) - roger moore - 6.7
    10 - the spy who loved me (1977) - roger moore - 7.1
    11 - moonraker (1979) - roger moore - 6.1
    12 - for your eyes only (1981) - roger moore - 6.8
    13 - octopussy (1983) - roger moore - 6.6
    14 - a view to a kill (1985) - roger moore - 6.1
    15 - the living daylights (1987) - timothy dalton - 6.7
    16 - licence to kill (1989) - timothy dalton - 6.5
    17 - goldeneye (1995)- pierce brosnan - 7.2
    18 - tomorrow never dies (1997) - pierce brosnan - 6.4
    19 - the world is not enough (1999) - pierce brosnan - 6.3
    20 - die another day (2002) - pierce brosnan - 6.0
    21 - casino royale (2006) - daniel craig - 8.0
    22 - quantum of solace (2008) - daniel craig - 6.9

    yoğun istek üzerine edit: aslında 2 adet james bond filmi daha vardır. ancak, bu filmler çeşitli sebeplerden "official" sayılmadıkları için listeye bilerek konulmamıştır. bu filmlerden ilki bir komedi parodisi olan casino royale'dir. ikincisi ise yapımcı kevin mclory'nin kazandığı bir mahkeme ile bağımsız bir bond filmi yapma izni alması üzerine çektiği thunderball remake'i never say never again'dir. bu entryde bu filmlerden bahsetmekte fayda var.***

    casino royale (1967) - peter sellers - 5.1
    never say never again (1983) - sean connery - 6.0
  • çekimleri için kapalı çarşı ve civarındaki bilimum dükkanın ağzına sıçmakta olan yapım. ayrıca söylentilere göre 2'si asırlık çınar 12 ağaç kesilmiş. ha ayrıca bir kuyumcu dükkanının vitrinini de indirmişler. kuyumcunun bulunduğu bina 520 yıllık.

    http://www.hurriyet.com.tr/…anat/haber/20369499.asp

    bizim böyle boktan tanıtımlara ihtiyacımız yok deyince ayar veren ayarcı arkadaşlara sevgilerimi sunarım. tanıtım veya başka her ne bok ise, kimsenin istanbul gibi nadide bir şehrin en eski bölgesine her ne amaçla olursa olsun böyle bir zarar vermeye ve insanını bu şekilde mağdur etmeye hakkı yok.
    bizi 1700'lü yıllarda kalmış gibi, fesli, şalvarlı, gösterecekleri konusunda da halen fikrim aynı.
hesabın var mı? giriş yap